Son dönemde Doğu Akdeniz ile ilgili hemen hemen her konu küresel gündemin üst sıralarında yer almaktadır. Bölge açısından en önemli tartışmalardan biri de buradaki enerji potansiyelinin boyutudur. Bu mevzuda oldukça fazla rakam telaffuz edilirken hala birtakım spekülasyonlar mevcuttur. 2000’lerin henüz başlarında Doğu Akdeniz’de başlayan arama ve sondaj çalışmaları günümüzde süratle devam ederken söz konusu rezerv büyüklükleri de zaman içerisinde artış göstermiştir. Diğer taraftan bu değişimin bölgedeki kaynaklar üzerinde hak sahibi olan ülkeler arasındaki gerginliklerin tırmanması sonucunu ortaya çıkardığı da açıktır.
Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeleri kısaca özetlemek gerekirse ilk olarak 2002’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Mısır, Suriye ve İsrail arasında bölgede arama çalışmalarının başlatılması üzerine birtakım anlaşmalar sağlandı. 2007’ye gelindiğinde ise Rum kesimi ile Lübnan arasında imzalanan anlaşma neticesinde Kıbrıs Adası’nın güney ve doğu kesimleri on üç parsele ayrıldı. GKRY kendisine ait olduğunu iddia ettiği bu alanlarda uluslararası büyük enerji şirketlerini davet ederek arama ve sondaj yapmaları için ruhsat verdi. Sonraki üç yıl içerisinde bölgede yoğunlaşan arama faaliyetleri sonucunda olası rezerv potansiyelleriyle ilgili birtakım tahminler yapıldı ve böylece Doğu Akdeniz küresel enerji piyasalarının odak noktası haline geldi.
İlk olarak 2009’da keşfedilen önemli kaynak alanları ve 2011’de Amerikan Noble enerji şirketinin kamuoyuyla paylaştığı sondaj faaliyeti sonrasında bölgede birçok petrol ve doğal gaz arama çalışmaları sürdürülmektedir. 2012 bölgedeki gerilimlerin başlama tarihi olarak kabul edilmektedir. Bu dönemde ülkelerin belirlediği münhasır ekonomik bölgeler (MEB) üzerinde birtakım ihtilaflı alanların ortaya çıkmasıyla Doğu Akdeniz’deki tansiyon yükselmiştir. Günümüze kadar gelen süre zarfında bu çatışma ve çekişme ortamının derinleşerek devam ettiği görülmektedir. Bugün Doğu Akdeniz’de bulunun bütün aktörler dikkatlerini yeni kaynak alanları keşfetme ve bir an önce üretim aşamasına geçme üzerine yoğunlaştırarak bölgedeki etkinliklerini artırmak istemektedir.
Kaynak Potansiyeli
Bölgede hangi miktarda enerji kaynağı olduğu sorusunun cevabı zaman içerisinde değişmekle birlikte son rakamlar üzerinden genel bir değerlendirme yapmak mümkündür. Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının potansiyeliyle ilgili ilk rakamlar 2010’da ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan bir raporla ortaya koyulmuştur. Bu raporda İsrail, Filistin, GKRY ve Lübnan açıklarını kapsayan Levant Havzası’nda 1,7 milyar varil ham petrol ve 3,5 trilyon metreküp doğal gaz potansiyeli bulunduğu belirtilmektedir. Bunun yanında Mısır’ın MEB’i içerisinde yer alan Nil Deltası Havzası’nda 1,8 milyar varil ham petrol ve 6,3 trilyon metreküp doğal gaz rezerv potansiyelinin olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakamlar Doğu Akdeniz’de potansiyel olarak yaklaşık 3,5 milyar varil ham petrol ve 10 trilyon metreküp doğal gaz bulunduğunu göstermektedir.
Bununla beraber bölgedeki ülkeler resmi kurumları aracılığıyla kendi MEB’leri içerisinde bulunan alanlar üzerine birtakım rezerv tahmin çalışmaları yapmaktadır. Buna göre GKRY kendisine ait olduğunu iddia ettiği parsellerde yaklaşık 1,7 trilyon metreküp doğal gaz bulunduğunu açıklamıştır. İsrail de kendi MEB’indeki doğal gaz potansiyelinin 1,4 trilyon metreküp olduğunu iddia etmektedir. Ayrıca yine yetkili makamların paylaştığı bilgilere göre Lübnan açıklarında yaklaşık 850 milyon varil ham petrol ve 850 milyar metreküp doğal gaz olduğu tahmin edilmektedir.
Başta belirtildiği üzere Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynaklarının rezerv potansiyelleriyle ilgili çok sayıda tahmin ve açıklama bulunmaktadır. Dolayısıyla bölgede şimdiye kadar keşfedilen kaynakların büyüklüğü daha tutarlı olmaları bakımından açıklayıcı bilgiler sunmaktadır.
2009-2019 arasında Doğu Akdeniz’de yaklaşık 2,5 trilyon metreküp doğal gaz kaynağı keşfedilmiştir. Bölgedeki ilk geniş çaplı keşif 2009’da İsrail sularında bulunan ve Tamar olarak adlandırılan alanda gerçekleştirilmiştir. 2010’da yine İsrail MEB’inde yer alan Leviathan bölgesinde yaklaşık 600 milyar metreküp kapasiteye sahip bir doğal gaz sahası tespit edilmiştir. 2011-2014 arasında bölgede yapılan arama faaliyetleri yeterli düzeyde olmamakla birlikte bu dönemde en dikkat çeken gelişme GKRY’nin Afrodit sahasında gerçekleştirdiği buluştur. 2015-2017 arasındaki periyotta ise Mısır açıklarında ve toplam doğal gaz kapasitesi yaklaşık 850 milyar metreküp olan Zohr sahası keşfedilmiştir. Son olarak 2018 ve 2019’da GKRY sırasıyla Calypso ve Glaucus kuyularında önemli miktarda doğal gaz rezervi bulduğunu açıklamıştır.
Söz konusu keşiflerin büyük bir kısmı İsrail ve Mısır sahalarında gerçekleştirilirken özellikle son yıllarda Kıbrıs Adası’nın güney kesimlerinde önemli kaynak alanları bulunmuştur. Şimdiye kadar yapılan keşiflerin maddi değeri ise günümüzdeki doğal gaz fiyatları dikkate alındığında yaklaşık 400 milyar dolar civarındadır.
Yukarıda bahsedilen veriler ekseninde Doğu Akdeniz bölgesinde bulunan toplam doğal gaz rezerv potansiyelinin günümüze kadar sadece dörtte birlik kısmının keşfedildiği söylenebilir. Ancak söz konusu keşifler sondaj yapılıp üretim aşamasına geçilmedikçe çok fazla anlam taşımayacaktır. Başka bir ifadeyle Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynakları ekonomiye kazandırılmadıkça sadece kağıt üzerinde kalacaktır. Dolayısıyla bölgede yaşanan çatışma ve çekişme ortamının bir an evvel son bulması ve kalıcı istikrarın sağlanması gerekmektedir. Zira söz konusu rezervlerden iktisadi fayda elde edilmesiyle birlikte bölgede ekonomik sıkıntılarla mücadele içerisindeki birçok ülke kısa vadede ciddi kazanımlar sağlayabilecektir
Doğu Akdeniz günümüzde dünyanın en gerilimli bölgelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu yüksek potansiyel ilerleyen günlerde bölgedeki rekabet ortamını tetikleyerek zaten karmaşık olan yapıyı daha da derinleştirebilir. Öte yandan buradaki potansiyel bölgesel ve küresel iş birlikleri sunması, ekonomik fayda sağlaması, enerji arz güvenliğinin artırılması ve istikrar ortamının sürdürülmesi gibi alanlarda önemli fırsatlar da sunmaktadır.
Bölgedeki gelişmelere enerji özelinde bakıldığında burası için atılabilecek en kapsamlı başlık “Doğu Akdeniz Enerji Denklemi” olarak belirlenebilir. Bilindiği üzere denklemlerde eşitliğin sağ ve sol taraflarında bağımlı ve bağımsız değişkenler bulunur. Doğu Akdeniz’deki en önemli bağımlı değişken ise “enerji kaynakları” olarak karşımıza çıkıyor. Daha doğrusu burada bulunan enerji kaynaklarının potansiyeli bölgedeki denklemi şekillendiriyor. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de bulunan aktörler söz konusu potansiyele göre denklemin bağımsız değişkenlerini yani politikalarını belirliyor.
Türkiye Kararlı
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de hak sahibi olduğu bölgelerdeki arama ve sondaj çalışmaları hızla ilerlemektedir. Söz konusu çalışmalar 2011’de Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) birlikte belirlediği MEB olarak adlandırılan, Kıbrıs Adası’nın kuzey ve doğusunu kapsayan alanlarda sürdürülmektedir. Burada bahsi geçen parsellerin belirlenmesiyle birlikte Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) tarafından satın alınan arama ve sondaj gemileriyle bölgede faaliyetlere başlayan Türk kesimi Doğu Akdeniz’deki haklarından vazgeçmeyeceğini açıkça ortaya koymaktadır.
Bölgede bulunan hidrokarbon kaynakları üzerinde Türkiye, Suriye, Mısır, Lübnan, Filistin, İsrail, KKTC ve GKRY hak sahibidir. Bu ülkelerden Suriye ve Lübnan’a ait alanlarda henüz bir arama faaliyeti yapılmazken Türkiye’nin kıta sahanlığı içerisinde bulunan bölgede yirmiye yakın kuyu açılmıştır. Ancak Türkiye’nin henüz açıklanmış bir keşfi bulunmamaktadır. Bunun yanı sıra olası bir keşif gerçekleştirilmesi halinde bölgedeki tüm dengelerin değişebileceği öngörülmektedir.
İlk olarak Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisiyle bölgede arama çalışmalarına başlayan Türkiye sonrasında Fatih sondaj gemisini Kıbrıs Adası’nın batı kısmına göndermiştir. Geçtiğimiz günlerde Karpaz açıklarına ulaşan ve burada sondaja başlayan Yavuz gemisi de bölgedeki çalışmalara katkı sunuyor. Son olarak Oruç Reis sismik araştırma gemisinin de bölgeye intikal etmesiyle birlikte Türkiye Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj çalışmalarını kararlılıkla sürdürmektedir.
Yakın gelecekte Doğu Akdeniz’deki arama ve sondaj faaliyetlerinin yanı sıra bölgeden çıkartılacak kaynakların enerji piyasalarına ulaştırılması konusu daha fazla gündeme gelecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin söz konusu kaynakların transferiyle ilgili stratejik konumunu güçlendirmesi adına yoğun bir enerji diplomasisi yürütmesi bekleniyor. Rasyonel olarak bakıldığında Doğu Akdeniz’den çıkarılacak enerji kaynaklarının küresel piyasalara ulaştırılması noktasında en uygun rota Türkiye’dir. Bu nedenden ötürü Türkiye’nin TANAP ve TürkAkım gibi uluslararası projelerde sergilediği başarıyı adeta kendisi için bir referans noktası şeklinde göstererek küresel kamuoyunda adını öne çıkarması gerekiyor. Bunun yanında Türkiye’nin Avrupa Kıtası’nın enerji arz güvenliğini artırması noktasındaki kritik misyonu son derece önemlidir. Avrupa özellikle doğal gazda Rusya’ya olan yüksek oranlı bağımlılığını azaltmak ve kaynak ülke çeşitlendirmesini artırmak istediğinden Doğu Akdeniz’de yapılan keşifleri yakından izlemektedir.
Türkiye ise mevcut durumda tüm konsantresini arama ve sondaj çalışmaları üzerinde yoğunlaştırıyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’deki enerji oyununun Türk kesimi lehine şekillenmesi için buradaki kaynakların süratle bulunup çıkartılması gerektiğinin farkındadır. Bu gerçekleştiğinde bölgede hayata geçirilmek istenen plan ve projelerin kasıtlı bir şekilde dışında tutulan ve saf dışı bırakılmak istenen Türk kesimi daha güçlü bir şekilde masaya oturabilecektir.