Fırat’ın doğusunda bulunan YPG/ PKK varlığına karşı başlatılan Barış Pınarı Harekatı’nda Türkiye, Tel Abyad ve Rasulayn bölgelerine doğrudan müdahale ederken Menbiç kırsalı başta olmak üzere bölgede PKK varlığının olduğu diğer yerleşim yerlerine de her an müdahale edilebilecek şekilde askeri hazırlıklar yaptı. ABD ve Rusya ile gerçekleştirilen diplomatik temaslar sonucunda ise harekatın durdurulması ve terör unsurlarının Türkiye sınırına yakın bölgelerden Rus ve Amerikan garantörlüğünde çekilmesi üzerinde mutabık kalındı. Bununla birlikte Türkiye irade gösterip gerçekleştirdiği bu harekat ile ulusal güvenliği hususunda askeri çözümü denemek gerektiğinde tereddüt etmeyeceğini bir kez daha göstermiş oldu. Süreç devam ettiği için güncellenmekle birlikte Anadolu Ajansı’nda 23 Ekim’de yer alan habere göre Suriye Milli Ordusu’ndan 93 asker şehit düşmüş ve 357 asker ise yaralanmış durumda.
Suriyeli muhalif unsurlar ile koordineli şekilde gerçekleştirilen Barış Pınarı Harekatı yerel aktör destekli sınır ötesi harekatlar serisinin üçüncüsü ve en profesyoneli oldu diyebiliriz. Daha önce Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında da Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) DEAŞ ve YPG/ PKK’ya karşı birlikte savaştığına şahit olunmuştu. Zeytin Dalı Harekatı’ndaki ÖSO unsurları Fırat Kalkanı Harekatı’nda yaşanan tecrübeye göre çok daha eğitimli ve donanımlıydılar. Barış Pınarı Harekatı ise bu alanda Suriyeli muhalif unsurların sınıf atladığını göstermiştir. Pek çok ÖSO unsurunun bir araya gelerek oluşturduğu ve Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak adlandırılan yeni yapılanma Barış Pınarı Harekatı’nda Tel Abyad ve Rasulayn bölgelerine gerçekleştirilen müdahalenin kara harekatı kısmında oldukça önemli bir role sahip olmuş ve YPG/PKK unsurlarıyla pek çok bölgede doğrudan ilk çatışan unsur olmuştur.
SMO’nun Potansiyeli
İdlib, Lazkiye, Halep gibi Fırat’ın batısındaki bölgelerden gelen muhaliflere Fırat’ın doğusundaki Tel Abyad, Deyrizor, Haseke gibi bölgelerden savaşın süreci içerisinde çıkmak zorunda kalan yerli unsurlar da eklenmiştir. Arap muhaliflerin yanında Türkmen ve Kürt unsurlarını da bünyesinde bulunduran SMO coğrafi ve etnik olarak Suriye nüfusunun oldukça önemli bir kısmının yansıması konumundadır. Hamza Tümeni, Şam Cephesi, Muntasır Billah Tugayı, Sultan Murat Tümeni, Vakkas Tugayı, Ahraru Şarkiyye gibi daha önceki harekatlara katılmış olan gruplara ek olarak uzun yıllar Esed rejimine karşı başkent Şam’da şehir savaşı veren İslam Ordusu (Ceyş’ül İslam) grubu da SMO çatısı altında harekatın paydaşlarından oldu. Farklı savaş tecrübelerine sahip grupları tek çatı altında buluşturmak SMO projesi için bir zenginlik oluştururken aynı zamanda birbiriyle uyumlu bir yapı kurmak açısından zorlayıcı olabilir. Özellikle SMO’dan Barış Pınarı Harekatı ve sonrasında beklenenler ile SMO’yu oluşturan grupların donanımları karşılaştırıldığında zahmetli bir sürecin sonunda Suriye’de terörden arındırılmış bölgede terörle mücadele alanında etkin yerli bir yapıya ulaşılabilir.
Özel eğitimli seçkin unsurları ile bilinen Hamza Tümeni, PKK’ya karşı mücadelede Afrin’de tecrübe kazanmış ve Fırat’ın doğusundaki tecrübesiyle Ahrar’u Şarkiyye, şehir savaşı tecrübesiyle İslam Ordusu SMO içerisinde farklı özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. Lakin SMO hem YPG/PKK terörüne karşı savaşacak hem de terörden arındırılmış, muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde asayiş ve sınır güvenliğini sağlayacak yekpare bir yapı olmak zorunda. Eğer SMO bu hedefe ulaşırsa askeri kolu olduğu -Suriyeli muhaliflerin siyasi temsilcisi olan- Suriye Geçici Hükümeti’nin siyasal bir aktör olarak eli güçlenecektir ki bu gelişme terörden arındırılmış bölgelerde Suriye Geçici Hükümeti unsurlarını destekleyen Türkiye tarafından da memnuniyetle karşılanacaktır. Peki bu hedefe ulaşmak için SMO neler yapmalı?
Öncelikle SMO içindeki bir kısım unsurlarda dönem dönem gözlenen disiplin sorunları minimalize edilmeli. Terör unsurlarına SMO birliklerinin konum ve tahkimat bilgilerine dair kolay istihbarat toplama imkanı verilmemesi adına SMO askerlerinin akıllı telefon kullanımları kısıtlanabilir. Savaş esirlerine muamele mevzusunda SMO’ya bağlı tüm birliklerin uluslararası mevzuatlara uygun ve tek tip davranmasının sağlanması SMO’nun imajı açısından oldukça önem arz etmektedir. YPG/PKK unsurları halen daha yoğun bir şekilde uluslararası propaganda yoluyla parlatılırken bölgenin meşru hak sahiplerini temsil iddiasındaki SMO’nun karşı propaganda için malzeme vermemesi sürecin sıhhati için elzemdir. Keza kırsal bölgelerde seyrek olarak da olsa yaşanan hırsızlık gibi hadiselerde hızlı bir soruşturma-yargı-ceza süreci işletilerek yerel halka karşı suç işleyen bir kişinin SMO askeri de olsa cezasını çekeceği kanıtlanmalı. Böylece hem yerel halkın geçici hükümete ve SMO’ya olan teveccühü artacaktır hem de suça meyledebilecek unsurlar için güvenli bölgedeki yargı caydırıcı olacaktır.
Yerel İstihbarat Ağı
Disiplin meselesinden sonra halledilmesi gerekli olan bir diğer husus ise etkin yerel istihbarat. Afrin, Azez, Cerablus ve el-Bab terörden arındırıldıktan sonraki yıllarda MİT ve yerel unsurların engelleme çabalarına rağmen dönem dönem şiddetli terör saldırılarına hedef olmuştur. Mültecilerin geri dönebileceği “güvenli bölge” için konut ve yaşayan bir ekonomi hayati önemde olacaktır. Lakin öncelikle bu bölgelerin gerçek manada “güvenli” olmaları ya da bir başka ifadeyle terör saldırılarının bu bölgelerin rutin gerçeği olmasının önüne geçilmesi gerekmektedir. MİT ile koordineli bir şekilde kurumsal ve yerel istihbarat ağının etkin olması YPG/PKK ve DEAŞ unsurlarının bölgeyi istikrarsızlaştırmak adına uygulamaya koymak isteyecekleri terör saldırılarını engellemek hususunda büyük katkı sağlayacaktır. Ancak böylece “güvenli bölge” gerçekten terör tehdidinden arındırılmış olur ve bir sonraki safha olan güvenli bölgenin “inşasına” geçilebilir.
Sınırlarını YPG/PKK ve DEAŞ terör unsurlarından temizleme kararını veren ve bu yolda 2016’dan bu yana üçüncü sınır ötesi harekatını gerçekleştiren Türkiye bu harekatta omuz omuza savaştığı Suriyeli muhalifleri sadece terörle mücadele için değil aynı zamanda güvenli bölge için de hazırlamaktadır. Şimdiye kadar terörden arındırılmış bölgelere Türkiye’nin yaptığı maddi yardımlar ve kurumsal yatırımlar güvenlik, sağlık, eğitim ve yerel idare alanlarında Suriyeli muhaliflere destek olup yol göstermektedir. Suriye’deki çatışma sürecinin nihayete ermesini hem insani trajediyi sona erdirme hem de terör örgütlerine alan bırakmamak adına tercih edecek olan Ankara için Suriye’nin geleceğine dair her müzakere masasında iki önceliği olacak gibi gözüküyor: Terör örgütlerinin tasfiyesi ve mültecilerin “güven içerisinde” Suriye topraklarına dönmesinin yolunun açılması.
Türkiye’nin bu makul ama zor hedefine ulaşmasında SMO’nun terörden arındırılmış bölgelerdeki etkin aktörlüğü önemlidir. Kısaca SMO hem kendi ülkesinin savaş sonrası geleceğinde hem de bölgenin terörden arındırılmasında katkı sağlamak adına artık sadece bir “savaş gücü” olarak kalmamalı. Aynı zamanda istihbaratı, iç disiplini ve hukuka bağlılığıyla bölgede yaşayan ve bölgeye geri dönmek isteyen hemşerileri için Esed rejimi ve terör örgütlerinin sağlayamayacağı huzur ve barış ortamını sağlayacak bir güce dönüşmeli. Türkiye’nin her zaman var olan desteğiyle yaşanacak bu dönüşüm hem Türkiye’nin bölgedeki terörle mücadelesi için hem de Suriye halkı için oldukça faydalı olacaktır.