Kriter > Medya Kritik |

Dijital Sömürgecilik


İnternet, akıllı telefon, akıllı televizyon, akıllı saat, sosyal medya uygulamaları, e-alışveriş siteleri kullanan birinin hayatındaki bilgilerin ne kadarı kopyalanabilir? Cevap çok net: Hepsi… Hatta sağlık uygulamaları duygu değişimlerinizi, görüntülü görüşme programları ise yüz, konuşma, ses verilerinizin yanı sıra biyometrik duygularınızı bile kopyalıyor.

Dijital Sömürgecilik

Sömürgecilik bitmedi, şekil değiştirdi. Kural koyucular artık dijital veriyi en az petrol kadar değerli görüyor. Google, Facebook, Twitter gibi dev platformlar ülkelerden sömürdükleri veriyi hem ticari meta hem de toplumsal manipülasyon aracı olarak kullanıyor. Verilerinin sömürülmesine karşı koyamayan ülkeler ise yakın gelecekte dijital atlasta yer alacak "siber vatan" bulamayacaklar.

Sömürgecilik tarihi kanla, insanlık dışı vahşi uygulamalarla, insanlık hakları ellerinden alınan milyonların canlarıyla yazıldı. Uzun uzun anlatmaya gerek yok; Avrupalı ülkeler Asya, Güney Amerika, Afrika demeden soykırımlara imza atarak kanlı servetlerin üzerine kondu. İlk başlarda gıda ve hammadde olan bu servet daha sonraları değerli maden ve petrole evrildi. İnsan gücü ya da kölelik ise hiç değişmedi. Tüm bunların altında ülkelerin yanı sıra büyük şirketlerin de imzası vardı. Bugün ise sömürgeciliğin sınırları bambaşka boyutlara ulaşmış durumda.

Yakın zaman önce Elon Musk’ın insan beynine yerleştirilen çiplerin sinir sistemi ile eş güdümlü çalışarak zihnimizden geçenleri dijital dünyaya aktarmasıyla ilgili planını izledik. 5 yaşındaki çocukların birbirlerini Skype’tan arayarak görüşme yaptığı dünyada bu gelişmeler artık bizi çok da şaşırtmıyor. Ancak baş döndüren teknolojik devrim daha önce hiç karşılaşmadığımız sorun ve tehditleri de beraberinde getiriyor. Tıpkı Güney Amerika topluluklarının kendi hallerinde yaşarken bir gün çıkagelen beyaz adama karşı ne yapacaklarını bilemedikleri bir duruma düşmemiz belki de an meselesi. O günlerde bahis konusu sömürgecilik sebebi kahve, baharat ve benzeri gıda maddeleriyse bugün yerini kişisel veriye bırakmış durumda.

 

Zihinden Geçenleri Okumak

Elon Musk’ın çip çalışmalarına dönecek olursak; evet teknoloji yoluyla aklımızdan geçenleri bir bilgisayar ekranında görmek çok keyifli olurdu ancak sorun şu ki; o çipi o beyine yerleştiren her kimse zihnimizden geçenlerin çipi üretenler tarafından da bilinmeyeceğine nasıl emin olacağız?

Cevap basit. Emin olacağımız tek durum, çipi üretenlerin zihnimizdeki bilgiye de sahip olacağı. Ancak onlar muhtemelen size bu çipi takarken imzalattıkları kişisel verileri koruma kanunu, satış sözleşmesi vb. gibi belgelerde bu veriyi alma, kullanma haklarını da sizden alacaklar. Dileyen bu sözleşmeleri okuyabilir; ancak bunun için her okuduğunuzu tek seferde net bir şekilde anladığınızı varsaysak bile yaklaşık 3 saatiniz gerekiyor.

 

Dijital Veri

Konunun dağıldığını düşünüyorsanız şu bilgiyi de vererek dijital verinin yeni dünya düzenindeki yerini kafamızda netleştirelim: Ocak 2018'de düzenlenen Dünya Ekonomi Forumunda (WEF) verinin, dünya piyasalarında alınıp satılabilen bir değer olduğu ortaya konuldu. Üstelik forumda veri, altın ya da tüm dünyada geçerli herhangi bir gıda ile kıyaslanmak yerine yaklaşık 150 yıldır farklı coğrafyalarda savaşlara neden olan ve modern zaman sömürgeciliğinin simgesi haline gelen petrol ile bir tutuldu.

Şimdi tüm bunları günlük hayatta başımıza sıkça gelen birkaç olayla somutlaştıralım. Bir hastaneye gittiğinizde ya da internetten alışveriş yaptığınızda ya da telefonunuza yeni bir uygulama indirdiğinizde muhatap olduğunuz şirket sizden birçok veri talep ediyor. Siz de bunun üzerinde çok da durmadan gerekli ya da gereksiz verileri paylaşmakta bir sorun görmüyorsunuz. Üstelik karşınızdaki şirket bu verilerin gizliliğini garanti ediyor.

 

Her Bilgiyi Alıyorlar

Buraya kadar her şey normal, ancak bir süre sonra hayatınızda hiç alışveriş yapmadığınız ya da adını bile bilmediğiniz bir firmadan cep telefonunuza mesaj ya da e-mailinize bir posta düşüyor. Peki bu firmalar sizin iletişim adresinize nasıl ulaşıyor?

Cevaplardan ilki dijital dünyayı denetleyen mekanizmaların henüz tam olarak düzenlenmemiş olması nedeniyle kullanıcılar olarak savunmasız olmamız. Bu mekanizmaların düzenlendiği ülkelerde ise verileri toplayan şirketler yüzlerce sayfalık sözleşmelerin içine yerleştirdiği sihirli kelimelerle hukuka uygun ama etiğe asla uymayan bir şekilde bu bilgileri paylaşıyor. Fotoğrafınız kullanılmıyor, adınızın yerini ise numaralar alıyor. Mesela kullandığınız uygulama sebebiyle demografik bilgileriniz, adresiniz, işiniz, eğitim durumunuz, medeni durumunuz, ses kayıtlarınız, aracınızın markası, gelir seviyeniz, hangi günler nerelere gittiğiniz, günde kaç saat yürüdüğünüz, kaç saati bilgisayar başında geçirdiğiniz, kullandığınız ilaçlar, gittiğiniz mekanlar, ne yediğiniz, hangi arkadaşlarınızla neler konuştuğunuz ve standart hayatınızda tüm yaptıklarınız kayıt altına alınıyor. Ve bir başka şirket bu bilgilere ulaşmak istediğinde; sizin uygulamayı kurarken “Kabul ediyorum” diye altına imza attığınız belge sayesinde verilerinizi verdiğiniz şirket, adınız ve soyadınızı vermeden, sizi bir rakam koduna dönüştürerek tüm bilgilerinizi satıyor. Bu noktadan sonra siz bir arkadaşınızla yazın sivrisineklerin fazlalığından bahsettikten bir kaç dakika sonra cep telefonunuzda açtığınız bir sayfada “Böcek ilaçlama şirketi ilanı” görüyorsunuz.

Peki depolanan verileriniz sınırlı mı? İnternet, akıllı telefon, akıllı televizyon, akıllı saat, sosyal medya uygulamaları, e-alışveriş siteleri kullanan birinin hayatındaki bilgilerin ne kadarı kopyalanabilir? Cevap çok net: Hepsi… Hatta sağlık uygulamaları duygu değişimlerinizi, görüntülü görüşme programları ise yüz, konuşma, ses verilerinizin yanı sıra biyometrik duygularınızı bile kopyalıyor. Bunları Cambridge Analytica skandalından öğreniyoruz. Elon Musk’ın ya da başka bir üreticinin korteks sistemine bağlamayı hedeflediği çiplerin neleri kaydedebileceğini dilerseniz tekrar düşünün. Ya da Facebook, Google, Instagram gibi dev veri toplayıcılarının çalışanlarının nelere ulaşabildiklerini anlatan “Sosyal İkilem” filmine bir göz atın…

 

Neden Bedava Hiç Düşündünüz mü?

Unutmamamız gereken bir nokta var. Bu şirketler vahşi kapitalizmin ve sömürgeciliğin merkezinde yer alıyor ve fark ettiyseniz milyonlarca insana ücretsiz hizmet veriyor. Milyarlarca dolar değerindeki bu şirketler parayı nereden kazanıyor diye düşünmüşsünüzdür mutlaka! Akla ilk gelen cevap reklamlardan oluyor tabi ki. Peki mesela WhatsApp? Facebook, WhatsApp’ı yaklaşık 20 milyar dolara satın aldı. Tüm kullanımı bedava olan, nihai kullanıcısından bir kuruş bile kazanamayan bu uygulama nasıl oluyor da dünyada birçok ülkenin ekonomisinden daha değerli olabiliyor. Çünkü 2018 Dünya Ekonomik Forumu’nda da altı çizildiği gibi; veri, yeni dünyanın petrolü. Ve WhatsApp dünyanın en bereketli petrol yataklarından biri durumunda…

 

Dijital Sınırlar Çiziliyor

Sömürgeciliğin yüzyıllardan beri kara, deniz ve hava yoluyla satın alma değeri olan maddeler üzerinden yapıldığını ve şirketlerin, devletleri bu uğurda kullandığından kısaca bahsettik. Dünya haritasına baktığınızda sömürgecilerin hedefi haline gelmiş coğrafyalarda ya cetvellerle çizilmiş hayali sınırlar ya da iki komşu ülke arasında istenilen zamanda harekete geçirilebilecek etnik sorunlara göre dizayn edilmiş bir hikaye görmeniz çok olası. Sömürülen malların lojistiğini, sömürülen ülkenin zayıf tutulmasını kolaylaştıran faktörler bunlar. Bugün ise dijital dünyada bu cetvelle çizilmiş sınırlar kalkmış durumda. Verinin, petrol kadar değerli olduğu ve veriyi tekelleştiren şirketlerin her geçen gün insanları daha çok veri vermeye mecbur bıraktığı sistemde ülkelerin kendi dijital sınırlarını çizememesi ise en büyük sorun.

 

Her Verinizi Alırız, Denetleme İstemeyiz, Para da Vermeyiz

Bu noktada ülkelerdeki Kişisel Verileri Koruma Kanunu (KVKK), bilgi ve iletişim güvenliği çözümleri ve son dönemde sıkça gündeme gelen sosyal medya yasası olarak bilinen, aslında internet ortamında yapılan yayınlar ile işlenen suçların düzenlenmesi ile ilgili hazırlanan yasalar ulusal güvenlik açısından büyük önem taşıyor. Bu tedbirleri hayata geçiremeyen ülkeler, dijital ülke atlasından siliniyor ve tüm verileri; veri tekeli haline gelen dijital platformlara teslim edilmiş birer sömürgeye dönüşüyor. Bunu şöyle somutlaştırabiliriz. Ülkelerin hava, deniz ve kara sınır kapıları ile gümrükleri vardır. Birey olarak buralardan giriş yaparken pasaport, vize vb. gösterir ve artık o ülke sınırları içinde olduğunuzu teyit ederseniz. Bu dakikadan sonra giriş yaptığınız ülkenin kanunlarına uymanız gerektiğini bilirsiniz. Ya da bir ülkeye gümrük kapılarından ticari bir ürün soktuğunuzda kendi ticari kimliğinizi, ürünün cinsini, ücretini, kimden alındığını, kime satıldığını, ürünün fiziki durumunu, içeriğini, tescil, güvenlik ve standart belgelerini ve daha birçok şeyi beyan eder; üzerine vergi ödersiniz. Oysa dünyanın her ülkesinde faaliyet gösteren dijital veri tekeli haline gelmiş Facebook, Amazon, Google, Twitter gibi şirketler sizden şunu talep eder: Biz ülkenizdeki internet kaynaklarından, ülkeniz insanlarının verilerini hiçbir sınırlama ve denetlemeye tabi tutulmadan alırız. Bu verileri dünyada istediğimiz yerde kullanırız. Bunlar için hiçbir ücret ödemeyiz, hiçbir denetleme ya da kısıtlama kabul etmeyiz.

Dijital sınır ve kanun demişken Türkiye’nin son hazırladığı yasa tam olarak da bu tehlikenin önüne geçmeyi hedefliyor. Son dönemde sıkça duyduğumuz Mavi Vatan sınırları ne pahasına olursa olsun korunuyorsa Siber Vatan’a da sahip çıkılıyor. Yoksa iddia edildiği üzere Facebook, Instagram, Twitter ile inatlaşmak gibi ucuz argümanlar söz konusu değil. Üstelik temsilci bulundurma, Türkiye’deki verilerin Türkiye’de kalması gibi istekleri Avrupa ülkeleri talep ettiğinde bahsi geçen şirketler hiç sorun yapmadan bu arzuları yerine getirdi.

Bu noktada dev dijital şirketlerin farklı bir operasyon alanından da söz etmek gerek. Bu platformlar aynı zamanda küresel yayıncılık da yapıyorlar ve iddia ettikleri gibi tarafsız değiller. Haber ve paylaşım seçkisi yapıyorlar, istedikleri sansürü uyguladıkları gibi eşcinsellik, sınırsız özgürlük dominasyonu sergiliyorlar. Ellerindeki veriler sayesinde kullanıcılara kendi ideolojilerini empoze ederek ABD seçimlerinde, Arap Baharı’nda veya Gezi olaylarındaki manipülasyonlarla beğenmedikleri hükümetleri devirmek için birer vesayet görevi üstleniyorlar. Tüm bunlar Siber Vatan’ın öneminin ve dijital şirketlerin ulusal güvenliğe nasıl birer tehdit oluşturabildiğinin somut kanıtı.

 

Kendilerini Devlet Gibi, Hatta Devletler Üstü Görüyorlar

Dijital sömürgeciliğin şirketler ve devletler arasındaki ilişkisine son bir bakış atacak olursak dijital platformların etki alanını daha iyi görebiliriz. Mesela Facebook’un Kosova’yı devlet olarak tanıması, Google’ın Filistin’i meşru devlet olarak kabul etmesi, Wikipedia’nın ülke haritalarıyla dilediği gibi oynaması dünya kamuoyunda birçok siyasi erkin yapmaya çalıştığından daha büyük etki oluşturuyor. Fransa, Almanya ve Danimarka dijital büyükelçiler atıyor. Hatta Danimarka’nın Silikon Vadisinde büyükelçiliği bulunuyor. Dijital platformların artık kendilerini bağımsız birer ülke olarak görmesinden bahsediyoruz. Bu şirketlerin devlet olma iddiası ve bizim kendi egemenlik alanlarımızı koruma hakkımızdan bahsediyoruz. Yani kendisini bir devlet olarak kabul gören Facebook veya Google’ın halihazırda bir devlet olan Türkiye’yi veya bir başka ülkeyi işgal etme çabasından söz ediyoruz. Düzenleme ve yasalar olmasa herhangi yabancı bir şirketin hiçbir ücret ödemeden ve kayda tabi tutulmadan Türkiye’deki petrolü “Bu benim malım artık” diyerek yurtdışına çıkarması gibi absürt bir örnekle karşı karşıyayız. Dijital şirketler şu an platformları üzerinden birçok ülkedeki verileri kendi veri tabanlarına yükleyerek tam olarak bunu yapıyor.

 

Yeterli Veriniz Varsa Savaşmanıza Gerek Yok

Peki dijital sömürgecilik, önüne geçilmezse nereye kadar ilerleyebilir? Cevap, yine dijital veriyi ticari bir meta olarak ilan eden Dünya Ekonomik Forumu'ndan geliyor. Forumun 2020 toplantısında konuşan Sapiens, Homo Deus ve 21. Yüzyıl için 21 Ders kitaplarının yazarı İsrailli tarihçi Yuval Harari, geleceği şu sözlerle özetliyor: “Eğer elinizde yeteri kadar veri varsa bir ülkeyi ele geçirmek için o ülkeye asker göndermenize gerek yok. Veriler belli ülkelerin ve şirketlerin tekelinde. Bu güç her geçen gün daha da büyüyor. Ortaya çıkan eşitsizlik nedeniyle insanlık, dijital diktatörlüğün yükselişi tehlikesiyle karşı karşıya Bu yarışa ayak uyduramayan ülkeler ya iflas edecek ya da sömürge veri kolonisi haline gelecek.”


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası