1 Nisan'a dair çeşitli seçim sonucu yorumlarının gözden kaçırdığı üç gerçek var. İlki, ülkemizde siyasetin her daim dinamik ve önemli olduğudur. İkincisi, Türkiye'nin başkanlık sistemi ile yönetildiğidir. Üçüncüsü de kaotik uluslararası ortamın getireceği değişim, risk, çatışma ve fırsatların iç siyasetimizi etkileme ihtimalidir.
İlerleyen dönemde Cumhur İttifakı’nın iki ana ortağı AK Parti ve MHP’nin iş birliklerini sürdürecekleri görülüyor. Mevcut şartlar altında İttifakın bitirilmesi için herhangi bir gerekçe bulunmuyor. Seçim sonuçları AK Parti ve MHP’nin özeleştiri yapıp toplumsal hassasiyetlerin kendi siyasetlerindeki yerini yeniden değerlendirmeleri için bir fırsat doğurdu.
CHP’nin elde ettiği yükselişi sadece katılım üzerinden okumak eksik kalır. Bu noktada CHP’nin, başta İYİ Parti olmak üzere partisine tepkili kişilerin tepki oylarını belirli oranda ve DEM Parti seçmenlerinin oylarını almayı başardığını söylemek mümkün. Öte yandan bazı seçmenlerin de kazanması muhtemel adaya yöneldiği ve stratejik oy kullandığı anlaşılıyor.
2024 yerel seçimleri, ittifak sistemi ve siyasetinin AK Parti ve CHP açısından ürettiği farklı kazanma yöntemlerini de görünür kıldı. Buna göre AK Parti kaybettiği seçmenlerini blok içinde tutarak (2018-2023), CHP ise muhalif blok seçmenlerini kendisine geçişken kılarak (2019-2024) kazanabildiği bir ittifak modeli üretti. Söz konusu modellerin ne kadar sürdürülebilir olduğu ve siyasi kırılmanın ne zaman yaşanacağını ise zaman gösterecek.
Doğu ve Güneydoğu’da 10 ilin toplamında 2019’da (HDP adıyla) 1 milyon 190 bin oy sayısına ulaşan DEM, bu seçimde 20 bin civarı oy kaybıyla 1 milyon 170 bin oy toplayabildi. Üstelik bu sonucu son beş yılda eklenen 4,3 milyon yeni seçmene rağmen elde etti. Yani DEM Türkiye’de seçmen sayısı artmasına, ülke genelinde kendi oy sayısı ve oy oranı azalmasına rağmen seçimlerden kazançlı çıkan tek parti oldu.
Açıklanan resmi olmayan verilere göre; Gelecek, Saadet, DEVA, Demokrat Parti dörtlüsünün toplamının yüzde 2’yi bile bulmadığı, operasyon kurbanı Memleket Partisi’nin iyice eridiği, İYİ Parti’nin buharlaştığı, büyüdüğü iddia edilen Zafer Partisi’nin ise üzerinden adeta silindir geçmiş gibi hiçbir varlık izine rastlanılmadığı neticeler ortaya çıktı.
Uluslararası Adalet Divanı kararından iki ay sonra dahi İsrail, sivilleri katletmeye, sistematik askeri saldırılarla sivilleri hedef almaya ve yasa dışı, ayrım gözetmeyen ve son derece yıkıcı silahlar kullanmak da dahil olmak üzere soykırım suçunu tüm şiddetiyle işlemeye devam ediyor. Hatta öyle ki İsrail’in Divan’ın kararına kadar olan sürede olduğundan daha fazla uluslararası hukuk ve insancıl hukuk normlarını ihlal ettiği belirtiliyor.
ABD’nin Gazze Şeridi açıklarına, açık deniz olmayan ve esasen Gazze’nin kara sularına bir liman inşa etme yetkisine sahip olup olmadığı, sorulması gereken ilk sorudur. Ayrıca, insani yardım maksatlı olması, bu eylemi ve limanı hukuki kılar mı, sorusu da takip etmesi gereken ikinci soru olmak durumundadır.
Türkiye’de ekonomi yönetiminin, enflasyonist baskılar ve büyüme kaygısı arasındaki denge arayışı devam ediyor. Seçimler sonrası politika hedefleri noktasında ise fiyat istikrarı, cari açığın azaltılması, deprem harcamaları dahil bütçe açığının yüzde 3 gibi sürdürülebilir seviyelere çekilmesi, borç/GSYH oranının yüzde 40’ların altında tutulması daha fazla öne çıkıyor.
1 Nisan'a dair çeşitli seçim sonucu yorumlarının gözden kaçırdığı üç gerçek var. İlki, ülkemizde siyasetin her daim dinamik ve önemli olduğudur. İkincisi, Türkiye'nin başkanlık sistemi ile yönetildiğidir. Üçüncüsü de kaotik uluslararası ortamın getireceği değişim, risk, çatışma ve fırsatların iç siyasetimizi etkileme ihtimalidir.
Gelişen veya gelişmekte olan şehirler hem birbirleriyle hem de daha gelişmiş şehirlerle bir rekabet içerisine girmektedir. Burada benzeşimler olmakla birlikte farklılaşan ve özgünleşen alanlar üzerinden de rekabet ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle rekabetin hırçınlığını dizginleyecek bir yaşanabilirlik boyutuna ihtiyaç duyulmuştur. Rekabet edebilirliği düzenleyen iş birlikleri ve ağlar, farklı önceliklerle şehirleri farklı boyutlara yöneltmektedir.
Aylin Ünver Noi’nin kaleme aldığı ve SETA Vakfı Yayınlarından çıkan Değişen Dünyada AB ve Türkiye: Strateji Belgeleri Üzerinden Bir Değerlendirme adlı eser farklı perspektifi ile üzerinde dikkatle durmayı hak ediyor. Türkiye ile AB arasındaki ilişkileri 2003’ten günümüze strateji belgeleri üzerinden değerlendiren eser, Ankara-Brüksel ilişkilerinin hangi açılardan geliştirilmesinin iki tarafa da azami fayda sağlayacağını tespit etmeye çalışıyor.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz.
Daha fazlası