Türkiye, yakın dönemde Gezi Parkı şiddet eylemleri, 17-25 Aralık darbe girişimi ve 6-8 Ekim’de yaşananlarla birlikte PKK’nın öz yönetim ilanlarının ardından çıkan olayları atlattı. Zaman geçtikçe mahiyeti çok daha iyi anlaşılan bu olaylar açıkça milli iradeyi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef alıyordu. Bu gayrimeşru girişimler engellenirken gösterilen toplumsal ve siyasi performans belki de Türkiye’nin 1980’lere geri dönmesinin önüne geçti. Öte yandan bu performansın her alanda aynı şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün değil.
Türkiye bu sıkıntılı günlerden geçerken beklentilere cevap veremeyen alanlardan biri de yayıncılık sektörü oldu. Gezi Parkı şiddet eylemleri ve 17-25 Aralık darbe girişimi üzerinden yayıncılık alanındaki durum daha yakından incelenmeyi hak ediyor.
Gezi Parkı şiddet eylemlerinin hemen ardından olayı destekleyen yüzlerce kitap çıkarken, eylemlerin yıkıcı amaçlarını ortaya koyan kitaplar bir elin parmaklarının sayısını ancak buldu. Türkiye’nin en çok satan yayınevleri şiddet eylemlerini sorgusuz destekledi. Bu rüzgara kapılmayan Cemil Ertem, Markar Esayan ve Atilla Yayla gibi yazarlar ve onların kitaplarını basan yayınevleri ise bir pusula gibi okuyucularına yol gösterdi. Hatta bu yazarlar pek çok hakarete hedef oldu. Siyasetin ve toplumun bu girişimlere taviz vermemesiyle sonuçsuz kalan eylemlerin zararı sınırlı kaldı. Ancak eylemler arkasında mütevazı bir kütüphaneyi dolduracak sayıda kitap bıraktı.
Benzer bir tablo 17-25 Aralık darbe girişiminden sonra da görüldü. Gülen grubuna bağlı veya ona yakın yayınevleri 17-25 Aralık girişimini savunan yeni telif ve derleme kitapları hızlı bir şekilde çıkarttı. Demokrasiye önem verdiklerini iddia eden yayıncılar ise bugün yönetimi terör faaliyetleri nedeniyle kayyuma devredilen ve 17-25 Aralık’ı savunan yayınevlerine birkaç istisna dışında cevap veremedi. Bu dönemin ardından yapılan seçimlerin tümünde millet darbe girişimini mahkûm edecek şekilde tercihini yaptı. Fakat milli iradenin gösterdiği bu dirayetli yaklaşımın izdüşümü, tıpkı Gezi Parkı sürecinde olduğu gibi yine yayıncılık dünyasında tam karşılık bulamadı. Maalesef bu konuyla ilgili yeterli çalışmaların iki kapak arasına girdiğinden söz etmek mümkün değil.
Sadece bu iki örnek olay dahi yayıncılık alanındaki hakim zihniyeti göstermek için yeterlidir. Kültürel hegemonyanın kurulduğu alanlardan biri olarak yayıncılık sektöründe maalesef bu iki sınav iyi bir şekilde verilemedi. Belki de hemen hemen diğer bütün alanlarda olduğu gibi bir mücadele göstermek yerine siyaset kurumunun nasıl hareket edeceği beklendi. Bu anlamda yayıncılık sektöründen meşru siyaseti ve milli iradeyi destekleyerek kamuoyunun şekillenmesine yardımcı olacak adımlar gelmedi.
Başkanlık Sistemi Raflarda
Neyse ki son dönemde bu durumun değiştiğini gösteren belirtiler var. Çeşitli konulardaki Anayasa değişiklikleri ve yapılan referandumlar sonrası Türkiye’ye dar geldiği anlaşılan mevcut sistemin sıkıntıları, gündemdeki en önemli husus. Özellikle başkanlık sistemi yönetimde etkinliği artıracak bir öneri olarak bütün yönleriyle tartışılıyor. Kamuoyundaki gündemle eş zamanlı bir şekilde başkanlık sistemiyle ilgili kitaplar da çıkmaya başladı. İlk başlarda -biraz da acelecilikle- eski bazı çalışmaların derlemesi veya çokça akademik dille yazılan kitaplar yayımlanırken, zamanla hemen her seviyeden okuyucuya göre farklı üsluplarda kitaplar raflarda kendilerine yer buluyor. Hatta renkli basım ve meselenin daha kolay anlaşılması için tablolarla zenginleştirilmiş telif eserler bile var. Başkanlık sistemiyle ilgili kitap sayısındaki artışa bakıldığında neredeyse literatür oluşturacak noktaya ulaştığı söylenebilir.
Savunma ve Savrulmadan Aktörlüğe
Gezi Parkı şiddet eylemleriyle açılan ve 1 Kasım seçimiyle kapanan parantez sonrasında karşılaşılan bu durumu, pozitif gündemin yayıncılık sektöründeki yansıması olarak okumak gerekir. Çünkü yayıncılık alanında görülen bu tablo savunma ve savrulmadan aktörlüğe, gündemi belirlenenden gündemi belirleyen pozisyona geçişle doğrudan ilişkilidir. Bugün, nihayet demokrasiye önem veren -belki de “yerli ve milli”- yayıncılar da milli iradeyle eş zamanlı olarak daha iyi bir Türkiye için üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye başladı.