Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, büyük merakla beklenen “Türkiye’nin Yüzyılı” vizyonunu bir ay önce 28 Ekim günü Ankara Spor Salonu’nda açıkladı. Konuşmasının başında vizyonun amacını “Dünyanın yeni ve hayati meydan okumalarla karşı karşıya olduğu şu dönemde, Türkiye Yüzyılı programımızla Cumhuriyet’imizin yeni yüzyılına güçlü bir başlangıç yapmak istiyoruz.” şeklinde açıklayan Erdoğan, yirmi yıllık AK Parti iktidarı döneminde yurt içinde ve yurt dışında emperyalistler, vesayetçiler, darbeciler ve bunların her türlü aparatı ile mücadele ettiklerini ve bundan sonraki süreçte amaçlarının millete hizmet yolculuğunu zirveye çıkarmak olduğunu söylemiştir. Erdoğan, 20 yılda eğitimden sağlığa, adaletten emniyete, ulaştırmadan enerjiye, sanayiden tarıma her alanda kalıcı eser ve hizmetler sunduklarını ama tüm çabalarına rağmen hayata geçiremedikleri işler de olduğunu ve bunların başında da yeni anayasayı yapmak bulunduğunu belirtmiştir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yeni Anayasa Çağrıları
Hatırlanacağı üzere AK Parti, iktidarının ilk yıllarından itibaren önemli anayasa değişikliği reformlarını hayata geçirdiği gibi Türkiye’de yeni ve sivil bir anayasa yapılması konusunda defalarca girişimde bulunmuştu. 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 367 krizinden sonra bir grup bilim adamına anayasa taslağı hazırlatılmış, bu süreç başarısız olunca 2011 seçimlerinden sonra Anayasa Uzlaşma Komisyonu kurulmuş ve en son 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Komisyon yeniden canlandırılmaya çalışılmıştı. Ancak bunların hiçbiri sonuca ulaşamamış ve yeni anayasa konusu gündemden düşmüştü.
Bu girişimlerin sonuçsuz kalmasına rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan 11 Kasım 2020’de ekonomi, hukuk ve yargı alanında yeni bir reform dönemini başlatacaklarını açıklamış ve yeniden yeni bir anayasa çağrısında bulunmuştur. Cumhurbaşkanı bu sürpriz çıkışını sonraki aylarda da devam ettirerek Cumhuriyetin 100. yılını yeni ve sivil bir anayasa ile karşılamayı ve toplumun her kesiminin yeni anayasa çalışmalarına katılmasını önermiştir. Bu açıklamalara muhalefet partileri olumlu yanıt vermese de Cumhur İttifakı partileri, AK Parti ve MHP, kendi anayasa önerilerini hazırlamışlardır.
Türkiye Yüzyılı vizyon toplantısında da yeni anayasa çağrısını öne çıkaran Erdoğan, yapılan tüm anayasa değişikliklerine rağmen eksiklikleri gördüklerini, vesayete hizmet etmek üzere hazırlanmış 12 Eylül darbesi anayasasının raf ömrünün çoktan dolduğunu ve Türkiye’yi darbe anayasası ayıbından kurtaracak her şeyiyle milli iradenin ürünü, tamamen yeni, sivil, demokrat ve özgürlükçü bir anayasanın Türkiye Yüzyılı vizyonunun ilk hedeflerinden birisi olduğunu söylemiştir. Yeni anayasanın Türkiye’nin huzurunu güçlendirecek, milletin refahını yükseltecek, hukukun üstünlüğünü, çoğulculuğu, adaleti, hakkaniyeti tahkim edecek, her bir vatandaşın özgürlüklerini garanti altına alacak ve gençlerin geleceklerine umutla bakmalarını sağlayacak niteliklere sahip olacağını belirten Cumhurbaşkanı, “Bin yıldır vatanına, bir asırdır Cumhuriyetine, 80 yıldır demokrasisine, 15 Temmuz’da da istiklaline sahip çıkmanın bedelini ödeyen milletimizin böyle bir anayasaya kavuşması en temel hakkıdır; o gün gelene kadar da boş durmayacağız.” sözleri ile yeni anayasa konusundaki kararlılığını vurgulamıştır.
Neden Yeni Anayasa?
Cumhurbaşkanının açıklamalarında yeni anayasa çağrılarının gerekçesini görmek mümkündür. Ancak yine de zaman zaman yapılan onca anayasa değişikliğine ve özellikle 2017’deki kapsamlı hükümet sistemi değişimine rağmen neden hala yeni bir anayasaya gerek olduğu sorusu gündeme geliyor. 1982 Anayasası döneminde 21 değişiklik kabul edildi ve neredeyse Anayasa’nın üçte ikisi bu değişimlerden etkilendi. Ancak bütün bu değişimlere rağmen birçok açıdan hala yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu söylemek mümkündür.
Bunun birinci sebebi, Türk milletinin artık demokratik, katılımcı ve müzakereci bir usulle yeni baştan bir sivil anayasa yapması gereğidir. Önceki anayasalarımız savaş ya da darbe gibi olağanüstü durumlarda, herhangi bir toplumsal tartışma, toplumun ve siyasi partilerin katılımı ve müzakeresi olmaksızın “devlet katında” hazırlanmıştı. Özellikle Türkiye’nin son altmış yılına damga vuran 1961 ve 1982 Anayasaları darbe yapan askerler ve onlara eşlik eden bürokrasi tarafından kendi öncelikleri doğrultusunda kabul edilmişti. Oysa ki bir anayasanın meşruluğunu, demokratikliğini ve toplumsal kabulünü sağlayan husus sadece içeriğinin özgürlükçü ve demokratik olması değil hazırlanma yönteminin de demokratik olmasıdır. Bu açıdan sivil anayasa talebi, anayasanın hem muhtevasına hem de yöntemine ilişkin bir taleptir.
İkinci sebebi ise 1982 Anayasası’nın üzerinde hala 12 Eylül darbesinin otoriter ve anti-demokratik gölgesinin bulunmasıdır. Yapılan onca değişikliğe rağmen bu etkiden kurtulmanın mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Türkiye 12 Eylül darbesi ile yüzleşmiş, 2010 Anayasa değişikliği ile darbecilerin yargılanmasını engelleyen anayasa hükmünü kaldırmış ve hayatta olan darbecileri yargılayıp mahkum etmişti. Ama ülkemiz hala yargının mahkum ettiği o darbecilerin hazırladığı Anayasa ile yönetiliyor. Bu utancın aşılması hem toplumun hem de bütün bir siyaset kurumunun vazifesidir. Türkiye bu konuda yeterli birikime ve isteğe sahiptir.
Yeni anayasayı gerektiren üçüncü bir sebep ise, yeni yüzyılına giren Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılayamayan Anayasa’da hala yenilenmesi ve değiştirilmesi gereken maddelerin olmasıdır. Çünkü hiç değişmemiş ve 12 Eylül’ün ideolojik izlerini taşıyan maddeler olduğu gibi, bazı değişiklikler ancak vesayetçi sistemin sınırları dahilinde yapılabilmiştir. Bütün bu maddelerin gözden geçirilmesi ve yeni bir vizyonla yeniden yazılması gereklidir.
Dördüncü ve sonuncu bir sebep ise, bu kadar değişiklik sonrası 1982 Anayasası’nın sistematiğinin bozulması ve çok sayıda birbiri ile uyumsuz hükmün ortaya çıkmasıdır. 1982 Anayasası'nda 177 madde olmakla birlikte yürürlükte olan madde sayısı 154’tür. Yani 23 maddesi yürürlükten kaldırılmış ama hala madde numarası olarak Anayasa’da yer almaktadır. Ayrıca Anayasa’da çok sayıda çelişkili, eksik, karşılığı olmayan veya yasalarla uyumsuz ifade yer almaktadır. Örneğin, idare sistemimizde artık müsteşar bulunmamakta ama Anayasa müsteşara atıf yapmaktadır. Benzer şekilde Anayasa, Ceza Kanunu’ndan çıkarılmış olan “kamu hizmetinden yasaklılık” yaptırımına veya artık niteliği değiştirilerek kanunda “ilköğretim” adını alan “ilkokula” değinmektedir. Daha da çoğaltılabilecek bu örnekler anayasa değişikliğine değil baştan sona yeni ve bütünlüklü bir anayasa hazırlanması gereğine işaret etmektedir.
Nasıl Bir Yeni Anayasa?
Yeni anayasa ihtiyacını açık bir şekilde ortaya koyan bu sebeplerle Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci yüzyılına hem hazırlanma yöntemi hem de içeriği vesayetten arınmış, demokratik, özgürlükçü ve sivil bir anayasa ile girmesi bir zorunluluktur.
Yeni anayasanın hazırlanma usulünün içeriği kadar olmasa bile çok önemli olduğu söylenebilir. Cumhurbaşkanının açıklamalarına göre, anayasa yapım yöntemi konusunda halktan başlanacağı ve tekrardan halka gidileceği görülüyor. Literatürde bu yöntem kum saati metaforuyla açıklanmaktadır. Kum saatinin geniş olan yukarı kısmı halkı temsil etmektedir ve oradan gelen talepler ortadaki ince olan kısımda, yani Mecliste bir anayasa metnine dönüşmektedir. Sonrasında halk oylaması usulüyle tekrardan kum saatinin alttaki geniş kısmına yani halka gidilmektedir. Buna göre, öncelikle tüm toplumsal talepler bireysel olarak veya kurumlar aracılığıyla toplanacak ve Meclis’te en geniş katılımla anayasa yazım sürecine geçilecektir.
Demokratik anayasa yapımı açsısından “tam katılım” ve “oy birliğini” sağlamak, yüzde yüz uzlaşma ile herkesin kabul edeceği bir anayasa yapmak ideal olsa da, bu ideal en homojen toplumlarda dahi mümkün değildir. Bu sebeple vatandaşların katılımının en üst düzeyde olduğu, halkın seçtiği temsilciler tarafından ve mümkün olan en geniş çoğunlukla yeni bir anayasanın hazırlanması ve kabulü gerekir.
Bu noktada önceki Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun birikiminden faydalanmak, süreci kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır. Mümkün olan en çok sayıdaki siyasi parti kendi anayasa önerisini hazırlamalı ve müzakere sürecine katılmalıdır. Bu aşamada önceki Komisyonun üzerinde anlaştığı maddelerin temel alınması hızlı ilerlemeyi sağlayacaktır.
Türk milletinin ve siyaset kurumunun insan onuru ile temel hak ve özgürlükleri esas alan sade, sivil ve demokratik bir anayasayı yapacak birikime ve isteğe sahip olduğu görülmektedir. Bugüne kadar yapılan anayasa değişiklikleri ve yeni anayasa girişimlerinden elde edilen tecrübe, Türkiye’nin yüzyılına daha güçlü ve emin adımlarla girişini temin edecektir. Yeni anayasalar millet hayatında ender görülen olaylardır. Bu nedenle ortaya çıkan irade, fırsata çevrilmelidir. Toplumun bütün kesimlerini kucaklayan, hukukun üstünlüğünü ve milli iradeyi koruyan, özgürlükçü ve çoğulcu bir anayasayı Cumhuriyetin yeni yüzyılında hazırlamak en büyük kazanımlardan birisi olacaktır.
Yönetim Sistemi
Cumhurbaşkanlığı sistemi ile devletin iki temel organı olan Cumhurbaşkanı ve Meclisin halk tarafından seçilmesi benimsendi. Böylece devletin bu iki erki, meşruiyetlerini doğrudan halktan almanın desteğiyle kendi yetki ve görev alanlarında daha güçlü, etkili ve verimli hale gelmiştir. Artık hükümetler vesayetçi sistemin gölgesinde partiler arası pazarlıklarla, milletvekili transferleriyle, tehdit ve şantajla değil doğrudan halk tarafından kurulmaktadır.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin uygulama sürecini dikkate alarak ihtiyaç duyulan alanlarda yeni reformlar hayata geçirilmelidir. Yeni anayasa süreciyle birlikte devletin temel organları görev, yetki ve sorumlulukları bakımından ve devletin daha etkili işleyişi, demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri açılarından gözden geçirilmelidir. Türkiye’nin yeni yüzyılındaki hedefleri doğrultusunda yönetim sistemi yeni anayasada denge ve denetleme mekanizmaları ve yürütme organının etkinliği bağlamında da reform edilmelidir.