Kriter > Siyaset |

Kültür Cephesi Bu Topraklara Yabancı


Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, PKK ve FETÖ terörizmine karşı suskun kalan, Türkiye’nin emperyalist kuşatma altında ekonomik ve politik olarak sıkıştırılmasına tepki koymayan çevreler, Barış Pınarı Harekatı’na destek vermemek için ya sessizliğe gömülmüş ya da negatif bir pozisyon almıştır.

Kültür Cephesi Bu Topraklara Yabancı

Barış Pınarı Harekatı Türkiye’de bazı tiyatrocu, şarkıcı ve oyuncu kesiminin toplumsal duyarlılıktan ve yerli anlayıştan uzak kaldığını bir kez daha gösterdi. Batı tarafından sömürgeleştirilmiş toplumların bazı özelikleri bağımsızlığa kavuşmalarından sonra bile kolay kolay değişmemekte, sömürge hastalıkları düzeltilememektedir. Bu hastalıkların başında zihniyete ve kültüre dair genetik bozukluklar gelmekte, kalıtımsal olarak bu bozukluklar kuşaktan kuşağa aktarılabilmektedir. Bu bozuklukların başında da bu toplumların kültürel elitlerinde görülen özgüven sorunu ve yabancı hayranlığı gelmektedir. Bu özgüven sorunu sürekli kendi toplumuna Batılı sömürgecinin gözünden bakmak ve her meselede içinden çıktıkları toplumun kültürünü, tarihini, kurumlarını ve zihniyetini meselenin kaynağı olarak görme olarak tezahür eder. Yine yabancı hayranlığından kastedilen de herhangi bir yabancı değil bizzat Batı hayranlığıdır. Zira “yabancı” doğuluysa bu hayran olunacak değil aşağılanacak bir ötekidir.

Türkiye’de kültürel elitlerin genetiği bu self-kolonyalist (kendiliğinden sömürgeci) zihniyetin tecessümünün tipik örneklerinden biridir. Batı kolonyalizminin yerli sözcülüğü misyonuna sahip bu kültürel zümrenin en önemli özeliği Türk toplumunun milli, dini, geleneksel tüm kültürel değer ve özeliklerini geri, çağdışı, yobaz, irticai ve gayrı-evrensel bulması, bu kültürel nitelikleri geri kalmışlığın ve her türlü toplumsal, ekonomik, siyasi meselenin sebebi olarak görmesidir. Çare olarak referans verdikleri bilim, akıl, rasyonalite, hukuk devleti, demokrasi ve özgürlükler gibi Batı’nın temel kavramlarına da pratikte en çok karşı duran yine kendileri olmuştur. Bu kavramlara ek olarak terörizme ve şiddete karşı tavır almak da evrensel temel değerlerdir ve bu aynı zamanda insani ve vatansever bir tavrı gerektirmektedir. Peki Türkiye’nin kültürel zümresi bu temel değerlere sahip olma ve gerekli tavrı gösterme konusunda sınavı geçebilmiş midir?

Türkiye 1984’ten beri PKK terörü nedeniyle on binlerce insanını kaybetmiştir ve dünya üzerinde terör nedeniyle en çok acılar çeken ülkelerden biridir. Pespaye bir Stalinist jargonla etnik ayrılıkçılığa dayanan bu terör örgütü yalnızca güvenlik güçlerini hedef seçmemiş, aynı zamanda öğretmenlerden öğrencilere, siyasetçilerden yazarlara ve hatta bebeklere kadar tüm sivil halk kesimlerine karşı katliamlar gerçekleştirmiş bir terör örgütüdür. Bu terör örgütü yalnızca Türkiye tarafından değil aynı zamanda AB ve NATO ülkeleri başta olmak üzere dünyanın pek çok ülkesi tarafından da resmen terör örgütü olarak tanınmıştır. Hal böyleyken İstanbul’un, Ankara’nın, İzmir’in göbeğinde bile defalarca bomba patlatmış bir terör örgütüne karşı tavır koymak milli olduğu kadar da insani bir görev haline gelmiştir.

Ancak Türk entelijan-siyasi ve kültür-sanat çevrelerinin çok önemli bir kısmının bu milli ve insani sınavdan geçebildiklerini söylemek zordur. Bu çevreler bu terör örgütünün net bir şekilde siyasi uzantısı olan sözde siyasal partiye birkaç seçimdir oy verdiğini açıkça ilan eden, katliamlardan sorumlu olan ve hapiste tutuklu bulunan parti genel başkanının açıkça yanında yer almaktadır. Ayrıca bu çevrelerin varlığı kendisiyle sınırlı kalmamış, onların etkisine açık “Beyaz” kesimler arasında da terör savunuculuğu meşrulaştırılmaya çalışılmıştır. Hem 6-8 Ekim 2014 katliamında hem de çukur terörizminde parti ve genel başkanının rolü açıkken, bu kişiyle alakalı yürütülen PR kampanyalarında kültür-sanat çevrelerinin ve düşünce hayatının bilindik figürleri öncü rol oynamış, bu kişinin yazdığı ve şiir kitabı olduğu iddia edilen kitap PR kampanyasından nasiplenmiştir.

Yetmemiş, kendisine akademisyen diyen ve hatta birçok üniversitede akademisyen kadrolarında çalıştırılan önemli sayıdaki kişi, yazdıkları ortak bildiriyle terör örgütünün tezlerini çekinmeden dile getirmiş, demokratik bir hukuk devleti olmanın gereği olarak terörle mücadele eden Türkiye’yi katliam yapmakla suçlamıştır.

 

Aydın ve Sanatçı Neye Muhalif Olur?

Türkiye’de aydın ve sanatçıların siyasal tavırlarıyla ilgili tartışmalarda hemen bir çırpıda ağızlardan çıkan söz “aydınların ve sanatçıların muhalif olduğu” iddiasıdır. Bu iddia dünya ölçeğinde düşünüldüğünde büyük oranda da doğrudur. Lakin burada “muhalif” derken aydın ve sanatçının neye muhalif olduğunun veya olması gerektiğinin iyi anlaşılması gerekmektedir. Dünyanın her yerinde aydın ve sanatçılar, aydın ve sanatçı olmanın evrensel kriterleri gereği zulme, emperyalist sömürü düzenine, işgallere ve bu küresel saldırının araçları olan terör örgütlerine muhaliftir. Teröre ve şiddete muhalif olmak, sömürgeci güçlerin mazlum milletlere olan baskı ve zulümlerine muhalif olmak aynı zamanda da asgari bir insanlık kriteri olma özeliği de taşır. Dahası söz konusu kendi ülkeleri ve halkları içinse, bu tavır asgari, olması gereken vatansever bir tavır da olacaktır.

Bunun örnekleri kendi tarihimizde de mevcuttur. Milli Mücadele döneminde aydınlar ve sanatçılar Türkiye’nin istiklali için inisiyatif üstlenmiş, Mehmed Akif, Yahya Kemal, Halide Edip, Mehmed Emin Yurdakul, Yakup Kadri, Ziya Gökalp, Fuad Köprülü gibi pek çok aydın ve edebiyatçı Milli Mücadele için önemli bir motivasyon kaynağı olduğu kadar yumuşak güç denilebilecek bir kültür sanat mevziisi de oluşturmuşlardır.

Peki bugün bu durum nasıldır? Türkiye Barış Pınarı Harekatı ile yıllar boyu sivilleri katleden terör örgütü PKK ve onun Suriye uzantısı YPG’ye karşı kendi meşru, hukuki, demokratik haklarını kullanarak büyük bir mücadeleye girişmiş durumdadır. Bu mücadele aynı zamanda kendi küçük ve insanlık dışı çıkarları için bu örgüte binlerce TIR dolusu silah gönderen, kendi medya organlarında kahraman muamelesi yapan ve esas amaçları bu örgütü kullanarak bölgede ikinci bir İsrail kurma projesini hayata geçirmeye çalışan Batılı güçlerle de girişilen bir mücadeledir. Ne yazık ki, Türkiye bu mücadelede uluslararası kamuoyunda yalnız bırakılmıştır. Uluslararası kamuoyu kendi vatandaşlarının yaşama hakkını savunmak üzere uluslararası hukuktan doğan haklarını kullanarak uluslararası bir terör örgütüne karşı mücadele ederken Batı medyası, siyaseti ve hatta kültür-sanat dünyası Türkiye’ye savaş açmış, aleyhte büyük kampanyalar düzenlemiştir.

 

Kültür Cephesi Bu Topraklara Yabancı

Bazı ünlü isimlerin Barış Pınarı Harekatı ile ilgili herhangi bir destek açıklamasında bulunmaması ve Mehmetçikle yan yana durmaması kamuoyunda tepki çekti.

Kültür Cephesi

Maalesef Türkiye ve Türk milleti bu kanlı terör örgütüyle mücadelesinde sadece yabancılar tarafından yalnız bırakılmamıştır. Türkiye’nin kültür sanat camiası ve entelektüellerinin, halkın teveccühüyle bugünkü konumlarına ulaşmış kültürel elitlerinin önemli bir kısmı Türkiye’nin bu meşru, demokratik mücadelesinde Türkiye’nin yanında durmamış, bebekleri bile katletmiş bir terör örgütüne karşı milli ya da insani bir tavır ortaya koyamamıştır. Bu mücadeleyi destekleyecek, Milli Mücadelede Türk aydın ve sanatçısının aldığı tavra benzer bir sanatsal-entelektüel üretimi bir yana bırakın, önemli-önemsiz pek çok meselede sosyal medyadan gösterdikleri tepkinin küçük bir kısmını bile göstermekten aciz kalmışlardır. Kuşkusuz bu acziyetin temelinde Batı’nın kültürel misyoneri gibi çalışan, sömürge zihniyetinin bir ürünü olarak sahne alıp kalem oynatan bir self-kolonyalist kültürel iktidar yapısı olduğu gibi bu temel kavramlarla ilgili yaygın bir cehaletin olduğu da gözlemlenmektedir.

Dünyanın her yerinde, popüler figürler ve sanatçılar ne kadar yeni veya eski olurlarsa olsunlar ve hala ne kadar popüler veya ne kadar çaptan düşmüş olurlarsa olsunlar sadece pragmatik sebeplerle bile vatanseverlik yaparak halklarının sempatisini kazanırlar. 11 Eylül’den Charlie Hebdo saldırısına kadar pek çok terör saldırısından sonra o ülkelerin aydın ve sanatçı kesimleri ülkelerinin milli sembollerini hep taşımış, verdikleri mesajlarla hem halka moral motivasyon desteği sağlamış, hem zor günlerinde manevi bir güç merkezi oluşturmuş, hem de halklarından büyük sempati ve destek kazanmışlardır. Bu tavırların bir kısmının samimiyeti ne kadar sorgulanırsa sorgulansın, sonuç olarak o ülkelerin kültürel elitleri bu asgari milli ve insani tavrı göstermişlerdir. Bunun karşılığını da halkın artan sempatisiyle almışlardır. Türkiye’de ise tam tersine bir mekanizma işlemekte, az sayıdaki entelektüel veya sanatçı ülkelerinin teröre karşı mücadelesinde milli ve insani bir tavır sergilediğinde kültürel elitler ve onların mobilize ettiği kitleler tarafından linç edilmekte, adeta cezalandırılmaktadır. Türkiye’de yabancılar ve terör örgütleri adına işleyen bu kültürel linç mekanizmasının etkinliği son derece düşündürücüdür ve kültür cephesinin yarıldığı anlamına gelmektedir.

Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana, PKK ve FETÖ terörizmine karşı suskun kalan, Türkiye’nin emperyalist kuşatma altında ekonomik ve politik olarak sıkıştırılmasına tepki koymayan, orman yangınlarına tepki gösterirken ormanları yakanın PKK olduğu anlaşıldığında sessiz kalan bu kültür-sanat camiasının bu topraklarla olan duygusal bağlarının kopukluğu ortadadır. Zaten kendi kültürüyle bağları olmayan bir sanat veya fikir topluluğu evrensel de olamayacaktır. Bu bakımdan Edirne’nin ötesine geçemeyen, Batı taklidi fikir veya kültürel faaliyetlerin mutlak bir kültürel iktidarı altındaki Türk kültür ve fikir hayatının çorak kalması normaldir.

Bu hem Türk kültür hayatının gelişmemesinde, post-kolonyal dönemin eski sömürgelerinden herhangi birinin kültür-sanat seviyesinin ötesine geçememesine sebep olmakta, hem de Türkiye’nin zor bir mücadele döneminde kendi içinde önemli bir destekten mahrum kalmasına ve kültürel savaşta mevzi kaybetmesine yol açmaktadır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası