Kriter > Dış Politika |

S-400 Krizinde Diplomasi ve Asimetrik İlişkiler


S-400 krizinin neticesi ne olursa olsun ABD her durumda Türkiye ile ilişkilerinde güçlü tarafın kendisi olduğunu hatırlatan hamleler yapacaktır. Türkiye ise bu hamlelere karşı kendi direncini artırıcı adımlar atmak durumundadır.

S-400 Krizinde Diplomasi ve Asimetrik İlişkiler

S-400 hava savunma sistemlerinin Ankara tarafından Moskova’dan satın alınarak Türkiye’ye konuşlandırılması ve Washington’ın bu konuda Ankara’yı caydırmaya yönelik olarak ortaya koyduğu tavırla ilgili tartışma son dönemde Türkiye kamuoyundaki flaş konuların başında gelmektedir. Konu diplomatik çevreler, basın, ekonomi çevreleri ve hatta ortalama insanların kendi aralarındaki gündelik tartışmalarda da öne çıkmaktadır. Bazı çevreler böylesi bir adımın Türk-Amerikan ilişkilerini zedeleyeceği ve Türkiye’nin ABD ile ilişkilerindeki çıkarlarına zarar vereceğini iddia ederek Ankara’nın bu konuda geri adım atmasının doğru olacağını savunmaktadır. Türk kamuoyunun önemli bir kısmı ise ABD’nin dünyanın süper gücü olmasına karşın Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından bu konuda geri adım atmasının yanlış olacağını iddia etmektedir. Meseleye daha ideolojik yaklaşanlar da Türkiye’nin S-400 konusunda geri adım atmamasının “ABD emperyalizmine tokat atmak için” önemli bir tavır olacağını savunmaktadır.

Tüm bu amatör değerlendirmeler konuyla ilgili pozisyonel bir tartışmanın oluşmasına neden olmaktadır. Her şeyden öte güvenlik yapılanması hava savunma sistemlerinin entegrasyonuyla ilgili teknik bir konunun bu denli kamuoyuna yansıması ve meselenin böylesi bir bağlamda tartışılması savunma ve dış politika düzlemi açısından bir anomalidir. Ancak bu konunun tartışılmasıyla ilgili asıl husus konunun Türkiye-ABD ilişkilerinin geleceğini yapısal şekilde etkileyecek olmasıdır. Konuyla ilgili diğer bir önemli husus da Türkiye’nin kendi ulusal güvenliğinin sağlanması açısından haklı olduğunu düşündüğü bir konuda güç asimetrisi aleyhinde olduğunda ne şekilde tavır belirlemesi gerektiğiyle ilgilidir. Diğer bir deyişle haklı olsak da bizden daha güçlü olan tarafla ne şekilde müzakere etmemiz gerektiğidir.

Güç asimetrisi ilişkilerin yapısında bulunan bir özelliktir ve normal ilişkilerin sürdüğü durumlarda bu konu üzerinde fazla bir tartışma olmaz. Eğer taraflar kendi aralarında bazı konularda uzlaşmazlığa düşerlerse, fikir ayrılığı hatta zorlayıcı güç unsurlarının da devrede olduğu bir mücadeleye girerlerse ilişkilerin asimetrik durumu daha fazla görünür hale gelir. Böylesi durumlarda tarafların tavrını belirleyecek iki temel parametre vardır: Birincisi üzerinde uzlaşılamayan konu ve hususlar her bir taraf açısından ne kadar önemlidir, diğer bir deyişle taraflar anlaşmadıkları konuya ne ölçüde değer atfetmektedirler. Bu konuda ikinci temel belirleyici de tarafların birbirleriyle olan ilişkilerine ne gibi bir anlam yükledikleri ve karşı tarafa ve karşı tarafla olan ilişkilerine ne ölçüde değer verdikleridir. Gerek simetrik gerekse asimetrik güç ilişkilerinin olduğu durumlarda tarafların tavrını belirleyen temel unsurlar bu iki belirleyici hususla doğrudan ilgilidir. 

Geri Adımın Zafiyeti

Türkiye ile ABD arasındaki S-400 gerilimi özünde tekil bir husus olarak ele alınamaz. Aralarında karmaşık bir karşılıklılık ilişkisi bulunan iki müttefik çelişkili durumda birbirlerine karşı nasıl bir tavır gösterecekler? Ortak çıkar algıları mı yoksa ilişkilerin doğasındaki asimetri mi karar alma sürecini etkileyecektir? Bu gibi durumlarda en kolaycı tavır asimetrik ilişkideki taraflardan güçsüz olanın geri adım atarak ilişkideki pasif ve edilgen rolünü teyit etmesidir. Güçlü tarafın taleplerini kabul etme karşılığında kazanımlar da elde edilebilir ancak bu noktadaki asıl kaygı güçlü tarafından, baskısının geri adım atılarak geçiştirilmiş olmasıdır. Bu baskı geçiştirilmiş olsa da geri adım atma tavrı ilişkilerin asimetrik doğasını güçlü taraf açısından teyit ettiği için güçlü taraf daha sonra çıkabilecek gerilimde de benzer bir baskılama tavrıyla hedeflerine ulaşma çabası içinde olacaktır. Yani belli bir konuda geri adım atmak zayıf olan tarafa ancak kısmi ve geçici kazanım ve rahatlama sağlar. Daha sonra çıkabilecek benzer bir durumda güçlü olan tarafla çelişen bir noktaya gelirse yine aynı baskıcı ve zorlayıcı tavırla muhatap olacağı kesindir. Zira bu sadece üzerinde anlaşamadıkları konuyla ilgili değil ilişkilerin asimetrik niteliğinin de muhafaza edilmesiyle ilgilidir.

Türkiye’nin S-400 hava savunma sistemlerinin alımı konusunda geri adım atması kendi açısından geçici bir rahatlama sağlayabilir ancak benzer bir çelişkinin yaşandığı durumlarda ABD tarafında yine benzer bir baskı ve zorlamanın yapılacağı kesindir çünkü daha önceki adımlar netice vermiştir. Böylesi bir durumda zayıf taraflar genelde kendilerinin kaybedebilecekleri bir gerilime girmekten kaçınırlar ama bu kaçınma davranışı devamlı surette güçlü tarafın beklentilerini maksimize eden bir durum ortaya koyar.

Eğer iki tarafın benzer konuya yükledikleri anlam ve değer ciddi şekilde farklılık gösteriyor ise ve taraflardan bir tanesi diğerine göre çok daha ısrarcı bir şekilde kendi pozisyonuna bağlı ise esneklik gösterme potansiyeli azalır. Böylesi bir durumda diğer taraf ya konuyu göz ardı edip görmezden gelir ya bu konuda geri adım atar ya da karşı tarafın pozisyonunu kısmen kabul etmeye yönelebilir. Ama tarafların uzlaşmazlık konusuna ne düzeyde değer atfettikleri tek başına tarafların hangi adımı tercih edeceğini belirmeye yetmez. İkili ilişkilerin olumlu seyretmesi ve ilişkilerin uzun vadedeki değeri taraflar açısından önemli ise karşı tarafın pozisyonunu ve taleplerini anlamaya ve esneklik göstermeye daha fazla yatkın olabilirler.  

Tarafların birbirlerinin ihtiyaç ve taleplerine ne ölçüde önem verdikleri ilişkiye atfettikleri anlamla doğrudan ilintilidir. Muhataplarıyla ilişkilerini olumlu bir şekilde muhafaza etme adına kendi talepleri veya pozisyonundan feragatte bulunabilecekleri gibi karşı tarafla olumsuz ilişkileri nedeniyle aslında sorun teşkil etmeyecek durumlarda bile katı bir direnç gösterebilirler. Bazı durumlarda ise bir taraf ikili ilişkilerin uzun vadeli boyutunu göz önünde tutarak geri adım atabilir ve bunun karşılığında ise daha sonraki başka konularda diğer tarafın geri adım atmasını bekler. Yani iki tarafından karmaşık ve uzun vadeli ilişkileri varsa bazen haklı olduklarını düşündükleri konularda da geri adım atarlar ancak bunun karşılığında da karşı tarafın daha sonraki konularda taviz vermesini bekleyebilirler.

 

ABD’nin Zorlayıcı Politikaları

S-400 krizinde ABD’nin Türkiye ile ilişkilerindeki temel parametresi ikili ilişkilerdeki tek taraflı bağımlılık ilişkisinin muhafaza edilmesi yönündedir. Yani ABD’nin hiyerarşinin tepesinde, muhatabıyla üstten ve buyurgan bir şekilde muhatap olması ve aynı masa etrafında eşit ilişki kurmaktan kaçınmasıdır. Pentagonun iki ülke heyetlerinin ortak çalışma grupları kurmaları fikrine bile karşı olması bununla doğrudan ilintilidir. ABD’nin Türkiye ile ilişkilerinde son yıllarda yaşanmakta olan temel sorun ilişkilerin yapısındaki asimetri ve tek taraflı bağımlılık durumunun ABD tarafından ısrarla sürdürülmek istenmesiyle ilgilidir. ABD’li yetkililer bu nedenle Türkiye’nin iç politika, dış politika, güvenlik ve ekonomisine yönelik baskılayıcı hamleler yapmaktadır. Türkiye ve birçok muhatabı karşısında sınırsız baskılama imkanı ve aracı olan ABD bu yaklaşımıyla sonuç almaya odaklanmaktadır. Muhatapları bu konuda direnç gösterdikleri noktalarda ise elindeki yaptırım portföyünden çeşitli seçenekleri devreye sokmakta, eğer bu seçeneklerle başarılı olamazsa alternatif yaptırımları denemektedir. Bütün bu zorlayıcı adımlar muhatabının ekonomisini, güvenliğini, iç siyasetini olumsuz etkilemekte ve ABD politikalarına karşı daha fazla direnme motivasyonu kazandırmaktadır. ABD bu politikaları yalnızca Rusya, İran, Venezuela ve Kuzey Kore gibi hasımlarına karşı değil Türkiye, Suudi Arabistan, Almanya gibi müttefiklerine karşı bile uygulamaktadır.

Türkiye-ABD ilişkilerinin S-400 konusunda bu denli sıkışmış olmasının iki önemli nedeni vardır. ABD daha önce baskılama politikalarıyla Türkiye ile ilişkilerinde kazanımlar elde etmekte başarılı olmuştur. İki ülke arasındaki güç asimetrisi ve tek taraflı bağımlılık ABD’nin daha fazla talepkar olmasına neden olmuştur. Türkiye ekonomi, dış politika gibi alanlarda ABD’nin taleplerinin yan etkilerini dengeleyici bir yaklaşım geliştirebilmiş olsa idi Washington ile müzakerelerinde daha güçlü bir pozisyona sahip olabilirdi. İkili ilişkilerin sıkışıklığının bir diğer nedeni de iki müttefikin yetmiş yıllık ilişkilerinin çok büyük ölçüde askeri alanda yoğunlaşmış olmasıdır. İki ülke ekonomi, ticaret, turizm, kültürel ve insani etkileşimler konusunda derin ve karmaşık bir bağa sahip değildir. Bu nedenle askeri alanlarda yaşanan tıkanma ve gerilimleri dengeleyici ilişki portföyü ve esneklik alanları mevcut değildir.

S-400 krizi ve ABD’nin bu konuda uygulamayı düşündüğü yaptırımlar iki ülke ilişkilerinde belirli düzeyde hasar bırakacaktır. Bu hasarın 1 Mart 2003’te TBMM’nin ABD askerlerinin Türkiye üzerinden geçişine izin veren tezkereyi reddetmesi sonucu ortaya çıkan durum gibi kalıcı bir hasara dönüp dönmeyeceğini zaman gösterecektir. Ancak iki ülke ilişkilerindeki kırılganlıklar ve güven bunalımı göz önünde bulundurulduğunda sert yaptırımların ilişkilerde kalıcı hasar bırakması sürpriz olmayacaktır. İki ülke gelecekte ortaya çıkabilecek krizlerin çözümünü ancak farklı alanlardaki ilişkilerini çeşitlendirerek ve derinleştirerek kolaylaştırabilir. S-400 krizinin neticesi ne olursa olsun ABD her durumda Türkiye ile ilişkilerinde güçlü tarafın kendisi olduğunu hatırlatan hamleler yapacaktır. Türkiye ise bu hamlelere karşı kendi direncini artırıcı adımlar atmak durumundadır. Yerli savunma sanayiinin geliştirilmesi, diğer ülkelerle Ankara’nın diplomatik ilişkilerinin çeşitlendirilmesi, iç ve dış sorunların siyasi yöntemlerle çözülmesi Türkiye’nin bu konuda elini güçlendiren etmenler olacaktır.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası