Kriter > Dış Politika |

ABD'nin Yaralı Demokrasisi


Hiç şüphesiz Kongre baskını Amerikan demokrasisine ağır bir darbe indirdi. Bu darbenin tam etkilerini şimdiden bilme imkanı yok. Ancak, Amerikan demokrasisinin kolay kolay altından kalkamayacağı bir darbe aldığından kuşku duymak gereksiz. Bu vahim hadisenin sonuçları uzun vadede ve kamusal hayatın çeşitli alanlarında görülecektir.

ABD'nin Yaralı Demokrasisi
(Jim Lo Scalzo-EPA/AA, 6 Ocak 2021)

ABD Kongresine yapılan baskın birçok bakımdan ilginç ve değişik yorumlara tabi tutulmaya elverişli. Bunun sebebi sadece ABD’nin demokratik dünyanın merkezi sayılan tek süper güç olması değil. Aynı zamanda dünyaya demokrasi ihraç ettiğini iddia etmesi ve demokrasiyi bir bütün olarak veya demokratik ilke ve değerleri parçalı olarak diğer ülkelere müdahale etme aracı olarak kullanmaya çok meyilli olması.

 

Amerikan Demokrasisinin Zaafı

ABD, demokrasi adı altında değil seçimli cumhuriyet adı altında kurulan bir ülke. Bunun sebebi Amerikan kurucu babalarının demokrasinin zaaflarının ve insan toplumlarına verebileceği zararların farkında olmasıydı. Bu korku onların başkanlık seçimini iki kademeli olarak düzenlemesine yol açtı. Buna göre seçmenler doğrudan doğruya başkanı seçmeyecek, onun yerine, başkanı seçecek bir ikici seçiciler (electoral college) heyeti seçecekti. Bu, Trump’ın kazandığı seçimde olduğu gibi, ülke genelinde daha çok oy alanın seçim yarışını kaybetmesi, daha az oy alanın seçimi kazanması gibi tuhaf bir durumun doğmasına elverişli. Mevzuat önceden belli olduğu ve adaylar seçime kuralları bilerek gittikleri için bu bir bakıma problem teşkil etmez, diye düşünülebilir. Ama başka bir açıdan bakıldığında, bu zaman içinde birikimli hoşnutsuzluklara yol açacak bir durumdu. Öyle görünüyor ki ABD’de birikmekte olan bir iç siyasi gerilim var.

Amerikan demokrasisinin ikinci bir teknik problemi seçimlerin kimin gözetim ve denetiminde yapılacağı meselesiyle alakalı. ABD’de seçimleri kamu idaresi yapıyor. Yani oyların toplanması ve sayılması memurların denetiminde. Bu yüzden de sıkıntılar doğabiliyor. Bu sıkıntılar son seçimlerde zirveye çıktı. Trump’ın seçimlerde hile yapıldığı, asıl kendilerinin kazandığı seçimlerin çalındığı yolundaki iddiaları büyük ölçüde bu durumla ilgili. En başta gelen sebebi de seçimlerde kullanılan oyların sayılması sürecinde, Cumhuriyetçi Parti gözlemcilerinin çeşitli eyaletlerde sürece dahil edilmemiş, hatta bilinçli olarak dışlanmış olması.

Bu olay ve farklı ülkelerde şahit olunan benzerleri bizlere bir kere daha demokraside güvenilir ve işler usullerin ne kadar mühim olduğunu gösteriyor. Usul esastan önce gelir ilkesi, hukukta olduğu gibi demokratik süreçlerde de geçerli ve önemli. Özellikle seçim yarışında kaybedenler, usulüne uygun bir yarışı adil biçimde kaybettiklerine inanmalı. Aksi takdirde sisteme olan inançları sarsılır. Demokrasi oyunundan çıkma eğilimleri boy gösterir.

Bundan dolayı demokrasi bir bakıma, bir usul kuralları bütünü olarak görülebilir. Bu usul kuralarının en önemlisi ise adil ve güvenilir seçimlerin yapılabilmesidir. Bir ülkenin bu nitelikte seçimler yapma gücünü ve inancını kaybetmesi ve insanların çoğunun artık seçimlere güvenmemesi, demokrasinin sonuna giden yolun başlangıcıdır. Bu açıdan bir karşılaştırma yapıldığında son seçimlerdeki hatalara ve tartışmalara rağmen, Türkiye ABD’den daha iyi durumda. Bunun sebebi Türkiye’nin seçimleri bağımsız ve tarafsız yargının gözetim ve denetiminde yapması. ABD’nin bu açıdan Türkiye’den alması gereken dersler olduğu muhakkak.

Beyaz Saray, Trump Destekçileri

Washington DC’de toplanan Trump destekçileri, Trump’ın Beyaz Saray yakınlarındaki Ellipse’de yaptığı konuşmanın ardından Kongre binasına yürüdü. (Tayfun Coşkun/AA, 6 Ocak 2021)

 

Dış Politika Aracı Olarak Demokrasi

İnsan hakları ve demokrasi gibi kavramların Soğuk Savaş esnasında Batı blokunun dış politika aracı haline gelmesi, getirilmesi 1970’lerde vuku buldu. O zamanlar ABD başkanlarından Reagan’ın 1980’lerde çok da haksız olmayacak şekilde “şeytan imparatorluğu” adını verdiği Sovyetler Birliği hayattaydı. O ve diğer totaliter sosyalist ülkeler yoğun bir insan hakları ihlalcisi olarak boy göstermekteydi. Bu ihlallere karşı çıkmak Batı tarafından esasen bir insani görev olarak alınıyordu. Çünkü bu ülkelerde gerçekten büyük zulümlere maruz kalan insanlar ve gruplar vardı. Onlara sahip çıkmak gerekiyordu. Batı bunu yapmaya çalışırken bu tavır aynı zamanda dış politikada da etkili olmakta ama buna ilişkin sonuçlar yan ürün olarak ortaya çıkmaktaydı.

Zaman içinde Soğuk Savaş, komünist blokun dış müdahaleyle değil, kendi içinden çürüyerek çökmesiyle Batı lehine sonuçlandı. Batı dünyası bir zafer sarhoşluğu içine düştü. Ancak Demir Perde ülkelerinin çöküşü, Batı için de bazı istenmeyen menfi sonuçlar ortaya çıkardı. Negatif referans ortadan kalktığı için gözler içeri çevrildi ve Batı demokrasilerinin eksiklik ve aksaklıkları daha çok dikkat çeker oldu.

Bu sırada vuku bulan bir diğer gelişme de Batı’nın esas itibariyle Demir Perde ülkelerine karşı hassasiyet taşıdığı hususların Batı ülkelerinin, özellikle de ABD’nin, eski ve yeni müttefikleriyle ve ortaklarıyla ilişkilerinde dış politika araçlarından biri haline gelmesi oldu. Böylece ABD ülkeleri demokrasiye ve insan haklarına bağlılıkları bakımından değerlendirmeye tabi tutmaya başladı. Gelgelelim bu kıstas çifte standartlara başvurulmadan kullanılmadı. ABD bazı ülkeleri demokrasisi olmadığı veya demokrasisi eksik olduğu gerekçesiyle sigaya çekerken diğer bazı ülkelere ise aynı bakımlardan çok ilkel durumda olmalarına rağmen toz kondurmadı. Örneğin iyi kötü bir demokrasi olan Türkiye’yi baskı altına alırken, insan haklarına hiç saygısı olmayan ve demokrasinin en küçük bir gereğine bile izin vermeyen Suudi Arabistan’ı müttefik olarak bağrına bastı.

 

Amerikan Demokrasisi Hakkında Endişeli Olmalı mıyız?

Kongre baskını neye işaret ediyor? Amerikan demokrasisi kan mı kaybediyor? Hiç şüphesiz Kongre baskını Amerikan demokrasisine ağır bir darbe indirdi. Bu darbenin tam etkilerini şimdiden bilme imkanı yok. Ancak Amerikan demokrasisinin kolay kolay altından kalkamayacağı bir darbe aldığından kuşku duymak gereksiz. Bu vahim hadisenin sonuçları uzun vadede ve kamusal hayatın çeşitli alanlarında görülecektir.

Kongre baskınının en önemli işareti ve sonucu Amerikan halkı içindeki keskin siyasal bölünmedir. Amerikan halkı, tabiri caizse, kabak gibi ortadan ikiye bölünmüş durumdadır. Türkiye’deki sevilen terminolojiyle Amerikan toplumu kutuplaşmış bir toplum. Birbiriyle uzlaşması çok zor iki toplumsal tabaka arasındaki mücadele başka yerlerde ve şekillerde de boy gösterebilir. Unutmamalıyız ki Amerikan halkı büyük ölçüde silahlıdır. Bir yerde patlak verecek basit bir ihtilaf kolayca silahı çatışmaya dönüşebilir ve ülke gayri siyasi katliamların ardından siyasi katliamlarla da karşılaşabilir.

Bu olayın ABD’nin dış politikada demokrasi havariliği iddiasını da zayıflatacağından kuşku duyulamaz. Bir ülkenin başka ülkelere bir demokrasi koruyucusu olarak yaklaşmakta etkili ve inandırıcı olabilmesi için önce kendi evinde iyi bir demokrasiye sahip olması gerekir ve beklenir. Kongre baskını Amerikan demokrasisinin dünyaya örnek olma vasfını önemli ölçüde zedelemiştir. ABD’nin bundan böyle diğer ülkelere demokrasi “satarken” çok daha dikkatli ve temkinli olmasında fayda var.

 

ABD’ye Demokrat Kendi Ülkesine Anti-Demokrat

Olaylar esnasında dikkat çeken bir diğer nokta da Kongre baskını karşısında dehşet içinde kalan ve bunu bir darbe teşebbüsü olarak gören bazı Türk yazar çizerlerin çifte standartlı tavrıydı. Baskından çok rahatsız olan ve baskının savuşturulmasını sevinçle, demokrasinin kurtarılması olarak karşılayan bu tiplerin, söz konusu ülke Türkiye olunca meşru iktidarın yanında durmak yerine gayri meşru FETÖ çetesinin yanında durmuş olması dikkatlerden kaçmıyor.

Bir başka çifte standart ise ABD’li yetkililerden geldi. Kongre baskınını şiddet olayı olarak kınayan ve demokrasiye bir saldırı olarak gören ABD’nin Türkiye’de askeriye içinde de uzantıları bulunan ve şefi ABD’de üslenmiş olan bir çete (FETÖ) tarafından gerçekleştirilen darbe teşebbüsü karşısında takındığı tavrın ne kadar yanlış ve demokrasi adına utanç verici olduğu açıkça görüldü. Aradan bunca zaman geçmesine ve Türkiye’nin defalarca çetenin şefini iade etmesini istemesine rağmen ayak direyen ABD umarım bundan bir ders alır.

 

Türkiye’nin “Misilleme”li dili

Bu çerçevede Türkiye’nin Kongre baskını karşısında resmi kurumlar ve kişiler ağından yapılan ve büyük ölçüde ABD’nin 15 Temmuz esnasında kullandığı dili tekrarlayan açıklamaları da çok güzel oldu. Açıklamalarda demokrasiye ve hukuka bağlılık vurgulanırken taraflara itidalli davranma çağrısı da yapıldı. Nitekim bu dil Amerikan medyasında ele alınacak kadar da dikkat çekti. Zira ABD’nin 15 Temmuz darbe girişiminde sanki eşit meşruiyete sahiplermiş gibi “taraflara itidal tavsiye etmesi” haklı olarak Türkiye’de çok tepki çekmiş ve kınanmıştı. Demokrasi havarisi ABD’nin Türkiye’de bir FETÖ darbesine umut bağlamış ve darbenin başarısızlığa uğramasından hayal kırıklığına uğramış olduğu yolundaki kanaatin doğmasında ve kuvvetlenmesinde ABD’nin bu tavrı da elbette etkili oldu.

Sonuçta ABD Kongresine yapılan baskının kaçınılmaz biçimde Amerikan iç ve dış siyasetinde yansımaları olacak. Bunların genel olarak ABD’nin dış dünyada elini zayıflatması istikametinde tecelli edeceğini beklemek daha makul. Bekleyelim ve olacakları görelim.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası