Son dönemde Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), teşkilatlarında yaşanan cinsel saldırı iddiaları ve Türkçe ezan gibi meselelerle birlikte anılmakta. Üstelik bu meseleler ne yazık ki hem yüz kızartıcı hem de çağ dışı olmasına rağmen CHP yönetiminin bu gelişmelere verdiği reaksiyon oldukça zayıf ve karşı atak stratejisi güden bir söylem üzerinden şekilleniyor. Bunun temel sebebi ise CHP’nin bu sorunlarına açık bir özeleştiriyle yaklaşmaktan korkması. Bu olumsuz gelişmelerin özellikle son yıllarda oldukça dikkatli bir şekilde yürütülen kapsamlı iletişim stratejisinde gedikler açması ve açılan bu gediklerden gerçeklerin görüneceği korkusu, CHP’nin samimi bir özeleştiri yapmasını engellemekte. Ancak bu korku, aşırı dikkatle uygulanan söz konusu iletişim stratejisinin negatif temelli bir paradoksa sıkışmasına sebep olmaktadır.
CHP’nin özellikle son zamanlarda farklı seçmen kesimlerine yönelik ılımlı, kapsayıcı, milli ve manevi değerlerle sorunlarını çözmüş bir parti imajı çizmek için yürüttüğü iletişim stratejisinin temelinde iki adımlı ve pozitif-negatif cepheli bir strateji yer alıyor. Bu stratejinin ilk adımı, kendini kapsayıcı ve ılımlı bir söylemle seçmen karşısına çıkarak parti geçmişinin sebep olduğu olumsuz imajı yumuşatmak ve kendini yalnızca pozitif gelişme ve söylemle kamuoyuna sunmak. İkincisi ise partinin olumsuz bir gelişme ile gündeme gelmesi durumunda çok hızlı bir şekilde AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a karşı agresif ve negatif bir söylemle saldırarak olumsuzluğun odağını CHP cephesinden uzaklaştırmak. Ancak bu strateji çoğu zaman CHP içinden gelen olumsuz gelişmelerin engellenememesi sebebiyle bazen tümüyle çöküyor bazen de tam anlamıyla başarıya ulaşamıyor. Bunun temel sebebi ise CHP’nin kendisine çizdiği imaj ile gerçeklerin birbirinden oldukça farklı olması.
CHP’nin Gerçeklikleri
CHP’nin son yıllardaki siyasi stratejisi, ittifak ortakları üzerinden farklı kesimlere ulaşarak onları muhalefet blokuna katmak ve böylelikle Erdoğan’ı mağlup etmek üzerine kurgulanmış. Ancak bunun başarıya ulaşması için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hem tavan hem de tabanda kendilerine yönelik olan önyargıları yıkması gerekmekte. Bu sebeple CHP, söz konusu siyasi stratejinin önemli bir ayağı olarak başta muhafazakarlar olmak üzere farklı kesimlerin CHP’ye yönelik olumsuz algısını değiştirmeye çalışıyor. Bu çabanın merkezinde ise tek bir merkezden yürütülen ve CHP’yi geçmişte tutunduğu katı, laikçi tutumundan vazgeçmiş, Türkiye’nin temel meselelerine bakış açısındaki kronik problemlerini çözmüş, daha ılımlı ve pozitif yaklaşıma sahip bir parti olarak kamuoyuna sunan bir iletişim stratejisi yer alıyor. İşte CHP’nin teoride başarılı ancak pratikte çoğu zaman başarısız olan stratejisinin temel problemi de burada yatıyor. CHP, gerçek manada sorunlu olan yaklaşım ve görüşlerini değiştirmek yerine bunları çözmüş gibi yapmayı tercih etmekte ve bu yanlış, yürütülen stratejinin yine CHP içinden gelen ve engellenemeyen olaylar sebebiyle açığa düşmesiyle sonuçlanmakta. Bunun en açık örneği ise son günlerde gerçekleşen olaylar ve gösterilen reaksiyonlarda görülebilir.
CHP, önce teşkilatlarda yaşanan cinsel saldırı iddialarıyla sarsıldı ve kadın hakları hususunda AK Parti’ye oldukça ağır muhalefet yapan parti, “en sağlam” olduğu yerden yara aldı. Henüz bu kriz çözülemeden İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlendiği Şeb-i Arus etkinliklerinde “Türkçe Kur'an” gibi toplumsal hassasiyeti oldukça fazla olan bir meselede kamuoyunun tepkisini çekti. Buna ek olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği etkinliğe Charlie Hebdo dergisinden bir isim davet edildi. Tüm bunlar birlikte değerlendirildiğinde CHP’nin iletişim stratejisinin yegane amacı olan pozitif ajanda ve olumlu algı oluşturma hedefi içeriden gelen bu hamlelerle çökme noktasına gelmekte. Üstelik bu gelişmeler, katı laikçi ve toplum değerlerinden uzak “eski” CHP’nin bu sorunlarını çözmüş “yeni” imajını sarsmakta ve CHP gerçeklerinin kamuoyuna sunulandan farklı olduğunu göstermekte. Bir diğer ifadeyle partinin 70 yıldır tek başına iktidar olamamasına sebep olan kodların hala canlı olduğu ve fırsat bulduğunda dirilebileceği yönündeki savlar güçlenirken siyasi takiye şüphelerini artırmaktadır.
Karşı Saldırı ve Negatif Söylem
CHP’de tüm bu gelişmelerin pozitif gündem hedefini zora sokması ve partinin tamamen olumsuz gelişmelerle anılır olması, iletişim stratejisinin ikinci ayağı olan AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı saldırı düzenleme taktiğini aktifleştirdi. Böylelikle hem olumsuz gündemin odağı CHP’den uzaklaştırılırken gündem değiştirilmekte hem de imaj tazelemek adına süre kazanılmaktadır. Özellikle diktatör söylemi başta olmak üzere iktidara yönelik eleştirilerin sertleşmesi ve çatışmacı bir dil kullanılmasının esas sebebi de budur.
Ancak CHP’nin bu stratejisi sürdürülebilir değil. Bunun temelinde ise partinin negatif söyleme muhtaç olması yatmaktadır. CHP, Mustafa Sarıgül ve Muharrem İnce’nin yeni parti kurması sebebiyle parti içinde ve tabanda yaşanan huzursuzluğu veya cinsel saldırı, Türkçe ezan gibi olumsuzlukların sebep olduğu problemleri çözme kapasitesine sahip değil. Bu kapasiteye sahip olduğu kabul edilse bile bu problemlerin olası çözümlerinin sebep olacağı parti içi ve dışı çatışmaların maliyeti göze alınamıyor. Çünkü bu maliyet, CHP’nin oluşturmaya çalıştığı yeni imajın aksine hala eski kodlarının parti içinde etkili olduğu ve toplumun partiye güveninin tekrar sarsılması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla CHP yönetimi, kendi iç sorunlarını çözme kapasite ve cesareti olmadığı müddetçe gerçekleri saklamak adına AK Parti’ye ve Erdoğan’a saldırmak ve negatif söylem kullanmak zorunda. Bu da şu paradoksu doğurmaktadır: Odak kendisi veya rakibi olsun sürekli negatif bir gündemin esiri olmak ve çatışmacı bir siyasi dil kullanmak.
CHP, ya çözüm üretemediği için sürekli olarak karşılaştığı sorunlar ya da bu sorunları gündemden düşürmek için sarıldığı karşı atak taktiği sebebiyle negatif gündem paradoksunun içerisinde sıkışmış durumda. Böylelikle olumlu bir gündem üretemeyen CHP’nin dili sertleşmekte ve çatışmacı bir söylem kullanarak farklı seçmen kitlelerine sunulmak istenen ılımlı CHP imajı oluşturulamamaktadır. Bu da aslında CHP’nin partili tüm isimlerden askeri bir disiplinle uymasını beklediği iletişim stratejisinin açığını ortaya çıkarmaktadır.
Sonuç olarak CHP, kendi iç problemlerini gerçek anlamda çözmedikçe farklı toplumsal kesimleri ikna etmek için ürettiği ve stratejinin bir gereği olarak büyük titizlik gösterdiği ılımlı, yenilenmiş ve sorunsuz CHP imajını gerçekçi bir hale getirmekte başarısız olacaktır. Bir diğer ifadeyle CHP, algı üreterek ve mış gibi yaparak değil gerçekten sorunlarını çözmediği müddetçe sürekli olarak negatif gündemin esiri olacaktır. Bu esaret ise olumlu gündem arayışı sebebiyle en ufak bir hizmeti dahi büyük bir atılım gibi sunan belediyelerin ya da parti içinde herhangi bir eleştiri dile getiren isimlerin linç edilmesi gibi sonuçlar doğurmasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu’nun masa veya kürsü yumruklama alışkanlığı kazanarak sert ifadeler kullanması ya da partili isimlerin gündem değiştirmek adına sürekli olarak saldırgan bir dil kullanması bu bağlamda değerlendirilmeli ve bir seçim değil, mevcut şartlar altında bir mecburiyet olarak görülmelidir.