Ekonomik büyüme, siyasi istikrar, Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, halk ayaklanmaları derken Brezilya ile Türkiye’nin son dönemdeki kader arkadaşlığı iktidarı hedef alan yargı-polis operasyonlarında da devam etti. 17-25 Aralık’ı atlatan Türkiye 15 Temmuz’a da gerekli cevabı verirken Brezilya o kadar dayanamadı. Basit bir oto yıkama dükkanında başlayan “Jet yıkama operasyonu” devlet başkanı Dilma Rousseff’in başını yedi. 30 centlik ulaşım zammı için ülkeyi yangın yerine çevirenler yüzde 50’lik fakirleşmeye ses bile çıkaramadı.
Gezi Parkı Şiddet Eylemleri devam ederken Brezilya’da başlayan sokak eylemleri Türkiye ve Brezilya arasındaki benzerlikleri çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştu. 80- 90’lı yıllarda siyasi tartışmalar ve istikrarsız ekonomiler içinde kaybolan iki ülke 2000’li yıllarda başlayan süreçle birlikte ekonomik olarak millileşme ve büyümeyi başardı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gibi Brezilya Devlet Başkanı Dilma Rousseff de askeri vesayete karşı duruşu sebebiyle geçmişte hapis yatmıştı. İki ülkede de mevcut iktidar partileri hükümette on yılı aşkın süredir tek başlarına bulunuyorlardı. Siyasi istikrar her iki ülkede de ekonomik refahı beraberinde getirdi. 2000’lerin sonuna kadar süren küresel krizden iki ülke de büyüyerek çıktı. Üretim ve istihdam alanlarının artışıyla birlikte tarihinin en yüksek değerlerine ulaşıldı. Her iki ülke de büyüme hızında rekorlar kırdı. Üstelik yakın geçmişte imkansız olarak görüleni başarıp yıllardır müdavimi oldukları IMF prangasından kurtuldu. Ancak artık kabul gören teorilere göre dünyanın en iyi gelecek vaat eden iki ekonomisi özgür kalamazdı. Faiz lobisi, para baronları, dünyanın gizli patronları... İsimleri her neyse vakit kaybetmeden devreye girdi.
Türkiye’de 2013 yazında Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ile süreç başladı. Asla bir araya gelmeyecek parti ve kurumlar seçimlerde buluştu. Daha sonraları ekonomik suikastlar, aynı zehirden beslenen DEAŞ, DHKP-C ve PKK’nın kalleş planlarına ve tarihin en hain darbe girişimi yapıldı. Ancak tüm bunlar gerçekleşmeden sahneye ilk çıkan Aralık 2013’te o zamanki adıyla “Paralel Yapı” oldu.
Brezilya’da ise aynı yaz 2,20 Brezilya Reali’nden (BRL) 2,50 BRL’ye çıkartılan otobüs ücretlerinin yansıması sokakların savaş alanına dönmesi oldu. Türkiye’de nasıl “Mesele ağaç değil” dendiyse orada da “Mesele 30 cent değil” dendi.
Olayların başlaması, büyümesi, ortaya çıkan görüntüler, eylem şekilleri tıpatıp benziyordu. Kırmızılı kadın, duran adam, piyano çalan adama kadar göstericilerin verdikleri pozlar bile aynıydı. Ama Türkiye’de de, Brezilya’da da iktidar devrilmedi, değişmedi. Türkiye’de emniyet ve yargı yeni bir vesayete imza atarak 17-25 Aralık darbe girişiminde bulundu. Hedef doğrudan hükümetti. Vasıtası ise büyüyen ülkenin finansal kozmik odası Halkbank oldu. Son on beş yıldır neredeyse aynı başarılara imza atan ve son iki yıldır ise aynı elden yazılmış gibi sırasıyla tıpatıp badireler yaşayan her iki ülkenin kaderi yine değişmedi.
Brezilya’nın en büyük şirketi olan Petrobras hakkında son bir yıldır devam eden soruşturmada yargı 50 siyasetçiyi dosyaya eklediğini açıkladı. Hükümeti hedef alan bu hamle aynı zamanda yakın dönemde dünyanın en önemli şirketleri arasında yer alan Petrobras’ı adeta enerji pazarında küme düşürdü. 2008’de 310 milyar dolar olan değeri 48 milyar dolara düştü.
Oto Yıkama Dükkanından Başkanlık Ofisine Uzanan Bir Dava
Brezilya’da insanların bir kez daha sokağa dökülmesine ve Başkan Rousseff’in istifasının istenmesine neden olan davalar silsilesi de 2008’de başlamıştı. Brezilya tarihinin en büyük davasının gelişme şekli ise Türkiye’yi son yıllarda sallayan en büyük davalara benziyordu. 2008’in ortalarında Parana eyaletinin Londrina şehrinde bir otomotiv elektronik parça fabrikasında çalışan Hermes Freitas Magnus, patronunun Dunel isimli şirket üzerinden kara para akladığını iddia ederek suç duyurusunda bulundu. Polis bu ihbarı kullanarak altı yıl boyunca neredeyse ülkedeki tüm iş adamları ve politikacıları dinledi.
Ve Mart 2014’te özel yetkili savcı Rodrigo Janot düğmeye bastı. Polis bir araba kiralama ve oto yıkama şirketi olan Renacar’a baskın yaptı. Basit bir ofisten kolilerce belge çıktı. Belgelerde ise Londrina’nın küçük çaplı oto yıkama firmasından dünyanın en büyük şirketlerinden biri olan Petrobras’a kadar uzanan yolsuzluk ve kara para aklama zincirinin tüm detayları vardı. Davaya bu nedenle Lava Jeto (Jet Yıkama) adı verildi. Aynı dönem içinde Brezilya ekonomisi doların hızlı artışı ve uluslararası kredilendirme kuruluşlarının puan düşürmeleriyle sarsıldı. Economist, Financial Times gibi tetikçilik yapan medya organları Rousseff ve iktidar için “Halk onların yerine 1985 öncesindeki cunta yönetimini istiyor”, “Brezilya, Küba olma yolunda ilerliyor” ve “Rousseff dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birini çöküşe taşıyor” gibi manşetler atıyordu. Rousseff ayrıca ülkede çok sayıda hidroelektrik santral yaptırmak, işçi hakları ve güvenliğini ihmal etmek, ülkeyi şantiyeye çevirmek ve gençlerin özgürlüklerine karışmakla da suçlandı. 2015 Mart ayına gelindiğinde HSBC’nin İsviçre şubesindeki kara para aklama skandalıyla da birleşen davada yüzlerce politikacının adı anıldı.
Bir hafta sonra ülke çapında yaklaşık bir milyon kişi Rousseff karşıtı gösterilerin bir yenisini başlattı. 2008’de bir atölyede başlayan hikaye başkanlık ofisine dayanmıştı. Ve başkan olayların başlamasından yaklaşık bir yıl sonra, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişiminden iki ay önce 12 Mayıs 2016’da önce geçici olarak görevden alındı, ardından da 31 Ağustos’ta senato oylamasıyla başkanlığı fiilen sonlandırıldı. Yerine yardımcısı Michel Temer getirildi.
Brezilya’da Oligarklar Kazandı
Yeni Başkan Temer’e 30 milyon dolar rüşvet verdiği kanıtlanan Brezilyalı iş adamı Marcelo Odebrecht 19 yıl hapse gönderilirken ilk icraatıyla birçok sosyal reformu rafa kaldıran Temer ödüllendirilmişti. Temer ve kabinesi de yolsuzlukla suçlanıyordu. Zaten bu ekibin kalıcı olmayacağı belliydi. Ancak bu süre zarfında 2015 yılında yüzde 3,8 daralan Brezilya ekonomisi 2016 yılının son çeyreğinde yüzyılın en sert düşüşünü yaşadı. Temer’in diğer icraatları ise özelleştirmeleri hızlandırmak ve patron takımının tavsiyesi ile işçi sınıfına tanınan hakların daraltılması oldu. Diğer taraftan Brezilya için 2017’de yüzde sıfır büyüme öngören IMF kabusu ülkede tekrar telaffuz edilir oldu. Kısa sürede dibe vuran ekonomi BRL’yi dolar karşısında yüzde 50 oranında zayıflattı. Klasik plan işliyordu. Ülkenin ekonomisini zayıflat, borçlarını dolara çevir, doları yükselt, ülkeyi batağa sürükle ve IMF’yi yardıma gönder. Sonuçta o ülkeyle ilgili büyük politikalara sen karar ver.
Bugün Brezilya halkı Rousseff hükümetinin 2013’te toplu taşımaya yaptığı 30 centlik zammı çoktan unuttu. Üstelik otobüs bileti fiyatları o dönemden bu yana 1 reallik zamla 3,50 BRL’yi buldu.
Şimdiyse Rousseff’in gitmesi için geçen yıl sokağa dökülen 1 milyon kişinin üç katından fazlası her hafta farklı bir nedenle eylem yapıyor. Nedenler arasında ise ödenmeyen polis maaşları, maaşı ödenmediği için greve giden polislere tepki, emeklilerle ilgili konular ve kemer sıkma politikaları var. Tabii o sırada başını FED’in çektiği oligarklar ülkenin para musluklarını çoktan kendi ceplerine yönelttiler.
Neyse ki Türkiye’de 15 Temmuz ve sonrasında sokağa çıkan kahraman bir millet tüm bunların başına geleceğini önceden tahmin etmişti…