Kriter > Dosya > Dosya / Teknoloji |

Teknoloji ve Savunma Sanayii


Türk savunma ekosisteminin bütüncül olarak sağlıklı bir yolda ilerlemesi, aslında büyük projelerin hayata geçirilmesi ve başarılması için önem arz ediyor. Teknoloji, savaş üzerindeki belirleyici unsurlardan biri olmayı sürdürürken; teknolojiyi benimseme, adapte olma ve yenilikçi uygulamalarla buluşturma asıl etkiyi ortaya çıkartacaktır.

Teknoloji ve Savunma Sanayii

Günümüz uluslararası rekabetinde teknolojik gelişmeler belki de hiç olmadığı kadar büyük rol oynar hale geldi. ABD ile Çin arasındaki yapay zeka yarışından Rusya’nın hipersonik füze çalışmalarının Batı dünyasında ortaya çıkardığı ciddi tehdit algılamalarına kadar askeri teknolojinin birçok kolunda yaşanan hızlı değişimler, hem sistemik dönüşümü etkiliyor hem de ilgili aktörlerin uyum sağlamasını gerektiriyor. Tarihsel olarak muharebe sahasının asli unsurlarından biri olan teknolojik ilerlemenin, geleceğin savaşlarında da muharebelerin seyri ve sonuçları üzerinde belirleyici etkiler ortaya çıkarması kaçınılmaz. Dolayısıyla, savunma sanayii yatırımları günün ihtiyaçlarını karşılarken, aynı zamanda geleceğin güvenlik ortamına dair planlamalar da yapmak durumunda. Bu kapsamda Türk savunma sanayiindeki temel prensiplerden biri de orta ve uzun vadede ortaya çıkabilecek risk ve tehditlere karşı koyabilecek platformların tasarlanması ve geliştirilmesidir.

Tarihsel olarak teknolojik gelişmişlik düzeyi askeri manada bakıldığında, devletler tarafından ulusal güvenliğin sağlanmasında anahtar bir unsur olarak görülürken aynı zamanda ulusal gurur, prestij ve ideolojik üstünlük anlamlarında da işlevselleştirilebiliyor. Bu durum en açık şekilde Soğuk Savaş döneminde ABD-Sovyetler Birliği arasındaki uzay yarışında görülüyor. Sovyetlerin Sputnik isimli dünyanın ilk yapay uydusunu, ABD’den önce uzaya yollamayı başarmasının, Amerikan güvenlik bürokrasisinde meydana getirdiği şok dalgası ve sonrasında başlayan uzay yarışı, aslında bugünkü büyük güç rekabetinin teknolojik boyutuna da ışık tutuyor.

Tarihe Sputnik Anı (Sputnik Moment) olarak geçen ve bir tabir haline gelen olayın ABD’de, Vietnam Sendromuna benzer bir etki oluşturduğunu söylemek yanlış olmaz; zira günümüzde Amerikan kurumlarının özellikle Çin’in yapay zeka ve hipersonik silahlar, Rusya’nın ise hipersonik silahlarda kaydettiği ilerlemelere karşı tepkilerinde yeni bir Sputnik Anı endişesi açık bir şekilde görülüyor. Buradan hareketle, teknolojik ilerlemenin uluslararası rekabette asli unsurlardan biri olarak yerini koruduğu ve devletler üzerinde sürekli bir baskı kaynağı olarak işlev gördüğü sonucuna ulaşılabilir.

Diğer taraftan teknolojinin kendi başına bir kuvvet çarpanı olarak görülmesi, determinist sonuçlara ulaşılmasına; dolayısıyla yanlış hesaplamalar ve yanlış algıların ortaya çıkmasına neden olma riski de taşıyor. Bunun yerine sistemik, finansal, örgütsel, kültürel ve operasyonel unsurlar gibi bir dizi değişkenler etrafında bütüncül olarak ele alınması ile birlikte, benimseme ve adaptasyon süreçlerine tabii tutulmasının, ilgili teknolojinin asli etkisini ortaya çıkardığı tarihsel olarak da görülüyor.

Bu hususta alınan derslerden biri, İngiltere’nin uçak gemisini ilk kullanan ülke olmasına rağmen ekonomik, örgütsel ve operasyonel yaklaşımından dolayı ABD ve Japonya tarafından geride bırakıldığı ve teknolojik üstünlüğe sahip olmasına rağmen deniz havacılığına yeterince önem ver(e)mediği için bunu askeri bir etkiye çevirememesidir. Bunun aksine uçak gemisi teknolojisi İkinci Dünya Savaşı’nın Pasifik Cephesinde belirleyici bir rol oynamış ve nihayetinde askeri bir devrim niteliğine kavuşmuştur.

 

TÜRK SAVUNMA SANAYİİ, TSK'NIN GELECEĞİNİ ŞEKİLLENDİRİYOR

Buradan hareketle Türk savunma sanayii özelinde, kritik teknolojilerde önde gelen ülkeler arasında bulunma arzusu ve kritik alt sistemlerin millileştirilmesi çabaları, yalnızca bugünün ihtiyaçlarını karşılamanın ötesinde geleceğin teknolojilerine ulaşma ve geleceğin şekillenmesinde rol oynamanın önemine dair bir farkındalığı yansıtıyor. Bu bağlamda günümüzün stratejik değerlendirmelerinde geleceğin askeri teknolojisi olarak bazı alanlar öne çıkıyor.

Türkiye savunmasını bu yıl da yerli ve milli teknolojilerle donattı

Örneğin NATO’nun 2020-2040 Bilim & Teknoloji Trendleri raporu veri, yapay zeka, otonomi, uzay, hipersonik, kuantum ve biyoteknolojiyi geleceğin muharebe sahasını şekillendirecek teknolojiler olarak sıralıyor. Dikkat edilirse bu teknolojilerin tamamının çift-kullanım karakterine sahip olduğu yani hem çeşitli sivil sektörlerde hem de askeri alanda önemli ölçüde kullanıldığı ve/veya kullanılabileceği görülüyor. Hatta Tesla, Google, Amazon, Microsoft gibi küresel şirketlerin söz konusu alanların bazılarındaki kapsamlı çalışmalarından anlaşılacağı üzere birçoğunda, sivil sektörler askeri boyuttan önce ilerleme sağlamış olup, devletlerin bu şirketler üzerinden askeri manada bir avantaj devşirmeye çabaladığı da belirtilmelidir. Dolayısıyla Türk savunma sanayiinin strateji planlarında da vurgulandığı üzere sivil-askeri sektörlerin iş birliği ve çift kullanımlı teknolojiler üzerine yatırımların yapılması ayrı bir önemi haizdir.

Bu kapsamda Türkiye’nin geleceğin teknolojilerine dair yapay zekadan otonomiye, uzay araştırmalarından büyük veriye çalışmalar yaptığı birçok alan bulunmakta olup, bunların tamamının burada açıklanması mümkün değildir. Ancak hava platformları bazında kaydedilen gelişmeler ve söz konusu alanda ulaşılması planlanan hedefler bazı ipuçları verebilir ve bu kapsamda Milli Muharip Uçak (MMU), Muharip İnsansız Uçak Sistemi (MİUS), Bayraktar TB3 ile Togan, Kargu ve Alpagu’dan oluşan taktik mini İHA sistemlerinden bahsedilebilir. Tüm bu sistemlerin ortak özellikleri yazılım yoğunluklu olmaları, yapay zeka ile desteklenmeleri ve makine öğrenmesi, derin öğrenme gibi karakteristik unsurlara sahip olup birlikte çalışabilirlik prensibi etrafında geliştirilmeleridir.

 

AĞ MERKEZLİ MUHAREBE, MMU VE THK'NIN ARTIRILAN ETKİNLİĞİ 

Türkiye’de önümüzdeki yıllarda modern hava gücünün asli unsuru olması beklenen MMU’nun beşinci nesil uçak özelliklerine sahip olması ve söz konusu uçaklarda ikinci pilot olarak nitelendirilen yapay zekayı yoğun bir şekilde kullanması bekleniyor. MMU’nun Cumhuriyetin 100. yılında hangardan çıkması, 2025’te ilk uçuşunu gerçekleştirmesi ve 2029’da ise Türk Hava Kuvvetleri (THK) envanterine girmesi planlanıyor. MMU’nun THK envanterinde bulunan veya önümüzdeki süreçte tedarik edilebilecek platformlarla birlikte çalışabilir şekilde tasarlanması ise diğer bir kritik unsur.

Bu anlamda akla ilk gelen harekat konsepti, aşağıda bahsedileceği üzere MİUS gibi bazı gelişmiş insansız platformların MMU ile birlikte görev icra ederek, onu desteklemesi ve askeri etkinliğini artırması olabilir. Dolayısıyla, günümüzün savunma stratejilerinde en çok üzerinde durulan ağ merkezli muharebe, sistemlerin aralarında haberleşebilmesi ve birlikte çalışabilirlik gibi hususların MMU’nun geliştirilme sürecinde üzerinde durulduğu anlaşılıyor.

Hava platformları bazında Türkiye’nin muhtemelen en dikkat çeken ürünleri olan insansız hava araçlarında da askeri etkinliği artırması beklenen platformlar üzerinde çalışılıyor. Bayraktar TB2 ve ANKA S/İHA platformlarının gerek maliyet etkinlikleri gerekse terörle mücadelede ve hava savunma sistemlerine karşı elde ettiği başarılardan sonra gelişmiş modelleri olan AKINCI ve AKSUNGUR da envantere alınmaya başlanmıştı. Buradan hareketle halihazırda çalışmaları süren Bayraktar TB3’ün ilk uçuşunu 2022’de gerçekleştirmesi, 2023’te ise TCG Anadolu’da kullanılmaya başlanması bekleniyor. Çok maksatlı amfibi hücum gemisi olan TCG Anadolu’nun Deniz Kuvvetlerinin amiral gemisi olması beklenirken, Bayraktar TB3 ile Türkiye, kısa pistlerde kalkış/iniş yapabilen ve dolayısıyla bazı gemi tiplerinde kullanılabilecek bir insansız hava platformuna sahip olacak.

Diğer taraftan MİUS ise bir insansız hava platformuna göre yüksek manevra kabiliyeti ve düşük radar kesiti sayesinde hava-hava görevlerinde kullanılacak ve yapay zekadan yoğun şekilde yararlanarak diğer platformlarla birlikte görev icra edebilecek. TB3 ile birlikte TCG Anadolu’da da kullanılması planlanan MİUS’un 2023’te ilk uçuşunu gerçekleştirmesi planlanıyor.

Hava platformları bazında dikkat çekici çalışmalardan bir diğeri ise Togan, Kargu ve Alpagu taktik mini İHA sistemleridir. Söz konusu sistemler arasında müşterek yer kontrolü istasyonu aracılığıyla birlikte çalışabilirlik sağlanmakta; bu çerçevede Togan tarafından gerçek zamanlı hedef bilgisi Kargu ve Alpagu’ya iletilebilmektedir. Derin öğrenme ve makine öğrenmesi kabiliyetlerinden dolayı sistemlere seyrüsefer otonomisi sağlanmaktadır. Kargu ve Alpagu otonom seyrüsefer icra ederken, hedef tespit ve imhasının ise tamamen operatör kontrolünde gerçekleştiği belirtilmelidir. Söz konusu sistemlerin geleceğin insansız hava muharebesi ortamında swarming (sürü) gibi konseptler etrafında önemli roller oynaması beklenebilir.

Daha önce de ifade edildiği gibi geleceğin teknolojilerine yapılan yatırımların ve tüm ürünlerin tamamından burada bahsetmek mümkün olmamakla birlikte bir gösterge olarak hava platformları ele alınmıştır. Keza benzer şekilde burada bahsedilen platformların alt sistemlerinde veya taşıdıkları faydalı yüklerde çok çeşitli şirketlerin katkısı bulunuyor. Dolayısıyla Türk savunma ekosisteminin bütüncül olarak sağlıklı bir yolda ilerlemesi de aslında büyük projelerin hayata geçirilmesi ve başarılması için önem arz ediyor. Sonuç olarak teknoloji, savaş üzerindeki belirleyici unsurlardan biri olmayı sürdürürken; teknolojiyi benimseme, adapte olma ve yenilikçi uygulamalarla buluşturma asıl etkiyi ortaya çıkartacaktır. Bu ise bilimsel altyapı, finansal kaynaklar, yetişmiş insan gücü, örgütsel uyum ve harekat konsepti gibi bir dizi faktörle pozitif anlamda ilişkili olmanın devamı demektir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası