Dünya tarihinin gördüğü en şeytani örgütlerden birisi olan FETÖ’nün darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçti. Geriye dönüp baktığımızda Türkiye ekonomisinin darbe girişiminin akabinde ayakta kaldığını ve daha sonraki süreçte performansını giderek üst noktalara taşıdığını görüyoruz. Aslında Türkiye ekonomisi bu darbe girişimiyle birlikte ne kadar dayanıklı olduğunu da net bir şekilde gösterdi.
Darbe girişiminden daha hafif siyasi istikrarsızlıklarda bile bir ülke ekonomisinin perişan olması beklenir. Mesela bu durum şu anda canlı olarak Brezilya’da yaşanıyor. 2014’ten beri kendilerini Brezilyalı olmaktan çok Batılı olarak tanımlayan Brezilyalı elitlerin eliyle yükseltilen siyasi istikrarsızlık Başkan Dilma Rousseff’in bizdeki 17- 25 Aralık sürecine benzer bir süreç neticesinde görevden alınmasıyla “meyve”sini verdi. Ve Brezilya beraberinde ülke ekonomisini de götürerek daha da derin bir siyasi istikrarsızlığa yuvarlandı. Brezilya ekonomisi 2014’ten bu yana oldukça kötü durumda. Ülke ekonomisi yıldan yıla küçülüyor ve Brezilya hala bu derin ekonomik krizden çıkamıyor. İşin kötüsü ne zaman çıkabileceği de bilinmiyor.
Öte taraftan bir ülkenin yaşayabileceği en derin siyasi istikrarsızlıklardan birisini yaşamış olmasına rağmen Türkiye ekonomisi son bir yıllık süreçte beklentilerin oldukça üzerinde bir performans gösterdi. Ayrıca bu süreçte Türkiye (Kasım ve Ocak aylarında) dolar kurunda yaşanan ve ekonomik gerekçelerle izah edilmesi mümkün olmayan iki büyük spekülatif dalgayı atlatmasını da bildi.
Finansal Spekülasyonlar
Yine taraflı davrandıkları için özellikle 2008 krizinden sonra şimşekleri üzerine çeken kredi derecelendirme kuruluşları (Fitch, Moody’s ve Standard&Poor’s) darbe girişiminden sonra gerçek anlamda bir finansal tetikçiliğe soyundular ve Türkiye’nin notunu ya düşürdüler ya da durağana çevirdiler. Standard&Poor’s darbe girişiminden sadece beş gün sonra 20 Temmuz’da takvim dışı bir şekilde Türkiye’nin notunu düşürdü. Aynı kuruluş bu sefer 27 Ocak’ta Türkiye’nin not görünümünü yine takvim dışı bir şekilde negatife çevirdi. Aynı gün Fitch de Türkiye’nin kredi notunu bir basamak düşürdü. Moody’s 23 Eylül’de Türkiye’nin kredi notunu düşürürken 18 Mart’ta kredi görünümünü negatife çevirdi. Belirtmek gerekir ki bütün bunlar Türkiye ekonomisi ve kamu bütçesi oldukça sağlam bir yapıya sahip iken yaşandı. Türkiye bu finansal tetikçiliği de görece hasarsız bir şekilde atlatmasını bildi.
Ekonomi Darbe Girişiminden Sonra Hızla Toparlandı
Peki Türkiye ekonomisi darbe girişiminden sonra genel anlamda nasıl bir performans sergiledi?
2016’nın ilk iki çeyreğinde ortalama yüzde 4,9 büyüyen Türkiye ekonomisi darbe girişiminin yaşandığı üçüncü çeyrekte yüzde 1,3 daralarak sendelemesine rağmen sonraki süreçte çok hızlı bir şekilde toparlandı ve yılın son çeyreğinde yüzde 3,5 büyüdü. Türkiye ekonomisi 2017’nin ilk çeyreğinde ise tam yüzde 5 büyüyerek en iyimser tahmincileri bile ciddi biçimde şaşırttı.
Bu toparlanmada hanehalkı tüketimi başrolde iken kamu harcamaları ve net ihracat da çok önemli rol oynadılar. 2016 üçüncü çeyrekte yüzde 1,7 daralan hanehalkı tüketimi daha sonraki süreçte beyaz eşya ve mobilyadaki vergi indirimlerinin de önemli katkısıyla hızla toparlandı ve sonraki iki çeyrekte sırasıyla yüzde 5,7 ve 5,1 büyüdü. Milli gelirin yüzde 60 gibi çok büyük bir kısmını oluşturduğundan hanehalkı tüketiminin bu kadar hızlı bir şekilde toparlanması genel ekonomik görünüm açısından oldukça iyi oldu. Yine bu durum milletin Türkiye ekonomisine olan güvenini de net bir şekilde ortaya koydu.
Kamu harcamaları darbe girişiminin yaşandığı çeyrekte yüzde 5,6 oranında artarak ekonomik daralmanın derinleşmesini önledi. Bir sonraki çeyrekte hanehalkı tüketimi tamamen toparlandı ve devlet de bütçe denkliğini gözeterek kamu harcamalarında frene bastı ve böylece 2016’nın son çeyreğinde kamu harcamaları sadece yüzde 0,8 arttı. Böylece bu iki çeyrekte mikro ölçekte antikonjonktürel maliye politikası uygulanmış oldu. 2017’nin ilk çeyreğinde ise hükümet kamu harcamalarını neredeyse yüzde 10 düzeyinde artırarak ortaya çıkan yüksek ekonomik büyümede hatırı sayılır bir role sahip oldu.
Muhtemelen en dramatik dönüşüm net ihracat kaleminde yaşandı. Her üç çeyrekte de ithalat düşük oranlarda artarken ihracat oldukça büyük dalgalanmalar göstererek net ihracat kaleminin akıbetini büyük oranda belirledi. İhracat 2016 üçüncü çeyrekte küresel faktörler nedeniyle yüzde 9’dan fazla daralarak ekonomik görünümün bozulmasında hayli etkili oldu. Bir sonraki çeyrekte yüzde 2,3 artış ile pozitife dönen ihracat, ikinci çeyrekte yüzde 10’dan fazla yükselerek ekonomik görünümün düzelmesinde önemli bir paya sahip oldu.
Ekonomik büyümeye en az katkı sağlayan kalem ise yatırımlar oldu. Yatırım harcamaları her üç çeyrekte de oldukça düşük bir büyüme performansı gösterdi. Ekonomik kalkınma açısından hayati derecede öneme sahip olan yatırım harcamalarının bu zayıf performansı cari ekonomik büyüme performansı üzerinde de hatırı sayılır ölçüde negatif bir etkiye sahip oldu.
Büyümenin Temel Bileşeni: Hanehalkı Tüketimi
Genel olarak bakıldığında 2017 birinci çeyrekteki yüzde 5 büyümenin 2,2 puanlık kısmının (yüzde 43) hanehalkı tüketim harcamalarından kaynaklandığı görülüyor. Bu kalemi son iki çeyrekte muazzam bir şekilde toparlanan ve büyümeye tam 1,5 puanlık (yüzde 30) katkı sağlayan net ihracat kalemi izliyor. Ekonominin yaklaşık yüzde 14’ünü oluşturan kamunun bu çeyrekte ekonomik büyümeye tam 0,9 puan (yüzde 18) katkı sağladığı görülüyor. Yatırım kalemi ise ekonominin yaklaşık yüzde 27’si kadar bir büyüklüğe sahip olmasına rağmen büyümeye sadece 0,4 puanlık (yüzde 9) bir katkı sağlıyor.
Oldukça düşük bir borçluluk düzeyi ve sağlam bir bankacılık sistemine sahip olan Türkiye’de ekonomik büyüme performansının ciddi biçimde iyileşmesine paralel olarak (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istihdam seferberliği çağrısının sonuçlarının yavaş yavaş görülmeye başlanmasının da katkısıyla) önemli düzeyde bir istihdam artışı yaşanırken işsizlik oranı da düşüş trendine girdi. İstihdam edilen kişi sayısı Temmuz 2016’dan bu yana yaklaşık 800 bin kişi artarak 27,8 milyona ulaşırken işsizlik oranı Aralık 2016- Mart 2017 döneminde 0,4 puan azalarak yüzde 11,5’e düştü. Öte taraftan dolar kurunda Kasım ve Ocak aylarında yaşanan finansal spekülasyonların büyük katkısıyla yüzde 11’in üzerine çıkan enflasyon oranı da -beklendiği üzere- yönünü aşağı çevirdi ve düşüş trendine girdi.
Sonuç olarak Türkiye ekonomisi 15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişimi ve akabinde gerçekleşen finansal spekülasyonlar karşısında ayakta kalmasını bilerek ne kadar dayanıklı bir yapıya sahip olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Sistem tartışmalarının sona erdiği, Türkiye’nin önünü muazzam ölçüde açma potansiyeline sahip olan Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildiği ve ekonomik atmosferin pozitife dönmeye başladığı ülkemizde yatırımların da ekonomik büyümeye -ve daha da önemlisi ekonomik kalkınmaya- beklenen katkıyı vermelerinin zamanı gelmiştir.