Kriter > Dosya > Dosya / Doğu Akdeniz'de Soğuk Savaş |

Doğu Akdeniz’e Demir Perde İnerken Ankara ve Washington


ABD, Doğu Akdeniz havzasında kendisine rakip gördüğü Rusya’yı sıkıştırmak için Moskova ile iş birliği yapan ülkelerin sıkıştırılmasını önceleyen bir plan üzerinden hareket ediyor.

Doğu Akdeniz e Demir Perde İnerken Ankara ve Washington
NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi, Belçika'nın başkenti Brüksel’de gerçekleştirildi, 11 Temmuz 2018

Nisan’da ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun “Akdeniz Washington için stratejik bir cephedir” açıklamasının hemen ardından Demokrat Parti’nin New Jersey Senatörü Bob Menendez ile Cumhuriyetçilerden Florida Senatörü Marco Rubio tarafından “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı 2019” ismini taşıyan bir tasarı Amerikan Senatosuna sunuldu. Tasarı Demokratlarla Cumhuriyetçiler tarafından ortak olarak sunulduğu için partiler üstü olarak değerlendiriliyor. Tasarının içeriğine bakıldığında “Garp cephesinde yeni bir şey yok” deyişi aklımıza geliyor. Bu tasarı da ABD’nin Doğu Akdeniz’e taşıdığı yeni soğuk savaş çerçevesinde İsrail’in güvenliğini önceleyen yeni bir cephe oluşturmak için bugüne kadar atılan adımların bir parçası. Burada dikkat çeken en önemli husus Washington’ın bu yasa tasarısıyla Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan ve İsrail üçlüsünü enerji ve askeri alanlarda sıkı bir iş birliğine yönelmeye teşvik etmesi. Türkiye’nin payına ise S-400 alınması halinde F-35’lerin teslim edilmemesi öngörüsü düşüyor. Menendez-Rubio tasarısının detaylarına yakından bakıldığında öne çıkan bazı başlıklar şöyle özetlenebilir:

  • Tasarı 1987’den beri GKRY’ye uygulanan silah ambargosunun bitirilmesini öneriyor. Gerekçe ise KKTC’de bulunan Türk ordusunun halihazırda Amerikan menşeli silahlar kullanması ve GKRY’nin de bu nedenle Rusya’dan silah edinme ihtiyacı içinde olması. Mantık bunun neresinde diye sorulabilir elbet ya da GKRY, Rusya için ne kadar büyük bir pazarmış ki ABD olaya bu kadar GKRY yanlısı yaklaşıyor diye şaşırılabilir. Tüm bu ironik soruların ötesinde Menendez ve Rubio, GKRY’ye ABD’nin askeri eğitim yardımı kapsamında 2 milyon dolar verilmesini tavsiye ediyor. Bilindiği gibi ABD 1987’den itibaren Ada’da süregelen birleşme çabalarına mani olmamak için Kıbrıslı Rumlara silah ambargosu uyguluyordu. Halihazırda BM gözetimindeki görüşmeler sonlanmadığına göre ABD bu karar tasarısını kabul ettiğinde Kıbrıs’taki toplumlar arası görüşmeler ciddi bir engelle karşılaşacak. Bu yüzden Ankara’nın tahmin edilebilir duruşu bir yana, uluslararası toplumun ve Ada’daki diğer garantör Birleşik Krallığın bu yasa tasarısına nasıl bir tepki vereceği çok önemli. Bu durum tarafların Kıbrıs’ta çözüm konusunda ne kadar samimi olduğunu da gösterecek. Gerçi Annan referandumu sonrası daha fazla samimiyet testine gerek var mı sorusu da gayet geçerli.
  • Tasarının Türkiye açısından rahatsızlık kaynağı olan diğer bir noktası da ABD, Türkiye’nin ve KKTC’nin Akdeniz’deki deniz yetki alanlarını hiçe sayan tavrını sürdürüyor ve Ada’nın etrafındaki doğal gaz rezervlerine atıfta bulunurken GKRY’nin ilan etmiş olduğu sözde münhasır ekonomik bölgesinde (MEB) bugüne kadar uluslararası hidrokarbon şirketleri aracılığıyla sürdürdüğü sismik arama ve sondaj faaliyetlerine destek veriyor. Taslak bir yandan da Ankara’nın karasularından Türkiye’nin onayı alınmadan geçecek East-Med Doğal Gaz Boru Hattı Projesi’nin önemine dikkat çekiyor. Diğer yandan da Yunanistan-Bulgaristan arasında yapılacak olan ve Doğu Akdeniz doğal gazını Balkanlar üzerinden Avrupa’ya nakletmesi düşünülen interkonnektör (IGB) projesi konusunda Yunanistan’ı yüreklendiriyor. Söz konusu tasarı kısaca bölgede ABD tarafından yeni bir Doğu Akdeniz enerji merkezi oluşturmasını öneriyor. Bu merkezin Doğu Akdeniz’de Washington’ın enerji ve güvenlik bağlamında has müttefikleri olarak ilan edilen İsrail, Yunanistan ve GKRY ile üçlü iş birliğine dayandırıldığı da bir gerçek. Nitekim tasarının bir başka maddesinde ABD’nin İsrail-Yunanistan-GKRY üçlü ekseni üzerinden Yunanistan’a 3 milyon dolar yardım yapması öneriliyor.
  • Gene aynı tasarı Ankara’nın S-400 alımıyla Türkiye’ye CAASTA çerçevesinde ABD ambargosunun derhal uygulanabileceğini ifade etmekten çekinmiyor.

Sözün özü Menendez-Rubio “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı 2019” tasarısı Doğu Akdeniz’de sadece Türkiye ve KKTC’nin meşru haklarını değil Rusya’yı da hedef alıyor. Amaç tasarıda da belirtildiği üzere Rusya ve olası bazı aktörlerin Akdeniz sahasında gerçekleştirebilecekleri ABD karşıtı girişimlerinin tespit ve rapor edilmesini sağlayacak kuvvetlendirilmiş yeni bir Amerikan Akdeniz stratejisinin oluşturulup kongreye sunulması. Eğer bu tasarı kabul edilirse ve Yunanistan ile GKRY de bu tasarının biçtiği rolü oynamayı kabul ederlerse bugünün demir perdesi Akdeniz’e iniyor demektir.

 

ABD Stratejisi

2015’te Rusya, Obama yönetiminin Suriye’de yarattığı boşluğu değerlendirerek Şam rejiminin daveti üzerine bu ülkeye müdahale etti. Rusya’nın tek amacının Şam’ı kurtarmak olmadığı, Kremlin’in Doğu Akdeniz’deki askeri varlığını yeni alan kapatma kabiliyetleriyle (A2/AD) güçlendirdiği kısa sürede anlaşıldı. ABD de kısa süre zarfında Doğu Akdeniz’deki Rus varlığının, Washington’ın bölgede oluşturmak istediği ABD patentli enerji ve güvenlik kuşağını tehdit edebileceğini anladı. Moskova kartlarını doğru oynayarak bir yandan ABD’nin bölgedeki varlığını artırmasına neden olabilecek aşırılıklardan kaçınırken bölgede ABD karşıtı dengelemeyi iki ayak üzerine oturttu: Birincisi Suriye üzerinden kurulan İran-Türkiye-Rusya Astana iş birliği süreçleri. İkincisi de Washington destekli yeni Akdeniz kuşağında bulunan Mısır ve İsrail gibi ülkelerle iyi ilişkilerin devamı.

Washington Moskova’nın özellikle Doğu Akdeniz odaklı kurduğu bu yeni strateji karşısında ABD’nin Akdeniz’deki hegemonyasının sarsılmasını önlemek için bir dizi askeri tedbiri devreye soktu. ABD 6. Filo’sunu güçlendirmek suretiyle donanmasının bir kısmını Akdeniz’e sevk etti ve NATO kapsamında bölgede askeri tatbikatlara öncülük etti. Ayrıca GKRY ve Yunanistan’ın Türkiye ve KKTC’nin Akdeniz’deki meşru haklarını ihlal edecek bir dizi ticari ve askeri girişimde bulunmasını da destekledi. Sonuçta ABD Akdeniz havzasında kendisine rakip gördüğü Rusya’yı sıkıştırmak için Moskova ile iş birliği yapan ülkelerin sıkıştırılmasını önceleyen bir plan üzerinden hareket ediyor. Bilindiği üzere İran doğrudan yaptırımlar yoluyla ve 2015 nükleer anlaşmasının getirilerinin (eğer olduysa) Tahran’dan sökülüp alınması üzerinden sıkıştırılıyor. Türkiye ise iktisadi ve askeri tehditler üzerinden, bölgesindeki diğer devletler ve aktörler desteklenerek, psikolojik bir savaşa tabi tutularak Moskova ile olan askeri-ticari iş birliğinden uzaklaştırılmaya çalışılıyor.

 

S-400 Fırtınası

Ancak ABD’nin İran ve Türkiye’ye karşı uyguladığı sıkıştırma politikasının sonuçta Washington-Moskova rekabetine çıkan farklı sebepleri var. İran’ın asimetrik gücü İsrail’i rahatsız ettiği için ve güçsüzlüğü yeterince aşikar olduğu için sıkıştırılıyor. Türkiye ise topraklarını S-400 gibi bir hava savunma sistemiyle kapattığı takdirde yani ana vatanını ve iki mavi vatanını (deniz ve hava) olası saldırılara karşı koruyarak bölgede Türkiye ve KKTC’nin haklarına aykırı gelişmelerin tümünü önleyebilecek kadar güçlü olacak. Bu yani Türkiye’nin kabiliyetlerinin maliyet arttırıcı etkisi ABD’nin Körfez-Avrupa-Doğu Akdeniz (Yunanistan-Mısır-Libya-GKRY-İsrail) üçlüsüne oturttuğu üçayaklı Rusya karşıtı yeni soğuk savaş stratejisinin yumuşak karnı. Kısaca Washington, Ankara’yı sahip olduğu ve olabileceği güç nedeniyle, kendi kurduğu oyunun jeostratejik zafiyeti açığa çıkmasın diye sıkıştırıp baskı altına alıyor.

Ankara, Washington’ın S-400 alımının durdurulması yönünde önüne sürüklenen teknik gerekçelere gereken cevapları çoktandır veriyor. Bu bağlamda Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemini NATO’daki müttefiklerine karşı edinmediğini, Ankara’nın amacının hava savunma sistemleri konusunda var olan açığı kapatmak olduğunu ve NATO’nun hassasiyetlerinin dikkate alındığını yineliyor. Nitekim Ankara bu çerçevede çözüm formülleri de üretti. Örneğin bir alternatife göre Türkiye S-400 füze savunma sistemini sadece Ankara ve İstanbul’un korunması için yerleştirirken F-35’leri de ülkenin güneyine konuşlandırarak Washington’ın endişe ettiği F-35 bilgilerinin Rus sistemleri tarafından okunması endişesini giderebilecek. Ki aslında ABD’nin bu iddiası Türkiye tarafından çoktan çürütülmüştü.

Hatırlanacaktır Sayın Çavuşoğlu İsrail ve Amerikan F-35’lerinin Suriye üzerindeki uçuşlarının Suriye’de konuşlanmış olan S-300 ve S-400’lerden etkilenmediği bilgisini kamuoyuyla paylaşmıştı. Ankara bir başka önerisinde ise Washington’ın S-400’ler hakkındaki endişelerini gidermek için ABD ile ortak bir çalışma komitesi kurulmasını teklif etti. Benzer şekilde Ankara füze savunma sisteminin yazılımının Türkler tarafından yapılacağını Washington’a bildirdi. Gerçek şu ki Türkiye eğer S-400’leri alarak topraklarına konuşlandırırsa o zaman Ankara’nın A2/AD alan kapatma kabiliyeti muazzam biçimde artacak dolayısıyla Türkiye, KKTC üzerinde ve Akdeniz’deki güç dengesinde oldukça avantajlı bir konuma geçecek. Alman Stern dergisinde de ifade edildiği üzere Türkiye’nin S-400’leri topraklarında konuşlandırması sonucunda Akdeniz’de Ankara’nın izni olmadan hiç kimse kuş uçurtamayacak. ABD’nin Akdeniz stratejisinin yumuşak karnı işte tam bu nokta.

 

Ankara’nın Kaybedilmesi

Washington uzun bir süredir Körfez’den Akdeniz’e inen, Akdeniz’den Güney Avrupa ve Yunanistan’a çıkan bir eksen hayal ediyor. Suudi Arabistan ve Mısır’a verilen destek, Suriye’nin Golan’dan parçalanması, Libya’daki olumsuz gelişmeler, East-Med ortaklığının neredeyse sınırsızca desteklenmesi, ortaya sürülen GKRY’nin NATO’ya alınması dilekleri ve en son ABD’li senatörler Rubio ve Menendez’in Parlamentoya sundukları Rumlara silah ambargosunun kaldırılmasının önünü açan “Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Enerji Yasa Tasarısı Ortaklığı 2019.” Son dönemde yaşanan tüm bu gelişmeler ABD-Rusya rekabetinin çok ciddi boyuta ulaştığını gösteriyor. Sorun şu ki ABD, üzerinde çok gürültü koparttığı eksenin çok güçlü olmadığını biliyor. İsrail’e güveni tam ama Mısır ve Yunanistan sadece güçsüz değil aynı zamanda ekonomik olarak Rusya ile ilişki geliştirmeye çok hevesliler. Lübnan ve Libya tam kazanılmış değil, Katar küre ambargosunu hiç unutmadı. GKRY aslında sadece sinir bozmaya yarıyor, askeri olarak hesaplamaya girmeyen küçük bir aktör.

Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz’de 103 savaş gemisinin katılımıyla eş zamanlı icra edilen Mavi Vatan-2019 Tatbikatı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığınca planlanan senaryo ve jenerik coğrafyaya istinaden gerçekleştirildi.

Rubio-Menendez tasarıları gibi yeni Trump doktrinleri dışlayıcı doğaları nedeniyle Türkiye’yi istenilenin tam aksi davranmaya itebilir. ABD şimdi korkutucu yüzünü takınarak bu zafiyetlerden muaf güçlü bir stratejisi varmış gibi görünmeye çalışıyor. Ancak bu maske Mısır’ı dahi tam anlamıyla korkutmadı. Mısır ABD patentli Arap NATO’sunun bir parçası olmayacağını ilan etti bile. Akdeniz Gaz Forumu üyesi Yunanistan ise cılız bir sesle de olsa Türkiye’nin Akdeniz’deki konumunun göz ardı edilemeyeceğini dile getirdi. Sonuçta sadece İsrail’in işine yarayacak East-Med’in çok ötesinde Yunanistan’ın para kazanabileceği imkanlar var ama yollar Türkiye’den geçiyor.

Rasyonel olarak düşünüldüğünde Akdeniz’de Avrupa enerji iş birliği ve güvenliğini esas alan Akdeniz Gaz Forumu’nun iktisadi yararlılık açısından hayat bulabilmesi için mükemmel bir coğrafi konuma sahip Türkiye’nin dışlanmaması gerekir. Akdeniz’den Avrupa’ya gidecek doğal gaz boru hatları alternatifleri içinde en avantajlı geçiş yolunun da Türkiye üzerinden geçtiği yadsınamaz bir gerçek olarak ortada duruyor. Ancak ABD’nin Akdeniz jeopolitiğine yönelik hesapları tamamen siyasi nitelikte tezahür etmekte ve bu nedenle Washington Doğu Akdeniz’e baktığında sadece Moskova’yı görüyor, gerisi için stratejik bir körlük yaşıyor.

Akdeniz’de amaçlanan huzur ve istikrar için Ankara-Washington ilişkilerindeki düğümün biraz olsun gevşemesi gerekiyor. Ancak bu düğümün nasıl bir yöntemle çözüleceği şüphesiz yalnızca ABD-Türkiye ilişkilerini değil tüm Doğu Akdeniz bölgesi ve hatta ötesi stratejik seviyedeki ilişkileri de etkileyecek nitelikte. Bu düğümü S-400’lerin alımının ötelenmesi mi yoksa alınması mı çözecek sonuçta bu kararı Ankara verecek. Ankara bu kararı alırken Washington da Türkiye’yi kaybetmeyi göze alıp alamayacağına karar verecek çünkü Akdeniz’e demir perdeyi indirmeyi göze alanlar sadece kendi cepheleri ve rakip cepheyi belirlemiyor, oyunun kurallarını da koymaya çalışıyor. Sonra da bölgeyi tarumar edip aktörlere para kaybettirdikleri için düşmanca, ötekileştirici tasarılarla 3-4 milyon dolarcık dağıtıyor. Türkiye yeni demir perdenin üzerinden geçmesine izin vermeyeceği gibi ABD’nin kurduğu zafiyet ekseninde de yer almayacak.

Yeni soğuk savaş Ankara’nın arzu ettiği bir sonuç değildi, Akdeniz’de başlamasını arzu etmedi ama madem geliyor Türkiye kendi rolünü kendi tanımlayacak: dengenin dengeleyicisi. Ankara bunun için gerekli olan kapasiteleri kendi elde edecek. Ve bu süreçte Ankara’yı politik olarak kaybeden Akdeniz cephesinde ne kadar gürültü çıkartırsa çıkartsın büyük bir yara alarak mücadeleye başlayacak.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası