Covid-19 salgınının dünyayı etkisi altına aldığı bir yılda, Türkiye bir yandan ulusal çıkarlarını korumaya yönelik politikaları yürütürken diğer yandan son 18 yılda tüm dünyanın takdirini kazanan yumuşak gücünden önemli örnekler vermeye devam etti. Salgının başında Koca Yusuf’ların insanlığın yardımına koşan yumuşak güç hamlesi, 9 yıl aradan sonra kasımda İstanbul’da düzenlenen motor sporlarının zirvesi Formula 1 (F1) yarışı ile taçlandı. Cumhurbaşkanlığı himayesinde gerçekleşen, 2 milyardan fazla kişiye ulaşan Formula 1 yarışı, öncesi ve sonrasında oluşturduğu etkiyle Türkiye’nin uluslararası organizasyonlardaki yetkinliği ile gücünü bir kez daha dünyaya gösterdi. Türkiye, 2021’de benzer organizasyonlara ev sahipliği yapmaya ve dünya sahnesinde öne çıkmaya devam edecektir.
2020’yi geride bırakıyoruz. Salgından belki de en çok etkilenen alanların başında sosyal hayatımız geldi. Çoğumuz, gündelik alışkanlıklarımızı, ilişkilerimizi ve ihtiyaçlarımızı sil baştan değerlendirmek ve “yeni normal” denen döneme uyum sağlamak için çaba sarf ettik. Salgınla birlikte özellikle sosyal etkinliklere sınırlama getirilmesi hatta kimi zaman iptal edilmesi de gündeme geldi. Bu iptallerden en çok etkilenenler turizm, kültür ve spor alanındaki aktiviteler oldu. Bir devletin uluslararası alandaki etkinliğinin ve itibarının önemli bir parçası olan yumuşak güç unsurunun önemli saç ayaklarında yaşanan bu ani gelişme başta Olimpiyat Oyunları olmak üzere pek çok uluslararası etkinliğin ötelenmesine ya da iptaline sebep oldu. Bazı ülkeler yaşanan bu değişime ayak uydurmakta zorlanırken, Türkiye kısa zamanda “yeni normal” şartlarına uyum sağlayacak adımları hızlı ve etkin bir çerçevede atmasıyla dikkatleri üzerine çekti.
Salgın Döneminde Yumuşak Güç Kartı
Türkiye’nin son 18 yılda gerçekleştirdiği, tepeden tırnağa reformlar, alt yapı yatırımlarıyla, doğudan-batıya, kuzeyden-güneye ördüğü insani diplomasinin, salgının oluşturduğu yeni düzleme uyumda önemli payı olduğu yadsınamaz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde ekonomiden siyasete ve sosyal alana atılan tohumlar, tam da dünyanın derin bir krize girdiği sırada ihtiyaç duyulan meyvelerini verdi. Türkiye bu süreçte sahip olduğu yumuşak gücü tüm dünyanın hizmetine sunacak şekilde devreye soktu. Koca Yusuf’lar ile kurulan hava köprüsü sayesinde salgın karşısında özellikle medikal malzemeler alanında doğan ihtiyacı, tedarik gücünü öne çıkartarak, 158 ülkenin yardımına koştu. Türkiye’nin özellikle 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminden sonra sert güç ile yumuşak güç unsurlarını sentezleyerek akıllı güç konsepti çerçevesinde kendisine yönelik tehditleri bertaraf etme çerçevesinde harekete geçirdiği stratejinin sonuç alması karşısında, kimi ülkelerin kara propaganda girişimleri artmıştı. Bu kara propagandanın hedefinin ülkemizin uluslararası alandaki itibarı olduğu açıktı.
Bu çerçevede Batılı medya kuruluşları da devreye alınarak, Türkiye’ye ilişkin aslı astarı olmayan pek çok haber ve yorum yayımlandı. Türkiye, Covid-19 salgınıyla, sahip olduğu yumuşak güç unsurlarını öne çıkartarak bu kara propagandanın doğru olmadığını bizzat sahada verdiği örneklerle gösterdi. Salgın sürecinde Türkiye’nin yumuşak gücünü gösteren başka bir gelişme ise eski Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Büyükelçi Volkan Bozkır’ın 178 üye devletin oyunu alarak, Birleşmiş Milletler 75. Genel Kurulu Başkanlığı’na seçilmesi oldu. Bu küresel hamleler, Avrupa ile Ortadoğu’daki bazı ülkelerin, Türkiye’nin uluslararası hukuk çerçevesinde Akdeniz, Ortadoğu, Afrika ve Kafkaslar’da kendi hak, alaka ve menfaatlerini koruma çabasını, karalamaya dönük propagandalarını da boşa çıkardı.
2020’yi Taçlandıran Gelişme
Alt alta sıraladığımız yumuşak güç kabiliyetlerini taçlandıran gelişme ise Türkiye’nin uluslararası organizasyonlardaki güçlü birikimini tam anlamıyla gözler önüne serdiği ve dünyanın önde gelen spor etkinliklerinden F1 oldu. Türkiye aslında F1’in yabancısı olan bir ülke değil. 2005-2011 arasında motor sporları dünyasının zirvesi kabul edilen yarışları alnının akıyla gerçekleştirmiş bir ülke. Ancak aradan geçen 9 yılda F1’de araç teknolojisinden organizasyona kadar pek çok noktada değişim yaşandığı biliniyordu. Bu değişime bir de Covid-19 salgınının getirdiği olağanüstü şartlar eklendiğinde, sürecin sanki ilk kez gerçekleştiriliyormuş titizliğinde ve inceliğinde ele alınması gerekmekteydi.
Türkiye’nin 9 yıl aradan sonra bir kez daha F1 organizasyonu için seçilmesi elbette tesadüf değildi. Uluslararası Otomobil Federasyonu’nun (FIA) 150 ülkede yaptığı bağımsız araştırmanın sonuçlarına göre Türkiye hem F1'e hem de otomobil sporlarına ilginin son 5 yılda en çok arttığı 6 ülkeden birisi olduğu görüldü. Yine, FIA özellikle ülkemizin genç nüfusunun otomobil sporlarına ve F1'e karşı ciddi bir ilgisini görünce organizasyonun önemli duraklarından birisinin ülkemiz olması konusunda ikna oldu. Elbette bu iknada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın organizasyonun gerçekleşmesine verdiği güçlü destek kayda değer bir etkiye sahipti.
Heyecan Zirve Yaptı
Ağustosun son günlerinde, Türkiye’nin Kasım 2020’de F1 organizasyonunun 14’üncü ayağına ev sahipliği yapacağı açıklandı. Ev sahipliğinin, 13-15 Kasım tarihlerine planlanan Türkiye Grand Prix’ine 3 ay gibi kısa bir süre kala üstlenilmesi Türkiye’nin organizasyon kabiliyetine güveninin de bir tezahürüydü. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da bu güveni, adaylığın belirlendiği gün paylaştığı tweetinde, “9 yıl aradan sonra @f1 organizasyonunun yeniden Türkiye'ye gelmesi tüm sporseverler gibi bizleri de çok sevindirdi. Organizasyon kabiliyeti tüm dünyaca bilinen Türkiye, 13-15 Kasım'daki yarışa inşallah yine örnek bir ev sahipliği yapacak” ifadeleriyle dünyaya duyuruyordu.
Türkiye Otomobil Sporları Federasyonu (TOSFED) Genel Sekreteri Serhan Acar da yarışın Türkiye'ye dönüşünün dünyada oluşturduğu heyecanı, "Biliyorsunuz 2 kez dünya şampiyonu olan Fernando Alonso F1'e geri dönme haberini Twitter'dan yayınladı. Türkiye'ye yarışın dönüşü Alonso'dan neredeyse 4 kat daha fazla etkileşim aldı, o kadar dünyada da sevinçle karşılandı Türkiye'nin Formula 1'e geri dönüşü" ifadelerinde paylaştığı çarpıcı veriyle dile getiriyordu.
Organizasyonun önemi, dünyanın içine kapandığı bir dönemde Türkiye’nin tanıtımı için de kıymete değer bir niteliğe sahip olmasından geçiyor. Deloitte tarafından hazırlanan bir raporda verilen rakamlar bu devasa organizasyonun değerini daha da iyi anlatacaktır: “Formula 1’in yıllık televizyon yayın ve reklam hakları geliri 2 milyar doları buluyor. Her bir yarışı 150'yi aşkın ülkeden 2 milyara yakın insan izliyor. Formula 1 'de yarışan bazı takımların bütçeleri sezonluk 300 milyon dolarları buluyor.” Yine F1 yarışlarına katılan markalar incelenecek olursa, Fortune 500 içerisindeki ilk 40 markanın yer aldığı görülmekte. Dünyanın gözbebeği şehri İstanbul’da gerçekleştirilen organizasyonu milyarca gözün izleyecek olmasını karşılayacak maddi bir karşılığın olmadığı muhakkak.
Kasıma gelindiğinde hazırlıklar neredeyse tamamlanmıştı. Formula 1 pilotları 8. virajın heyecanını yaşamaya başlamış, spor medyasında ve organizasyonun tutkunlarında 9 yıl aradan sonra dünyanın en iyi pistlerinden birinde hız ve adrenaline şahit olmanın getirdiği heyecan yükseliyordu. Türkiye de bu heyecan dalgasını iletişim anlamında çok iyi yönetti. Adeta tüm dünyaya F1’de nasıl bir iletişim stratejisinin izlenmesi gerektiği konusunda ders niteliğinde bir çalışma ortaya kondu. İstanbul’un tarihi ve doğal zenginliğinin merkez alındığı tanıtım filmi çekimlerinden kareler, milyonlarca takipçisi bulunan Twitter, Facebook, Instagram gibi sosyal medya mecralarında binlerce kez paylaşıldı. Formula 1 takımlarından Redbull Racing ve AlphaTauri’nin katılımıyla gerçekleşen tanıtım filmi çekimlerinden paylaşılan fotoğraflara gösterilen ilgi adeta organizasyonun başarısının öncül göstergesini oluşturdu.
Yağmur ve Hamilton’un Gözyaşları
Ve takvimler 13 Kasım’ı gösterdiğinde Formula 1 heyecanı sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı etkisi altına aldı. Teknik zorunluluktan dolayı yeni dökülen asfaltın etkisiyle F1 pilotlarının yaşadığı zorluk bir anda dünya medyasının ilgisini ilk günden İstanbul’a çekti. Uzun süreden sonra ilk defa hazırlık ve sıralama turları en az yarış günü kadar spor medyasının ilgisini çekiyordu. Dünya spor medyasının manşetleri şimdiden İstanbul Park’ta yaşananları okuyuculara ve izleyenlere ulaştırıyordu. Şimdiden efsaneler listesine adını yazdıran İngiliz pilot Lewis Hamilton’un asfalta ilişkin yorumları da, yarışın sonucuna ilişkin merakı katlayan bir etki oluşturdu. 14 Kasım’da gerçekleşen sıralama turları belki de Formula 1’de uzun zamandır hissedilmeyen heyecan dalgasını tsunamiye dönüştürdü.
Racing Point takımında Lance Stroll’un sıralama turlarında poll pozisyonunu (yarışta ilk sırada başlamak) kendisinden daha tecrübeli pilotları geçerek elde etmesi, bir anda flaş haber olarak dünya medyası tarafından duyuruldu. F1’in Türkiye etabı şimdiden beklenenin ötesinde bir başarıyı yakalamıştı. 15 Kasım’daki yarışın Lewis Hamilton faktörüne rağmen sürprizlere gebe olacağı da görülüyordu. Efsane Alman pilot Michael Schumacher’in rekorunu bir önceki yarışta kıran Hamilton, pabucun pahalı olduğunu ve 7. şampiyonluğa ulaşması için işi sıkı tutması gerektiğini anlamıştı. 15 Kasım günü zaten zorluk derecesi yüksek olan pist, yağmur sürpriziyle karşılaşınca yarışın heyecan derecesi zirve yaptı. Sonuçta birbirinden zevkli turların ve adrenalinin zirve yaptığı, seyircileri ekrana adeta yapıştıran anların yaşandığı yarışta, McLaren takımının efsane pilotu Lewis Hamilton damalı bayrağı ilk gören pilot oldu. Hamilton böylece Schumacher’in 7. şampiyonluk rekorunu egale ederken, yarış sonunda aracının içinde gözyaşlarını tutamadığı tarihi anlar 150 ülkeden canlı olarak izlendi. Bundan sonra herhangi bir F1 belgeselinde ya da programında jeneriklere taşınacak bir an olarak kayıtlara geçti. İstanbul Park’ta 3 gün boyunca yaşanan heyecanın dozuyla F1 organizasyonunun unutulmazları arasına ismini kaydettirdi.
Financial Times’ın Gör Dediği
İstanbul Park’ta Formula 1’in oluşturduğu küresel etkiyi anlamak için dünya finans çevrelerinin dikkatle takip ettiği Financial Times gazetesinin ertesi gün manşetinde Lewis Hamilton’un şampiyonluğunu duyurduğu haberini görmek yeterli olacaktır. Yarışın gerçekleştiği hafta sonu 2.1 milyar nüfusu kapsayan ve küresel GSYİH’nın yüzde 30’unu içeren dünyanın en büyük serbest ticaret anlaşması, Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık’a (RCEP) imza atılmıştı ve Financial Times küresel dengeleri değiştirecek bu gelişmeyi duyuran haberinin üstünde İstanbul’da gerçekleşen başka bir tarihi olayı vermeyi tercih ediyordu. Tek başına bu haber bile İstanbul’da gerçekleşen organizasyonun tarihi başarısını ortaya koymak için yeterliydi. Yine dünyaca ünlü Fransız spor dergisi L’equipe’in manşetine Netflix’in amiral gemilerinden İngiliz kraliyet ailesini anlatan The Crown dizisine gönderme yapan başlığıyla Hamilton’un taç giyme törenlerini hatırlatan fotoğrafını çıkarması da organizasyonun başarısını tescilleyen tarihi bir vesika olarak kayıtlara geçti.
2021’de Dev Organizasyonlar
Formula 1’de İstanbul heyecanı 15 Kasım’la sona ermedi. Kasım sonuna yaklaşırken, sosyal medyada sürpriz bir video paylaşıldı. F1 takımları Redbull Racing ve AlphaTauri ile pilotları Alexander Albon ile Pierre Gasly’nin yer aldığı, Sultanahmet, Galata Köprüsü, Avrasya Tüneli, Arnavutköy-Bebek sahil yolu, Üsküdar Kız Kulesi ve 15 Temmuz Şehitler Köprüsü gibi küresel cazibe noktalarına yer verilen tanıtım filmiydi bu. İletişim Başkanlığı’nın himayesinde hazırlanan ve çekim teknolojisiyle ilgi çeken tanıtım filmi, bu satırlar yazılırken sadece Twitter üzerinden bir milyondan fazla kişi tarafından izlenmiş, binlerce kez alıntılanmış ve paylaşılmıştı.
Toparlayacak olursak, tüm dünyanın salgınla mücadele ettiği bir dönemde, Cumhurbaşkanlığı himayesinde İstanbul’da düzenlenen Formula 1 yarışının küresel düzeye taşınan etkisi, Türkiye’nin yumuşak gücünü bir kez daha dünyaya ispat etti. Türkiye’nin 2021’de de başta Formula 1 olmak üzer pek çok uluslararası organizasyona ev sahipliği yapması bekleniyor. Bunlar arasında Mayıs 2021’de yine İstanbul’da düzenlenecek dünya futbolunun gerçek sahnesi Şampiyonlar Ligi finalinin de Formula 1 etkisine benzer bir dalgayı yeniden yaşatacağını düşünmek işten bile değil. Dünya, Türkiye’yi izlemeye devam edecek.