Kriter > Dosya > Dosya / İdlib Çatışması |

İdlib’in Gözyaşları


Esed rejimi ve Rusya, İdlib’de insanları sistematik olarak bombalıyor, göçe zorluyor ve ölüme sürüklüyor. Evet, dünya onlardan vazgeçti; “Nasıl olsa öyle de böyle de ölecekler” gözüyle bakıyor.

İdlib in Gözyaşları
Rusya’nın ve Esed ordusunun saldırılarından İdlib'in kuzeyindeki Maarbun bölgesine sığınan 65 aile, derme çatma çadırlarda sefalet içinde yaşıyor, 17 Ocak 2020

2011’den bu yana Esed rejiminin kendi halkına uyguladığı katliamlar sonucu yaklaşık 1 milyon kişi hayatını kaybetti. 500 bini aşkın kişi tutuklanarak cezaevine konuldu. Milyonlarca kişi evini, toprağını, anılarını bırakarak başka bir ülkeye veya güvenli bölgelere göç etti.

 

Çadırlarda Yaşamak!

Gelinen noktada 6 milyondan fazla kişi Suriye topraklarında kurulan düzenli ve düzensiz kamplarda yaşamaya çalışmaktadır; tabi buna yaşamak denilirse. 2013’te belgesel çekimi için gittiğimiz Suriye’deki çadır kamplara bugün hala insani yardım gönüllüsü olarak gidiyoruz. Suriye topraklarındaki çadır kentleri Hatay Cilvegözü ve Kilis Öncüpınar sınır kapılarından geçilen kamplar olarak ikiye ayırabiliriz. Hatay’dan İdlib’e, Kilis’ten Halep kamplarına geçilmektedir.

Kilis Öncüpınar Sınır Kapısı’ndan geçtikten bir kaç adım sonra sizi o bölgenin en büyük kampı Babusselam Çadır Kenti karşılamaktadır. Eski ve Yeni Babusselam olarak ikiye ayrılan kampta son İdlib tahliyesi öncesi kayıtlı toplam 14 bin 770 kişi yaşamaktaydı. Şimdi bu kampta kaç kişi yaşamaya çalışıyor tespit etmek çok zor. Bu sayının büyük bir bölümü çocuklardan oluşuyor. Kamplar bölgesinin en büyük çadır kenti olan Babusselam’da bazı kamp sakinleri çadırların etrafına duvar örerek kendilerine daha büyük ve korunaklı yaşam alanları inşa etmiş. Bu bölgede çadırlardan oluşan bir de Mukavvema çadır kenti var. Bunların dışındaki Şüheda, İman, Reyyan, Şemmarin, Siccu ve Nur kampları konteynerlerden oluşuyor. Bu kamplarda 53 binden fazla çoğu çocuk ve kadın mülteci hayatını devam ettirmeye çalışıyor. Çocuklar ilk ve orta öğrenimlerini konteynerlerde açılan sınıflarda görüyorlar.

Tülay Gökçimen İdlib Kamp

Sevgiye Hasret Çocuklar

Tamamı yetim çocuk ve annelerinden oluşan Şemmarin Kampı’nı ziyaretimizde çocuklar onları ziyarete gelen kişilerin ellerinden tutmak için yarışıyordu. Babalarını savaşta kaybetmiş, yaşadıkları dolayısıyla yaşam gücünün sınırlarına gelmiş annelerin çocukları… Sevgiye hasret kalmış, elinizi tutmak, ceketinizin bir ucuna yapışmak için yarışan ve gözleriyle “beni sev” diyen çocukların kampı Şemmarin.

Kampta dolaşırken elinizin değdiği tüm çocuklar yetim olunca sarılmak için bahane aramıyorsunuz. Annesi babası olsun olmasın savaşı yaşamış tüm çocukların yetim olduğunu ancak bu kamp ziyaretlerinde anlayabilirsiniz. İsminin Dua olduğunu öğrendiğim bir kız çocuğuna sarılıp öptüğümde, bana onu neden öptüğümü sordu. Ben de, “Çünkü seni seviyorum” diye cevap verdim. Dua’nın bana verdiği şu cevabı asla unutamam: “İki yıldır beni kimse öpmemişti.”

Kamp sakini kadınların en büyük sorunu boşluk; akşama kadar yapacak bir şey bulamamanın üzüntüsünü yaşıyorlar. Çalışmak, üretmek ve çocuklarına daha iyi bir hayat sağlamak istiyor çoğu ama çalışma imkanlarının olmaması onları sürekli bir boşluğa düşürmüş ve psikolojik olarak yaşadıklarının üstesinden gelemiyorlar. Büyük bir iş gücü var bu kamplarda. Çadır veya konteynerlerde yapabilecekleri bir iş imkanı olabilseydi hayata daha sıkı tutunabilirlerdi.

Azez’deki kamplar bölgesindeki çadır ve konteynerler Hatay tarafındaki sınır kapılarından gidilen kamplara göre daha düzenli lakin son İdlib tahliyesi ile her şey değişti. Kamplarda yer gök, dağ taş insan doldu, adım atacak yer kalmadı. Kış mevsimi olduğu için soğuk tüm şiddeti ile kendini hissettiriyor. Yaptığımız çadır ziyaretlerinde çadıra girdiğim halde kendimi hala dışarda hissediyorum. Çocuklar bu şartlara nasıl dayanacak bilemiyorum; zaten dayanamıyorlar. Geçtiğimiz gün gözleri açık, donarak hayata veda eden İman bu kamplarda yaşıyordu. Bir çocuğun soğuktan ölümü bizi kendimize getirmeye yetmeliydi. Yetmedi.

İdlib Çadır İHH

 İdlib’in kuzeyindeki Haranabush kampı, 19 Şubat 2020

 

Dünyanın Vazgeçtiği Şehir

Adını, yaşını unutmuş, çamurlu çıplak ayaklarıyla dünyayı kirlettikleri söylenen, büyüyüp büyüyemeyeceklerinden emin olmayan çocuklarla Hatay Reyhanlı’da bulunan Cilvegözü Sınır Kapısı’nın hemen ardındaki kamplarda tanıştım. Yani İdlib'de.

Yeryüzündeki en kötü şartlara sahip olan kamplar belki de buradadır. Yüksek bir yere çıkıp baktığınızda, göz alabildiğince uzanan üstü mavi brandalı, bir zamanlar beyaz olan çadırlar adeta bir denizi andırıyor. Bu tarafta yani İdlib kırsalında 14 çadır kamp vardı son tahliye öncesi. Kent demiyoruz, çünkü buralarda çadırdan başka bir şey yok. En büyüğü Atme Çadır Kampı olan bölgede Rahme, Kerame, Sarmada, Harim, Deyr Hassan ismiyle kurulan bu kamplarda kayıtlı 344 bin 244 kişi yaşıyor. Ancak herkesin bildiği gerçek şu ki; bu kamplarda kayıtsız binlerce insan barınıyor ve gerilen naylonların altında yaşamaya çalışanların sayısı milyonları buluyor. Aralık 2019’dan beri gelenlerle birlikte kamplarda adım atacak yer kalmadı. İdlib'de henüz bir isim verilmeyen onlarca yeni çadır kent oluşturuldu. Yaşayacak bir çadır bulamayan insanlar varsa araçlarında yoksa üstü kapalı olan her yerde yaşamaya başladı. Pek çok bölgede okullar eğitime ara verdi ve sınıflar yaşama açıldı. Tahtada soru çözerken görmek istediğimiz çocukları, mutfak eşyaları dizilmiş bir sınıftaki tahtanın önünde çorba karıştırırken gördük. Camiler, abdesthaneler hatta gasilhaneler insan doluydu. “Gasilhanede hayat nasıl geçer?” diye sormayın. Gördüğümüz bir ailenin çocukları tabutların arasında oyun oynuyorlardı.

Belki de hiç hissetmedik hayatımızda bir duvarın yokluğunu; yorulduğumuzda şöyle bir arkama yaslanayım dediğimizde yaslanacak bir duvarın olmaması nasıl bir histir hiç yaşamadık. Musluktan akan suyun, sabahın ayazında sıcak suyla alınan abdestin güzelliğini yaşamayı unutmuş burada yaşayanlar.

Kamplara adım atmanızla çamura bulanmanız bir oluyor. Yazın sıcağını, kışın soğuğunu bu çadırlarda yaşıyorlar. Yazın 40 derecenin üstündeki sıcaklıkta naylon çadırlarda üstelik su sıkıntısı yaşayarak kalıyorlar. Yaz aylarında temiz içme suyu büyük bir ihtiyaç bu bölgede. Banyo yapabilmek ise büyük zahmet. Çünkü banyo yapabilmeniz için çadırda yaşayan herkesin dışarı çıkması gerekiyor. Temizlik sorunu sebebiyle artan haşere sayısı kampta yaşayanların hayatını tehdit ediyor. Pek çok anne bebeklerini haşerelerden korumak için bavul gibi kolay delinmeyen şeyler talep ediyorlar insani yardım gönüllülerinden.

İdlib'te Kış Aylarında Kamp

 İdlib'in güneybatısındaki Hırbat Ec-Cevz beldesi, 15 Şubat 2020

 

Soğuktan Ölüyorlar

Kışın en soğuk günlerinin yaşandığı bölgede başta Atme Kampı olmak üzere pek çok kampta soğuktan ölüm haberleri geliyor. Yoğun yağış alan bölgede sürekli sel baskınları oluyor. Zaten sürekli nemli bir toprağı olan bu bölge yoğun yağış alınca bizleri insanlığımızdan utandıracak görüntülerle baş başa bırakıyor. Tek isteği tekrar eskisi gibi bir mutfağı olmasıydı Fatıma Abla'nın. Çadırının bir köşesine küçük bir mutfak yapmıştı. Bir gün gerçeğini tekrar görebilmek duasıyla ama sel suları çadırıyla birlikte mutfağını da aldı götürdü. Yaşadıkları çadırda her şeyleri çamur olan kamp sakinleri bu soğuk havalarda kendilerini ısıtacak bir battaniye hayal ediyorlar. Ne yazık ki çatısı olan bir ev hayali bile kuramıyorlar. Isınmak için çadırların içinde tenekelerde gaz yağı yakılıyor ve her yıl onlarca çocuğun bu sebeple can verdiği söyleniyor. Çocuklar çadır okullarda eğitim görüyor ve onlarca çocuk yerde taşın üstünde oturarak eğitim görmeye çalışıyor. Bu çadır kentler için en acil ihtiyaç yollarının yapılması. Eğer yollar yapılmazsa her yağan yağmurda aynı sorunlarla karşı karşıya kalacaklar. Savaştan, ölümden, bombalardan kaçıp can güvenlikleri için bu bölgeye sığınan bu insanlar şartlar böyle devam ederse açlıktan, kötü şartlardan, soğuktan hayatlarını kaybedecekler. Kamplara sürekli gidip geldikçe ve orada çadırlarda insanlık dışı bir hayat yaşayan insanları gördükçe sürekli çözüm yolları aramaya başladık. Bazen bir okul projesine omuz verdik bazen gençlerle sadece kız çocuklarının saçlarını taramaya gittik kamplara.

İdlib'deki kamplar, Halep tarafında bulunan Fırat Kalkanı Bölgesi diye adlandırılan bölgedeki kamplardan daha kötü durumda. İdlib'in sürekli ateş altında bulunması dolayısıyla son yıllarda İdlib bölgesine giden yardımlar iyiden iyiye azalmıştı. İnsani yardım gönüllüleri olarak bu bölgeye daha fazla yardım gitmesi için sürekli planlamalar yaptık. Aylar önce başlattığımız bebekler için uyku tulumu kampanyası sona erdiğinde, İdlib'deki kamplarda bu uyku tulumlarını dağıtmadan önce bir de bebek bezi kampanyası yapalım istedik. Çünkü anneler, bebek bezi istiyordu. Bir anne olarak bebek bezine olan ihtiyacı biliyordum.

 

Bombalardan Kaçış

Aralık 2019’un son haftası İdlib'de bulunan Atme Kampı'nda dağıtım yapmak için Suriye'ye giriş iznimizi aldık ve hazırlıklara başladık. Hedefimiz neredeyse dokuz yıldır çadırda yaşayan insanların yanına gitmekti. Ama Rusya ve Esed güçlerinin İdlib merkeze yoğun bombardımanı başlayınca bugüne kadar yıkık dökük de olsa evlerinde yaşayan veya köylerde yaşayan halk Türkiye sınırına doğru kaçmaya başladı. Ama ne kaçış... Alabildikleri tüm ev eşyalarını yükledikleri kamyonetlerle yola düşenler, sadece kendilerinin sığdığı otomobile binip eşyalarını geride bırakanlar, yaya olarak bombalardan kaçanlar. Biz de güzergahımızı değiştirerek Atme, Kerame kamplarına değil yeni gelenler için henüz üç gün önce kurulmuş kamplara doğru yolumuzu değiştirdik. Babulhava sınır kapısından bir buçuk saatlik yolumuz daha vardı gideceğimiz yere. Yol boyunca insan ve eşya yüklü çok sayıda kamyon gördük. Bazıları hareket halinde bazıları kenara park etmiş bekliyordu. Ve hemen her yerde, suların içinde çadırlar. Hava çok soğuk, çok yağmur yağıyor. Bereketli Suriye toprakları çamur haline gelmiş. O hiç unutamadığım kırmızı renkli çamurlar.

İdlib'e 2 kilometre kala aracımız duruyor. Henüz kurulalı 3 gün olmuş bir çadır kente geldik. Kent diyorsam yanlış anlaşılmasın çadır ve çamurdan başka bir şey yok burada. Çamur içindeki çadırların yeni kurulduğunu üst kısımlarının henüz beyaz olmasından anlıyorum. Yaşanmışlıklarından yaşlanan nice çadırlar gördüm İdlib’de. Bir de insanlar var çadır kentte çaresizce bekleyen. İnsanlar bize bakıyorlar, belli ki onlar için gelmiştik. Ama ne yapacağız? Onları o çadırlardan kurtaramadıktan sonra bir şey yapmış sayılmayacaktık. Gördüğüm ilk kadına sımsıkı sarıldım. “Sabır” dedim, ağlamaya başladı. Evet, Arapçam kötü ama ana dilimde bile hissiyatımı o gözü yaşlı kadına anlatamazdım. Tek tek çadırları gezmeye başladık, sobası olanlar şanslıydı. Soba görünce mutlu olduk. İnşallah kış bitene kadar yakabilirler ya da kış bitmeden belki oradan kurtulabilirler, Allah bilir. Beraberimizde getirdiğimiz yardımları dağıtmaya başladık. Hemen hemen hepsi bizi çadırına davet etti. Çoğunu reddettim çünkü ayağım çamurluydu çadırlarını kirletmek istemedim. Ayağımda uzun çizme vardı ama yine boğazıma kadar çamur olmuştum. Tuvaletleri yoktu, sıcak bir banyo hayal olmuştu. İki kilometre ötemizde bombalar patlıyordu. Bizi oraya götürenler "Çıkmamız lazım, burası artık güvenli değil" diyordu. Evet, bizi kurtarın bizim için güvenli değil. Peki, onlar için güvenli miydi? Onları da alıp götürmemiz gerekmez miydi?

Karanlık çöktü. Yeni kurulan başka bir çadır kente gittik. Daha önce vurulmuş bir binaya yüzlerce insan sığınmış kendilerine çadır sırasının gelmesini bekliyorlardı. Birden ezan okunmaya başladı. Yukarı baktım, vurulmuş binanın en üst katında bir ağabey akşam ezanını okuyordu. O an bu ezanın insanları namaza mı, yoksa Müslümanları kardeşlerine yardıma mı çağırdığına karar veremedim. İçimiz param parça oldu. Orası çok karanlıktı, çocuklar karanlıkta korkardı.

İdlib Kamp

Hayalet Şehir

Ertesi gün İdlib merkeze yolculuk vardı. İdlib merkez, hayalet şehir gibi... Eskiden güzel bir yer olduğu belli olan şehrin şimdiki görüntüsü bir korku filmi sahnesini andırıyor. Köylerden kaçan halk gidecek araç bulamadığı için vurulmuş camilere ve okullara sığınmış. Bir kadın yerde yatıyor. “Hasta” diyorlar ama ilaç yok tabi ki. Belki bir antibiyotik onu hemen ayağa kaldıracak, ama nafile. Yol kenarlarında kurulan çadırlardan birinde bir kadın bağırıyor: "Allah'ım bir roket gelsin şimdi beni vursun, biz böyle yaşayamayız!" Bazı çadırlarda insanların evlerinden kurtarabildikleri buzdolabı ve çamaşır makinesi bile var ama burada elektrik yok. Belki de bir daha o buzdolabı hiç çalışmayacak...

İdlib tüm dünyanın gözü önünde yok ediliyor. Türkiye dışında kimse ses çıkarmıyor. Herkesin İdlib hakkında bir görüşü var. "Ama onlar da…" diye başlayan cümleler çok acımasız. Katledilen ve hala katledilmeye devam edilen insanlara mı üzülelim, son nefesinde evladına Kelime-i Şehadet’i öğreten babaya mı, incecik çadırda soğukta titreyen insanlara mı, yoksa “Bizi burada bırakmayın” diye bakan gözlere mi üzülelim bilemiyorum. Esed rejimi ve Rusya İdlib’de insanları sistematik olarak bombalıyor, göçe zorluyor ve ölüme sürüklüyor. Evet, dünya onlardan vazgeçti; “Nasıl olsa öyle de böyle de ölecekler” gözüyle bakıyor. İdlib halkı, şu an çaresizce başına gelecekleri bekliyor. Ama en çok da bizden gelecek desteği bekliyorlar. Türkiye tüm dünyanın gözü önünde hem içerde hem dışarda bir tarihe imza atıyor. Peki, biz insan olarak ne yapıyoruz? Eminim her birimizin bu yüzyılın en kötü günlerini yaşayan bu insanlar için yapabilecek bir şeyi vardır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası