“Cumhuriyet dönemi siyaset tarihinin en önemli dönüm noktaları nedir?” diye sorulduğunda bugüne kadar iki yanıt ön plana çıkmaktaydı: Birincisi Gazi Mustafa Kemal’in liderliğinde yürütülen Kurtuluş Savaşı ve akabinde Cumhuriyet’in ilanıdır. İkincisi ise İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Türkiye’nin çok partili hayata geçmesidir. Türkiye’de milletin Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine onay verdiği 16 Nisan referandumunu “üçüncü en önemli dönüm noktası” olarak kabul etmek abartı olmaz. Çünkü halkın verdiği kararla Türkiye’de siyaset yapma biçimi yeniden şekillendi, Türk siyaseti kabuk değiştirdi, oyunun kuralları baştan aşağı yeniden belirlendi.
Bu yeni konjonktürün Türk siyasi hayatındaki tüm ana aktörleri değişime zorlaması kaçınılmazdır. Yeni sistemin, aktörlerin geleceğini nasıl şekillendireceğini bize gösteren sihirli bir küre olmasa da Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin kimi aktörleri dönüştüreceği kimi aktörleri ise ademe mahkum ederek siyaset sahnesinden sileceğini kabul etmek gerekir.
Siyasal Aktörlerin Dönüşümü
Yeni sistemin siyasal aktörleri nasıl dönüştüreceği analiz edilirken iki yeni parametre vurgulanabilir: Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde “kimlik siyaseti”ne yer olmayacaktır. Bu MHP ve HDP’yi yakından ilgilendiriyor. Bununla ilintili olarak “ideolojik prangalar”ından kurtulamayan, halkın değerleriyle çatışan ve Türkiye’nin en az yarısına hitap eden politikalar geliştiremeyen siyasal partiler yeni sistemde hayat bulmakta zorlanacaktır. Bu da şüphesiz CHP’yi ilgilendiriyor.
Yeni sistemin CHP’yi nasıl dönüştüreceğine ilişkin bir öngörüde bulunmak gerekirse şunları ileri sürmek yanlış olmayacaktır: Parlamenter sistem CHP’nin varlığını sürdürebilmek amacıyla kendisine göre kurguladığı bir sistemdi ve halkın oylarıyla kadük hale geldi. Yeni sistemde yüzde 25 oyla iktidar ortağı olma hayali kurmak artık abesle iştigal olacaktır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ana muhalefet partisini dönüşüme zorlaması, orta vadede kendisine göre bir CHP oluşturması kaçınılmazdır.
Yeni sistemin etkileyeceği diğer parti MHP’dir. MHP için en büyük sınama izlediği kimlikçi politikalar olacaktır. MHP’nin bir süre ideolojik tercihleriyle zamanın ruhu arasında bocalayacağı öngörülebilir. Ancak yeni sistemin lokomotif iki aktöründen biri olan MHP değişime destek vererek yenilenmekten korkmadığını ortaya koymuştur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin AK Parti’ye en önemli etkisi toplumsal talepleri daha doğru okuması için partiyi zorlaması olacaktır. Parlamenter sistemde yüzde 40 ve üstü bir oy oranına sahip olmak siyasal partiler için önemli bir rehavet kaynağıdır. Ancak yeni sistemde yüzde 45 oy oranının bile iktidar olmaya yetmeyeceği açıktır. AK Parti politikalarını her seçimde yüzde 50 artı 1 oy alacakmış gibi belirlemek, kendini sürekli güncellemek ve daha fazla çalışmak zorunda hissedecektir. Bu anlamda Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye’ye sağladığı en büyük kazanç siyasi rekabeti ve kaliteyi artırması olacaktır.
Demirtaş, PKK’nın Çatışma Söylemini Siyasete Taşıdı
Yeni sistemden etkilenecek diğer parti ise kaçınılmaz bir şekilde HDP olacaktır. HDP’nin yakın geçmişte siyaset sahnesinde üstlendiği işlevi iki safhaya ayırabiliriz: Birincisi çözüm süreci sırasında oynadığı anahtar role işaret eder. Çözüm süreci terör örgütü PKK’ya silah bıraktırmayı hedefleyen tarihi adımlardan birisiydi. Bu süreçte PKK’nın sadece kapalı kapılar ardında yürütülen görüşmelerle silahsızlandırılmasının mümkün olmadığı düşünülmüş, HDP kolaylaştırıcı rol oynaması açısından sürece dahil edilmiştir. HDP’li siyasetçiler bu süreçte Kandil ve İmralı ile görüşmeler yapmış, Türkiyelileşme söylemi ve pozitif politikaları arkalarındaki toplumsal desteğin artmasına neden olmuş, seçimlerde barajı geçerek -parlamentoda az sayıdaki sandalyeye rağmen- kilit role sahip parti haline gelmiştir.
HDP’nin ikinci dönemi çözüm sürecinin kesintiye uğrayacağının anlaşıldığı zaman dilimine, 7 Haziran seçimlerinin arefesine denk gelir. Terör örgütü PKK’nın Suriye’nin kuzeyindeki kazanımlarını korumak, bu çatışmayı Türkiye’ye taşımak için aldığı çözüm sürecini bitirme kararı ve akabinde düzenlenen terör saldırıları HDP’nin de marjinalleşmesine yol açmıştır. PKK’nın çözüm sürecini bitirme kararı alması üzerine HDP yönetimi de sert muhalefet çizgisine kaymış, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 7 Mart 2015’te “Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı yaparak Cumhurbaşkanı Erdoğan düşmanlığı üzerinden PKK’nın çatışma stratejisini siyasal alana taşımıştır. 7 Haziran seçimlerinin ardından yine Demirtaş’ın çağrısı ile PKK’nın Türkiye’de sokakları karıştırma stratejisinde HDP’li siyasetçiler başat rol oynamıştır. Türkiye’de terör faaliyetleri arttıkça HDP siyasal parti gibi davranmayı bir kenara bırakarak terör örgütü PKK’nın sözcülüğüne soyunmuştur.
HDP’nin terörle arasına mesafe koyamayarak meşruiyet dışı bir politika belirlemesi ağır bedeller ödemesine neden olmuştur. Terör örgütünün kanlı eylemlerini kınamak bir yana bu saldırılara arka çıkan yönetici ve milletvekilleri tutuklanmış, partinin bu tavrı tabanda da ciddi soru işaretlerine neden olmuştur. HDP’nin özellikle bölgede büyük bir meşruiyet sorgulaması ve yabancılaşma kriziyle karşı karşıya olduğunu vurgulamak gerekmektedir.
Bu noktada HDP yöneticilerinin meşruiyetten uzak, hatalı politikalarının altı çizilmelidir. HDP yöneticileri hatalı politikalarıyla partinin kaderini terör örgütü PKK’nın kaderine bağlamıştır. Bu “Sırtımızı Kandil’e dayıyoruz” yaklaşımının bir tezahürüdür. HDP’nin terör örgütüyle kurduğu kader ortaklığı seçimlerde aldığı desteğe de doğru orantılı bir şekilde yansımıştır. 7 Haziran seçimleri öncesinde PKK’nın bölgede etkinliğinin artması ile HDP oylarında gözle görülen artış paraleldir. Güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonlarla terör örgütü PKK’nın etkisi kırılınca da tam tersi bir sonuç doğmuş, parti önemli ölçüde destek kaybetmeye başlamıştır.
HDP, PKK’nın Hendeklerine Gömüldü
Bu gelişme en bariz yansımasını 16 Nisan referandumunda HDP’nin oldukça güçlü olduğu illerden çıkan sonuçlarda göstermiştir. Doğu ve Güneydoğu’da 1 Kasım seçimlerine oranla AK Parti’nin aldığı destek ortalama yüzde 18 artmıştır. AK Parti’ye desteğin en çok arttığı iller terör örgütü PKK’nın sokak çatışması çıkararak vatandaşların hayatını zehir ettiği Diyarbakır, Hakkari ve Şırnak olmuştur. AK Parti’ye destek Şırnak’ta yüzde 146, Hakkari’de ise yüzde 139 artmıştır.
Bu tabloyu da göz önüne alırsak HDP’nin iki temel krizle karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi partinin terör örgütü PKK’nın vesayetinden kurtulamaması, bu konuda da istekli olmaması ve terör örgütüyle kurduğu kader ortaklığıdır. HDP’nin PKK ile arasına net bir mesafe koymadığı müddetçe siyasi alanda kazandığı desteğe bir daha ulaşamayacağı açıktır. Suriye’nin kuzeyinde ne yaşanırsa yaşansın, ABD terör örgütü PYD’ye hangi desteği sağlarsa sağlasın, Türkiye’de terör örgütlerine güvenerek siyaset yapma dönemi sona ermiştir.
HDP’nin yaşayacağı ikinci kriz Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin gerektirdiği siyaset yapma biçimidir. Yukarıda vurguladığımız gibi yeni sistemde kimlik siyaseti izlemek artık geçer akçe olmayacaktır. Yine bu sistemde yüzde 13-14 oy almış partilerin iktidar belirleme, siyasete rota biçme imkan ve kabiliyetleri kalmayacaktır. Siyasette etkisini yitirmiş, terörle özdeşleşen ve marjinalleşen HDP kendini güncellemekle tasfiye olmak arasında bir tercih yapacaktır. HDP’den ne referandum öncesi ne de sonrasında toplumsal taleplere ve yeni sisteme uyum konusunda herhangi bir işaret gelmemiştir. Bu, partinin bundan sonraki çizgisiyle ilgili de fikir vermektedir.