Kriter > Dış Politika |

Suriye’de Güç Dengeleri


Barış Pınarı Harekatı, sahadaki güç dengesini ABD ve PKK aleyhine değiştirmiş ve her iki aktörün hareket alanını daraltmıştır. Harekattan sonra Türkiye’nin sahadaki kazanımlarını korumak ve çeşitlendirmek için askeri ve diplomattık bütün kartlarını daha rahat kullanacağını söylemek mümkündür.

Suriye de Güç Dengeleri

9 Ekim 2019’da başlayan Barış Pınarı Harekatı, üzerinden henüz 2 ay geçmesine rağmen Suriye krizinin gidişatını değiştiren en kritik dönüm noktalarından biri olarak tarihe geçti. Türkiye, harekat sayesinde güney sınırındaki PKK tehdidini kalıcı bir biçimde bertaraf ederken, Suriye sahasında faaliyet gösteren aktörlerin konumlarını da köklü bir değişikliğe uğratmayı başardı. Dolayısıyla Türkiye bir yandan 911 kilometrelik Suriye sınırı boyunca oluşturulması planlanan terör koridorunu boşa çıkartırken diğer yandan askeri gücünü sahaya yansıtarak Suriye’de güç dengesini değiştirmeye muktedir bir aktör olduğunu somut olarak göstermiş oldu. Böylece Ankara, Suriye’de Türkiye’nin aleyhine, Türkiye’yi devre dışı bırakarak yapılacak bir oldubittiye müsaade etmeyeceğini, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarından sonra daha güçlü bir şekilde ortaya koydu. Harekatın hemen ardından bazı Batılı devletlerin ve uluslararası medya kuruluşlarının sert tepkilerine rağmen gösterilen dik duruş, Türkiye’nin ulusal güvenliğini güvence altına alma noktasında ne kadar kararlı olduğunun ve gerektiğinde risk almaktan kaçınmayacağının en önemli göstergeleri olarak okunabilir.

Türkiye karşıtı birçok çevre, 2015’te Rus uçağının düşürülmesinin ardından Türkiye’yi Suriye’de neredeyse eli kolu bağlı bir aktör olarak görmekteydi. Bir taraftan ABD’nin DEAŞ’la mücadele konsepti adı altında PKK ile sahada kurduğu fiili ortaklık üzerinden örgüte muazzam bir alan açması, öbür taraftan Rusya-İran ikilisinin Şam rejimine verdiği destekle muhalif grupların mevzilerini hızla kaybetmeleri ve İdlib’e sıkışmaları Suriye sahasındaki güç dengesini şekillendiren temel dinamiklerdi. Bu tablo Türkiye’nin meşruiyetini kabul etmediği iki gücün (PKK ve Baas rejimi) sahayı domine etmesi anlamına geliyordu. Özellikle PKK’nın ABD’nin lojistik desteğiyle Türkiye’nin güney sınırlarındaki kantonları birleştirerek Akdeniz’e açılma stratejisinin artık başarıya ulaşmasının mukadder olduğu gibi bir yaygın kanaat oluşmuştu. Dahası PKK kanton tecrübesini Türkiye’ye taşıma cüretini göstererek savaşı Türkiye içine taşımıştı. Bu gelişmeler Ankara’da alarm zillerinin çalmasına ve başta terörle mücadele olmak üzere izlenen güvenlik stratejisinin köklü bir değişikliğe uğramasına neden oldu. 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından hızla toparlanan Türkiye, Fırat Kalkanı Harekatı’yla Akdeniz’e açılan terör koridoru planlarına önemli bir darbe vururken, Zeytin Dalı Harekatı ile terör koridoru umutlarını iyiden iyiye zayıflattı. Barış Pınarı Harekatı ise PKK’nın Akdeniz’e açılan devlet hayallerini tamamen bitirirken, örgütü sahada etkili bir aktör olmaktan çıkardı. Böylece Türkiye Barış Pınarı Harekatı vesilesiyle PKK’nın teritoryal yayılmacılığını sona erdirdi ve örgütü topraksızlaştırarak sözde egemenlik alanlarını yok etti. Operasyonun sonunda stratejik M4 karayolu kontrol altına alındı ve PKK Türkiye sınırından 30 kilometre aşağıya atıldı.

 

Kivan Çocuk ve Kadın Doğum Hastanesi

Beşar Esed rejimi, Rusya’nın desteğiyle İdlib’de stratejik bir köy ve tepeyi ele geçirirken, Rus savaş uçaklarının Kensafra beldesine düzenlediği saldırıda, Kivan Çocuk ve Kadın Doğum Hastanesi kullanılamaz hale geldi, 25 Kasım 2019

Barış Pınarı Harekatı’nın Suriye’deki güç dengesi sistemine yaptığı en büyük etki hiç şüphesiz ABD’nin sahadaki etkinliğini gözle görülür bir biçimde azaltmasıdır. Türkiye’nin operasyon konusundaki kararlılığının anlaşılması üzerine Trump yönetimi Suriye’nin kuzeyindeki birliklerini çekme kararı almış, Türkiye’nin operasyonuna engel olunmayacağını fakat operasyona destek verilmeyeceğini belirtmiştir. ABD bu tutumuyla Türkiye’nin operasyonuna yeşil ışık yakmıştır. Türkiye gerekirse ABD’ye karşı gelerek operasyon yapabileceğini göstermiş ve sahadaki caydırıcılığını ispatlamıştır. ABD Türkiye’nin operasyona başlamasından hemen önce kuzey Suriye’deki mevzilerini boşaltarak birliklerini güneye kaydırmıştır. Operasyonun ABD siyaseti ve iç kamuoyunda yarattığı deprem nedeniyle Trump yönetimi jeopolitik hedeflerinin daha güneydeki petrol sahalarını korumak olduğunu deklare etmek durumunda kalmıştır. Barış Pınarı Harekatı, ABD’nin PKK için NATO müttefiki Türkiye ile çatışmayı göze alamayacağını göstermiş ve güç dengesi sisteminde ABD’nin konumunu iyiden iyiye zayıflatmıştır. Sadece PKK üzerindeki etkinliği üzerinden Suriye sahasında hareket eden ABD, bütün bu süreç neticesinde petrol sahaları ile kısıtlı bir jeopolitik alana kendisini mahkum etmek durumunda kalmıştır. Dolayısıyla ABD-PKK ekseni güç dengesi sisteminin kaybedenler tarafına yazılmışlardır. Aralık 2019 itibarıyla Trump yönetiminin Suriye politikasında bariz bir değişiklik olması beklenmemektedir.

 

Rusya’nın Rolü

Barış Pınarı Harekatının en önemli sonuçlarından bir tanesi de güç dengesini gözle görülür bir biçimde Rusya lehine değiştirmiş olmasıdır. Türkiye, harekat öncesinde Rusya ile temas kurarak bilgilendirmede bulunmuş ve Moskova yönetimi Türkiye’nin müdahalesine olumlu baktığını bildirmiştir. Harekat sürecinde Rusya’nın takındığı pozitif tavır ve daha sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya lideri Putin arasında varılan Soçi Mutabakatı, Suriye sahasında Türkiye ile Rusya arasındaki uyumu bir kez daha göstermiştir. Astana süreci ile başlayan, İdlib çatışmasızlık bölgesi ile karşılıklı güven zeminine oturan Türk-Rus ilişkileri Soçi Mutabakatı ile pekişmiştir. Bu yakınlaşmayı sağlayan ise Türkiye ve Rusya’nın Suriye krizinin çözümüne yönelik ortak bakış açıları olmuştur. Bilindiği üzere, hem Rusya hem de Türkiye ısrarla Suriye’nin toprak bütünlüğüne vurgu yapmakta ve terörle mücadelede ortak irade göstermektedirler.

Rusya, Barış Pınarı Harekatı neticesinde Suriye rejimi ile ABD’nin desteğini kaybeden PKK arasında arabuluculuk yapma fırsatı da yakalamış ve patronaj politikasına yeni bir boyut daha kazandırmıştır. Dolayısıyla Rusya, operasyon sonrasında Baas rejiminin ardından PKK’nın da kendisine bağımlı bir biçimde hareket etmesini sağlayacak bir ortam yakalamış ve bu fırsatı değerlendirmiştir. PKK, harekat sonrasında Suriye’nin kuzeyindeki birçok şehrin kapılarını Esed rejimine açmış böylece doğrudan Rusya’ya bağımlı hale gelmiştir. Türkiye’nin askeri müdahalesinin Suriye’de ABD’nin etki alanının kısıtlanmasından Rusya’nın memnuniyet duyduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bu durum Türkiye-Rusya ilişkilerindeki problemli alanların varlığını değiştirmemektedir. Rusya, Suriye sahasında öncelikle Esed rejimini birincil partner olarak görmekte ve Türkiye’yi Adana Mutabakatı üzerinde rejimle birlikte hareket etmeye ikna etmeye çalışmaktadır. Türkiye ise rejimle siyasi düzeyde resmi temas kurmaktan ısrarla kaçınmaktadır. Rusya’nın Soçi Mutabakatı’ndan sonra Türkiye ile koordinasyon halinde yürüttüğü devriyeler sırasında rejimin kontrol etmekte zorlandığı paramiliter unsurların Türkiye’ye saldırmasına mani olması gerekmektedir. Rusya için asıl önemli olan husus, ABD’nin Suriye’deki varlığının sona ermesi ve mümkünse rejim güçlerinin ülkedeki hakimiyetini tam anlamıyla tesis etmesidir. Ancak Rusya rejimin böyle bir kapasitesi olmadığını bilmekte ve Türkiye’nin askeri varlığına doğrudan karşı çıkmamaktadır.

İdlib düğümü, Türkiye-Rusya ilişkilerindeki bir diğer sorunlu alandır. Rusya, İdlib’de HTŞ gibi terör örgütlerinin güçlenmesinden duyduğu rahatsızlığı sık sık dile getirmektedir. Baas rejiminin ve Rusya’nın insani konulara olan duyarsızlığı ve umursamazlığı göz önünde bulundurulduğunda ilerleyen dönemde İdlib’e yönelik bir askeri müdahale ihtimali bir hayli yüksektir. Bu müdahalenin yaratacağı insani felaket ve göç dalgasının en çok Türkiye’yi etkileyeceği aşikardır.

 

Uluslararası Güçler Petrol Üzerinden Suriye'de Söz Sahibi Olmanın Peşinde

Türkiye Temkinli

Barış Pınarı Harekatı’nın güç dengesi bakımından Baas rejimine olan etkisine bakacak olursak, Rusya’dan sonra müdahaleden ikinci kazançlı çıkan tarafın Esed yönetimi olduğu ifade edilebilir. PKK’nın Türkiye karşısında çaresiz kalması, örgütü Şam ile zorunlu anlaşma yoluna itmiştir. Böylece Şam rejimi 2012’de çekildiği bölgelere herhangi bir zorlukla karşılaşmadan yeniden dönmüştür. Rejimin en önemli amacı hiç şüphesiz bütün Suriye’yi kontrol altına almaktır. Burada en önemli hedef ise nihai olarak İdlib’in ele geçirilmesidir. Nitekim Esed, Barış Pınarı Harekatı sırasında İdlib’e sınır noktalarında konuşlanan askeri birlikleri ziyaret etmiştir. Rejimin İdlib’e yönelik olası müdahalesi mutlaka Rusya ile koordinasyon içinde olacaktır. Bu ise Rusya’nın Türkiye ile olan iyi ilişkilerini tehlikeye atma potansiyeline sahip bir meseledir. Dolayısıyla İdlib düğümünün çözümü hiç de kolay görünmemektedir.

Türkiye’de zaman zaman krizin çözümü için Ankara’nın Esed rejimiyle masaya oturması çağrıları yapılmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki Esed rejiminin PKK ile mücadele için Türkiye’yi topraklarına askeri müdahaleye davet etmesi mümkün değildir. Dolayısıyla şu aşamada Türkiye’nin rejimle doğrudan bir angajmana girmesi kendisini işgalci olarak tanımlayan bir aktöre sahadaki bütün kazanımlarını teslim etmesi anlamına gelecektir. Bunun yanı sıra, rejimin geçmiş yıllarda olduğu gibi PKK’ya yeniden can suyu olmayacağının ve Türkiye’ye karşı kışkırtmayacağının da garantisi bulunmamaktadır. Rejimin mülteciler konusundaki tutumu da oldukça sorunludur. Bütün bunlar göz önünde bulundurulduğunda Türkiye ile rejim arasındaki sorunlu alanların Türk-Rus ilişkilerini nasıl etkileyeceği bir diğer mesele olarak karşımızda durmaktadır. Erdoğan ve Putin’in güçlü liderlikleri sayesinde bu konuda büyük bir krizin çıkması şu ana dek önlenmiştir.

Sonuç olarak, Barış Pınarı Harekatı sadece Türkiye’nin güvenlik endişelerini ortadan kaldırmakla kalmamış, sahadaki güç dengesini de kökten değiştirmiştir. Operasyondan en karlı çıkan ülke hiç şüphesiz Türkiye’dir. Kazananlar listesinde Türkiye’yi Rusya ve Şam rejimi izlemektedir. Harekat, sahadaki güç dengesini ABD ve PKK aleyhine değiştirmiş ve her iki aktörün hareket alanını daraltmıştır. Barış Pınarı Harekatından sonra, Türkiye’nin sahadaki kazanımlarını korumak ve çeşitlendirmek için askeri ve diplomatik bütün kartlarını daha rahat kullanacağını söylemek mümkündür.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası