Kriter > Dosya > Dosya / İdlib Çatışması |

Rusya’nın Müdahalesi Esed’in Önünü Açtı


Rusya’nın Eylül 2015’te Esed rejiminin yardımına koşarak Suriye iç savaşına müdahil olması krizin en kritik dönüm noktalarından biri olmuştur. Rusya, her ne kadar Türkiye ile kurduğu güven ilişkisi üzerinden masada siyasal çözüm arayışındaymış gibi davransa da bu süreçte rejimin ülkenin neredeyse tamamını ele geçirmesine sahada bilfiil yardım etmiştir.

Rusya nın Müdahalesi Esed in Önünü Açtı

9 yıldır devam eden Suriye krizi, gerek küresel sistemde yol açtığı kırılmalar gerekse ortaya çıkardığı korkunç insani trajedi nedeniyle 21. yüzyılın en büyük felaketi olarak nitelendirilebilir. Suriye halkının özgürlük, refah ve demokrasi taleplerini dile getirmek üzere 2011’de başlattığı barışçıl gösteriler, Beşar Esed rejiminin uyguladığı orantısız şiddet nedeniyle kısa bir sürede iç savaşa evrilmiş ve rejim ile muhalefet arasındaki çatışmalar tüm ülkeye yayılmıştır. Geldiğimiz noktada, Suriye krizi yüzbinlerce insanın hayatını kaybetmiş, milyonlarca insan yaralanmış ve evlerini terk ederek mülteci konumuna düşmüştür.

 

Sonu Gelmeyen Kayıplar

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) sahadan elde ettiği bilgiler ekseninde hazırladığı raporlarda, Suriye krizinin başladığı 15 Mart 2011’den 4 Ocak 2020’ye kadar geçen dönemde çatışmalarda hayatını kaybeden insan sayısının 585 bin olduğu belirtilmektedir. SOHR bu rakamın ancak 380 bin kadarını gözlemleyebildiğini ifade etmekte, Esed rejiminin hapishanelerinde ve ölüm kamplarında yaklaşık 88 bin sivilin işkence altında hayatını kaybettiğini kaydetmektedir.

SOHR, Suriye’nin ücra köşelerine ulaşamadığı için savaş ortamında hayatını kaybedenlerin sayısını tam olarak bilmenin mümkün olmadığının altını çizmiştir. SOHR’a göre 9 yıllık Suriye krizinde yaklaşık 2 milyon insan da savaş sırasında yaralanmıştır. Krizin insani boyutuna yönelik Birleşmiş Milletler (BM) rakamları ile SOHR’un verdiği rakamlar arasında büyük oranda uyumluluk olduğu gözlemlenmektedir. Mart 2020 itibarıyla Suriye’deki toplam ölü sayısının 600 bini aştığı tahmin edilirken yerlerinden olan insan sayısı ise 12 milyon sınırına dayanmıştır. Türkiye, topraklarında barındırdığı 4 milyon Suriyeli ile dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülkeler arasında birinci sırada bulunmaktadır.

Suriye’de oluşan insani facianın en büyük sorumlusu hiç şüphesiz 56 yıllık Baas diktatörlüğüdür. Baas rejimi, vatandaşlarının demokratik taleplerine cevap vermek yerine, iktidara tutunabilmek uğruna kendi halkını gerek konvansiyonel gerekse kimyasal silahlarla katletmekten çekinmemiştir. Ancak Baas rejimi, Suriye krizi süresince Guta, Han el-Assal, Han Şeyhun, Serakib ve Cobar gibi şehirlerde uluslararası sözleşmelerle yasaklanan kimyasal silahları kullanmasına rağmen herhangi bir müeyyideye maruz kalmamıştır. Rejimin hava saldırıları ve kimyasal silahlar yoluyla yüzbinlerce insanı katletmesi uluslararası vicdanı harekete geçirmeye ne yazık ki yetmemiştir. Ancak rejimin bütün saldırılarına rağmen meşru muhalif gruplar birçok bölgede tutunmayı 2015’e kadar başarmışlardır.

 

Rusya’nın Müdahalesi

Rusya’nın Eylül 2015’te Beşar Esed rejiminin yardımına koşarak Suriye iç savaşına müdahil olması krizin en kritik dönüm noktalarından biri olmuştur. Rusya, Eylül 2015’ten önce rejime lojistik destek sağlarken, bu tarihten itibaren özel kuvvetleri, askeri danışmanlık şirketleri ve en önemlisi hava kuvvetleriyle rejime tam destek vermeye başlamıştır. Rusya’nın sahaya girişi savaşın gidişatını değiştirmiş ve muhalifler karşısında Esed rejimine adeta can simidi olmuştur. Bu tarihten sonra toparlanan rejim ülke genelinde kaybettiği toprakları gerçekleştirdiği yeni katliamlarla geri almaya başlamıştır.

Eylül 2015’ten günümüze kadar geçen sürece bakıldığında Rusya’nın rejime sağladığı hava desteğinin rejim kuvvetlerinin Suriye’nin pek çok bölgesini yeniden ele geçirmesine katkı sağladığı açıkça görülmektedir. Dolayısıyla Rusya’nın Suriye sahasına müdahil olması, bir yandan rejimin askeri kapasitesinin muhaliflere karşı üstünlük sağlamasına yol açarken, öbür yandan rejimin taktik kapasitesini de artırmıştır. Bu durum, Rusya’yı ABD karşısında sahada bir adım öne çıkarırken rejimin Rusya ile çoğu zaman birlikte gerçekleştirdiği saldırılar savaşın insani maliyetini de artırmıştır. ABD ve AB’nin Suriye politikalarını dar bir çerçevede formüle etmesi (DEAŞ’la mücadele, mülteci akınını önleme ve YPG’yi aktöre dönüştürme) sahadaki insani krizi ağırlaştırırken Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı ulusal güvenlik sorunlarını ağırlaştırmıştır. Dolayısıyla 2015’ten 2019’a kadar geçen süreçte savaşın Türkiye’ye faturası katlanarak devam ederken Ankara daha aktif bir politika benimsemiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye, bir yandan sahadaki askeri gücünü tahkim etmiş, diğer yandan Rusya ve İran ile birlikte Astana sürecini hayata geçirerek siyasal çözümün önündeki engelleri kaldırmak için inisiyatif almıştır.

Baas rejimi, Rusya’dan aldığı destekle 2016 başlarından itibaren hem ılımlı hem de radikal muhalif grupların kontrol altında tuttukları toprakları yeniden alma ve insansızlaştırma stratejisi izlemeye başlamıştır. Baas rejiminin sahadaki üstünlüğü ele geçirmeye başladığı 2016 sonrası dönemde Rusya’nın sağladığı hava desteği ve teknik yardımları oldukça etkili olmuştur. Bu çerçevede, rejim güçleri öncelikle DEAŞ’ın kontrolünde olan Palmira şehrine yürümüş ve Mart 2016’da şehrin kontrolünü ele geçirmiştir. Rejim, Palmira’nın ardından gözünü Halep’e çevirmiştir. 2016 yazında başlayan ve Rusya’nın büyük hava desteğini alan Halep kuşatması uzun süren çatışmaların ardından başarılı olmuş ve rejim güçleri Aralık 2016’da Halep’i tamamen kontrol altına almayı başarmıştır. Rejim güçleri Halep’in ardından Deyrizor bölgesinde faaliyet gösteren DEAŞ unsurlarını 2017’de hedef almaya başlamıştır. Rejim, uzun süren çatışmaların ve kuşatmanın ardından Kasım 2017’de Deyrizor’u ele geçirmiştir.

 

İdlib - Eriha
Suriye’de Beşar Esed rejimi ve destekçilerinin yoğun saldırıları nedeniyle siviller sınır bölgelerine göç ederken, İdlib’in güneyindeki Eriha ilçesi adeta hayalet kente dönüştü. Saldırı sonucu, Eriha’da birçok bina yerle bir oldu, 20 Şubat 2020

Orantısız Saldırı

Rejim ve Rusya’nın bir sonraki hedefi uzun süredir muhaliflerin kontrolünde olan Şam’ın Doğu Guta bölgesi olmuştur. Şubat 2018’de başlayan operasyon oldukça kanlı olmuş, rejim ve Rusya tarafından yapılan yüzlerce hava saldırısının ardından muhalifler ağır kayıplar vermiştir. Neticede muhalifler ile rejim arasında yürütülen görüşmeler neticesinde muhalif unsurların İdlib’e gitmesi konusunda mutabakata varılmıştır. 2018’de rejimin attığı bir diğer adım “devrimin beşiği” olarak tanımlanan Dera şehrini hedefine yerleştirmesi olmuştur. Haziran 2018’de başlayan operasyon Temmuz’da sona ermiş ve rejim güçleri Rusya’nın da yardımıyla Dera’yı ele geçirmeyi başarmıştır.

Rejimin yürüttüğü bütün büyük operasyonlarda (Halep, Dera ve Deyrizor) kuşatma stratejisi izleyerek muhalifleri ve yerel halkı teslim olmaya zorladığı görülmektedir. Nitekim çatışmalar sırasında BM’den gelen insani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması çağrıları çoğu kez karşılık bulmamış ve yüzbinlerce insan açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kalmıştır. Bu süreçte rejimin sivil alanlara yönelik orantısız saldırıları devam ederken, Rusya’da hava saldırılarıyla rejimin ilerleyişini kolaylaştırmıştır. SOHR’a göre Eylül 2015-Eylül 2017 arasında Rusya’nın gerçekleştirdiği saldırlar neticesinde 5 binden fazla sivil hayatını kaybetmiştir. Rejimin Suriye’nin büyük çoğunluğuna hakim olması neticesinde ılımlı ve radikal muhalif grupların hepsi İdlib bölgesine taşınmak durumunda kalmıştır.

 

Astana Süreci

Sahada bu gelişmeler yaşanırken Aralık 2016’da Rusya, Türkiye ve İran’ın girişimleriyle Suriye’de nihai barışı sağlamayı hedefleyen Astana süreci başlamıştır. İlk Astana toplantısında Suriye çapında 30 Aralık 2016’dan itibaren ateşkes ilan edilmesi kararı alınmış ancak bu karar uygulanmamıştır. Nitekim Astana süreci çerçevesinde 2017 ve 2018’de yapılan görüşmeler sırasında rejim ve Rusya saldırılarına devam etmiştir. Bu sırada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasında yapılan görüşmeler neticesinde 17 Eylül 2018’de İdlib’de bir tampon bölge kurulması hususunda anlaşmaya varılmıştır. Ancak bu anlaşma Rusya ile koordinasyon halinde olan rejimin saldırılarını durdurmaya yetmemiştir. Rejim Nisan-Ağustos 2019’da İdlib’e yönelik kapsamlı bir harekat başlatmış, bu harekat neticesinde rejim İdlib’in güneyindeki bazı bölgeleri ele geçirmiştir. Rejimin İdlib’e yönelik batı hattından başlattığı ikinci saldırısı ise Aralık 2019’da başlamıştır. Bu saldırı neticesinde yaklaşık 1 milyon insan yerlerini terk etmek durumunda kalmış, TSK ile rejim unsurları arasında çatışmalar yaşanmıştır.

Sonuç olarak, Rusya’nın Suriye’ye girdiği 2015’in büyük bir kırılmaya yol açtığı aşikardır. Rusya, her ne kadar Türkiye ile kurduğu güven ilişkisi üzerinden masada siyasal çözüm arayışındaymış gibi davransa da, bu süreçte rejimin kaybettiği yerlerin büyük bir kısmını ele geçirmesine sahada bilfiil yardım etmiştir. Suriye krizinin düğümlendiği yer olan İdlib’de Halep, Dera ve Doğu Guta örneklerinin yaşanması Türkiye’nin altından kalkamayacağı bir insani krizle baş başa kalması anlamına gelmektedir. Türkiye, ılımlı muhaliflerin hakim oldukları yerlerden nasıl sökülüp atıldıklarını göz önünde bulundurarak Rusya’ya sınırlarını hatırlatmalıdır. Son İdlib krizinde şu ana kadar gösterilen tavır, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumak için askeri ve diplomatik kararlılığını açıkça göstermektedir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası