Joe Biden Beyaz Saray’a geldikten bir süre sonra 54 senatör, yeni seçilen Başkan’a demokrasi ve insan haklarıyla ilgili konularda Türkiye ile görüşmesini isteyen olumsuz bir mektup gönderdi. Bu mektupla senatörler, doğrudan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı hedef alarak Türkiye’nin izlediği yola ilişkin “endişelerini dile getirdiklerini” belirttiler. Bu mektup sadece Türkiye’nin meşru hükümetine bir saldırı olarak okunmamalı. Mektubun odaklanmamız gereken başka bir tarafı daha var. Senatörler yazdıkları mektupta, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu YPG’ye ve Fetullahçı Terör Örgütü’ne (FETÖ) desteklerini açıkça ifade etmekteler.
Bilindiği gibi, çok sayıda sivilin de ölümünden sorumlu olan PKK’nın Suriye kolu YPG, aynı zamanda ABD tarafından yabancı terör örgütü olarak kabul ediliyor. FETÖ ise 15 Temmuz 2016 gecesi, gerçekleştirdiği hain darbe girişimi ile yüzlerce Türk vatandaşının hayatına mal olan bir başka terör örgütüdür. Söz konusu örgüt, darbe girişimiyle demokratik olarak seçilmiş bir hükümeti devirmeye ve Türkiye’nin demokratik kazanımlarını yok etmeye çalışmıştır.
ABD Senatosu’nun İkiyüzlülüğü
Öyleyse, bu noktada herkesin aklına şöyle bir soru gelebilir: ABD’li senatörler, binlerce masum insanın ölümünden sorumlu olan iki terör örgütüne verdikleri desteği vurgularken, insan hakları konusunda Türkiye ile ilgili “endişelerini” dile getirmeleri ikiyüzlülük değil midir? ABD’li senatörlerin Türkiye’nin demokrasisi konusunda “endişelenmeleri”, öte yandan demokratik olarak seçilmiş bir hükümeti devirmeyi amaçlayan bir terör örgütünü desteklemeleri riyakarlık değil midir? Kısaca belirtmek gerekirse, ABD’li senatörler hangi “demokrasi” ve kimin “insan hakları” konusunda endişelidir? Senatörlerin bakış açısına göre, bir hükümet Türk vatandaşlarının çoğunluğu tarafından özgürce seçildiğinde, demokrasi sınırları içerisinde kabul edilmiyor. Bununla birlikte, Enes Kanter, FETÖ’nün üyesi ve destekçisi olmasına rağmen, ABD’li senatörler tarafında insan hakları savunucusu olarak adlandırılıyor. Bu durumda, 15 Temmuz gecesi Türk demokrasisini savunurken öldürülenlerin hakları ne olacaktır?
ABD Senatosu Neden Türkiye’yi Hedefliyor?
ABD Kongresi’nin uzun süredir Türkiye'yi hedef aldığını düşünürsek, 54 senatör tarafından yazılan bu mektup, Türkiye için sürpriz olmadı. Bir önceki yönetim sırasında bile Kongre, S-400 alımı, Türkiye’nin Suriye’deki askeri operasyonları ve hatta TürkAkım projesi gibi konularda Türkiye’ye yaptırım uygulaması için Başkan Trump’a baskı yapmıştı. Biden’ın daha önce Türkiye’de hükümet değişikliği fikrini dile getirdiği de düşünüldüğünde, Kongre’nin bu fırsatı Türkiye’ye saldırmak için kullanacağını söylemek mümkündür.
Ancak ABD Senatosu’nun Türkiye’ye karşıtı tavrının bir diğer önemli nedeni ise şu anda ABD’deki Türkiye karşıtı lobiciliğin oldukça güçlü olmasıdır. Özellikle FETÖ lobisinin Türkiye’ye ve bilhassa Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırmak için mümkün olan her türlü avantajı kullanmaya çalıştığı açıkça görülüyor. Nitekim bahse konu mektuba bakıldığında, ABD Temsilciler Meclisi’ndeki bazı üyelerin 2015’te Dışişleri Bakanı’na yazdıkları bir mektup akla geliyor. İnsan haklarına benzer bir vurgu yaparak, o zamanki Meclis üyeleri “Türkiye’deki medya figürlerinin yakın zamanda tutuklanmalarına ilişkin endişelerini dile getirdikleri” bir mektup kaleme almışlardı. Birçok açıdan dezenformasyon kaynağı olan bu mektubun imzacılarının aynı zamanda FETÖ’den siyasi bağışlar aldığı ortaya çıktı.
Ayrıca Senato’daki son gelişmelerin bir diğer nedeni de etkin bir Türk lobisinin eksikliğidir. Mevcut olan bu boşluk, Türkiye karşıtı lobiler tarafından değerlendiriliyor ve onlara sadece ABD Kongresi içinde değil dışında da Türkiye ile ilgili söylemleri belirleme imkanı sağlıyor.
ABD’li senatörlerin mektubu, ABD’nin Türkiye konusundaki duruşunun doğrudan yansıması olmasa da şu anda ciddi sorunlar barındıran ikili ilişkilerde iz bırakacaktır. ABD, Türkiye’nin on yıl önceki Türkiye ile aynı olmadığını görememekte, Türkiye’nin şu anda milli güvenliğini ve çıkarlarını ön planda tutan realist bir dış politika izlediğini anlayamamaktadır.
YPG/PKK ve FETÖ Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik önemli bir tehdit olmasına rağmen, ABD bu terör örgütlerini desteklemeyi sürdürmekte ve bununla birlikte Türkiye’yi ulusal çıkarlarını koruduğu için de eleştirmektedir. Bu, Trump döneminde genel bir duruştu ve benzer bir politikaya Biden döneminde de devam edilmesi kuvvetle muhtemeldir.
ABD, Tarihinin En Büyük Sosyal Krizine Gebe
Nitekim işaretlere bakınca ABD ile Türkiye arasındaki krizin Biden döneminde daha da derinleşebileceğini söylemek yanlış olmaz. Biden, ABD gücünün hem uluslararası hem de yurt içinde düşüşte olduğu bir dönemde iktidara geldi. ABD’nin Obama döneminden başlayarak bir “yeniden mevzilenme” politikası izlediğini düşünen birçok ülke ve aktör, şu anda Amerikan hegemonyasını sorguluyor. Dahası, tarihinin en büyük ekonomik, politik ve sosyal krizlerinden birinin içinde debelenen ABD, iç politikada da çok önemli sorunlarla karşı karşıya. On milyonlarca Covid-19 vakası ve yarım milyonu geçen ölü sayısı, yüksek işsizlik oranları, protestolar ve son olarak Capitol Hill'in eylemciler tarafından işgale uğramasıyla derinden sarsılan ABD’de, yeni başkan bu iç krizlerle başa çıkmaya çalışırken dikkatleri başka yerlere çekmeye çalışabilir.
Biden ABD’nin uluslararası arenaya geri döndüğü algısını oluşturmaya çalışırken, Türkiye’yi hedef alabilir. Bu bağlamda, ABD’nin daha aktif bir rol oynamaya çalışmasının beklendiği Suriye ve Doğu Akdeniz gibi bölgesel krizlerde, ABD ve Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi mümkündür. Rusya, Türkiye-ABD ilişkilerinde daha fazla sorun çıkaracak bir diğer konu olarak öne çıkıyor. Biden, Rusya’yı ABD’nin ulusal güvenliğine yönelik ana tehditlerden biri olarak niteliyor. Bu çerçevede, Türkiye ile Rusya arasındaki herhangi bir iş birliği (S-400 ve TürkAkım gibi) Biden için doğrudan bir hedef olacaktır.
Ayrıca yeni yönetim, Türkiye’nin demokrasisini hedef alarak Amerikan vatandaşlarına bir mesaj gönderebilir. Özellikle seçim kampanyası esnasında Biden, Trump’ı ABD’yi ilkelerinden uzaklaştırdığı için sık sık eleştirmişti. Bu nedenle, Washington yönetimi Türkiye’ye karşı sert bir tutum benimseyerek, ABD’nin eski çizgisine geri döndüğü algısına oynayabilir.
Biden önümüzdeki dönemde bu şekilde bir politika izlerse, ABD’nin Türkiye’yi kaybetmek için elinden geleni yaptığını söylemek yanlış olmaz. Türkiye’yi kaybetmek ise Batı ittifakı için büyük bir darbe olabilir. Diyalog her iki ülke için de önem arz ediyor ve ABD’nin Türkiye’yi eleştirmeden ve hedef almadan önce, Türkiye’nin ulusal çıkarlarını anlamaya ve kabul etmeye çalışması olumlu bir adım olacaktır. Özellikle ABD’nin Türkiye’nin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturan, bu iki terörist gruba destek vermesi, Washington’a ulusal güvenliği açısından herhangi bir fayda sağlamıyor. Aksine, YPG/PKK'ya verdiği desteği sona erdirmek, her iki devlet için de kazan-kazan durumu oluşturacak ve daha fazla iş birliğine kapı açacaktır. Ne yazık ki şu ana kadar ortaya çıkan işaretler Biden yönetiminin böyle bir adım atma olasılığının zayıf olduğunu gösteriyor. Bu yüzden Demokratlar tarafından Biden’a yazılan mektubu da bu ana çerçeve etrafında düşünmek gerekir.