Kriter > Siyaset |

Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Politikası


Erişilebilirlik ve etkinlik temelinde tüm ülke sathında yaygın biçimde altyapısı sunulan sağlık hizmetleri, bu hizmeti alanlar veya onların yakını olan bazı vandalların sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemleri ile gölgelenmektedir. Sağlık-Sen’in Sağlıkta Şiddet Raporu’na göre Eylül 2020’de 69 sağlık çalışanı şiddete maruz kalmıştır.

Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddeti Önleme Politikası

Türkiye, uzun yıllar sağlık hizmetleri alanında gerek insan kaynağı gerekse de altyapı yetersizliklerinden ötürü büyük bir kamu sağlığı sorunu ile yüzleşmiştir. Ülkenin genel sosyoekonomik ve politik açmazları ile koşutluk arz eder biçimde toplumsal beklentileri karşılamanın çok uzağında kalan bir sağlık hizmeti politikası yürütülmüştür. Sözü edilen bu devasa sorunun çözümü adına Türkiye’de özellikle son 15 yıllık süreçte sistematik ve sürdürülebilir bir sağlık hizmetleri politikası geliştirilmeye çalışılmıştır. Sağlık sektörünün güçlendirilmesi bütünüyle kamu ve özel alanları ile birlikte geliştirilmesi gereken politik alanlardan biri olarak belirlenmiştir. Özellikle kamu sektöründe etkin ve erişilebilir bir sağlık hizmeti üretebilmek, sağlık hizmetlerinin kurumsal ve finansal altyapısını oluşturabilmek adına yoğun bir yatırım politikası tercih edilmiştir. Öyle ki bu politik tercih doğrultusunda kapasite artırımını gerçekleştirebilmenin farklı finansal ve kurumsal modellemeleri kullanılmıştır.

Nitekim, sağlık hizmetlerinin yerinde ve erişilebilir bir kamu hizmeti olarak sunulabilmesi, güçlü bir altyapı ve etkin bir sağlık sistemini gerekli kılmaktadır. Türkiye özellikle son on beş yıllık süreçte değişim gösteren demografik dinamikler (nüfus artış hızı, genç ve yaşlı nüfus oranları gibi), artan refah düzeyi, giderek büyüyen kentleşme oranı ve benzeri birden çok etmene bağlı biçimde sağlık hizmetleri kapasitesinin artırılması ve sağlık yatırımlarının payının yükseltilmesi adına bir hükümet politikası yürütmüştür. Bu politik eğilim, sağlık hizmetlerinin yetersizliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliği giderme amacına matuf, yerinde bir siyasal öngörüye dayanmaktadır.

Bu siyasal öngörüler çerçevesinde sağlık hizmetlerini yetkin ve erişilebilir bir seviyeye yükseltmek adına çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda 1 Temmuz 2003’te Sağlık Bakanlığı tarafından “Sağlıkta Dönüşüm Programı” başlatılmıştır. Bu dönüşüm programının temel ilkesi “herkes için ulaşılabilir, nitelikli ve sürdürülebilir bir sağlık hizmeti” üretmek olarak belirlenmiştir. Nitekim Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık hizmetlerinin “etkili, verimli ve hakkaniyete uygun bir şekilde organize edilmesi ve finansmanının sağlanması hedeflenmiştir”. Bu dönüşümün özellikle “erişilebilirlik” temelinde ortaya çıkarmış olduğu talep yoğunluğunu karşılama adına ortaya konan büyüme politikası başta olmak üzere birçok etken sağlık sektörünü tüm unsurları ile yeni bir boyuta ulaştırmıştır.

Nitekim bu dönüşümün yarattığı dinamik etki, yeni şehir hastanelerinin açılması olarak kendisini göstermiştir. Türkiye’de 2020 itibarıyla sözleşmesi imzalanmış 18 şehir hastanesi bulunmaktadır. Bu hastanelerden Adana (bin 550 yataklı), Elazığ (bin 38 yataklı), Eskişehir (bin 81 yataklı), Isparta (755 yataklı), Kayseri (bin 607 yataklı), Manisa (558 yataklı), Mersin (bin 294 yataklı), Yozgat (475 yataklı), Bursa (bin 355 yataklı), Ankara Bilkent (3 bin 711 yataklı), Konya Karatay (bin 250 kapasiteli) ve son olarak İstanbul Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi (2 bin 682 yataklı) hizmete açılmış ve fiilen işletme aşamasına geçilmiştir.

Ancak bütün bu sektörel yatırım, kurumsal donanım, teknolojik altyapı ve imkanlar sağlık çalışanları olmaksızın pek bir anlam ifade etmemektedir. 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda öngörülen esaslar (md. 3) doğrultusunda planlanıp yürütülecek olan bu kamusal hizmetin baş aktörleri sağlık çalışanlarıdır. Erişilebilirlik ve etkinlik temelinde tüm ülke sathında yaygın biçimde altyapısı sunulan sağlık hizmetleri, bu hizmeti alanlar veya onların yakını olan bazı vandalların sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemleri ile gölgelenmektedir. Bu nedenden ötürü, kasten öldürme, yaralama, hakaret ve benzeri başkaca kriminal eylemlere maruz kalan sağlık çalışanlarının mesleğini icra ederken kamusal bir güvence talebi bir süredir kamuoyunda dillendirilmektedir.

Rapor - Sağlıkta Şiddeti Önleme Politikasının Mediko-Sosyal ve Yasal Dinamiği

Sağlıkta Şiddet Olgusu

Ne yazık ki sağlıkta şiddet sorunu, yalnızca Türkiye’nin gündeminde olan bir konu değildir. Küresel bir yaygınlık gösteren sağlıkta şiddet olgusu Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından önemli halk sağlığı sorunlarından birisi olarak kabul edilmektedir. DSÖ bu olguyu, “fiziksel güç veya iktidarın kasıtlı bir tehdit veya gerçeklik biçiminde bir başkasına uygulanması sonucunda maruz kalan kişide yaralanma, ölüm ve psikolojik zarara yol açması ya da açma olasılığı bulunması” durumu olarak tanımlanmaktadır.

Bu kapsamda DSÖ, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Uluslararası Hemşireler Birliği’nin (ICN) 2002’de yayımlamış oldukları “Sağlık Sektöründe İş Yeri Şiddeti’ başlıklı ortak rapor sektörel anlamda şiddet olgusunun dağılımına ilişkin ilginç bir veri sunmaktadır. Bu raporda yer alan verilere göre “tüm sektörlerdeki şiddet olaylarının yüzde 25’inin sağlık sektöründe meydana geldiği ve sağlık çalışanlarının yüzde 50’sinden fazlasının mesleklerini uyguladıkları herhangi bir zamanda şiddete maruz kaldıkları” kaydedilmiştir. Maruz kalınan şiddet türüne göre, farklı ülkelerde bulunan sağlık çalışanlarının yüzde 3-17’sinin fiziksel şiddet, yüzde 27-67’sinin sözel şiddet, yüzde 10-23’ünün psikolojik şiddet, yüzde 0.7-0.8’nin cinsel içerikli şiddet ve yüzde 0.8-2.7’sinin ise etnik temelli şiddete maruz kaldığı belirtilmiştir.

Dünya çapında sağlık çalışanlarına yönelik sözlü ve fiziksel şiddetin artış eğilimi göstermesi üzerine Dünya Tabipler Birliği, son zamanlarda sağlık personeline yönelik şiddeti “sağlık sistemlerinin temellerini baltalayan ve hastanın sağlığını kritik bir şekilde etkileyen uluslararası bir acil durum” olarak tanımlamıştır. Dünya genelinde yapılan birçok araştırma, sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin ileri seviyelere ulaştığını göstermektedir. Nitekim, 2018’de The Joint Commission tarafından yayınlanan “Sağlık Çalışanlarına Yönelik Fiziksel ve Sözlü Şiddet” başlıklı rapor dikkat çekici rakamları gözler önüne sermektedir. İlgili rapora göre, her yıl yaklaşık 25 bin iş yeri saldırısının yüzde 75’i sağlık tesislerinde meydana gelmektedir. Ayrıca hemşirelerin yalnızca yüzde 30’u ve acil servis hekimlerinin yüzde 26’sı şiddet olaylarını bildirdiği ifade edilmiştir.

Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı’nın 9 Eylül 2019’da TBMM Dilekçe Komisyonu’na gönderdiği, “Şiddet Vakaları Raporuna” göre; Temmuz 2014’ten 31 Temmuz 2019’a kadar toplam 76 bin 157 şiddet vakası yaşanmıştır. İstatistiklere göre sağlık çalışanlarının sözel şiddete maruz kalma oranının daha yüksek olduğu belirtilmiştir. Buna göre 2018’de 12 bin 179 sözel şiddet; 661 fiziksel şiddet; 3 bin 1 de hem fiziksel hem sözel şiddet vakasının yaşandığı ifade edilmiştir. 2019’un ilk yedi ayında bu rakam 8 bin 498 sözel, 211 fiziksel, 2 bin 22’de hem fiziksel hem sözel şiddet olarak kaydedilmiştir. Sağlık-Sen Eylül Ayı Sağlıkta Şiddet Raporu - İnfografik

Sağlıkta Şiddeti Önlemenin Yasal Çerçevesi

Sağlık hizmetlerindeki ölçek büyümesinin beraberinde getirdiği başkaca değişkenlerle ortaya çıkan yeni durumun yol açtığı çalışma koşullarına ilişkin birtakım yasal düzenlemeler yapılmıştır. Bu kapsamda 16 Ekim 2009’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yataklı Sağlık Tesislerinde Acil Servis Hizmetlerinin Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ” ile daha çok sağlık çalışanlarının iş güvenliğinin korunması amaçlanmıştır.

Daha sonra, 6 Nisan 2011 tarihli “Hasta ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanmasına Dair Yönetmelik” konuya ilişkin daha odak bir düzenleme çerçevesi ortaya koymuştur. Bu yönetmelik “hasta ve çalışan güvenliği için güvenli hizmet sunumu ve güvenli bir ortam sağlanmasına, hasta ve çalışanlar açısından oluşabilecek muhtemel risklerin belirlenip bunların giderilmesi için uygun yöntem ve tekniklerin belirlenmesine ve güvenli hizmet sunumu ile güvenli çalışma ortamının sürdürülebilirliğinin sağlanmasına yönelik esasları” düzenlemiştir. 11 Ekim 2011 tarihli ve 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 54. maddesinde sağlık çalışanlarına yapılacak “hukuki yardım” konusu düzenlenmiştir. Bu kararname ile şiddet mağduru sağlık çalışanlarına yönelik adli süreç başlatılması noktasında yardım ile ilgili düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca özellikle şiddet olaylarının raporlanması amacına da matuf olarak 14 Mayıs 2012’de “Çalışan Güvenliğinin Sağlanması Genelgesi” çerçevesinde çalışan güvenliğine ilişkin düzenlemeler ile hastane düzeyinde “Beyaz Kod” uygulaması başlatılmıştır. Başlatılan uygulama “sağlık çalışanlarının şiddete maruz kalmaları riskine karşı oluşturulmuş olan bir erken uyarı sistemi” olarak devreye sokulmuştur.

Son olarak, 17 Nisan 2020’de 7/5/1987 tarihli ve 3359 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda değişiklik öngören yasal düzenleme ile sağlıkta şiddete yönelik önemli bir adım atılmıştır. İlgili “Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu” ile; “Kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sebebiyle işlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan kasten yaralama (md. 86), tehdit (md. 106), hakaret (md. 125) ve görevi yaptırmamak için direnme (md. 265) suçlarında; ilgili maddelere göre tayin edilecek cezaların yarı oranında artırılacağı ve Türk Ceza Kanunu’nun 51. maddesinde düzenlenen hapis cezasının ertelenmesi hükümlerinin uygulanmayacağı” düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme sağlık hizmeti tarihimiz açısından sağlık çalışanlarının güvenliğini koruma adına önemli bir adım olarak nitelendirilebilir. İlgili yasal düzenleme ile hükmün kapsamında olan sağlık çalışanlarına ilişkin olarak “sağlık kurum ve kuruluşlarının özel ya da kamu kuruluşu” olması bakımından herhangi bir ayrım yapılmamıştır. Özel sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personelinin “görevleri nedeniyle” uğramış olduğu yukarıda sayılan suçlara maruz kalması durumunda “kamu görevlisi” sayılması düzenleme altına alınmıştır. Ancak görevden çekilme hakkı, hapis cezasının ertelenmesi yasağı ve daha ağır cezayı gerektiren nitelikli haller sadece kamu ya da özel sağlık kuruluşlarında çalışan “sağlık personeli” ve “yardımcı sağlık personeline” karşı işlenen suçlarla bağlantılı olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla ilgili hükmün sağlık kuruluşlarında çalışan diğer personeli kapsamadığı ifade edilmelidir.

 Yükseköğretim ve Sağlıkta Şiddet Düzenlemelerini İçeren Teklif Kabul Edildi - İnfografik

Şiddeti Önleme Politikaları

Sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti bertaraf etmek amacıyla geliştirilecek olan önleyici politikaların güvenlikten eğitime, çalışma koşullarından yasal çerçeveye kadar geniş bir yelpazede değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu politikalar, sağlık kurumlarının güvenlik altyapısının güçlendirilmesinden hastalara davranış eğitimleri verilmesi ve şiddet eylemine maruz kalmış sağlık çalışanlarına danışmanlık hizmeti verilmesine; şiddet uygulayana daha caydırıcı cezaların verilmesinden şiddet uygulayan kişinin acil olmayan sağlık haklarının belirli bir süre dondurulmasına ve şiddet geçmişi olan kişinin güvenlik eşliğinde sağlık hizmeti almasına; hak bilincinden mevzuat altyapısına; eğitim sisteminden kamusal farkındalığa; medyanın dilinden kültürlenme biçimlerine; sağlık hizmetlerinin organize edilmesinden sağlık personelinin istihdamı politikasına; destek hizmetlerinden ücret politikasına kadar çeşitlenen bir çerçeveyi gerekli kılmaktadır.

Sağlıkta şiddet olgusu, mevzuat temeline indirgenemeyecek kadar önemli bir mücadele politikasını gerektiriyor. Nitekim 17 Nisan 2020’de yürürlüğe giren Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’ndaki değişiklik sonrasında yaşanan sağlıkta şiddet vakaları bu gerçekliği ortaya koymaktadır. Öyle ki, Sağlık-Sen’in Eylül ayı Sağlıkta Şiddet Raporu’na göre Eylül 2020’de 69 sağlık çalışanı şiddete maruz kalmıştır. Ancak yaşanan şiddet olaylarının 23’ünün kamuoyuna yansıdığı ifade edilmiştir. Gerçekleştirilen 23 şiddet vakasının 6’sının fiili, 10’unun hem sözlü hem fiili, 7’sinin ise sözlü olarak gerçekleştiği belirtilmiştir.

Dolayısıyla yürütülen suç ve ceza politikası açısından yaptırımların ağırlaştırılmasının yeterli düzeyde bir önleyicilik sağlayıp sağlayamayacağı tartışmalıdır. Bu noktada yapılacak olan değerlendirmede yalnızca şiddet uygulayan kişiye yönelik ceza artırımı “şiddeti önleme” noktasında yeterli olmayacaktır. Bu kapsamda şiddete yol açan sebepler baz alınarak sağlık çalışanının çalışma koşulları, özlük hakları, ücret politikası, hasta kabul protokolleri, sağlık güvencesi ve hasta-hekim ilişkisi gibi esaslı konular da detaylı olarak irdelenip buna yönelik “çözüm mekanizmaları” geliştirilmelidir. Sağlık çalışanlarına yönelen şiddet eylemlerinin gerekçelerinin daha temelde analiz edilerek bunların en aza indirilmesine dair politika ve uygulamaların geliştirilmesi düşünülmelidir.

Sonuç olarak, ilgili temel kanundaki mevzuat değişikliği sağlıkta şiddeti önleme noktasında gerçekleştirilen önemli bir icrai adımdır. İlgili düzenleme, özellikle içinde bulunduğumuz pandemi döneminde büyük bir özveri ile sağlık hizmeti sunan sağlık çalışanlarının iş güvenliği açısından önemli yasal bir reform olarak nitelendirilebilir. Ancak ilgili kanunla öngörülen yaptırımın caydırıcılığı noktasında bir değerlendirme yapılması icap etmektedir. Kanunla getirilen yaptırımlara ek olarak şiddet eylemini gerçekleştiren faillerin, anayasal güvence altındaki temel sağlık hakkını ihlal etmeyecek biçimde -acil sağlık hizmetleri dışında- sağlık güvencelerinin kısmen askıya alınması düşünülebilir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası