Kriter > Dosya > Dosya / Suriye |

Rusya-Ukrayna Savaşı Gölgesinde İran’ın Suriye Siyaseti


Rusya’nın Ukrayna’ya konsantre olması, İran’ın fırsattan istifade Suriye’de daha fazla güç devşirme ve daha fazla alanı kontrol etme stratejisi gütmesini gündeme getirdi. Bu plan, kağıt üzerinde gerçekleştirilebilir dursa da aslında Tahran’ın söz konusu hırslı girişiminin önünde dört temel engel bulunuyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı Gölgesinde İran ın Suriye Siyaseti
Suriye'de Esed rejimi ve destekçisi İran'ın kontrolündeki terörist grupların, Halep ilinin batısındaki bir akaryakıt deposuna düzenlediği saldırıda 4 sivil hayatını kaybetti, 1 sivil yaralandı. (Muhamemd Said/AA, 16 Şubat 2022)

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın Rus lider Putin ve ekibinin hesaplamalarının aksine uzaması ve çetrefilli bir hal alması, Rusya’nın başka kriz coğrafyalarındaki tutumunu da tartışmalı hale getirdi. Ukrayna’ya sevk edilen askeri gücün peyderpey artırılması ve Rus ekonomisinin bu süreçte zorlanması Rusya’nın; Suriye, Kuzey Afrika ve Kafkasya’daki askeri varlığının Ukrayna’da kullanılmak üzere azaltılabileceği ihtimalini de akıllara getirmişti. Bu ihtimal ile birlikte söz konusu bölgelerdeki askeri dengelerin nasıl yeniden kurulabileceği de konuşulmaya başlandı. Bu doğrultuda, muhtelif sahalarda Rusya’dan doğan boşluğun hangi aktörler tarafından ve nasıl doldurulabileceği soruları, cevaplarını arıyor.

Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün yürüttüğü ve Astana süreci adı verilen Suriye’de siyasal çözüm girişiminde taraflar kendi siyasi projeksiyonlarını sahaya yansıtabilmek adına 2017’den beri çetin müzakereler yürütüyorlar. Sahadaki durumu büyük oranda bu üç aktörün almış oldukları müşterek kararlar belirliyor. Bu üçlüyü sürecin garantörü kılan hususların başında da sahadaki askeri varlık ve güçleri geliyor. Rusya’nın Ukrayna’ya konsantre olması, İran’ın fırsattan istifade Suriye’de daha fazla güç devşirme ve daha fazla alanı kontrol etme stratejisi gütmesini gündeme getirdi. Bu plan, kağıt üzerinde gerçekleştirilebilir dursa da aslında Tahran’ın söz konusu hırslı girişiminin önünde dört temel engel bulunuyor.

 

Rusya’nın Ukrayna’da Vites Düşürmesi

Öncelikle, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki dengelerin hızlı bir şekilde değişme ihtimali bulunuyor. Rusya’nın Ukrayna planlarını sürecin gereklilikleri doğrultusunda revize etmesi ve kaynak kullanımında farklı rasyonalitelerin devreye girmesi sonucu Suriye sahasından beklenen askeri ve siyasi çekilme gerçekleşmeyebilir. Nitekim şimdilik sahadaki tablo, ilk zamanlardaki beklentinin aksine Moskova’nın Ukrayna’daki savaşın ölçeğini küçülttüğünü gösteriyor. Rusya’nın Ukrayna’da artan kayıpları sebebiyle ilk planını revize ederek frene basması ve çatışma alanlarını küçültmesi, Moskova lehine daha kontrollü bir süreci devreye soktu. Bu arada Rus ekonomisinin düzelmeye başlaması da Suriye ve diğer bölgelerden asker çekme kapsamını sınırladı. Şimdilik Suriye’deki durum da stand by pozisyonuna bürünmüş gibi görünüyor.

 

Türkiye’nin Muhtemel Suriye Operasyonu

Türkiye’nin muhtemel Suriye operasyonunun henüz başlamamış olması, tarafların diyalog ve hazırlık süreçlerini devam ettirmelerini sağlıyor. Ancak yine de Tahran yönetiminin bu meseledeki tavrını tespit etmek mühim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik operasyon açıklamalarına İran tarafından gelen ilk resmi tepkiler, Tahran’ın durumdan memnuniyetsizliğini ortaya koymuştu. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade, “İran olarak Türkiye'nin güvenlik endişelerini anlıyoruz. Bu endişeleri gidermenin tek yolu; diyalog kurmak, komşularla ikili anlaşmalara saygı göstermek, Astana sürecinde sağlanan anlaşmalar ile Suriye'nin toprak bütünlüğü ve ulusal egemenliğine saygı duymak ve güç kullanmama ilkesine uymaktır” şeklinde bir açıklama yaparak, Türkiye’nin Suriye’deki terör unsurlarına müdahale etmemesini istemişti. YPG’nin o bölgedeki varlığının Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozduğu göz önünde bulundurulduğunda, İran’ın bu isteğinin elbette Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumaktan çok kendi kontrol sahasına yönelebilecek tehditleri önleme ve Suriye’deki diğer aktörlerle rekabet kapasitesini koruma ve artırma amacı taşıdığı söylenebilir.

Ancak 27 Haziran’da gerçekleşen İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Ankara ziyareti esnasında yaptığı açıklama, Türkiye-İran arasında bir uzlaşma zemininin bulunmuş olabileceğini düşündürtüyor. Abdullahiyan’ın açıklamasına göre İran tarafı Türkiye’nin güvenlik endişelerini anlıyor ve sınırlı bir “özel operasyon” için de yeşil ışık yakmış durumda. İran’ın bu konudaki tutumunun yalnızca Abdullahiyan’ın açıklamasına bağlı değerlendirilmesi doğru olmaz. Bir süre daha beklenerek sahadaki İran’a müzahir unsurların eylem ve tavırlarının gözlemlenmesi gerekiyor. Ayrıca İran Dışişleri Bakanlığı, İran’ın bölgesel siyasetindeki tek belirleyici organ değil. Bu konuda Devrim Muhafızları Ordusu’nun ne yönde bir tutum takınacağı da önemli.

Türkiye-İran ilişkileri son dönemde Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmenin gölgesinde şekilleniyor. Tahran yönetimi, Ankara-Tel Aviv ilişkilerindeki yumuşamaya son derece eleştirel bir pozisyon alınca, Türkiye ile İran arasında adı konulmamış bir gerilim ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nisan’da gerçekleşmesi beklenen Tahran ziyaretinin ve İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Haziran başında gerçekleşmesi planlanan Ankara ziyaretinin iptali, söz konusu gelişmeler ışığında yorumlanabilir. Ayrıca son yıllarda İran’dan gayri resmi olarak Türkiye’ye yöneltilen “barajlar” konulu eleştiriler, geçtiğimiz Mayıs’ta ilk kez İran Dışişleri Bakanlığı düzeyinde resmen dile getirildi. Tahran yönetiminin barajlar konusunda Türkiye’ye yönelttiği suçlamalar, Tahran-Ankara hattındaki gerilimin bir yansıması olduğu kadar, İran’ın başarısız çevre politikalarının sorumluluğunu Türkiye’ye yükleme yönündeki umutsuz çabasının da bir ürünü. Türkiye-İran gerilimi, Türkiye-İsrail normalleşmesi ve İran-İsrail gerilimi ile birlikte değerlendirilmeli.

İran lideri Ali Hamaney ve Suriye'deki rejimin lideri Beşşar Esed
İran lideri Ali Hamaney, başkent Tahran'a sürpriz ziyarette bulunan Suriye'deki rejimin lideri Beşşar Esed ile bir araya geldi. Görüşmeye İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi de katıldı. (İran Cumhurbaşkanlığı/AA, 8 Mayıs 2022)

 

 

İsrail’in Suriye’deki Saldırıları ve Türkiye-İsrail Normalleşmesi

Tahran-Tel Aviv gerilimini besleyen unsurların başında İran ve İsrail arasında özellikle Suriye’de yaşanan dolaylı çatışmalar geliyor. Son yıllarda İsrail hava kuvvetleri, Suriye’deki İran unsurlarına yönelik çok sayıda operasyon düzenledi ve İran, bu operasyonlar sonucunda yüzlerce kayıp verdi. Suriye’deki saldırılara ek olarak İran’da son dönemde yeniden tırmanışa geçen ve üst düzey İranlı askerleri hedef alan suikast ve şüpheli ölümlerin arkasında Mossad’ın olduğu iddiaları da Tahran-Tel Aviv hattındaki tansiyonu yükseltiyor. İran yönetimi söz konusu iddiaların bazılarını resmen kabul ederken bazı olayları ise “kaza” şeklinde değerlendiriyor. Mossad’ın gerçekleştirdiği iddia edilen saldırılara karşı Devrim Muhafızları Ordusu komutanları başta olmak üzere pek çok askeri ya da sivil yetkili, İsrail’den intikam alınacağını ve saldırılara karşılık verileceğini söyledi. Ancak şimdiye kadar İran’ın İsrail’e verdiği gözle görülür ve etkili bir cevap, kamuoyuna yansımadı.

Öte yandan, Türk istihbaratının son aylarda İranlı ajanların Türkiye’deki İsrail vatandaşlarına yönelik operasyonları engellemesi, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmeye olumlu yansırken Türkiye-İran arasındaki gerilimi de besliyor. Şubat’ta aynı zamanda Türk vatandaşı da olan Yahudi iş adamı Yair Geller, İran istihbaratı tarafından kaçırılmak istenmiş ancak bu girişim MİT tarafından engellenmişti. Mayıs’ta da Türkiye’deki İsrailli turistleri kaçırmaya matuf bir İran istihbarat operasyonu ifşa edildi. Gelen bilgilere göre söz konusu girişimle ilgili Türk tarafı, İsrailli makamları uyarıp önlem almalarını sağladı. Haziran sonunda İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in Türkiye ziyaretinde de bu konu gündeme geldi ve Lapid, Türkiye’ye İsrail vatandaşlarının “hayatını kurtardığı” için özel olarak teşekkür etti.

İran’ın Türkiye topraklarında İsrail unsurlarına yönelik operasyon yapma girişimlerini yalnızca İran-İsrail çatışmasının bir uzantısı olarak görmek doğru olmaz. İran’ın operasyon sahası için Türkiye’yi seçmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerindeki normalleşmeden duyduğu rahatsızlığın da bir göstergesidir. Ayrıca mezkur operasyonlar gerçekleştirildiği takdirde, bu durumun Ankara-Tel Aviv hattındaki normalleşme sürecini akamete uğratma riski de bulunmaktadır. Türkiye tarafı, normalleşme sürecinde üzerine düşen sorumluluğu yapma bilinciyle İran istihbaratının operasyonlarına karşı ekstra hassasiyet göstermektedir.

 

Nükleer Müzakereler ve Yaptırımlar

İran, bölgesel siyasetindeki gelişmelere paralel şekilde ABD başta olmak üzere dünya güçleriyle Viyana’da nükleer müzakereleri sürdürüyor. Rusya ve Çin’in İran tarafında olmasına karşılık ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya, genellikle İran ile olan müzakerelerde ortak bir ton tutturmaya gayret ediyor. Bu doğrultuda zaman zaman Avrupa ülkeleriyle ABD arasında ayrışmalar kendini gösterse de İsrail, bu ayrışmaları İran’ın aleyhine yok etmek adına hem diplomatik hem de sahada askeri ve istihbari yöntemler kullanarak devreye giriyor. İran’ın yapıcı ve diplomatik çözüme açık bir diyalog partneri olarak algılanması, bölgesel siyasetinde de ölçülü ve temkinli hareket etmesini zorunlu kılıyor. Bu sebeple Tahran yönetimi, İsrail’in gerek İran içinde gerekse dışında gerçekleştirdiği saldırı ve operasyonlara, gerilimi daha da besleyecek ve kontrolden çıkaracak yanıtlar vermemeye dikkat ediyor. Zira böyle bir ihtimalde, nükleer müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlanması işten bile değil. İran ekonomisinin, yaptırımların kaldırılmasına ciddi şekilde ihtiyacı bulunuyor. Biden, Trump döneminden farklı olarak İran’a yaklaşımında daha olumlu davrandığı için Tahran yönetimi bu fırsatı değerlendirmek istiyor. Son aylarda tıkanan nükleer müzakerelerin yeniden başlaması ve ilerleyebilmesi adına Tahran yönetimi özveriyle çalışıyor.

 

Sonuç

Her ne kadar Rusya’nın Ukrayna’daki meşguliyeti başta Suriye olmak üzere çeşitli bölgelerdeki askeri tutumunu zayıflatsa da bu sürecin henüz nasıl nihayete ereceği bilinmiyor. Süreç oldukça kırılgan ve çok değişkenli. Kısa sürede değişebilme ihtimali olan dengeler, aktörlerin maliyetli yatırımlar yapmasını veya askeri adımlar atmasını engelliyor. Ayrıca her askeri sahanın kendine özgü koşulları ve çok aktörlü bir yapısı bulunuyor. Söz konusu aktörler arasındaki farklı ilişki örüntülerine ayrıca dikkat kesilmek gerekiyor. Bu anlamda Suriye sahasında İran’ın muhatapları, Türkiye, Rusya ve İsrail olarak dikkati çekiyor. Türkiye-İsrail arasındaki normalleşme sürecinin İran’ın Suriye siyasetine de tesir etmesi kaçınılmaz. Bu etkinin tek yönlü olmadığı, İran’ın Suriye veya başka alanlardaki askeri ve istihbari hareketliliğinin de söz konusu normalleşmeye etkilerinin olabileceği özellikle vurgulanmalıdır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası