Kriter > Ekonomi |

COP26’nın Ardından Elimizde Kalanlar


Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın raporuna göre, ülkeler sunmuş oldukları beyanları yerine getirdiğinde bile küresel ortalama sıcaklık artışı eşik değer olan 1,5 °C (Sanayi Devrimi’ne kıyasla) ile sınırlı kalmayacak. Üstelik bu sıcaklık artışının yüzyılın sonuna değin 2,7 °C’ye ulaşacağı hesaplanmakta ki bu artışın da felaketleri beraberinde getireceği tahmin ediliyor.

COP26 nın Ardından Elimizde Kalanlar

İklim değişikliğinin yıkıcı etkilerinin dünyanın dört bir yanında giderek daha çok fark ediliyor oluşu, “iklim diplomasisi”nin de gittikçe önem kazanmasına yol açtı. Bu buluşmalardan en önemlisi olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın (COP) 26.’sı geçtiğimiz ay Glasgow’da 200 ülkenin katılımıyla gerçekleşti. Toplantıya atfedilen önem büyüktü zira geçen sene gerçekleşecek olan COP, koronavirüs sebebiyle bu seneye sarkmıştı ve bu süreçte 130’dan fazla ülke net sıfır emisyon hedefi açıklamıştı.

Ülkeler bu seneki COP’ta, Paris İklim Anlaşması’na (COP21-2015) kıyasla daha iddialı iklim taahhütleri ve Ulusal Niyet Katkı Beyanı sundular. Ancak konferans sırasında açıklanan rapora göre ülkeler sunmuş oldukları beyanları yerine getirdiğinde bile küresel ortalama sıcaklık artışı eşik değer olan 1,5 °C (Sanayi Devrimi’ne kıyasla) ile sınırlı kalmayacak. Üstelik bu sıcaklık artışının yüzyılın sonuna değin 2,7 °C’ye ulaşacağı hesaplanmakta ki bu artışın da felaketleri beraberinde getireceği tahmin ediliyor. Bu nedenledir ki üzerinden henüz çok fazla zaman geçmemiş olmasına rağmen COP’a yönelik “tarihi başarısızlık” yakıştırmaları çoktan yapılmaya başlandı. Ancak yine de pandemiyle hız kazanan küresel “yeşil yeni düzen”e yönelik çağrılar ve politika adımları sonrası, ülkelerin sözden eyleme geçtiği ilk toplantı olması COP26’yı özel kılmakta.

 

COP26’nın Artıları

İklim değişikliği ile mücadele konusunda bir nev’i “anayasa” statüsünde olan Paris İklim Anlaşması -bilindiği üzere- 2050’ye dek küresel sıcaklık artışını Sanayi Devrimi öncesi döneme kıyasla 2 °C hatta mümkünse 1,5 °C ile sınırlandırmayı hedefliyor. Ancak 2 °C sıcaklık artışının getirebileceği olumsuz sonuçlar dikkate alındığında ana hedef, küresel sıcaklık artışını 1,5 °C ile sınırlanması olarak karşımıza çıkmakta. Ulusal beyanların yerine getirilmesi durumunda bile sıcaklığın, eşik seviyeyi aşacağı gibi olumsuz bir tablo ile karşı karşıya olsak da COP26 süresince gerek ikili anlaşmalarda gerekse imzalanan nihai metinde (Glasgow İklim Paktı) 1,5 °C vurgusu sürekli olarak yinelendi. Ülkelerin niyetlerini seneye kadar yeniden gözden geçirmesi ve Paris İklim Anlaşması’nı uygun hale getirir şekilde güçlendirmesi, benzer şekilde 1,5 °C hedefinin önemini gözler önüne sermektedir.

Küresel sıcaklık artışına yol açan sera gazlarından en önemlisi karbondioksit (CO2) olduğu için iklim değişikliği ile mücadelede küresel CO2 emisyonlarının azaltılması hedeflenmekte. Ancak metan, CO2’den sonra sera etkisine neden olarak küresel ısınmaya yol açan en önemli sera gazlarından biri. Geçtiğimiz aylarda BM tarafından açıklanan raporda da belirtildiği üzere metan emisyonlarının azaltılması kısa vadede iklim değişikliği ile mücadelede hayati önem taşıyor. Bu nedenle COP’ta, içlerinde AB ve ABD’nin olduğu 100’den fazla ülke, Küresel Metan Taahhüdü ile küresel metan emisyonlarını 2030’a kadar 2020’ye kıyasla yüzde 30 azaltmayı hedefliyor. Verilen taahhüt güçlü ve kapsayıcı olmasa da en azından açık bir şekilde metan emisyonlarının azaltılmasına yönelik bir adım olduğu için başarı olarak nitelendirilebilir.

Aralarında Türkiye’nin de olduğu ve dünyadaki toplam orman varlığının yüzde 85’ine sahip olan 133 ülke tarafından “Ormanlar ve Arazi Kullanımı Üzerine Glasgow Liderler Deklarasyonu” ise konferansın ikinci gününde imzalandı. Böylece ülkeler, kırsal dönüşümü teşvik etmek, orman kayıplarını azaltmak ve orman varlıklarını artırmak için iş birliği yapacaklarını beyan etmiş oldular. Öte yandan, en geç 2035’e kadar aşamalı olarak benzinli ve dizel motorlu araçların kullanımdan kaldırılması ve yerini sıfır emisyonlu araçların almasına yönelik mutabakatın da imzalanması COP’un başarıları arasında yer alıyor.

COP26’da oluşturulan bir başka ittifak ise Petrol ve Doğalgazın Ötesi İttifakı’dır (Beyond Oil and Gas Alliance). Kosta Rika ve Danimarka öncülüğünde kurulan bu ittifak ile ülkeler, fosil yakıtların aranmasını ve üretimini aşamalı olarak sınırlandırmayı hedefliyorlar. İttifakın asli üyeleri (Fransa, İsveç, İrlanda, Grönland, Galler ve Quebec) dışında yer alan diğer üyeler olan İtalya, Portekiz ve Yeni Zelanda ise fosil yakıt sübvansiyonlarını aşamalı olarak sona erdirmeyi hedeflemekte. Bu hususta ülkelerin ilk kez uzlaşma sağlayarak anlaşma imzalaması, COP hanesine bir artı kazandırdı denilebilir. Konferansta zaman zaman esen olumlu hava Çin ve ABD ikilisine de yansımış gözüküyor. Nitekim iki ülke yaptıkları ortak açıklamada, kömür kullanımı, metanla mücadele ve orman varlıklarını koruyarak iklim değişikliğiyle mücadelede ortaklaşa hareket edeceklerini duyurdu.

COP26 BM İklim Değişikliği Konferansı sırasında bir gösterici
İskoçya'nın Glasgow kentinde düzenlenen COP26 BM İklim Değişikliği Konferansı sırasında bir gösterici, liderleri iklim krizine karşı harekete geçirmeye çağıran bir pankart tutuyor. (Hasan Esen/AA, 11 Kasım 2021)

 

“Arafta” Kalanlar

Beklentilerin büyük olduğu Glasgow’un ana hedeflerinden biri kömürü “tarihe gömen zirve” olmaktı. Zira Uluslararası Enerji Ajansı tarafından açıklanan raporda, 1,5 °C hedefine ulaşmak için mevcut 8 bin 500 kömür santralinin en az yüzde 40’ının kapatılması ve yeni santrallerin açılmaması gerektiği belirtiliyordu. Aralarında Polonya ve Vietnam gibi ağırlıklı olarak kömür kullanan ülkelerin de yer aldığı 40’tan fazla taraf, imzaladıkları deklarasyonla kömürden çıkmayı taahhüt ettiler. Ancak nihai Glasgow İklim Paktı’nda yer alması beklenen kömürden “aşamalı çıkış” (phase out) ibaresi, Hindistan’ın Çin’i de arkasına alarak yaptığı ısrarlar sonucu kömürü “aşamalı olarak azaltma” (phase down) ibaresiyle değiştirildi. Bu durum hayal kırıklığı oluştursa da Kyoto Protokolünden beri hiçbir COP’ta kömüre direkt olarak atıfta bulunulmamıştı. Böylece en azından bir nev’i “ilerleme” kaydedilmiş oldu.

Hindistan’ın sergilemiş olduğu bu duruşun başat nedenleri ise iklim adaletsizliği ve gelişmiş ülkelerin sağlaması gerektiği halde sağlamadığı iklim finansmanıdır. Diğer yandan 2070 gibi geç bir tarihte karbon nötr olmayı hedefleyen Hindistan, bu konuda çokça eleştiriye maruz kalıyor. Ancak olaya realist bir perspektiften bakmak gerekirse, Hindistan’ın kömüre olan bağımlılığı düşünüldüğünde 2070 hedefi, gerçekleşmesi pek de mümkün gibi gözükmeyen “2050’de karbon nötr” olma hedefinden en azından daha ulaşılabilir bir hedef olabilir.

İklim değişikliğinin sebep olduğu doğal afetler, dünya üzerinde neredeyse bütün ülkeleri olumsuz etkiliyor ve maddi hasarlara neden oluyor. Bu nedenle iklim değişikliğine karşı son derece hassas olan ve bu etkilerin getirdiği olumsuzluklarla başa çıkmakta zorluk yaşayan küçük ada devletleri ve diğer az gelişmiş ülkeler, yıllardır uğramış oldukları hasarların tazminatını, iklim değişikliğindeki “tarihsel sorumluluklar”ından ötürü gelişmiş ülkelerden istiyorlar. Gelişmiş ülkeler ise tüm baskılara rağmen yıllardır bu mevzudan kaçınıyor ve tazminat fonu oluşturmayı reddediyor. Benzer şekilde bu seneki COP’ta da başta ABD ve AB olmak üzere diğer gelişmiş ülkeler, meselenin getirdiği hukuki sorumluluk ile yüzleşmekten de kaçınmak amacıyla kayıp ve hasar fonu oluşturmaya ayak direterek, bu teklifi yine kabul etmediler. Bu durum ise bu fondan yararlanmayı uman birçok ülkenin hayal kırıklığı yaşamasına neden oldu. Ancak yine de nihai Glasgow İklim Paktı’nda ilk kez kayıp ve hasardan bahsedilmesi, gelecek seneler için bir umut ışığı olabilir.

 

İklim Finansmanı Sorunu

Konferansta sert müzakerelerin gerçekleştiği en önemli konu ise iklim finansmanı sorunu oldu. 2009’da gerçekleştirilen COP15’te gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere emisyon azaltımı ve adaptasyon çalışmaları için 2020’ye dek yıllık en az 100 milyar dolar finansman sağlamayı taahhüt etmişlerdi. Bunun yanı sıra Paris İklim Anlaşması da gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere “yardım etmek için finansal kaynaklar sağlayacağını” vurguluyordu.

Grafik 1. Gelişmiş Ülkelerin Aktardığı İklim Finansmanı (Milyar Dolar)

Ancak 2019 verilerine göre gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere 79,6 milyar dolar iklim finansmanı sağladı (bkz. Grafik 1). Gelişmiş ülkeler bir yandan diğer ülkelere emisyonlarının azaltılması ve yeşil dönüşüm hususunda baskı yaparken, diğer yandan da kendi sorumlulukları olan iklim finansmanını sağlamıyorlar. Bu durum ise birçok gelişmekte olan ülkenin öfkelenmesine sebep olmakta. Bu nedenle COP26’da, başta Çin ve Hindistan olmak üzere birçok ülke, iklim finansmanı konusunda gerekli ve somut adımların atılmadığı durumda iklim değişikliği ile mücadelede yol alınamayacağını; ancak sağlanacak olan finansman ile hedeflerin bir şekilde erişebilir olacağını belirtmiştir. ABD, Birleşik Krallık, Kanada, Japonya ve Almanya, iklim finansmanı için verdikleri taahhütleri güçlendirseler de 100 milyar dolar hedefi şimdilik 2023’e ertelenmiş gibi gözüküyor.

Son kertede gelişmekte olan ülkelerin, herhangi bir finansal kaynak olmadan “bir gecede” teknolojik bir devrim yaşamasını bekleyerek iklim değişikliği ile mücadeleye katkı sunmalarını düşünmek büyük bir hayal. Özellikle sadece enerji dönüşümü için 2030’a kadar yıllık 4 trilyon dolarlık finansman gerekliliği ve bu finansmanın da büyük çoğunluğunun bu ülkelere aktarılması gerektiği düşünüldüğünde iklim finansmanı meselesi bundan sonraki günlerde ve COP’larda sıkça gündeme gelecek gibi durmakta.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası