Kriter > Dosya > Dosya / Suriye |

Avrupa’da ve Türkiye’de Mülteci Karşıtlığı


Avrupa’nın “mülteci krizi”ni bir “kriz” olarak adlandırmasının nedeni, mültecilerle ve artan sayıları ile ilgili oluşturulan korku ve ardından bu korkuya istinaden mevzilenen politik tutumlarla alınan kararların sertliğiyle ilgilidir. Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşmaya çalışanların sayısı genellikle “eşi benzeri görülmemiş” bir meydan okuma olarak çerçevelendi.

Avrupa da ve Türkiye de Mülteci Karşıtlığı
Her milletten gösterici Londra’da bulunan Başbakanlık Konutunun önünde

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin, özellikle 2014 ve 2015’te “mülteci krizi” olarak adlandırdıkları düzensiz göç hareketine verilen kolektif tepkinin insancıllığını ve tutar(sız)lığını, AB’nin değerlerine, kolektif kimliğine ve normatif gücüne bakarak ölçebiliriz. Zira Avrupa Birliği’nin kurucu düsturlarına istinat edilen bazı değerler Avrupa toplumlarında mündemiçken bazıları da dışarıya aksettirilir. Bunların arasında özellikle insan hakları ve bununla birlikte son zamanlarda “koruma sorumluluğu” (R2P-Responsibility to Protect), Avrupa’nın normatif gücünün ve ortak Avrupa kimliğinin temel ve kurucu düsturlarından olagelmiş ve uluslararası hukuk metinleri ve Avrupa’nın harici ilişkileri marifetiyle Avrupa dışına taşan normatif bir dünya görüşü olmuştur. Ancak Avrupa’nın bu normatif gücü teori ile uygulama arasındaki tutarsızlık nedeniyle farklı veçhelerden eleştiriye tabi tutulmaktadır. Zira uygulamada AB’nin normatif dünya görüşüyle ilişkin dahili gerilimler ve sınırlılıklar zuhur etmekte ve enerji, güvenlik ve göçmenlerin kabulü gibi alanlarda Avrupa ülkeleri arasındaki tartışma bu gücün meşruiyetine halel getirmektedir. Bu minvalde, normların ancak AB dış politikalarında, bu normlar daha konvansiyonel normlarla ve şahsi menfaat içeren politikalarla çatışmadığında ya da AB kendisine nispetle daha zayıf bölgelerle ve ülkelerle uğraştığında bir rol oynadığı önemli eleştirilerden biridir. Örneğin AB ülkelerinin müdahil oldukları Irak ve Libya gibi çatışma alanlarında ve uygulanması durumunda ciddi bir külfet ortaya çıkaracak olan Suriyeli mülteciler meselesinde, bu normların görmezden gelindiği rahatlıkla görülüyor. Bu çerçeve içerisinde baktığımızda Avrupa devletlerinin özellikle 2014-2015’teki “mülteci krizi”ne verdikleri cevap, bu ülkelerin yukarıda zikredilen düsturlara bağlılıklarını değerlendirmek açısından önemli bir testti. Aynı zamanda bu durum, verilen cevapla ilgili olarak AB ülkelerinin arasında ve kendi içlerinde cereyan eden politik tartışmaları anlamak için bir fırsat ve Avrupa devletlerinin münferiden ve müştereken insani yükümlülüklerini devam ettirip ettirmeyeceklerinin de önemli bir testiydi.

Avrupa’nın “mülteci krizi”ne nasıl cevap verdiği sorusuna geri dönecek olursak, öncelikle meselenin bir “kriz” olarak adlandırılmasının nedeni, mültecilerle ve artan sayıları ile ilgili oluşturulan korkuyla ve ardından bu korkuya istinaden mevzilenen politik tutumların yanı sıra alınan kararların sertliğiyle ilgilidir. 2014-2015’te Ege Denizi’ni ve Akdeniz’i geçerek Avrupa’ya ulaşmaya çalışanların sayısı genellikle “eşi benzeri görülmemiş” bir meydan okuma, Avrupa için “aciliyet” ve “kriz” ifade eden bir durum olarak çerçevelendi. Buradaki korku ve endişe uyandıran ifadelerin odak noktasını ise mültecilerin ölümleri, çektikleri sıkıntı ve düçar oldukları travmadan ziyade Avrupa’nın süreci nasıl yöneteceği ve güvenlik ile ilgili endişeler oluşturmaktaydı. Avrupa medyasının özellikle erkek mültecileri botlarla denizi geçmeye çalışan yahut Avrupa kara sınırlarını zorlayan bir güruh olarak resmeden haberleri de bu endişeyi ve güvenlik tehdidini şiddetlendirmekteydi.

 

Görsel 1. Mülteciler

Bu şekilde bir çerçevelemenin korku politikasına (politics of fear) hizmet ettiği aşikardır. Halbuki tarafsız Avrupalı gözlemcilerin tespit ettiği üzere, Avrupa devletlerinin kapasitesi düşünüldüğünde verilen sayılar yönetilebilir sınırlar içerisindeydi. Üstelik Avrupa Birliği ülkeleri Yugoslavya’nın parçalanmasının ardından ve yakın zamanda Ukrayna’nın işgalinden sonra ortaya çıkan kitlesel göç hareketlerinde benzer bir durumla karşı karşıya kaldılar ve süreci başarıyla yönettiler. Ancak 2014-2015 mülteci krizinde gelenler Suriye, Afganistan ve Irak gibi “farklı” ülkelerden gelen “farklı” insanlardı. Bu açıdan bakıldığında liberal Avrupa devletlerinin “mülteci krizi”ni mülteci karşıtı bir zaviyeden ele almalarının temelinde iki önemli unsur bulunuyor: Ekonomi ve kimlik.

Görsel 2. Mülteci Haberi

Birinci unsur Avrupalı politikacıların, sorunu; ülkelerin uyum kapasitesi, yani gelen mültecileri Avrupa toplumlarına entegre etme kapasitesi ve bir rekabet ya da sıfır-toplamlı denklem içerisinde çerçevelemelerine neden oldu. Böyle bir sunumun sonucunda ise ekonomik istikrar argümanları, insani olanları gölgede bıraktı. İkinci unsur ise gelenlerin Avrupa toplumlarına uyumsuzluğunun, içtimai bütünlüğe tehdit oluşturduklarının vurgulanmasıydı. Kimlik temelli itirazlar, özellikle Avrupa devletlerindeki liberalizm ve kozmopolitanizm arasındaki sürgit çatışmanın da bir temayüzü. Sonuç olarak “mülteci krizi”nin ekonomi ve kimlik unsurlarıyla çerçevelenmesi ki çoğu zaman bu ikisi iç içe geçmiş durumdadır, mültecilerin güven(siz)likleştirilmelerine ((in)securitization) ve dışlanmalarına (externalization) neden oldu. Mesele bir güvenlik başlığı olarak damgalandığında ve beraberinde mülteciler Avrupa sınırları dışında tutulması gerekenler olarak temsil edildiklerinde, “istisnai tedbirler” meşrulaştırıldı ve ardından sınırları tahkim edici ve mültecileri tahkir edici politikalar ve uygulamalar gerçekleştirildi.

 

Türkiye’de Mültecilerle İlgili Siyasi Pozisyonlar

Türkiye’de siyasi partilerin mültecilerle ilgili söylemleri ve konumlandıkları mevziler, kısıtlı da olsa akademik ilgiye mazhar oldu. Bu ilgiyle kaleme alınan çalışmalar bilhassa hükümete yönelik eleştirileri, siyasi partilerin meseleye dair kurumsal bir bakışlarının olmadığını ve olanların da bunu duygusal ve geçici bir zemine dayandırdıkları gibi eleştirileri kapsıyor. Örneğin Zeynep Yanaşmayan ve arkadaşları (1), AK Parti hükümetini yurt içinde ve yurt dışında “medeniyetçi popülist bir söylem” takip etmekle eleştiriyor. Bu uydurma terim, özellikle hükümetin ve siyasetçilerinin Türkiye’nin Osmanlı mirasını canlandıran ve Türkiye’yi Müslüman dünyanın merkezine alan söylemlerine atıfta bulunmak için kullanılıyor. Turgut Özal ile Türk siyasi tarihinde telaffuz edilmeye başlanan yeni Osmanlıcılık terimiyle de örtüşen medeniyetçilik terimi bu tür çalışmalarda AK Parti’ye yöneltilen eleştirilerin teorik çerçevesini oluşturuyor. Ancak medeniyetçi terimi, İslamcı popülizm ile yan yana kullanıldığında başka olumsuz çağrışımlar da yapmaktadır.

İlk olarak Hadiz tarafından kullanılan “İslamcı popülizm” kavramı, AK Parti’nin Suriyeliler ile ilgili politikalarına getirilen iki temel eleştiriyi birleştirmektedir: “AK Parti’nin Suriyelilerin Müslümanlığını medeniyetçi bir söylem içerisinde bir araç haline getirmesi” ve “Avrupai tarzda bir ‘ben’ ve ‘öteki’ temsili kurgulaması”. Bu eleştirilerin arkasında 2011’de Suriye’de yaşanan katliamdan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyelilerin kabulünü kolaylaştırmak için siyasi söylemlerde ve medyada sıkça başvurulan ev sahibi, misafirlik ve ensar-muhacir gibi kavramlar yer almaktadır. Bu kavramlar, hukuki karşılıkları olmadığı için ve özellikle geçiciliği çağrıştırdıkları için uzun vadede Suriyelilerin uyumuna zarar vermekteydiler. Ancak unutmamak gerekir ki bu söylemin ve kavramların dayandığı din kardeşliği duygusunun sosyolojik olarak bir karşılığı var(dı) ve bu karşılık, kamuoyu araştırmalarının ve akademik yayınların da vurguladığı üzere toplumsal kabulün şaşırtıcı bir biçimde yüksek olmasında tesirliydi, en azından yakın zamana kadar.

Suriyelilerle ilgili toplumsal kabul zaman içerisinde aşınırken, bilhassa 2019 mahalli seçimlerin hemen öncesinde siyasi adayların sıkça başvurduğu temalardan birisi Suriyeliler ve geri gönderilmeleri meselesi oldu. Toplumun mültecilerle ilgili hoşnutsuzluğunu fark eden adaylar, Suriyelilerin ne türden iktisadi ve güvenlik tehditleri oluşturduklarını yanlış ve saptırma bilgilerle aktardılar ve göç konusunun aşırı siyasileştirilmesine neden oldular. Dahası içerisinde ciddi bir yabancı düşmanlığı (zenofobi) barındıran mülteci karşıtı söylemlerin uygulamaya dönüşme ihtimali de CHP’li Bolu Büyükşehir Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın mülteci karşıtlığı ile kuvveden fiile çıktı. Mahkeme kararı ile uygulanmaları durdurulmuş olsa da Özcan’ın yabancıların faturalarına farklı bir tarife uygulama ve nikahlarından ceza niteliğinde bir ücret alma isteği Türkiye’de bir süredir yükselişte olan, merkezinde mülteci karşıtlığının yer aldığı, yabancı karşıtlığının göstergesidir. Bu örnek münferit bir vaka olarak kalmış olsa bile, sükut ikrardan gelir düsturuna binaen ana muhalefet partisinin bu konudaki suskunluğu manidardır. Yukarıda ifade edildiği gibi nasıl Avrupa’da mülteci karşıtlığı sadece aşırı sağ partilerle sınırlı değilse Türkiye’de de mülteci karşıtlığı bir partiyle sınırlı değildir; her ne kadar artık ülkemizde de sadece mülteci karşıtlığı üzerinden siyaset yapan bir parti var olsa da.

Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de bu karşıtlığı besleyen unsurların arasında etnik-milliyetçilik, zenofobi ve popülizm gibi unsurlar bulunuyor. Mültecileri ülke güvenliğine, kültürüne ve ekonomisine bir tehdit olarak çerçeveleyen siyasi aktörler bu unsurları kullanarak mülteciler ve göçmenler konusunda (dışlama ve geri gönderme gibi) hızlı kararlar alınmasını istiyor ve bu alandaki tartışmaların rasyonel ve hukuki bir zeminde sürdürülmesine mani oluyorlar. Son olarak, özellikle Suriyeli mültecilerin geri dönüş ihtimalleri üzerinden kurgulanan popülist söylemler (“Suriye’de savaş bitti artık geri dönsünler” ya da “Esed ile anlaşıp hepsini geri göndereceğiz”) gerçeklikle örtüşmüyor ve mültecileri tedirgin ediyor.

 

  • Under the Shadow of Civilizationist Populist Discourses: Political Debates on Refugees in Turkey - Zeynep Yanaşmayan, Ayşen Üstübici, Zeynep Kaşlı

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası