31 Mart 2024 yerel seçimleri için artık son geri sayım başladı. Seçim kampanyalarının 2019’a göre çok daha farklı bir havada geçtiği görülüyor. Daha önce Cumhur ve Millet ittifaklarının kendi içindeki iş birliği, seçimlerin kaderini belirlemişti. CHP’nin İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin ve Adana gibi büyükşehirlerde kazandığı başarının ardında diğer partilerden aldığı destek vardı. Şimdi ise Millet İttifakı’nın en azından kağıt üzerinde dağıldığı görülüyor. Burada “kağıt üzerinde” ifadesinin altını çizmek gerekiyor. Zira İYİ Parti’nin tüm illerde aday çıkarmasına rağmen ne kadar gerçekçi bir mücadele vereceği oldukça kuşkulu. Aynı durum, Millet İttifakı’nın gizli ortağı DEM Parti açısından da geçerli. Özellikle İstanbul’da DEM Parti’nin isteksiz bir kampanya yürüteceği açıkça görülüyor. Ayrı görüntü verme hamlesi, partilerin kurumsal kimliklerinin çabalarından çok Cumhur İttifakı’nın özellikle teröre destek eksenli eleştirilerine cevap verme amacından kaynaklanıyor. Millet İttifakı’ndaki bu çatlaklara karşı, Cumhur İttifakı, iş birliğini 2019 seçimlerinin de ötesine taşıdı.
Uyumlu ve Kontrollü İttifak
Cumhur İttifakı açısından dikkat çeken ilk durum, AK Parti ve MHP teşkilatları arasındaki uyumun 2019’a göre çok yapıcı şekilde seyretmesi. İttifakın ilk yıllarında her iki parti arasındaki görünmez mesafe daha fazlaydı. Uzun yıllar boyunca iktidarda olan AK Parti ile muhalefette bulunan MHP teşkilatları arasındaki mesafeli bir ilişkinin söz konusu olduğu görülüyordu. 2023’te yapılan milletvekili genel seçimlerinde her iki parti, ayrı ayrı listelerle yarışmalarına rağmen cumhurbaşkanı seçimlerinde MHP kanadından Erdoğan’a verilen şartsız destek, iki partiyi birbirlerine karşı iyiden iyiye yaklaştırdı. Bu noktada seçimlerinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm politikalarda MHP’nin rızasını gözetmesini hatırda tutmak gerekiyor. Böylece iki parti arasındaki güven duygusu gün geçtikçe arttı. Sorunlara bakış ve siyasi meseleler konusundaki hassasiyetler giderek ortaklaştı.
Muhalefetin dağıldığı bir dönemde, Cumhur İttifakı’nın sergilediği bu olumlu manzara ayrı bir anlama sahip. Gerçekten de 2023 seçimleri Millet İttifakı’nın sonunu getirdiği gibi CHP’de de genel başkan değişikliğine neden oldu. Burada asıl sorun Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine seçilen Özgür Özel’in, parti içinde birliği sağlamanın oldukça uzağında kalması. Doğrusunu söylemek gerekirse, CHP’nin gerçek genel başkanının Özel mi İmamoğlu mu olduğu sorusunun cevabını aslında herkes biliyor. Parti kongresinden sonra tasfiye edilen Kılıçdaroğlu ekibi de geri dönüş için seçimlerde elde edilecek muhtemel bir başarısızlığı bekliyor. Yani siyasetin şartları büyük oranda Cumhur İttifakı’nın lehinde. Üstelik Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023’te yeniden kazandığı seçimler dolayısıyla psikolojik üstünlüğe de sahip. Öyle ki kendi içlerinde yaşadıkları karışıklıklar nedeniyle muhalefetin 31 Mart’tan sonra alacağı sonuç kendi adına olumlu olsa bile yapılacak bir erken seçim çağrısının ciddi anlamda yankı bulması beklenmiyor.
Seçim sürecinde Cumhur İttifakı, kendi içinde gerçekçi bir paylaşım gerçekleştirdi. Otuz büyükşehirden yirmi sekizinde AK Parti, ikisinde ise MHP’nin adaylarıyla seçime girme kararı alındı. İttifakın, en baştan itibaren birlikte hareket edeceğini açıklaması seçmenlerdeki inandırıcılık ve güvenirlik duygusunu güçlendirdi. 2023 seçimlerinden sonra Millet İttifakı partilerinin kendi içlerinde yaşadıkları tartışmaların hiçbirisi AK Parti ve MHP ilişkisinde görülmedi. Her iki partinin yöneticileri, yerel seçimlerdeki iş birliğinin çerçevesini karşılıklı mutabakatla çizdiler. Partilerin hangi illerde birlikte hareket edecekleri, hangilerinde ayrı aday çıkaracakları uzlaşmayla kararlaştırıldı. Ardından partiler kendi içlerinde aday belirleme sürecine girdiler. AK Parti’nin tüm seçimlerde, çok sayıda farklı parametreyi göz önünde bulundurarak hareket ettiği biliniyor. Teşkilat içi temayül yoklamalarından kamuoyu araştırmalarına, derinlemesine mülakatlardan kanaat önderleriyle istişarelere kadar pek çok unsur, AK Parti’nin aday tercihinde etkili oluyor. Dolayısıyla adaylar, aslında bir dizi sınavdan geçtikten sonra seçmenlerin karşısına çıkma imkanı buldu. Bu durum, toplumsal tekabüliyetleri fazla olan isimlerin belirlenmesini sağladı.
İstanbul ve Ankara’nın Geleceği
31 Mart seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın ilk hedefi, İstanbul ve Ankara gibi 2019’da kaybedilen büyükşehirleri yeniden kazanmak. Her iki şehirde de ama özellikle İstanbul’da AK Parti adayını oldukça titiz şekilde belirledi. Uzun bir fizibilite çalışmasının ardından, İstanbul’un deprem riski ve kentsel dönüşüm ihtiyacı da göz önünde bulundurularak önceki Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum isminde karar kılındı. Kurum’un bakanlığı dönemindeki çalışkan tavrı, bunun yanında siyasi polemiklerin uzağında kalması, tercih edilmesindeki en büyük etmenlerden birkaçı. Aslında uzunca bir süredir Kurum’un ismi muhtemel aday olarak dolaştırılıyor ve bir bakıma kamuoyunun nabzı yoklanıyordu. Seçim kampanyasının başlamasıyla birlikte Kurum’un doğru tercih olduğu anlaşıldı. Elbette mevcut belediye başkanı İmamoğlu da kendi tedbirlerini alıyor. DEM Parti ve İYİ Parti aday çıkarsalar da sahada bunların ne kadar etkili olacakları, daha açık şekilde söylemek gerekirse ne kadar gerçek bir kampanya yürütecekleri şüpheli. DEM’in İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı adaylık başvurusunu bile son anda yapması, söz konusu isteksizliğin en önemli göstergelerinden biri. Seçimler yaklaştıkça yeni stratejilerle muhalefetin blok halinde İmamoğlu’na yönelmesine gayret edileceği açıkça görülüyor.
Seçim sürecinde AK Parti’nin başlıca hedefi, Cumhur İttifakı’nın oylarını konsolide edip 2019’da yenilenen seçimlerde kaybettiği oyları geri kazanmak. Aslında kendi oylarını alması, AK Parti’nin seçimleri kazanması için yeterli olacak. Bu nedenle, AK Parti’nin oylarda bölünmeye neden olacak denemelerden uzakta kaldığı ve önceliği mevcut durumu korumaya verdiği görülüyor. Bu durumun en bariz örneklerinden biri, AK Parti’nin neredeyse tüm ilçe belediye başkanlarıyla devam etme kararı alması. Diğer taraftan, mevcut başkan İmamoğlu’nun kurduğu gayriresmi koalisyon, yarışın içinde kalmasını sağlıyor. İmamoğlu’nun görevde bulunduğu süre boyunca başarılı bir belediyecilik performansı göstermediği açık. Bu nedenle, İmamoğlu, muhalefetin tüm gücünü birleştirmeyi hedefleyen ve siyasi temalar üzerinden ilerleyen bir seçim kampanyası düzenliyor. Kurum’un sakin ve soğukkanlı tavrının ilerleyen dönemde, oylarının gerilediğini gören İmamoğlu’nun daha agresif bir tutum içine girmesine neden olması beklenebilir.
Ankara’da ise AK Parti, 2019’un aksine yerel bir adayla seçmenin karşısına çıkmayı tercih etti. AK Parti adayı Turgut Altınok, 1994’ten itibaren aralıklı şekilde dört dönem Keçiören Belediye Başkanlığı yapmış bir isim. Dolayısıyla şehirde bilinirliği ve sempatisi oldukça yüksek. Zaten adaylığı açıklanır açıklanmaz Altınok aktif bir kampanya sürecini başlattı. Buna karşılık, mevcut belediye başkanı Mansur Yavaş, tıpkı belediye başkanlığı döneminde olduğu gibi kamuoyunun karşısına çıkmadan bir kampanya yürütmeyi tercih ediyor. Öyle ki Yavaş, televizyon programlarına bile katılmıyor. İstanbul’dakine benzer bir durumun Ankara için de geçerli olduğu söylenebilir. Cumhur İttifakı, kendi oylarını alırken CHP adayı Yavaş tüm muhalefetin desteğiyle yeniden seçilmeyi deneyecek. Nitekim Yavaş, aday belirleme sürecinde etkili olabildiği tüm ilçelerde MHP ve İYİ Parti tandanslı isimleri öne çıkardı. Böylece zaten her durumda kendisine geleceğini düşündüğü CHP oylarının yanına sağdan gelecek yenilerini eklemeyi hedefledi. AK Parti’nin Altınok hamlesi de bu kapsamda değerlendirilebilir. MHP kökenli bir isim olan Altınok’un adaylığı aracılığıyla AK Parti, Yavaş’a yönelebilecek olan milliyetçi oyları kendisine çevirmeyi hedefliyor.
Cumhur İttifakı, 2019’da CHP’nin kazandığı İzmir, Eskişehir, Antalya, Hatay ve Mersin gibi büyükşehirlerde de oldukça etkili bir siyasi kampanya yürütüyor. İzmir’de Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ, özellikle genç seçmenleri kazanmayı hedefleyen dinamik bir yaklaşımla hareket ediyor. Dikkat çeken bir diğer isim Eskişehir adayı Nebi Hatipoğlu. Eskişehir’de hegemonyasını 1999 seçimlerinden bu yana sürdüren Yılmaz Büyükerşen, kendisi aday olamasa bile belediyedeki genel sekreterini CHP’den aday göstermeyi başardı. AK Parti adayı Hatipoğlu, toplumun tüm kesimlerine ulaşan ve Eskişehir’in kronikleşen sorunlarını çözeceğini gösteren bir kampanya süreci yürütüyor. Seçim kampanyasının başlamasıyla birlikte Hatipoğlu’nun sürekli yükselen bir ivmeye sahip olduğu dikkat çekiyor. Büyükerşen’in desteklediği CHP adayı Ayşe Ünlüce ise somut projelerle halkın karşısına çıkmayı başaramadı. Dolayısıyla AK Parti, Eskişehir Büyükşehir Belediyesini kazanmaya çok yakın. Antalya, Adana ve Hatay’da AK Parti ve CHP adayları yarışacaklar. CHP adaylarının, bu dört ilde seçilebilmek için tüm muhalefeti kendi çevrelerinde toplamayı deneyecekleri anlaşılıyor. Cumhur İttifakı’nın adayları ise geri kalan beş yılda ilgili şehirlerde görülen hizmet açığı vurgusuyla proje odaklı bir kampanya yürütüyorlar. Mersin ve Manisa’da ise Cumhur İttifakı, MHP adayları ile seçime girerken CHP, mevcut belediye başkanı Vahap Seçer ile devam ediyor. Diğer taraftan büyükşehirler dışında, AK Parti ve MHP adaylarının ayrı ayrı seçimlere girdikleri çok sayıda il ve ilçe de mevcut. Buralarda kampanyaların siyasi nezaket sınırları içinde yürütülmesi dikkat çekiyor.
Erdoğan Enerjisi
Seçim kampanyası boyunca AK Parti’nin en önemli avantajlarından biri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enerjisi. Erdoğan, her zaman olduğu gibi yine seçim sürecine girilir girilmez farklı illerde mitinglere başladı. Günde en az iki mitingle ilerleyen programın seçimler yaklaştıkça İstanbul’a yoğunlaşacağı anlaşılıyor. Erdoğan’ın bu dinamizmi, AK Parti teşkilatını da motive ediyor ve harekete geçiriyor. Muhalefetin oldukça dağınık bir görünüm çizdiği bu dönemde, Erdoğan’ın liderliği daha da fazla önem taşıyor. Bu süreçte, muhalefet, sürekli olarak Erdoğan’dan gelen hamlelere göre pozisyon almaya çalışıyor. Muhalefet partilerinin neredeyse tamamının yaşadığı iç karışıklıklar, sorunlara daha itidalli şekilde yaklaşmalarını engelliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, gündemi yönetmeye devam ediyor. Tartışma başlıklarını belirliyor ve muhalefetin kendisini izlemesini sağlıyor. Bu şartlar altında muhalefetin özgün ve farklı bir söylem belirmesini beklemek mümkün değil. Tam tersine yaşadıkları iç karışıklıkların da etkisiyle muhalefet bir türlü kısırdöngüden kurtulamıyor.
31 Mart seçimleri oldukça sürpriz sonuçlara gebe. Cumhur İttifakı, 2019’da elinden çıkan ya da daha önce hiç kazanamadığı yerlerde seçimlerden zaferle ayrılabilir. Ancak AK Parti’nin sahip olduğu tek avantaj bu değil. AK Parti, 2019’da çok uzun yıllardır elinde tuttuğu İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyelerini kaybetti. Bu sonuçlar, aslında AK Parti açısından psikolojik bir eşiğin aşılması anlamına da geliyor. 2024’te bu belediyelerin kazanılması, AK Parti için zafer olacak, ancak kaybedilmesi yenilgi anlamına gelmeyecek. Oysa CHP’nin uğrayacağı kayıplar, parti içindeki tüm dengeleri değiştirecek. Bu durumun oluşturduğu baskı, CHP’nin ardı ardına hatalar yapmasına neden olurken AK Parti, oldukça kontrollü ve dikkatli şekilde gidiyor. Aslında muhalifler de dahil olmak üzere hemen herkes, Ankara ve İstanbul gibi CHP’nin elindeki belediyelerde ciddi bir hizmet açığı bulunduğunun farkında. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtlığı, yerel hizmetlerin sunumunun öne çıkmasını gerektiren seçimlerin adeta ülke yönetimiyle ilgiliymiş gibi görülmesini beraberinde getiriyor. AK Parti adaylarının hizmet siyasetini öne çıkaran yaklaşımları, belirli kesimler nezdinde ön yargı duvarlarını aşamıyor. 2024 seçimleri, doğru adaylar gösterilmesinin de etkisiyle bu bakış açısının değişmesi açısından olumlu sonuçlar doğurabilir. Türkiye Yüzyılı’na yerel yönetimlerin de kendi ölçeklerinde katkı sunmaları açısından ciddi bir fırsat var. Bu fırsatın kullanılması, kalkınma hamlesinin yerelde başlaması bağlamında da imkan sağlayacak. Aksi durum ise söz konusu şehirler için yeni bir vakit kaybı yaşanması anlamına gelebilecek.