Muhalefet partileri, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” olarak adlandırdıkları metni kamuoyu ile paylaştı. Metni parti başkanları değil, genel başkan yardımcıları okudu. Genel başkan yardımcılarının okuması ilginçti. Daha önce genel başkanların hangi sıraya göre oturacaklarının tartışılmasına benzer bir krizden dolayı bu yöntemin seçildiği medyada tartışıldı.
Muhalefetin kamuoyu oluşturucularında hem genel başkanların bir araya gelmesi hem de ortaya çıkan metinle ilgili genel olarak iki farklı duruş söz konusu. İlki, altı muhalefet partisinin Erdoğan karşıtlığında bir araya gelmesi ve belirli ilkeler üzerinde anlaşmalarını öve öve bitiremeyenlerden oluşuyor. Bu çevreler, açıklanan metne de, liderlerin bir araya gelmesine de toz kondurmuyorlar. Muhalefeti destekleyen kesimlerden bazılarının bu sürecin eksikliklerini dile getirmesine tahammül edemiyorlar. “Armudun sapı üzümün çöpü” ile uğraşmayın diye birbirlerine nasihat veriyorlar. HDP’ye yakın analistlerin bu masada “niçin HDP yok” eleştirilerine, “yaratıcı muğlaklık” gibi kavramsallaştırmalarla cevap vermeye çalışıyorlar. Millet İttifakı’nın selameti için bir taktik olarak bunun benimsendiğini “artık lütfen anlayın” demeye getiriyorlar aslında. İktidara yakın çevrelerin, bu partileri “beş benzemez” olarak adlandırmalarına ya da Türkiye’nin sahici meselelerine dair “programınız nedir” gibi sorularına “trollük yapmayın” gibi saçma sapan karşılık veriyorlar.
İkinci grubu oluşturanlar, Millet İttifakı’na sonradan eklemlenen Gelecek ve Deva partilerinin siyasal ağırlıklarının çok ötesinde belirleyici olduklarına dair eleştirilere yoğunlaşıyorlar. Millet İttifakı’nın içinde uzun süredir CHP ve İYİ Parti arasında “oyun kurucunun” kim olacağına dair içten içe yürüyen bir rekabet vardı. Bu rekabet, HDP’nin ittifak içinde nasıl konumlanacağından, çatı adayın kim olacağı ya da nasıl belirleneceğine dair farklı başlıklar üzerinden yürüyordu. CHP’nin Gelecek ve Deva partilerini, İYİ Parti’yi dengelemek için öne çıkardığı açıkça söylenmese de, bir rahatsızlık oluşturduğu aşikardı. Yeni eklemlenen partilerin Millet İttifakı’nın isminin değişmesi gerektiğine yönelik talepleri, yoğun eleştiriye tutuldu. Bu partilere siyasal ağırlıklarının üzerinde bir alan açıldığında, ittifakın geleceğinin tehlikede olduğunu dile getirenler var.
Altı farklı partinin bir araya gelip bir masa etrafında oturmasını en iyi tanımlayacak ifade “istikşafi görüşme” olabilir. Partiler, Cumhur İttifakı’nın karşısında birliktelik görüntüsü vermeye çalışsalar da, onlar da biliyor ki; bu ittifakın belirli bir program etrafında ve muhalif siyasal alanı paylaşma sadedinde seçimlere birlikte gitmeleri hiç kolay değil. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme dönüş konusunda anlaştık” demeleri ve genel ifadelerle yazılmış bir metni imzalamaları yetmiyor. Hatta zor olmasına rağmen varsayalım ki, “çatı aday” konusunda da anlaştılar. Parlamento seçimleri için pazarlık, hiç de kolay olmayacak. Hangi partiye kaç milletvekilliği kontenjanı ayrılacağı, bu kontenjanların hangi seçim çevresinden ve kaçıncı sırada olacağı öyle basit süreçler değil. İYİ Parti, milletvekilliği seçimlerinde Deva Partisi’ni rakip olarak görecek. Çünkü Deva Partisi’ne gelen oyların bir kısmı İYİ Parti’den gidiyor. Gelecek ve Saadet partilerinin de aynı seçmen tabanına söylem üretmeleri kaçınılmaz. SP’nin tabanının nerdeyse yarısı zaten Yeniden Refah Partisi’ne yöneldi. Bu partilerin oy oranının toplamı, şimdilik yüzde üçü geçmiyor. Toplamı yüzde üç civarında olan bu küçük partilerin ittifak içinde mutlu edilmelerinin formülü basit değil.
Küçük partiler, çatı adaylık ile ilgili CHP ve İYİ Parti’nin öne çıkardığı adayı desteklemeleri karşılığında milletvekilliği kontenjanları konusunda pazarlık yapmayı düşünebilirler. Ancak, milletvekilliği pazarlığı, çatı adaylık pazarlığına hiç benzemez. Küçük partilere seçilebilecekleri yerden kontenjan verilirse, CHP ve İYİ Parti’nin tabanlarında seçimlerin dinamiğini etkileyecek seviyede rahatsızlık oluşur. Millet İttifakı partileri, seçimlere kadar kendilerine eklemlenen bu yeni partilerle birliktelik görüntüsü verip, seçimler yaklaşınca, “aynı ittifak içinde yer alalım ancak herkes kendi milletvekili adayını göstersin” diyebilir.
Deva ve Gelecek partileri beklenen çıkışı yapamadıkları için Millet İttifakı’nın kapısını çaldılar. Bu partilere AK Parti tabanından kayda değer bir geçiş olmadı. Her iki parti de kuruldukları dönemde HDP’ye mesafeli Kürt seçmen üzerinden bir çıkış yapmayı denedi. Ancak Kürt seçmenden de beklediklerini elde edemediler. En nihayetinde, “AK Parti’den ancak biz oy koparabiliriz” iddiasıyla Millet İttifakı ile masaya oturdular. “Biz olmadan seçimleri kazanamazsınız” özgüveni ile o masadalar. Parlamento seçimlerinde alacakları her bir oyun, kendileri kazanamasa bile AK Parti’nin çıkaracağı milletvekili sayısına etki edeceği argümanının, pazarlık için iyi bir gerekçe olduğunu düşünüyorlar.
Dolayısıyla pazarlığa, “özgül ağırlık” yaklaşımıyla, Millet İttifakı’nın isminin değişmesi gerektiği tezi ile başladılar. Şimdilik “istikşafi görüşmeler” devam ediyor. 2015 seçimlerinde CHP ile koalisyon kurma konusunda istikşafi görüşmeleri, bugünün Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu yürütmüştü. Yapılan görüşmelerin “zaman doldurmaya” dönük bir taktik olduğu suçlamasını, o dönemin muhalefet aktörlerinin yoğun bir şekilde dile getirdiğini burada hatırlatmanın tam zamanı. Altı partinin yürüttüğü istikşafi görüşmeler de seçime giden süreci yönetmek için bir taktik olabilir. CHP ve İYİ Parti, seçime yaklaşıldığı dönemde “siz, bizi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde destekleyin, parlamento seçimlerinde başınızın çaresine bakın” diyebilir.
Muhalif siyasi alanda kendisini en rahat gören parti HDP. Zaman zaman, “Demokrat Parti gibi aldığı oy elle sayılabilecek bir parti masada iken biz niçin yokuz” ya da “bizi dikkate almazsanız biz de kendi yolumuza gideriz” türü açıklamalar yapsalar da HDP üst yönetiminin CHP yönetimi ile bir anlayış birliği içinde olduğunu kestirmek zor değil. HDP zaten üçüncü bir blok olarak parlamento seçimlerine gideceğini açıkladı. Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda kendi seçmenin destekleyebileceği bir adayda ısrarını sürdürecektir. CHP yönetimi İYİ Parti ile adaylık pazarlığında “HDP’yi küstürmeme” argümanını masaya getirecektir. İYİ Parti de aday olmak isteyen Kılıçdaroğlu’nun yerine İmamoğlu gibi bir adaya HDP’nin de oy verebileceğini söyleyerek kendi pazarlık yöntemini masaya koyacaktır. Dolayısıyla İYİ Parti ile CHP’nin ittifak içi pazarlığında, HDP hem taktiksel araç hem ittifakın senkronizasyonunu olumsuz etkileyen bir parti pozisyonundadır.
Muhalefetin Sistem Önerisinde En Net Konu Koalisyon Yönetimi
Şu an için altı partinin üzerinde anlaştığı en önemli konu, çok genel ifadelerle hazırlanan Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme dönüş kitapçığında ifade edilen hususlardır. Muhalefetin üzerinde anlaştığı konuların neredeyse yüzde 80’i parlamenter bir yönetim sistemi yaklaşımıyla mevcut başkanlık sisteminin eleştirisi üzerinden ortaya konan önerilerdir. “Eski sisteme dönmeyi vadediyoruz” diyemeyecekleri için yeni bir parlamenter sistem öneriyoruz diyorlar. Sistemin kendisinin yeni olacağını özellikle vurguluyorlar. Açıklanan metnin çok genel ve soyut ifadeleri içermesi, bu partilerin aslında birçok konuda anlaşamadıklarının da ifadesidir. Bugün için daha cumhurbaşkanlığının seçiminin nasıl yapılacağı ile ilgili hususta anlaşamayan partiler yeni bir anayasa söz konusu olduğunda nasıl anlaşacaklar?
Önerdikleri sistemin en önemli özelliği, Türkiye’nin sürekli koalisyonlarla yönetileceğine dair bir bakış açısıyla metnin hazırlanmasıdır. Koalisyonlardan dolayı hükümetlerin sık sık değişmesini engellemek için “yapıcı güvensizlik oyu” olarak bilinen hükümet düşürme modelini öneriyorlar. En basit haliyle, yeni hükümet kurulana kadar eskisinin düşürülememesi. Halbuki Türkiye’nin siyasal kültüründe sorun, hükümetlerin kurulamamasından daha çok, koalisyonların oluşturduğu siyasi krizlerdedir. Siyasi kriz, sadece sık sık hükümetlerin değişmesi ya da yerine yenisinin kurulmasının zaman alması ile ilgili değildir. Koalisyon partileri arasında bakanlıkların ve bürokrasinin pay edilmesinden dolayı yönetim zafiyetinin ortaya çıkması, ülke meseleleri için önemli kararların alınamaması, bazı kararların çok uzun süren pazarlıklar neticesinde “al gülüm, ver gülüm” mantığı ile alınması gibi sorunlar da Türkiye’deki siyasi krizlerin önemli sebepleri arasında yer alır.
Muhalefetin kamuoyuna açıkladığı metinde, yasama ve yürütme arasında dengenin nasıl sağlanacağı net değildir. Metnin içeriği okunduğunda sanki yasamanın yetkilerinin, yürütme aleyhine oransız bir şekilde artırıldığı görüntüsü verilmeye çalışılmış. Ancak diğer taraftan, hükümetlerin düşürülmesinde “yapıcı güvensizlik oyu” ile yürütmenin istikrarlı olacağı varsayılıyor. Böyle bir öneri sistemleşirse, kurulan koalisyon hükümetlerinin görevine devam ettiği ancak, koalisyon iktidarının iç çekişmelerinden dolayı ülkenin yönetilemediği ve aslında kesintisiz siyasi krizlerin yaşandığı bir yönetim sistemi ortaya çıkacaktır. Ülkede bir yönetilemezlik sorunu varsa, sizin kağıt üzerinde YÖK’ü kaldırarak yerine yeni ve farklı bir adla aynı kurumu ihdas etmeniz, bakanların sorumluluğu ile ilgili sanki parlamenter sistemler için yeni bir şey öneriyormuş gibi “kolektif sorumluluk”tan bahsetmeniz, çoklu baro sistemine son vermeniz, haklar konusunda iyileştirmeler yapmayı vadetmeniz, kamu yönetimi ile ilgili bugüne kadar yasalarda var olan hususları tekrar ederek vurgulamanız çok da bir işe yaramaz; kağıt üzerinde iyi durur, o ayrı.
Cumhurbaşkanını Kim Seçecek?
Muhalefet, cumhurbaşkanının seçilmesi konusunda anlaşmadığı için bu konuya metinde yer vermemiş. Cumhurbaşkanının nasıl seçildiğini bilmeden, yetkilerinden bahsetmek ya da sistemdeki konumundan dem vurmak bir anlam ifade etmez. Muhalefetin cumhurbaşkanını kimi seçeceğine yönelik meselede herhangi bir şey söylememesi, yeni bir anayasada anlaşmalarının zor olduğunun da açık ifadesidir. Şöyle düşünmüş olabilirler, seçimlere kadar cumhurbaşkanını halkın seçmesinden vazgeçeceğimizi söylemeyelim. Sonra üzerinde tekrar konuşuruz. İyi de muhalefet partileri de çok iyi biliyorlar ki, halk kendisine verilmiş cumhurbaşkanı seçme yetkisinden çok da kolay vazgeçmez. Sistemde halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanının olması, yetkileri sembolik olsa bile sistemi etkiler. Çift başlılık tartışmaları yeniden gündeme gelir.
Sözü uzatmaya gerek yok. Aslında eski sisteme dönmek o kadar kolay değil. Muhalefet bunu biliyor. Bildiği için de anlaşamayacakları konuları hiç müzakere etmediler. Ortaya koydukları metinde bilinmeyen yeni bir husus söz konusu değil. Metin açıklanmadan önce geçiş süreci ile ilgili yol haritasını da açıklayacağız diyen muhalefet, bu konuda herhangi bir öneride bulunmadı. Güçlendirilmiş parlamenter sistem tartışması, muhalefetin zaman ve içerik yönetimine ilişkin taktiksel bir siyaset tarzıdır. “Anlaşıyoruz” görüntüsü vermenin en kolay yolu budur. Dış politika, ekonomi ve güvenlik gibi konularda politika önerisi üretip, bu konularda anlaşmak zordur. Zahmetlidir. Çalışma gerektirir. Kolayı varken zora talip olmayı muhalefet çok da düşünmüyor.