Kriter > Dış Politika |

Suriye’deki Aktörlerin Güvenli Bölge Satrancı


Suriye iç savaşına müdahil olan ABD, Rusya, İran, Şam yönetimi ve PYD gibi yerel ve uluslararası aktörlerin her biri, Türkiye’nin “güvenli bölge” stratejisi üzerinde farklı fikir ve politikalara sahip. Türkiye ise güvenli bölge konusunda ağırlıklı olarak ABD’yi ikinci olarak da Rusya’yı muhatap almaktadır.

Suriye deki Aktörlerin Güvenli Bölge Satrancı

Fırat’ın doğusunda Türkiye kontrolünde bir güvenli bölgenin kurulması Türkiye’nin Suriye politikasının önceliklerinden biridir. Suriye iç savaşında çok sayıda yerel ve uluslararası aktörün yer almasıyla bu aktörlerin “güvenli bölge” konusunda kendilerine göre fikir ve politikalar geliştirmesinin de yolunu açtı. Söz konusu aktörlerin bazılarının yaklaşımları birbiriyle örtüşürken bazılarınınki ise ayrışmaktadır.

 

Güvenli Bölge Kararı

Türkiye, güvenli bölge kurma isteğini Suriye krizinin ortaya çıktığı yıllardan itibaren dile getirmeye başladı. Fakat uluslararası toplumdan bu yönde herhangi bir destek alamadı. Türkiye’nin, kriz bölgesi olan Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge kurması birkaç amaca hizmet edecekti. Birincisi, Suriye’de yaşanan iç savaşın Türkiye sınırlarından uzak tutulmasıydı. İkincisi, mülteci krizinin Türkiye’nin içlerine kadar uzanmasını önlemekti. Üçüncüsü, Türkiye’ye düşman veya rakip aktörlerin Türkiye’nin güney sınırlarına konuşlanmasını önlemekti. Son olarak, özellikle de son yıllarda güney sınırlarında konuşlanarak “devlet” kurmaya çalışan PYD/YPG gibi terör örgütlerinin bu politikalarını engellemekti.

Suriye’de savaş ortamının değişmesi Türkiye’nin stratejisini değiştirmemişse de taktik bir değişikliğe gitmesine yol açtı. Özellikle Eylül 2015’te Rusya’nın Şam rejiminin yanında yer alarak Suriye’de operasyon başlatması Türkiye’nin planlarını ertelemesine neden oldu. Bu zaman dilimi içerisinde Türkiye’nin sınırında PYD güçlenirken aynı zamanda bu örgüt Rusya’yla yakın iş birliği içerisine girdi. Diğer taraftan ise Fırat’ın doğusunda DEAŞ’a yönelik müdahale sonucu bu bölgelerde, ABD liderliğinde hava koalisyonu desteğiyle PYD güçlendirildi. 2016’dan itibaren Türkiye, uzun vadeli stratejisini tekrar hayata geçirmek için Astana süreci üzerinden Rusya’ya iş birliği teklif ederek Suriye’de yeni bir süreç başlattı. 2016’da Fırat Kalkanı, 2018’de Zeytin Dalı operasyonlarını başarıyla tamamladı. Türkiye’nin Rusya’ya yönelik uygulamaya koyduğu yeni diplomatik süreç iki önemli gelişmeye yol açtı. Birincisi, Rusya PYD’ye olan desteğini geri çekti, ikincisi ise başta İdlib olmak üzere Suriye’nin kuzey-batısı Türkiye’nin kontrolüne bırakıldı. Rusya’nın 2015’te uygulamaya çalıştığı Suriye politikası, zaman içerisinde değişiklik gösterdi.

 

Suriye’deki Aktörlerin Güvenli Bölge Satrancı

Güvenli Bölge çalışmaları kapsamında Türk ve ABD askerleri kara ve hava devriyelerini ortak gerçekleştiriyor, 8 Eylül 2019

17 Eylül 2018’de Rusya ile Türkiye arasında imzalanan memorandumla, Türkiye’nin İdlib’de muhalif güçlerin dışındaki silahlı grupların silahlardan arındırılması karşılığında Rusya İdlib üzerinde Türkiye’nin hukuki kontrolünü resmen tanımıştır. Böylelikle Türkiye Fırat’ın doğusunda ve batısında kurmak istediği güvenli bölgeyi farklı aktörlerle ilişkiler üzerinden yürütmeye başlamıştır. Rusya, Suriye’deki Lazkiye ve Hmeymim askeri üslerinin İdlib’e yakınlığı ve Fırat’ın doğusunun ABD kontrolünde olması nedeniyle Fırat’ın doğusunda “güvenli bölge” kurulması konusunda doğrudan söz hakkına sahip değildir. Türkiye’nin Fırat’ın doğusuyla ilgili politikası daha çok ABD ile ilgilidir. 2018’de ErdoğanTrump görüşmesi sonrası Türkiye, güvenli bölge konusunu gündeme getirmiştir. Türkiye-ABD görüşmeleri devam ederken, ABD’nin Suriye’den çekilerek bu bölgelere İngiliz ve Fransız askerlerinin yerleştirilmesiyle ilgili önerisi Londra ve Paris tarafından kabul görmemiştir. ABD’nin çekilmesi durumunda İngiltere ile Fransa’nın aynı şekilde askerlerini geri çekeceklerini dile getirmeleri Trump’ın çekilme kararını değiştirmiştir. Bu da Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonlarını ertelemesine neden olmuştur.

Türkiye bir yandan ABD’nin çekilmesi için Washington’a diplomatik baskı yaparak operasyon hazırlıklarını sürdürürken diğer yandan da Rusya’yı Fırat’ın doğusunun dışında tutmak için görüşmeler yürütmekteydi. Ancak Fırat’ın doğusunda yaşanacak gelişmelerden uzak kalmak istemeyen Kremlin, bunu kendi çıkarları için kullanmanın yollarını aramaya başladı.

25 Şubat 2019’da Türkiye’nin güvenli bölge politikasıyla ilgili açıklama yapan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Ankara’nın bu adımını Suriye ile 1998’de imzalanan Adana Protokolü’ne göre atması gerektiğini, bu çerçevede atılacak adımların Ankara ve Şam’ın çıkar ve onayları göz önünde bulundurularak yapılması gerektiğini dile getirmişti. Aynı zamanda Lavrov açıklamasında, Fırat’ın doğusunda kurulacak olan güvenli bölgede Rus askerlerinin de konuşlanabileceğini ancak diğer aktörlerle ortak faaliyette bulunmayacaklarını vurgulamıştı.

 

Rejimin Güvenli Bölge Yaklaşımı

Uzun zamandan sonra tekrar başlayan ve uzun süren Türkiye-ABD görüşmeleri sonrası Şanlıurfa’da Türkiye-ABD ortak koordinasyon merkezi kuruldu ve Fırat’ın doğusu ile Türkiye sınırında güvenliğin ortak kontrol edilmeye başlaması üzerinde uzlaşıldı. 8 Eylül’de ise ortak devriyeler başladı. Fakat ABD’nin bölgeden çekilme planlarının gündeme gelmesi ve Türkiye’nin “güvenli bölge” kurma konusundaki hazırlıkları Rusya’yı da harekete geçirdi. Rusya, Türkiye’nin çıkarlarına açık bir şekilde saygı duyduğunu dile getirirken, 1 Eylül 2019’da konuyla ilgili açıklama yapan Lavrov, “Orası Suriye’nin farklı bir parçasıdır, kuzey doğusudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan kendi güvenliğini sağlamak istediğini açıkladı. Devlet Başkanı Putin bunu teyit etti. Biz Türkiye’nin bu çıkarlarının tamamen yasal olduğunu kabul ediyoruz. Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğüyle ilgili vardığımız anlaşmayı destekliyoruz” ifadelerini kullandı.

Bu noktada önceki yıllara göre Moskova’nın Suriye’nin kuzeyiyle ilgili bakışı, değişen siyasi ortam ve güç dengesi nedeniyle değişmiş, Şam yönetiminin politikalarıyla farklılaşmaya başlamıştır. Şam yönetimi baştan beri aynı söylemi sürdürmüş, Türkiye’nin başta İdlib olmak üzere, Suriye’nin kuzeyine yönelik politikasını hiçbir şekilde kabul etmemiş ve yasal olmadığını dile getirmiştir. Suriye Dışişleri Bakanı, Fırat’ın doğusuna yönelik görüşmeleri ve ardından da ortak devriye konusunda varılan uzlaşıyla ilgili ABD ile Türkiye’nin Suriye’deki politikalarının uluslararası hukuk, egemenlik ve toprak bütünlüğüne aykırı olduğunu açıkladı. Ayrıca güvenli bölge kurma çabalarının Şam için kabul edilemez olduğunu, ülkenin birlik ve toprak bütünlüğünü ortadan kaldıran bu tür planlara karşılık vermeye hazır olduklarını dile getirdi.

Şam’ın bu tür açıklamaları kendisinin hala egemen bir uluslararası aktör olduğunu göstermek ve diğer aktörlerle eşit statüde ilişkiler yürütebilmek amacıyla yapılmaktadır. Ayrıca Şam bu açıklamalarıyla, iç siyasete ve kendisine bağlı olan güçlere hitap ederek morallerini yüksek tutmayı hedeflemektedir. Fakat pratikte ciddi bir etkisinden söz edilemez. 2011’de patlak veren iç kargaşa ve şiddetlenen savaş günümüze kadar Şam’ın ekonomik, askeri ve siyasi olarak gücünü yıpratmış, dış destek olmadan uzun vadede tamamen etkisiz kalmasını kaçınılmaz kılmıştır.

 

Suriye’deki Aktörlerin Güvenli Bölge Satrancı

BM 74’üncü Genel Kurul görüşmeleri için New York’ta bulunan Başkan Erdoğan Doğu Batı Enstitüsü’nün düzenlediği toplantıda Türkiye’nin bölgesel ve küresel konulardaki yaklaşımını anlattı, 22 Eylül 2019

Moskova’nın Yaklaşımı

Türkiye’nin güvenli bölge politikasıyla ilgili İran, Şam yönetimiyle aynı fikirdedir. İdlib konusu daha çok Türkiye ile Rusya arasında koordine edilirken İran, Şam başta olmak üzere Hizbullah ve kendisine bağlı vekil güçlerle Suriye’nin orta ve güney kısımlarından ABD’nin kontrol ettiği alana kadarki bölgede aktif faaliyet göstermektedir. Tahran yönetimi Moskova’ya nazaran İdlib konusunda doğrudan açıklamalar yapmaktan kaçınsa da güvenli bölge konusunda ABD’yi suçlamakta, dolaylı yoldan güvenli bölgenin kurulmasına karşı çıkarak bu yöndeki adımları Suriye’nin toprak bütünlüğüne kast ve provokasyon olarak nitelendirmektedir. İran, ABD’nin Suriye’deki varlığını Irak üzerinden Suriye ve Lübnan’a ulaşmasına ve Suriye’deki vekil güçleri ile Hizbullah’a destek sağlamasına engel olarak görmektedir. İran, güvenli bölgenin kurulmasını, Ankara-Washington ilişkilerinin iyileşmesi, Türkiye’nin güney sınırlarının güvenliğini önemli derecede sağlaması ve PYD’nin zayıflaması anlamına geleceği için Suriye’deki çıkarlarına ters olduğunu düşünerek olumsuz karşılamaktadır.

Güvenli bölge konusunda Şam ve Tahran’dan farklı düşünen Moskova, söylem bazında ABD’nin Suriye’deki varlığı konusunda bu aktörlerle aynı fikirdedir. 16 Eylül’de Ankara’da açıklama yapan Putin “ABD silahlı kuvvetlerinin Suriye’deki varlığı yasal değil, herkes bunu iyi bilir. Trump’ın çekilme kararının sonuna kadar gerçekleştirileceğini umut ediyorum” ifadelerini kullanmıştır. Burada Rusya’nın asıl amacı ABD’nin çekilmeye başlamasından sonra ortaya çıkacak olan siyasi süreçlerde söz sahibi olmak, bu çerçevede “alanlar” üzerinden pazarlık yapma olanağını elde etmektir. Bu pazarlıklar üzerinden ABD ve Türkiye gibi bölgede önde gelen aktörlerle iş birliğini yakalayarak kendi güvenliğini ve etkisini sağlamlaştırmaktır.

Rusya’nın Türkiye’yle iş birliği sonrası Afrin’de PYD’ye olan desteğini geri çekmesi de bununla ilgiliydi. Rusya’nın PYD’ye bakışı da Ankara ve Şam’la olan ilişkileri ve PYD’nin ABD’yle olan ilişkileri çerçevesinde şekillenmektedir. 2019’un ilk aylarında Lavrov, “Rusya ile Türkiye Suriye’deki Kürt silahlı örgütlerinin hangilerinin terörist olduğu olup olmadığı konusunda ortak fikre varamadı. Suriye’nin kuzey-doğusu başta olmak üzere muhalifler ile teröristlerin ayrıştırılması gerekir. ABD’nin PYD’ye yatırım yapması, PYD’nin Arapların yerlerini ele geçirerek yerleşmesine neden oldu. Bu da Arapların tepkisine ve Türkiye’nin endişesini artırarak büyük sorunlara yol açtı. Biz Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlıyoruz” açıklamasında bulunmuştu.

Türkiye ile ilişkileri karşılığında PYD’ye olan desteğini geri çeken Rusya’nın örgütle bağlarını zayıflatması, PYD’nin Rusya ile ABD arasında denge kurma ve Rusya kartını oynama fırsatını kaybetmesine yol açmış ve ABD’nin mutlak etkisi altına girmesine neden olmuştur. Her ne kadar mevcut ortamda Rusya PYD ile tekrar yakın ilişki kurmak istese de PYD’nin Rusya’ya olan güveninin zayıflaması ve üzerindeki ABD etkisi bu beklentiyi engellemektedir. Rusya’nın Fırat’ın doğusuyla ilgili istediği siyasi etkiye sahip olmamasının nedenlerinden biri de budur.

 

Terör Örgütü PYD-YPG’nin Bakışı

Fırat’ın doğusundaki gelişmelerle ilgili söz sahibi olmak isteyen bir diğer aktör ise PYD’dir. Türkiye-ABD arasında yürütülen görüşmeler esnasında 24 Ağustos’ta Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Müslim Kobani yaptığı açıklamada güvenli bölge görüşmelerini desteklediğini, örgütünün güvenli bölgeyi kurma sürecinde “olumlu rol” oynamak istediğini dile getirmiştir. PYD güvenli bölge kurma sürecine dahil olarak birkaç hedefe ulaşmayı amaçlamaktadır. Birincisi, ABD’ye destek verme karşılığında ABD’nin desteğini ve güvenini kazanmaktır. Diğer taraftan PYD, ABD desteği olmadan uzun zaman dayanamayacağını bildiği için de ABD’ye bağlılığını göstermektedir. İkincisi, PYD Türkiye’yle diyalog kurmayı amaçlamaktadır. PYD’nin bu sürece dahil olması, aynı zamanda Ankara tarafından uluslararası meşruiyetinin kabul edilmesi anlamına geleceği gibi Türkiye’den gelen tehdidin de azalmasına yol açacaktır. Üçüncüsü ise bu sürece dahil olarak güvenli bölge üzerinde söz sahibi olmak, sahada etki kurmak ve Türkiye’nin politikalarını engellemektir.

Sonuç olarak Türkiye’nin kurmak istediği güvenli bölge ile ilgili süreçte muhatap aldığı iki aktör vardır. Biri öncelikli diğeri ise ikincil niteliktedir. Fırat’ın doğusunda ve PYD üzerinde en büyük etkiye sahip olan ABD olduğu için Türkiye görüşmelerini ABD ile yapmaktadır. İkincil nitelikteki aktör ise Fırat’ın doğusuyla az ilgili ve az etkili olan ancak Suriye’de Türkiye’yle bir ilişki yürüten Rusya’dır. Rusya’nın Türkiye’den beklediği şey Suriye’deki iş birliğinin ve bu çerçevede yürütülen diğer projelerdeki ortaklıklarının devam ettirilmesidir. Şam rejimi ise Rusya ve İran’ın askeri desteği olmadan ciddi askeri operasyon yapmaktan yoksun aktör olduğu için siyasi kararları da bu çerçevede vermektedir. Bu siyasi ortamda Türkiye’nin “güvenli bölge” kurma konusundaki muhatapları belli olduğu için, elindeki en etkin araçları, askeri güçle destekli siyasi kararlılık, ABD’yle diplomatik görüşmelerin sürdürülmesi ve Rusya’nın bu süreçlere tarafsız kalması için Moskova’yla diğer alanlardaki iş birliğinin devam ettirilmesidir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası