31 Mart 2019 yerel seçimlerine yönelik hazırlıklar içerisinde olan CHP yönetimi yakın ilişki içerisinde olduğu Almanya’daki sosyal demokratlarla da yine bir araya geldi. Bu bağlamda Aralık’ta Avusturya ve Almanya’ya ziyaretlerde bulunan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve yakınındaki bazı ilginç isimler özellikle Berlin’deki temaslarıyla Türk kamuoyunun da dikkatini çekti.
Öncelikle CHP’nin Almanya’yı hangi saikle ziyaret ettiği sorusuna değinmek gerekmektedir. Dünya genelindeki Türk diasporasının en yoğun olarak yaşadığı Almanya’da yaklaşık 3 milyon Türk ikamet etmektedir. Buradaki 1,5 milyon vatandaş ise Türkiye’deki seçimlere yönelik oy verme hakkına sahiptir. Haliyle 2014’ten bu yana Türkiye’deki cumhurbaşkanı seçimi, genel seçimler ve referandumlara yönelik de yurt dışındaki ilgili Türk temsilciliklerinde oy kullanabilen diaspora fertleri Türkiye’deki siyasi partiler açısından ulaşılması gereken seçmenler kategorisindedir. Bu sebeple Kılıçdaroğlu’nun örneğin referandum, cumhurbaşkanı veya parlamento seçimlerine yönelik Almanya’daki Türklerle de bir araya gelme amacını taşıması gayet anlaşılır olsa gerektir.
Ancak Türkiye’deki yerel seçimlere yönelik yurt dışında yaşayan Türklerin yurt dışı temsilciliklerinde veya sınır kapılarında oy vermesinin yasal olarak mümkün olmaması Kılıçdaroğlu’nun gerçekleştirdiği son Almanya gezisinin önümüzdeki 31 Mart seçimlerine dönük böyle bir amaç taşıdığı ihtimalini zayıflatmaktadır. Kaldı ki CHP’nin Almanya temsilcilerinin sınırlı sayıdaki personeli dışında Almanya’daki seçmenlerle bir araya gelinmesi de söz konusu olmamıştır. O halde bu ziyaretin anlamını nasıl okumak gerekmektedir? Bunun için Kılıçdaroğlu’nun ziyaret esnasında Almanya’nın en önemli –devlet nezdindeki en etkili– günlük gazetelerinden biri olan Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) gazetesinde yayımlanan yazısına bakılabilir. Kılıçdaroğlu’nun önde gelen sol veya sol liberal gazeteler yerine muhafazakar FAZ’ı tercih etmesi de dikkat çekmiştir. Bu durum akıllara bu tercihinin nedeninin son resmi Almanya ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da FAZ’ı tercih etmesinden kaynaklanmış olabileceğini getirmektedir.
Kılıçdaroğlu’nun FAZ’daki Yazısı
Kılıçdaroğlu “Türkiye’deki Demokratlar Yalnız Bırakılmamalıdır” başlıklı yazısında 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında 20 Temmuz’da “sivil bir darbe” yaşandığını ileri sürerek Türkiye’ye yönelik genelde dile getirdiği itham ve eleştirilere yer vermiştir. Ancak FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine değinmemesi ise yine dikkat çekmiştir. Yazıda sert bir üslupla Türkiye’deki iktidarı hedef tahtasına koyan CHP lideri geçmişte örneğin New York Times ve The Guardian’da yayımladığı yazılardaki içeriğiyle de benzerlikler arz etmiştir. Böylelikle FAZ yazısında da uluslararası camiaya CHP’nin gözden çıkarılmaması gerektiği mesajını veren Kılıçdaroğlu Almanya’daki temaslarıyla bu çağrısını bir nevi pekiştirmiştir.
Bu doğrultuda geleneksel Kemalist çevrelerin yurt dışı bağlamında sıklıkla başvurduğu “Atatürk değerlerinden uzaklaşıldığı” söylemine de özellikle değinilmiştir. Bu söyleme derinlikli bir analiz olmaksızın başvuran CHP lideri Türkiye’deki olumsuz gelişmelerden Almanya vatandaşlarının da etkilendiğini belirtmiştir. Böylelikle konunun yalnızca CHP’yi değil Federal Almanya Cumhuriyeti’ni de ilgilendirdiği mesajını vermeye çalışmıştır. Maalesef CHP liderinin Türkiye’yi ve Türk hükümetini Almanya’dan dünyaya bir muhafazakar gazete vasıtasıyla “şikayet etmesi” Türk siyasi ve devlet geleneği açısından da üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur.
Yabancı bir ülkeden “ümit” beklentisinden ziyade esas ilginç bölüm “Almanya’nın, Türkiye’nin teröre karşı verdiği mücadeledeki duyarlılıklarını gözeten ve bu mücadelesini destekleyen bir tutum izlemesinin bu ümidi daha da pekiştireceğinin” CHP lideri tarafından vurgulanmasıdır. Böyle bir yüzeysel çağrıya rağmen CHP lideri ilgili yazının hiçbir bölümünde PKK ve FETÖ terörizmine değinmezken Almanya’nın bu örgütlere yönelik toleranslı ve hatta yer yer teşvik edici tutumunu da görmezden gelmiştir. Kılıçdaroğlu, Türkiye ve Türk hükümetine yönelik son derece sert eleştiri ve hatta Almanya’ya şikayet derecesindeki sözlerine karşın Türkiye’nin ulusal güvenlik politikaları bazında dahi yalnız bırakılmasını ele almamış, adeta tek taraflı, yüzeysel bir tablo çizmiştir.
Almanya’da Görüşme Trafiği
Üzerinde durulması gereken ikinci husus CHP Genel Başkanının Almanya’da kimlerle bir araya geldiğidir. İlk olarak Türkiye’nin Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın ile kendisinin onuruna verilen öğle yemeğinde buluşan Kılıçdaroğlu daha sonra Alman temsilcilerle görüşmüştür. CHP heyetinin Alman sosyal demokrat partinin önde gelen isimleriyle bir araya gelmesini sorunsallaştırmaktan ziyade CHP heyetinin Türk-Alman Dostluk Grubu üyesi bazı Alman milletvekilleriyle gerçekleştirdiği görüşmeyi ele almak gerekmektedir. Nitekim kapalı gerçekleşen bu görüşme haklı olarak tartışmaları beraberinde getirmiştir.
Maalesef Kılıçdaroğlu ve ekibi Almanya’da Sol Parti’de faal olan ve temelde Türkiye karşıtı bir lobiyle uyumlu çizgide hareket eden bazı isimlerle de bir araya gelmiştir. Esasen PKK’nın Almanya’da 1993’ten bu yana geçerli olan yasaklı statüsünün kaldırılmasını savunan ve bunu son seçim programında da talep eden Sol Parti’nin genel tutumu kamuoyunca bilinmektedir. En azından Türkiye’nin ana muhalefeti konumundaki bir parti tarafından bilinmesi mecburidir. Ayrıca CHP, Sol Parti Milletvekili Sevim Dağdelen’in Türk-Alman Dostluk Grubu’nun başkanı seçilmesinin Türk hükümeti tarafından protesto edilerek iş birliğine son verildiğini, Dağdelen’in PKK’yı bir terör örgütü olarak dahi görmediğini ve aktif bir şekilde Türk hükümetine karşı her vesilede manipülatif içeriklerle öne çıktığını bilmesi gerekir. Tüm bu somut bilgilere rağmen Dağdelen ile bir araya gelinmesi ve akabinde Dağdelen tarafından CHP ile olumlu bir görüşmenin gerçekleştirildiği yönünde sosyal medya paylaşımında bulunulması, Kılıçdaroğlu ve CHP’nin bu ekiple ne üzerinde fikir alışverişi yapıldığı sorusunu akıllara getirmiştir. Aynı şekilde Evrim Sommer’in de ilgili görüşmede yer aldığı ve benzer bir çizgiye sahip olduğu bilinmektedir.
Görüşmenin ardından gelen eleştirilere CHP cephesinden hiçbir tatmin edici açıklamanın yapılmaması hatta böyle bir görüşme hiç olmamış gibi davranılması ise CHP’nin kaotik ve tutarsız politika tercihlerini akıllara getirmiştir. Yalnızca CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, Dağdelen ve Sommer gerçeğini görmezden gelerek ilgili görüşmede başka Alman milletvekillerinin de yer aldığını işaret etmiş ve “CHP’nin kırmızı çizgileri olduğu” tespitini yaparak olası iç kamuoyu eleştirilerinin önünü almak istemiştir. Buna ilaveten Öztrak’ın geleneksel bir CHP refleksi olarak “Mustafa Kemal’in partisi” ve “emperyalizm karşıtı” söylemlere başvurması da dikkatlerden kaçmamış, sadece güncel siyaset konusundaki muhtemel eksiklikleri bir kez daha belirginleştirmiştir.
Sosyal Demokrasi ve CHP
Üzerinde durulması gereken üçüncü husus CHP ve SPD’nin (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) sosyal demokrasi ve genel olarak demokrasiye yönelik ayrışan yaklaşımlarıdır. Örneğin SPD geçmişte Hitler diktatörlüğü tarafından ciddi bir zulüm görmüş olan bir siyasi partidir. Haliyle Almanya’nın demokrasi mücadelesinde önemli bir tecrübesi ve yeri bulunmaktadır. Diğer yandan bugün CHP evrensel sosyal demokrasi değerleriyle uyumlu olduğunu ileri sürmesine rağmen her daim sahip çıktığı tek parti döneminin bazı uygulamalarıyla dahi hiçbir şekilde yüzleşmemektedir. Ayrıca birçok askeri darbe sonrası önünün açıldığı gerçeğini dahi sorunsallaştırmaması bilinmektedir.
Bir diğer güncel sayılabilecek kıyas örneği SPD’nin parti içi demokrasi gereği başarısız genel başkanlara yönelik önemli mekanizmaları devreye sokabilmesidir. Nitekim seçim süreçlerinde başarı sağlayamamış genel başkanlar görevlerini bırakmakta ve yerine alternatif isimler partinin yetkili organları tarafından kısa sürede seçilmektedir. CHP’de ise örneğin son olarak 2010’da partinin başına getirilen Kılıçdaroğlu’nun geride bırakılan dokuz seçimin hiçbirinde zafer elde edememesine rağmen hala görevde bulunabilmesi parti içerisindeki demokrasi eksikliği ve adı konmayan yenilikçi karşıtı yapının belirgin halidir.
Sosyal demokrasi şemsiyesi altında bir yakın ilişki içerisinde olan SPD ve CHP içeriksel olarak da zıt politikalar savunmaktadır. Her ne kadar burada ülke dinamiklerinin de etkisi dikkate alınarak değerlendirmeler yapmak gerekiyorsa da CHP’nin örneğin Suriyeli mültecileri ülkelerine geri göndereceği vaadini sıklıkla dile getirmesi, genel olarak popülizmi olağanlaştırması ve hatta geçmişte Türkiye’de önemli bir sorun olan (ve zihinlerde maalesef hala tam çözülemeyen) dindar Müslümanlara yönelik ayrımcı yaklaşım konusunda da SPD’den ciddi anlamda ayrıştığı malumdur. Bu konuda SPD’nin bilhassa Almanya’da yaşayan muhafazakar Türkler tarafından geçmiş yıllarda teveccüh görmesi ancak Türk siyaseti bağlamında CHP’ye ısrarla mesafeli olunması dikkate alınası bir göstergedir.
Örnekler ve vitrinde ileri sürülen “kardeş parti” imajının aksine ciddi farklılıkların altı detaylandırılabilir. Fakat “seküler” yapı ve (CHP’de söylemsel seviyede kaldığı intibaı uyandıran) sosyal demokrat etiket haricinde ciddi bir yapısal ve programsal benzerliğin olduğunu söylemek her iki partinin siyasi tarihi ve seçmen profili de incelendiğinde tartışmalıdır.
Alman Medyası ve CHP
Son olarak değinilmesi gereken husus Alman medyasının CHP konusundaki çifte standartlı yaklaşımıdır. Aslında Almanya’nın önde gelen medyasının ağırlıklı olarak sol liberal fikriyata sahip kişilere alan açması, bu doğrultudaki söylemleri öne çıkarması ve hatta bu tercihleriyle anılan kişilerin otorite olarak desteklenmesi son yıllardaki bazı akademik araştırmalar neticesinde de ortaya konmuştur. Bu tercihin maalesef muhafazakar seçmenin de güçlü olduğu Alman toplumunda orantısız bir karşılık olarak öne çıktığı bilinmekte ancak yeterli bir şekilde –Almanya’da dahi– gündeme gelememektedir.
CHP liderinin Almanya ziyareti bağlamında ise hiçbir Alman medya platformunun Kılıçdaroğlu ve partisine yönelik eleştirel bir pozisyon takınmadığı da fark edilmektedir. Bariz bir şekilde parti içi rekabete yönelik antidemokratik tutum, seçim başarısızlıkları ve sosyal demokrasi ilkelerinin aksine mülteci konusunda olduğu gibi neredeyse bazı hususlarda aşırı sağcı AfD politikalarına yaklaşılmasına rağmen CHP, Alman medyası tarafından bu tercihler ışığında değerlendirilmemekte aksine “iltimas” görmektedir. Maalesef eleştirel medya etiketiyle Türkiye’deki sağ, muhafazakar ve dindar çevrelere yönelik agresif ve yanlı bir anlayışla hareket eden Alman medyası CHP ve benzeri hareketlerde Erdoğan karşıtlığı, seküler yapı ve tavizsiz Batı yanlılığını merkeze koyan bir tutum sergilemektedir.
Sonuç olarak CHP liderinin son Almanya ziyareti parti içindeki kaotik hal ve iç mücadelenin yıpratıcılığından dikkatleri dağıtma amacı taşımıştır. Bunun için sosyal demokrasi adına önemli bir ülke “imaj”ını hala elinde bulunduran Almanya elverişli bir imkan sunmaktadır. Nitekim burada CHP’ye sunulan alan ve eleştiriden yoksun tek yanlı tutum partiye dönük Türkiye’deki eleştirileri de bir nebze arka plana itme potansiyeli taşımaktadır. Alman sosyal demokratlarının destek verdiği bir partiyi Türkiye seçmenin de destekleyeceği beklentisi ise Türkiye siyaset dinamikleri açısından kuvvetle muhtemel bir yanılgı olacaktır.