Kriter > Dış Politika |

Körfez Ülkeleri Yemen Krizine Nasıl Yaklaşıyor?


Husilerin Kızıldeniz’de İsrail ile ilişkili olduğunu öne sürdükleri ticari gemilere saldırıları ve ABD-İngiltere’nin liderliğini üstlendiği Husileri hedef alan hava operasyonları, bölgesel ve küresel güç dengelerini doğrudan etkiledi. Bu yeni jeopolitik iklimde Körfez ülkelerinin Bahreyn hariç tamamı, oldukça temkinli politikalar takip etti.

Körfez Ülkeleri Yemen Krizine Nasıl Yaklaşıyor
Yemen'de İran destekli Husilerin kontrolündeki Jihanah bölgesindeki Yemenli Husi yanlıları kabile üyeleri, ABD ve İngiltere'nin Yemen'e düzenlediği saldırılarını protesto ederek geçit töreni ve gövde gösterisi düzenledi. (Mohammed Hamoud/AA, 28 Ocak 2024)

Kızıldeniz’de Husilerin İsrail ile ilişkili olduğunu öne sürdükleri ticari gemileri hedef almasıyla başlayan süreç, kısa sürede genişleyerek sıcak çatışmaya dönüştü. Kasım 2023’ten bu yana süregelen saldırıların sayısı 30’a yaklaştı ve İsrail’in dışında ABD gibi Batılı ülke unsurlarını da içermeye başladı. Bu çerçevede ABD, 18 Aralık 2023’te Refah Muhafızı Operasyonu (Operation Prosperity Guardian) adı altında bir uluslararası deniz gücü koalisyonu kurdu. 22 Ocak’ta İngiltere, Kanada, Hollanda ve Bahreyn’in desteği ile genişleyen koalisyon, Husilerin Yemen’deki bazı askeri noktalarına hava operasyonları gerçekleştirdi. Husilerin Kızıldeniz’deki saldırıları ve ABD-İngiltere’nin liderliğini üstlendiği Husileri hedef alan hava saldırıları, bölgesel ve küresel güç dengelerini doğrudan etkiledi. Bu yeni jeopolitik iklimde Körfez ülkeleri ise temkinli politikalar takip etti.

 

Suudi Arabistan’ın Denge Siyaseti

ABD ve İngiltere’nin Ocak’ta Yemen’de düzenlediği hava saldırılarına rağmen Husilerin Kızıldeniz’deki etkinliği sonlanmadı. Nitekim Husiler, 18 Ocak’ta ABD’ye ait bir gemiyi hedef alarak deniz ticaretini tehdit ettiklerini kanıtladı. Söz konusu süreç, bölgesel aktörleri ve özellikle de Suudi Arabistan’ı kaygılandırdı. Her ne kadar Husilere karşı 2015’te Suudi Arabistan öncülüğünde başlatılan Kararlılık Fırtınası operasyonu, ABD tarafından desteklense de Riyad yönetimi, Yemen’deki ABD-İngiltere saldırılarına karşı temkinli bir tavır takındı. Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Suudi Arabistan Krallığı’nın Yemen’deki süreçten kaygı duyduğunu açıkladı. Bölgenin çok tehlikeli ve zor bir süreçten geçtiğini ifade eden Suudi bakan, bölgesel gerilimin azaltılması yönünde çağrıda bulunduklarını beyan etti.

Suudi Arabistan’ın bu yöndeki açıklamaları, Krallığın ABD ile ilişkileri güçlendirmeye çalıştığı ve aynı zamanda İran ve Husilerle diplomatik görüşmeleri başlattığı döneme denk geldi. Nisan 2022’den beri Birleşmiş Milletler’in önderliğinde Husilerle müzakereler yürüten Suudi Arabistan, aynı zamanda Çin’in ev sahipliğinde İran ile diplomatik ilişkileri normalleştirdi. Dolayısıyla ABD ve İngiltere’nin Husilere yönelik saldırılarını doğrudan desteklediğini ifade etmek, mezkûr normalleşme ve diplomatik müzakere süreçlerini riske atacağından, Suudi Arabistan temkinli denge siyasetini tercih etti. Diğer bir ifade ile Suudi Arabistan ABD ile güvenlik bağlarını güçlendirirken, Husiler ve İran ile yürüttüğü diplomatik süreçleri yıkmak istemiyor.

Nitekim 2030 Vizyonu kapsamında ekonomik büyümeyi önceleyen Suudiler için güney sınırındaki çatışma iklimi, söz konusu dönüşüme zarar verebilir. Bu anlamda Riyad yönetimi, Husiler ile ABD-İngiltere arasındaki çatışma ve krizden uzak durmaya çalışıyor ve gerilimi yatıştırma adına söylem geliştiriyor. Fakat Suudi Arabistan’ın ABD ve İngiltere’nin yanında aktif şekilde yer almaması, güvenlik politikaları açısından riskleri de beraberinde getiriyor. 2019 ve 2022’de Suudi Aramco petrol tesislerine saldıran Husilere karşı ABD ve İngiltere’nin organize ettiği askeri operasyondan uzak durmak, Suudi Arabistan açısından yeni meydan okumaları da beraberinde getirebilir. Bu anlamda Husilerin saldırılar sonrası güçlenip krallığın desteklediği Başkanlık Konseyi’ni ve Suudi Arabistan’ın güvenliğini tehdit ettiği senaryoda Riyad yönetiminin askeri aktivasyon seçeneğine yöneleceği tahmin edilebilir.

Suudilerin, ABD-İngiltere’nin Husi saldırılarına karşı beklenen Batı yanlısı duruşu sergilememesinin arkasında Washington ile ilişkilere dair vizyon yatıyor. Ekim 2023’ten beri gün geçtikçe artan bölgesel gerilimde, Suudi Arabistan ABD ile ilişkileri güçlendirirken diğer aktörlere de mesaj veriyor. Bu anlamda ABD ile geniş kapsamlı bir savunma iş birliğine sahip olmasına rağmen Suudi Arabistan, Husilerin Washington’a yönelik ürettiği düşmanlığı göz önünde bulundurarak Beyaz Saray’a bağımlı bir ittifak içerisinde olmadığını göstermeye çalışıyor. Fakat 2016-2020 arası Suudi Arabistan’ın Yemen’de kullandığı 37 milyar dolara tekabül eden konvansiyonel silahların yüzde 80’e yakın kısmının ABD tarafından temin edildiği göz önünde bulundurulduğunda, ABD’ye doğrudan bir meydan okuma gerçekleştirmesinin zor olduğu kaydedilebilir. Dolayısıyla Riyad açısından Çin veya Rusya gibi güvenlik tedarikçilerinin ABD’nin yerini alma ihtimali oldukça düşük. Son olarak Husilerin İsrail’e yönelttiği füzeleri kendi hava sahasında durduran Suudi Arabistan, egemenlik ve güvenlik tesisi noktasında kendisini ispatlamaya çalışıyor. Söz konusu durum, Muhammed bin Selman’ın fiili liderliğindeki Suudi Arabistan’ın ulusal güvenlik politikasında dönüşümün işaretlerini de ortaya koyuyor.

ABD ve İngiltere bugüne kadar Yemen'deki Husilere ait 91 hedefi vurdu, İNFO

 

BAE, Umman, Katar ve Kuveyt’in Temkinli Politikaları

Yemen’in doğu komşusu Umman da Suudi Arabistan’a benzer bir duruş sergiledi. Dışişleri Bakanı Bedr El-Busaydi ABD ve İngiltere’nin saldırılarının Umman’ın tavsiyelerine karşı gerçekleştiğini ve bölgedeki tehlikeli atmosferi daha da körükleyeceğini not etti. ABD ve İngiltere’yi kastederek dost ülkelerden Yemen’e yönelik gerçekleştirilen hava saldırılarını kınayan Umman, Yemen’deki barış görüşmelerinde proaktif bir aktör olarak biliniyor. Umman’a benzer şekilde Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt de Babu'l Mendeb ve Kızıldeniz’deki artan gerilimden kaygı duyduklarını açıkladı. Katar dışişleri bakanlığı, süreçle alakalı resmi bir açıklama yapmaktan kaçındı. Dolayısıyla hemen hemen bütün Körfez ülkeleri açısından, Husilerin Kızıldeniz’deki operasyonları ve Yemen’de Husilere karşı gerçekleştirilen ABD-İngiltere liderliğindeki saldırıların bölgesel gerilimi artıracağı ve istikrarsızlığı derinleştireceği konusunda bir uzlaşının sağlandığı ifade edilebilir.

 

Bahreyn İstisnası

Bahreyn, Körfez’deki diğer aktörlerden farklılaşarak ABD-İngiltere liderliğindeki saldırılara doğrudan destek sağladı. Bahreyn’in bu aktif politikasının en az üç faktörden etkilendiği iddia edilebilir. Bunlardan ilki, Bahreyn’in ABD ile ilişkileri ile alakalı. Beşinci Filoya ev sahipliği yapan Manama ayrıca geçtiğimiz aylarda ABD ile kapsamlı bir savunma anlaşması daha imzaladı. İsrail’in Gazze’deki işgali devam ederken ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Bahreyn’i iki defa ziyaret etmesi, Washington’ın bölgesel denklemde Manama’yı diplomatik ve güvenlik bağlamında önemli gördüğünü gösteriyor. ABD’nin doğrudan baskısı altında kalan Bahreyn’in diğer Körfez ülkelerinden farklılaştığı, Washington’ın güvenlik şemsiyesine Körfez’deki diğer aktörlerden daha fazla bağımlı olduğu ifade edilebilir. Manama’nın bu bağımlılığı, ABD radarında bir güvenlik ve dış politika izlemesine neden oluyor. Bu kapsamda Bahreyn’in ABD’nin yönlendirdiği Husi saldırılarını tercihen desteklediği söylenebilir.

İkinci olarak Bahreyn, Körfez’de gerek İran gerekse İran vekili aktörlerden en çok tehdit algılayan ülkelerin başında geliyor. Halkının önemli bir kısmı Şii olan Bahreyn, İran destekli Şii Husilerin Yemen’i kontrol etmesinden rahatsız. Nitekim Abdülhadi el-Havaca gibi Şii aktivistler, 2011’deki protesto süreçlerinde Bahreyn rejimine doğrudan tehdit oluşturmuş ve sonrasında hapsedilmişti. Dahası 2021’de Bahreyn, İran ile irtibatlı terör gruplarının iktidara karşı darbe planladıklarını beyan etmişti. Dolayısıyla Manama yönetimi, ABD’nin yanında bir duruş sergileyerek, jeopolitik açıdan tehdit olarak algıladığı İran’ın dengelenmesine katkı sağlıyor. Üçüncü olarak Bahreyn’in İsrail ile 2020’de normalleşmesinin de bu süreci etkilediği ifade edilebilir. Tel Aviv ile diplomatik ilişkilerin tesis edilmesi sonrası Bahreyn’in İsrail yanlısı bir duruş sergilediği söylenebilir.

 

Bölgesel ve Küresel Yansımalar

Kızıldeniz ve Babu'l Mendeb’te yaşanan gerilim, küresel ve bölgesel siyaset açısından birden fazla noktaya tekabül ediyor. Bunlardan ilki ABD ve İngiltere’nin caydırıcılığının yeniden tesis edilmesi ile alakalı. Her ne kadar sembolik askeri operasyonlar icra edilmiş olsa da ABD ve İngiltere’nin, Husilere yönelik saldırılarla caydırıcılık ve imaj güçlendirmeyi hedeflediği ifade edilebilir. İkinci olarak Yemen’deki saldırıların Husilerin aleyhine bir güç dengesi kurmadığı söylenebilir. Birçok analiste göre, ABD-İngiltere saldırıları Yemen’in güneyinde Husilerin daha da güçlenmesine neden olabilir. Üçüncü olarak Husilere yönelik saldırılar, dış müdahaleye karşı olan Ortadoğu halklarında ABD karşıtlığını artırabilir. Bu süreç aynı zamanda ABD ile mücadele ettiği anlatısını işleyen Husilere “meşruiyet” kazandırabilir.

Dördüncü olarak Husiler, ABD ve destekçileri ile savaştığı anlatısı üzerinden Yemen’deki yönetim problemini ve insani krizi yönlendirebilir. Diğer bir ifade ile Husiler, Yemen’deki başarısız yönetimlerini ve her geçen gün derinleştirdikleri insani krizin üstünü “harici düşmanla” mücadele söylemi ile örtmeye çalışmaktadır. Beşinci olarak, ABD-İngiltere saldırıları, Husiler “harici düşman” anlatısı üzerinden savaşçı devşirme ve mobilize etme fırsatı sunuyor. Bu anlamda Husilerin, Aksa Tufanı Tugayları’na birçok yeni savaşçı dahil ettiği rapor ediliyor.

Son olarak Husilere yönelik saldırıların ve ABD’nin Husileri terör listesine yeniden dahil etmesinin Yemen’deki insani krizi derinleştireceği, birçok insanın yerinden edilmesine sebep olacağı tahmini yapılabilir. Dolayısıyla saldırıların Yemen’deki barış sürecine katkı sağlamayacağı olasıdır. Sonuç olarak Bahreyn hariç Körfez ülkeleri Husilere karşı düzenlenen ABD-İngiltere liderliğindeki saldırıların Yemen krizini çözme noktasında doğru adım olmadığı konusunda uzlaşıya vardıkları, süreçte temkinli denge siyaseti izledikleri söylenebilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası