Türkiye Soğuk Savaş döneminin şiddete dayalı ve çoğu kez “kanlı” gerçekleşen darbe mekaniğinin yerini “postmodern” darbelerin almasıyla yeni bir döneme girdi. Klasik darbe süreçlerinin etkili aktörleri 28 Şubat’ta görüldüğü gibi artık değişikliğe uğradı. Medya ve sözde sivil toplum dinamiklerinin kullanıldığı bu sürecin ardından 15 Temmuz darbe girişiminde bambaşka bir sosyolojik gerçeklikle yüzleştik.
Dini referanslarla toplumsal meşruiyet elde ederek uzun yıllar boyunca devlet içinde örgütlenmeyi başarmış bir güç olan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) askeri ve bürokratik vesayet çevreleriyle kurduğu derin ilişkilerden de yararlanarak seçilmiş bir hükümete darbe yapmaya kalkıştı. Bu darbe girişimi uluslararası güç merkezlerinin Türkiye’yi itibarsızlaştırma ve yalnızlaştırma operasyonlarının en son ve öldürücü hamlesi olarak karşımıza çıktı.
Türkiye’deki geleneksel darbe mekaniği içindeki yeri açısından değerlendirildiğinde, FETÖ’nün 15 Temmuz’daki darbe girişiminin klasik yöntemlerin kullanıldığı, kısa sürede sonuç almaya odaklanmış, zamana yayılmayan, bilişim teknolojileriyle kamufle edilmeye çalışılan ve belli merkezlerin çökertilmesiyle tamamlanması öngörülen bir stratejiye dayandığı görüldü. Her darbede mutlaka aranan “dış destek” ise FETÖ’nün darbe girişiminde zaten yanındaydı. Batı dünyasının elinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan kurtulmak ve “yeni Türkiye” perspektifinin içini “otoriterleşme” söylemiyle boşaltmak için kendince yeterli malzeme vardı. Ancak bu kanlı girişimin arka planında örgütlü FETÖ diasporasının etkisini de görmezden gelemeyiz.
Popüler Kavramların Ardındaki FETÖ Diasporası
Siyasi bilinci hiç olmadığı kadar gelişmiş bir toplumsal çoğunluğun direnci sayesinde başarısızlığa uğramasına rağmen darbe girişimini yeni medya araçlarını kullanarak manipüle etmeye çalışan FETÖ, uluslararası kamuoyunu etkilemek için şimdilerde elindeki tüm araçları kullanıyor.
FETÖ diasporasının 1980 Darbesi’nden sonraki dönemde Türkiye’deki siyasi konjonktürü kendi lehine kullanıp Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan küreseljeopolitik gelişmelerden yararlandığı bir gerçek. Bu yapı, küresel güçlerin “radikal İslam” tehdidine karşı “ılımlı İslam” projelerinin gönüllü hizmetkarı olmayı kabul ederken, uluslararası düzeyde yürüttüğü kamu diplomasisini belli bir stratejiye oturttu. Dini bir örgütlenme hiyerarşisinden çok, yeni sömürgeci gücün küresel ortakları arasına girmeye dönük yapılanma modeli geliştiren örgüt, Türkiye’nin iç ve dış siyasi hamlelerinin önünü kesmek bakımından da operasyonel bir rol üstlendi.
FETÖ diasporası, bu rolün yerine getirilmesinde eğitim kurumları ile ekonomik altyapısını sömürgeci gücün emrine vererek meşruiyet zeminini yitirmemeye çalıştı. Nitekim Arap Baharı’nın rayından çıkarılıp Ortadoğu’da kanlı bir dizayn projesinin hayata geçirilmesinde, ABD ve Avrupa güçlerinin bölgesel çıkarlarının korunmasında FETÖ diasporasının yaptığı ittifaklar hep gündemdeydi. Örgüt, bu çıkar mücadelesinin Türkiye üzerinden gerçekleştirilmesinde Batı medyasıyla sıkı bir iş birliği yaptı, Batılı kurumların her kritik toplantı ve görüşmelerinde söz söyleme imkanı elde etti. Sistematik biçimde otoriterlik retoriği kullanılarak ülkenin siyasi ve ekonomik itibarını gözden düşürmek, insan hakları ve özgürlükler açısından karanlık bir tablo oluşturmak ve böylece kaygı verici bir durum algısı meydana getirmek üzere harekete geçti. Nihayet 15 Temmuz öncesinin bu tür diaspora faaliyetleri FETÖ’nün uygulamaya çalıştığı darbe mekaniğinin ekseninde yer aldı.
Darbe girişimi sonrasında ise örgütün Avrupa ve ABD’deki diaspora çalışmalarında Türkiye aleyhtarlığı bu kez hukuk ve insan hakları retoriği üzerinden kurgulanmaya başlandı. Kriptolu talimatlarla ülke dışına kaçan çok sayıda üyesini “hizmet diasporası” adı altında örgütlemeye çalışan FETÖ, tutuklanan ve işten çıkarılan mensuplarına işkence ve kötü muamele yapıldığı, mülkiyet ve örgütlenme özgürlüğünün askıya alındığı gibi propagandatif iddialarla çeşitli uluslararası mekanizmaları devreye sokmak istedi.
Diğer taraftan Türkiye ekonomisinin ciddi bir kriz yaşadığı tezi üzerinden algı çalışması yapan FETÖ kuruluşlarının iş çevrelerini etkilemeye dönük girişimleri halen devam ediyor. 15 Temmuz’un üzerinden kısa bir süre geçmesine rağmen kredi derecelendirme kuruluşlarının Türk ekonomisini zor durumda bırakma çabalarının arkasında örgütün algı operasyonunun etkisini görmek mümkün. FETÖ tarafından bunun en etkin yapıldığı ülkeler arasında ise ABD öne çıkıyor.
Cemaat Görünümlü Örgüt: Yeni Nesil Darbeciler
Örgüte karşı mücadelenin en önemli argümanlarının başında gelen sivil toplum, hukuk ve insan hakları gibi oldukça popüler ve güçlü kavramlarla FETÖ yapılanmasının kendine meşruiyet kazandırma damarları kesilebilmeli. Batı’da gelişen şekliyle sivil toplum devlet ve iktidarın dışında kalan bir alan olmalı iken, dini kavramları perde yaparak siyasi örgütlenmesini tamamlayan FETÖ’nün “sivil toplum örgütü” imajına ağır bir darbe indirmek pekala mümkün. Zira sivil toplum örgütleri, siyasi topluma eklemlenmeden kamuoyu oluşturup iktidar üzerinde baskı kurmak ve karar alma süreçlerine katılmak yönüyle bağımsız ve tarafsız yapılar olmak durumundadır. Dini cemaatler de seçim, çoğulcu katılım, gönüllülük ve şeffaflık gibi temel unsurları yerine getirdiklerinde pekala sivil toplum örgütü olarak anılabilir. Ancak buradaki temel ilke, sivil toplum örgütlerinin siyasal iktidarın yerine geçmek yerine onu denetlemesi yani toplumsal çıkarların savunulması ve bu yönde politikaların üretilmesine katkı sağlanmasıyla korunabilir.
Oysa FETÖ, 15 Temmuz darbe girişiminden önce de zaten bir sivil yapı değildi. Görünüşte masum bir dini-sivil cemaat gibi davranıp gerçekte devleti ele geçirmek gibi bir iddia taşıdığı, örgütlü bir siyasi ve ekonomik yapıya dönüştüğü için hiçbir zaman sivil toplum kuruluşu olmayı hak etmedi. Bu yönüyle FETÖ, bir sivil toplum örgütünün yapması gereken siyasi iktidarı ve devleti sivilliğinden aldığı meşruiyetle denetlemek yerine kendisini devleştirip devletleşme çabası içine girdi. Rüyaya dayalı mistik yorumlamalarla tekil ve sapkın bir dini inanış geliştiren örgüt yöneticileri hem ideolojik hem de pratik olarak uygulamalarının hiçbir şekilde eleştirilmesi ve sorgulanmasını kabul etmeyen bir lider kültüne sahipti. Dolayısıyla FETÖ diasporasının hukuk, demokratikleşme, sivil toplum ve insan hakları gibi popüler kavramları kullanarak hala propaganda yapabiliyor olmasını ciddiye almak ve manevra kabiliyetini sınırlandırmak gerekir.
Günümüzün darbe mekaniğini şekillendiren bu tür popüler kavramlarla negatif algı oluşturmak ve sivil güçlerin öne çekildiği müdahalelere kapı aralamak bakımından FETÖ tecrübesi, kamu ve sivil toplum çevrelerine kaçınılmaz bir öz eleştiri fırsatı sunuyor. Sivil siyaseti, sivil toplumu, dini grup ve cemaatlerin yapısal sorunlarını ve bu oluşumların devlet karşısında nasıl konumlanmaları gerektiğini içtenlikle tartışarak geç olmadan yeni bir bakış açısı geliştirebiliriz.