Kriter > Dış Politika |

İsrail İstihbarat Zafiyeti ve 7 Ekim Vakası: Sürpriz Teorisi Açısından Bir İnceleme


7 Ekim saldırısı tarihi açıdan oldukça anlamlı bir günü sembolize ediyordu. Bundan tam 50 yıl önce Yom Kippur savaşında gerçekleşen Mısır ve Suriye ordularının sürpriz atağı, iki sürpriz arasında analoji kurulmasına sebep oldu. Üstlere aktarılan istihbari verilerin yorumlanmasındaki yanlış değerlendirmelerin sonucu da İsrail için harekat yenilgisi anlamına gelmişti.

İsrail İstihbarat Zafiyeti ve 7 Ekim Vakası Sürpriz Teorisi Açısından
HAMAS'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Gazze Şeridi sınırına yakın bölgede bir İsrail tankını imha etti. (Mohammed Ahmed/AA, 7 Ekim 2023)

“İsrail kibre ve rehavete yol açan aşırı özgüvenin kurbanı oldu. HAMAS normal şartlarda bizim yaptığımızı yaptı; sürpriz, zekâ ve kalıpların dışında düşünme.”

Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert, 7 Ekim saldırısında İsrail güvenlik şemsiyesinin yaşadığı zafiyeti, bu sözlerle tanımlamıştı. O günden bu yana, yaşanan istihbari sıkıntının teşhisi için birçok farklı bağlamda araştırmalar, ülke içi mercilerin tetkikleri devam ediyor.

7 Ekim'de yaşananları, İsrail güvenlik mekanizmasının neden tespit edemediği hakkındaki önermeleri incelemek ve kendisini dünyanın en önemli istihbari kurumlarına sahip bir ülke olarak lanse eden İsrail'in noksanlıklarını saptama çabası önemlidir.

Olmert’in alıntıladığımız sözündeki sürpriz vurgusunun oldukça önemli bir kavram, süreci açıklamak için işlevsel bir anahtar olduğunu düşünmek gerekiyor. Yazı, “Aksa Tufanı” olarak adlandırılan bu harekatın siyasi amaçları ve jeopolitik yansımalarına değinmeyecek, harekatın bir taraf için operasyonel başarı olarak, bir taraf içinse istihbari zafiyet olarak değerlendirilen boyutlarına odaklanacaktır.

 

7 Ekim Öncesi İhbarlar Neden Ciddiye Alınmadı?

7 Ekim 2023 günü, uzun bir süre boyunca araştırmalara konu olacak gözüküyor. Saldırıyla ilgili belirsiz kalan parçaların başında İsrail güvenlik aygıtlarının gelen ihbarları etüt ederek üst makamlara iletmede yaşadıkları aksaklıklar yer alıyor. Olay sonrasında açık kaynaklara yansıyan bilgiler, aslında istihbari bir akışın sağlandığına işaret ediyor. Ancak temel sorunun gelen ihbarların değerlendirilme sürecinde yaşandığını gözlemlemek mümkün.

Birinci sınıf istihbarat örgütlerinin birçok farklı metotla veri akışı sağladıkları biliniyor. Bunlar arasında, elektronik verilerin elde edildiği sinyal istihbaratı SIGINT, karşı tarafın uydu görüntülerinin elde edildiği görüntü istihbaratı IMINT gibi farklı yöntemler bulunuyor. Bu başlıklarda gelişmiş bir standarda sahip İsrail'in, HUMINT yani insan istihbaratı konusunu önemsemediği en ciddi aksaklık olarak değerlendiriliyor. Öte yandan, istihbarat sistemleri ve teknolojik kapasite, onu kullanan insan ile değer kazanmaktadır. Olay sonrasında basına akseden uzman yorumları, gelen bilgilerin doğru bir muhakemeyle analizinde sıkıntılar olduğunu doğruluyor.

Peki İsrail güvenlik mekanizması, nasıl oldu da böyle bir saldırının hazırlıklarını önceden tespit edemedi? Muteber kaynaklara yansıyan ifşaatlara göre aslında istihbarat kanalları gerekli uyarıları üst makamlara iletti. Gazze sınırına yakın bölgede yapılan hazırlıklar tespit edildi, uyarılar yapıldı, fakat bu uyarılar göz ardı edildi. Sunulan bu verileri, yetkililerin “hayali senaryo” olarak nitelendirdikleri belirtiliyor. Nahal Oz gibi Gazze sınırına yakın Kibbutz’larda (kendine özgü bir çiftlik tarzı) görev yapan askerlerin Gazze içerisinde tünellerin-çukurların kazıldığı, yoğun patlamaların yapıldığı bilgisini paylaştıkları da kayıtlara geçti. Ancak tüm bu istihbari paylaşımlar, ordunun üst düzey yetkilileri nezdinde yankı bulmadı. Tüm serencamı gözlemlediğimizde istihbari verilerin okumasında hata yapıldığı gerçeğiyle yüzleşiyoruz.

 

“Teknolojik Kibir” İnsandan Gelen Veri Akışını Küçümsedi mi?

İsrail’in güvenlik konseptinin yaklaşımında insan kaynağından gelen bilgi akışı küçümsenmiştir. Kaynaklardan elde edilen bilgiye göre İsrail bölgedeki teknolojik kapasitesine çok güvendiği için insan unsurundan elde edilebilecek istihbari akışı, geri plana alma eğilimine girdi. HAMAS milislerinin kendi aralarındaki telsiz konuşmalarının takibi, zaman kaybı olarak görüldü, insani istihbarat akışı önemsenmedi.

Ortaya çıkan bir başka saha gözleminin de İzzettin el-Kassam Tugayları'nın böyle bir saldırı yapacak kapasiteye sahip olduğunun bölgesel aktörler tarafından öngörülememesi olduğu belirtilebilir. HAMAS’ın silahlı kanadının, baskını, çok dar bir kümedeki operasyonel elemanlarıyla paylaştığı, hatta siyasi kanat ya da bölgesel ittifaklarından dahi sakladığı, bu kesimlerin açıklamalarına da yansıdı. Elimizdeki veriler, “Aksa Tufanı” harekatının yaklaşık bin 500 kişiden oluşan el-Kassam Tugayı üyeleri tarafından yapıldığını gösteriyor.

İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken
İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Ortadoğu turu kapsamında Tel Aviv'i ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile bir araya geldi. (Elad Malka (IMoD)- Handout/AA, 9 Ocak 2024)

 

İsrail Üzerinde Dolaşan Hayalet: Yom Kippur Mirası

7 Ekim saldırısı, tarihi açıdan oldukça anlamlı bir günü de sembolize ediyordu. Bundan tam 50 yıl önce Yom Kippur savaşında gerçekleşen Mısır ve Suriye ordularının sürpriz atağı, iki sürpriz arasında analoji kurulmasına sebep oldu. Üstlere aktarılan istihbari verilerin yorumlanmasındaki yanlış değerlendirmelerin sonucu da İsrail için harekat yenilgisi anlamına gelmişti. Yom Kippur sonrası, İsrail tarafından oluşturulan Agranat Komisyonu da asıl istihbari zafiyetin, kötü analiz olduğuna odaklanmıştı. İsrail güvenlik kaynaklarında 7 Ekim öncesi, HAMAS’ın yapabileceği herhangi bir saldırıdan çıkar elde edemeyeceği varsayımı söz konusuydu. Düşman unsurun niyetleri, her zaman kesin bir rasyonaliteye dayanmaz. Tarafların birbirlerini fazla rasyonel zeminde değerlendirmeleri, yanlış teşhise neden olabilir.

Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, o dönem, Mısır’ın Yom Kippur savaşını başlatma kararının İsrail üzerindeki etkisini, “Enver Sedat, rakiplerini kendi ön yargıları ile felç etti” şeklinde betimler.

 

7 Ekim’i “Sürpriz Teorisi” Temasıyla Değerlendirmek

Tüm bu edinilen verilerin ışığında aslında birçok referans gösterdiğimiz yazının fikri olarak omurgasını oluşturan sürpriz unsurunun detayları da teorik çerçeveyi anlamak için önemli olacaktır. Sürpriz, sistemik ya da yapısal bir olgu değildir. Sürpriz, kurbanın zihninde var olur. Sürpriz; insan bilişi, algısı ve psikolojisiyle ilgilidir. Başka bir deyişle, güçlü ve zayıf rakipler arasındaki farklı risk algıları, sürpriz için teşvik oluşturan yapısal ortam ile rakibi şaşırtma fırsatı doğuran bilişsel ortamı birbirine bağlamaktadır.

Bu alanda, yalnızca İngiliz değil tüm dünya istihbarat tarihçileri açısında önemli bir tarihçi olarak kabul edilen Christopher Andrew’un Gizli Dünya eseri önemlidir. Andrew, hacimli eseri Gizli Dünya’da Çin’de M.Ö 544-496 arasında yaşamış General Sun Tzu’nun Savaş Sanatı kitabındaki ve Hindistan’da M.Ö. 350-283 arasında yaşayan hükümet danışmanı Kautilya’ya atfedilen Arthashastra’daki istihbarat ve aldatma (deception) temalarını aktarır. Bu kaynaklar, casus ve sürprizi kullanmanın önemini, yazıldıkları dönemde de vurgularlar.

20. yüzyılda modern istihbarat teşkilatlarının ortaya çıkışı, ABD’nin, istihbarat analizini odağa alan bir teşkilat olarak CIA’yi kurması, sürprizin istihbari boyutta incelenmesinin yolunu açtı. Önemli istihbarat araştırmacılarından Michael Handel (1977 ve 1984 tarihli çalışmaları), Richard Betts ve Ariel Levite (1987 ve 1989’daki tartışmaları) gibi araştırmacılar, bu konuya eğildi. Son olarak 2009’da James Wirtz, bir sürpriz teorisinin gerekliliğine dair önermede bulundu.

 

Sürpriz Neden Olur ve Kaçınılmaz mıdır?

Handel, 1977’deki makalesine Alman felsefeci Hegel’in “Minerva’nın Baykuşu” metaforuna atıf yaparak başlamaktadır. Hegel, mitolojiden bir alıntı olan ve bilgeliği temsil eden bu baykuş metaforunu anarken şu ifadeleri kullanır: “Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman, hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir. (…) Minerva’nın baykuşu ancak alacakaranlık çökerken uçmaya başlar. İnsan, gerçekliğin kavranışını ancak gerçeklik tamamen ortaya çıktığında ve gerçekten de kesilip kurutulduğunda algılayabilir.”

Handel’e göre sürpriz güç çarpanıdır. Bir tarafın saldırı operasyonlarını başlatmak için gereken geçici sayısal üstünlüğü elde etmesini sağlar. Sürpriz, aktif bir rakibi savaş alanından uzaklaştırarak, stratejik mücadelenin diyalektik doğasını geçici olarak askıya alır. Savaşı bazı olayların olasılığının bir dereceye kadar kesin olarak belirlenebildiği, sonucun sadece önceden bilinmekle kalmayıp çatışmadaki bir tarafça belirlenebildiği bir olaya dönüştürür.

Sorunun temelinde insan bilişinin, vukufiyetinin sınırları yatmaktadır. Bu sınırlar beklenmedik ya da yeni olanı tahmin etme yeteneğinin kısıtlarıyla aynı noktadadır. İnkar, aldatma (deception) ya da elverişsiz sinyal-gürültü oranı, kompartmentalizasyon, hiyerarşi, grupsal ön yargı, örgüt kültürü, bürokrasiyi memnun etme ihtiyacı sürprizden kaçınmayı önlemektedir. İsrail güvenlik aygıtının karşılaştığı problemin bu olduğu söylenebilir. İstihbarat elde eden kurumların sahip olduğu ön yargılar ve hiyerarşik katmanlardaki iletişim noksanlıkları, ideal bir plan karşısında boşa düşebilir.

Handel’e göre bu Pandora’nın kutusunun ne zaman ve nerede açılacağı ve sonuçlarının bir taraf için neden yıkıcı olacağını tanımlamak mümkündür. Yine de sürprizi başaran taraf, bu kutu kapandığında yıkıcı bir gerileme yaşamaktadır. Asimetrik saldırıda ve özel operasyonlarda, sürpriz kritik bir rol oynasa da savaşın nihai zaferi noktasında yeterince katkısı olup olmadığı bir soru işaretidir.

Diyalektik bir perspektiften bakıldığında, savaşta her şeyin bir maliyeti vardır. Operasyonel güvenlik, planlama ve brifingi engellemektedir. Saptırma saldırıları ve aldatma operasyonları, kendi başlarına yönetilebilmekte veya savaş kaynaklarını ana muharebeden uzaklaştırabilmektedir. Hatta Wirtz’e göre 11 Eylül saldırıları gibi başarı göstermiş sürpriz saldırılar bile çok dar başarı marjlarında gerçekleşmiştir. Aynı koşulların HAMAS’ın Aksa Tufanı harekatında da mevcut olduğu belirtilebilir. HAMAS’ın askeri kanadı da operasyonun planlamasını çeşitli birimlere ayırmış, tüm katılımcıların kendi görev tanımları kadar bilgiyi edinmesine olanak sağlanmıştır.

Sürprizin kurbanları bir girişimin başladığını tespit etseler dahi, girişimin, onu yürüten düşmanın kapasitesinin ötesinde olduğunu varsayma eğilimindedirler. Ne kadar ihtiyatlı olunacağına dair bu asimetri, Handel tarafından bir paradoks olarak tanımlanmaktadır. Handel’in “risk paradoksu” olarak isimlendirdiği bu paradoks şu şekilde özetlenebilir: Riskli eylemler daha az öngörülebilirdir. Handel sürprizin sadece anlık taktik avantajına odaklanmanın, seçilen hareket tarzının genel riskini hafife almaya yol açabileceği konusunda uyarılarda bulunmaktadır. Beklenmedik bir saldırı konusunda, ihtimal azaldıkça risk artmakta, risk azaldıkça ihtimal artmaktadır.

 

7 Ekim Saldırılarını Sürpriz Teorisiyle Okumak

HAMAS'ın Aksa Tufanı olarak adlandırdığı harekatı kapsamı ve sonuçlarıyla domino taşı etkisi meydana getirmiştir. Saldırı, yıllara dayanan işgal ve ablukanın dahi özgün bir örgütlenmenin önüne set çekemediğini kanıtlamıştır. İsrail gibi teknolojik unsurları yönüyle ileri seviyede kapasiteye sahip bir ülkenin dahi bu denli hazırlıksız yakalanması uzun yıllar boyunca ilgililerin araştırmalarına konu olacaktır.

Belirli aktörleri veya sistemleri sürprize karşı daha savunmasız hale getiren faktörlerin açıklanmasında sürpriz teorisinin faydası muhakkaktır. Sürpriz saldırılara yönelik kuramsal yaklaşım istihbarat analizinin güçlendirilmesi ve risk yönetimi noktasında da yardım sağlamaktadır. Öte yandan kavramın karmaşıklığı, öngörülemezliği ve sınırlı kapsamı da yapılan değerlendirmelerde göz önünde bulundurulmalıdır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası