14 Mayıs’ta yapılan cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinin ve 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur cumhurbaşkanı seçiminin, Türkiye'nin hem iç hem de dış politikasına önemli yansımaları olduğu ve olacağı açıktır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın küresel sistem ve buna bağlı sorunlara yaklaşımı dikkate alındığında, seçimlerin küresel sistem açısından da önem arz ettiği söylenebilir.
Cumhur İttifakı'nın ve bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimlerin sonuçlarından memnun olacağı birçok nedeni bulunuyor. Bir bütün olarak Türkiye ve özelde hükümetin memnun olması gereken ve seçimlerin kendi niteliğine özgü önemli bir özelliği daha bulunuyor. Yüksek siyasi gerilimin ardından yapılan seçimler, barışçıl, serbest ve adil niteliği ile bir başka önemli başarıya daha işaret ediyor.
Aşağıda ele alınacak hususlar arasında yer alan ve bilinen ön yargılardan doğduğu düşünülebilecek eleştirilere rağmen, oldukça çekişmeli geçen seçimlerin barışçıl bir ortamda ve adil niteliğe sahip olarak yapılması, hem seçilenlerin meşruiyeti hem de istikrarın devamı açısından oldukça büyük değer taşıyor.
Özgür ve Adil Seçim Kavramı
Özgür ve adil seçim, temel bireysel haklardan birisi olarak nitelendirilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) Ek 1 Nolu Protokolü'nün 3. maddesi, “Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde makul aralıklarla gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler” der.
Böylelikle taraf devletlerin makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapma sorumluluğunun altı çizilmektedir. Bu temelde oluşan yaklaşımı Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı da (AGİT) takip etmektedir. Bir zamanlar Avrupa'da insan haklarını, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmek için kurulmuş olan ve geçmişi 1975 Helsinki Nihai Senedi'ne dayanan AGİT'in günümüzde 56 üyesi bulunuyor. Üye devletler, seçimlerin demokratik seçimler olmasına özel önem atfediyorlar. AGİT belgelerinde ortaya konan temel ilkeler yedi kavramla özetleniyor: Evrensel, eşit, adil, gizli, serbest, şeffaf ve hesap verilebilir seçimler.
AGİT ayrıca, üye devletlere, seçimlerle ilgili olanlar da dahil olmak üzere insani boyut taahhütlerini yerine getirmelerinde yardımcı olmak için Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (DKİHO) adında özel bir ofis kurmuştur. Örgüt, seçim gözlem görevi için özel bir süreç de tasarlamıştır. Bu nitelikleriyle AGİT seçimlerin izlenmesinde en kapsamlı ve sistematik süreçleri yürüten Avrupa yapılanması durumundadır.
Seçim Gözlem Görevi ve Üyelerinin Seçimi
DKHİO’nun bir ülkede yapılacak seçimlere gözlem görevi gönderebilmesi için, ev sahibi ülkenin talepte bulunması gerekmektedir. Böyle bir talep durumunda, öncelikle bir “ana gözlem grubu” oluşturtulup içlerinden bir kişi başkan olarak görevlendirilmektedir. Bu grup yaklaşık bir buçuk ay öncesinde gözlem görevine başlar. Bu grubun yanı sıra uzun dönemli gözlem grubu (UDG) ve kısa dönemli gözlem grubu (KDG) oluşturulur.
Ana görev grubu tarafından yönetilen UDG, seçmen kaydı, aday kaydı, kampanya faaliyetleri ve finansman, seçim yönetiminin ve ilgili devlet kurumlarının faaliyetleri, seçimlerle ilgili uyuşmazlıkların-şikayetlerinin çözümü konularını incelerken, KDG seçimin yapılışı, sandıkların açılması, oy verme, oy pusulalarının sayımı, her düzeyde sonuçların açıklanması hususlarını gözlemler.
Hem uzun hem de kısa dönemli gözlemciler, AGİT'e katılan devletler tarafından DKİHO'da görevlendirilir.
14 Mayıs ve 28 Mayıs Seçimlerinin Gözlemlenmesi
Türkiye, uluslararası yükümlülükleri uyarınca Avrupa Konseyi'ni (AK) ve AGİT'i 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerini gözlemlemeye davet etmiştir.
AGİT 14 Mayıs seçimleri için gözlem sürecini 29 Mart’ta başlatmıştır. UDG üyeleri (28 kişi) 5 Nisan da Türkiye’ye gelmişler ve iki gün sorasında ülkenin çeşitli yerlerine görevlendirilmişlerdir. Bu üyeler 20 Mayıs’ta ayrılmışlardır. 10 Mayıs’ta KDG üyeleri (350 kişi) gelmişler ve 17 Mayıs’ta ayrılmışlardır. 24 Mayıs’ta ise ana ekip üyeleri (14 kişi) ayrılmışlardır. İkinci tur seçim için KDO üyeleri 24 Mayıs’ta Türkiye’ye gelmişler, 27 Mayıs’ta yerleştirilmişler, seçimleri gözlemledikten sonra 30 Mayıs’ta ayrılmışlardır.
Ayrıca Türkiye, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi (KEİ), Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi (TÜRK PA) ve Akdeniz Parlamenter Asamblesi'nden (MED PA) uluslararası gözlem heyetlerini, talepleri üzerine kabul etmiştir. Yapılan seçimleri toplam 489 uluslararası seçim gözlemcisi takip etmiştir. Tek başına DKİHO Türkiye'deki seçimleri, 40 ülkeden 401 kişilik gözlemci ekibiyle takip etmiştir. İkinci turda ise bu rakam civarında gözlemci seçimleri takip etmiş, çoğunlukla da önceki ekip arasından seçilmişlerdir.
Türkiye, gözlem misyonlarının faaliyetlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmeleri için yetkililerce her türlü iş birliğinin sağlandığını resmen beyan etmiştir.
14 Mayıs ve 28 Mayıs Seçimlerine Dair Ön Değerlendirmeler
Seçimlerin ardından AGİT-DKİHO, Seçim Gözlem Misyonu (SGM), AGİT PA ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (PACE) tarafından oluşturulan Uluslararası Seçim Gözlem Misyonu (USGM) gözlemci heyetlerin raporlarında ve seçim sonrasında açıklanan ön değerlendirmelerde, seçimlerin serbest ve adil seçim standartlarına uygun olarak, AGİT ve AK coğrafyasında örnek teşkil edecek düzeyde bir katılımla yapıldığı ifade edilmiştir.
Yapılan değerlenmelerde, seçimlere dair ön plana çıkan olumlu değerlendirmeler olduğunu görüyoruz. Seçmenlere gerçek siyasi alternatifler arasında seçim yapma şansı verildiği, kampanya dönemlerinin kendisinin rekabetçi olduğu, seçim idaresinin kapasitesinin yüksek olduğu ve seçimleri verimli bir şekilde yönettiği, oy verme gününün genel olarak iyi organize edildiği, seçim barajının düşürülmesinin olumlu ve Venedik Komisyonu tavsiyeleri ve AKPM kararları ile uyumlu olduğu, depremlerin getirdiği zorluklara rağmen süreçlerin işlediği, seçim kampanyasında örgütlenme ve toplanma özgürlüğüne çoğunlukla saygı duyulduğu, seçmenlere bazı istisnalar dışında, gerçek siyasi alternatifler arasında bir seçim yapma olanağı sunulduğu, seçim günü, sandık başlarında ve çevresinde birkaç olay meydana gelse de seçimlerin büyük ölçüde barışçıl geçtiği ve açılış ve oylama süreçlerinin genel olarak iyi organize edilmiş ve olumlu değerlendirildiği belirtilmiştir.
DKİHO seçim ana gözlem heyeti başkanı Büyükelçi Jan Petersen, bir dizi olaya rağmen seçimlerin “büyük ölçüde barışçıl” geçtiğini ve YSK'nın verimli çalıştığını ifade etmiştir. Delegasyon, yüksek katılımı övmüş ve bunun “güçlü bir demokratik ruhun” açık bir göstergesi olduğunu belirtmiştir.
Ancak dile getirilen bazı eleştirel açıklamalar da bulunmaktadır. “Cumhurbaşkanı ve iktidar partilerinin, ön yargılı medya yayınları da dahil olmak üzere haksız bir avantaja sahip oldukları, toplanma, örgütlenme ve ifade özgürlüklerine yönelik kısıtlamaların bulunduğu, idari kaynakların kötüye kullanıldığı durumların olduğu, seçim yönetiminin şeffaflık ve iletişim eksikliğinin yanı sıra bağımsızlığına ilişkin endişelerin bulunduğu, depremden etkilenen vatandaşların kayıt ve oy kullanmalarını kolaylaştırmak için alınan tedbirlerin sınırlı kaldığı, seçim günü, özellikle oy kullanma ve sayım sırasında bazı prosedürlerin eksik uygulandığı, temel hak ve özgürlüklerin Anayasa ve yasal çerçeve ile tam olarak güvence altına alınmadığı ve yargının bağımsızlığının endişe kaynağı olmaya devam ettiği, gözlemlenen bazı sandık merkezlerinde uygulanan düzenin, oylamanın gizliliğini tam olarak garanti etmediği, bazı sandık merkezinde aşırı kalabalık olduğu, 36 sandıkta gözlemcilerin erişiminin engellendiği” ifade edilmiştir.
Ayrıca, “seçim kanunundan kaynaklı eksikliklerin bulunduğu, kadınların siyasette ve liderlik pozisyonlarında yeterince temsil edilmediği, yetkililerin ve siyasi partilerin, kadınların siyasete katılımını engelleyen kalıcı toplumsal cinsiyet klişelerini ele almak için daha fazla çaba göstermesi gerektiği, Yeşil Sol Parti destekçilerine yönelik yaygın baskı, sindirme ve tutuklamaların olduğu, mevzuatta parti ve kampanya finansmanına ilişkin kapsamlı düzenlemelerin yer almadığı, son zamanlarda yanlış bilgi yaymanın suç sayılması, web sitelerinin sık sık engellenmesi ve çevrim içi içerik kaldırma ve seçim döneminde gazetecilere yönelik tutuklanma ve kovuşturma vakalarıyla birleştiği, kamu yayıncılarının iktidar partilerini ve adaylarını açıkça desteklediği” ifade edilmiştir.
Son olarak, AGİT Parlamentosu heyeti başkanı Farah Karimi, Danimarkalı parlamenter Soren Sondergaard ve İsveçli parlamenter Kadir Kasırga'nın seçim gözlemcisi olarak Türk makamları tarafından akredite edilmemesinin “üzücü bir karar” olduğunu ifade etmiştir.
Değerlendirmeler
14 Mayıs'ta yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinin ve 28 Mayıs’ta yapılan ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Türkiye ve Türkiye demokrasisi adına kayda değer bir başarı olduğu açıktır. Seçimlerden yaklaşık bir yıl önce başlayan yüksek siyasi gerilime, 11 büyük şehri vuran ve büyük acılar yaşatan yıkıcı depremlere rağmen seçimler, depremin vurduğu şehirler de dahil olmak üzere barışçıl bir atmosferde geçmiştir.
Dolayısı ile seçimler esnasında herhangi bir güvenlik zafiyeti gösterilmemiştir. Nihayetinde seçmenler yüzde 89'luk ezici bir oranla katılım sağlayarak serbestçe ve barışçıl bir şekilde sandık başına gitmişler ve oylamaya katılmışlardır.
Dikkate değer bir diğer önemli bir husus ise seçimlerin geniş kapsamlı bir uluslararası gözleme açılmış olmasıdır. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi, Türk Devletleri Teşkilatı, Türk Devletleri Parlamenter Asamblesi ve Akdeniz Parlamenter Asamblesi (MED PA) tarafından yapılan talep sonrasında heyetler, akredite edildikleri Dışişleri Bakanlığı tarafından duyurulmuştur. AGİT DKİHO, Türkiye'deki seçimleri 40 ülkeden 401 kişilik gözlemci ekibiyle takip etmiştir. Sonuçta yapılan seçimleri toplamda 489 uluslararası seçim gözlemcisi takip etmiştir.
Durum böyleyken AGİT ve Avrupa Parlamentosu tarafından yukarıda belirtilen eleştiriler, oldukça yüzeysel görünmektedir. Belirtilen olumsuz hususların oldukça münferit olduğu belirgindir. Türkiye gibi 60 milyonun üzerinde seçmeni olan ve yaklaşık 50 milyon civarında seçmenin sandığa gittiği bir ülkede bu tür münferit olayların yaşanmasının neredeyse kaçınılmaz olduğu belirtilmelidir.
Yapılan eleştirilerin önemli bir kısmı, 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri ile doğrudan ilişkili olmayan, özellikle Batı kaynaklı ve belirli ön yargılara dayanan eleştirilerin seçim münasebeti ile tekrar edilmesi niteliğindedir. Mevzuata ilişkin eleştiriler, kadınların siyasette ve liderlik pozisyonlarında yeterince temsil edilmemesi, siyasi gerilimler hatta yargı bağımsızlığına dair tartışmalar doğrudan seçimlerle ilgili olmayan, başka düzlemelerde de tartışılan konular niteliğindedir.
Yapılan eleştirilerin bir kısmı da çeşitli oy verme yerlerinde yaşanan ve oradaki personelin bir kısım prosedürü layığı ile uygulayamamasından kaynaklanan ama seçimin sonucuna bir etkisi olmayan aksaklıklara dairdir. Bu tür eleştirilerin, seçim müşahitlerinin, sonuca etki etmeyen küçük olaylar da dahil olmak üzere her şeyi not etmek zorunda hissetmelerinden kaynaklanan münferit notlar olduğu söylenebilir.
Seçim öncesi koşullar ise iktidar adına “muhalefet partilerine karşı haksız avantaj”dan uzak gözükmektedir. Şu anda Cumhur İttifakı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan mecliste çoğunlukta ve ülke yönetiminde bulunurken, muhalefetteki Millet İttifakı dört büyük şehrin, yani Ankara, İstanbul, İzmir ve Adana'nın belediye yönetimlerinde bulunmaktadırlar. Esasen bu nedenle seçim propaganda imkanlarının, yönetimdeki hükümetin kullanımına açık olduğunu söylemek yanıltıcıdır. Öte yandan muhalefet ittifakı, seçim kampanyası boyunca kesintisiz olarak faaliyet gösteren çok sayıda ana akım TV kanalını ve sosyal medya mecrasını kullanma imkanına sahip olmuşlardır.
Yeşil Sol Parti'ye yönelik iddia edilen baskı eylemlerine dair somut bir kanıt ortaya konmamakta, Türkiye’de terör örgütüne ve destekçilerine duyulan toplumsal tepkiyi, sistematik bir yıldırma eylemi imiş gibi gösterme çabası niteliği göstermektedir.
Türkiye'nin Kadir Kasırga ve Soren Sondergaard'ı seçim gözlemcisi olarak kabul etmemesinden duyulan memnuniyetsizlik de haklı gözükmemektedir. Kadir Kasırga, İsveç'te nerdeyse bir PKK ajanı olarak çalışmaktadır. İsveç'te milletvekili olmasına rağmen İsveç'in iç meseleleriyle değil de neredeyse sadece Türkiye’nin iç ve dış meseleleri ile ilgilenmektedir. Bu derece ön yargılı ve taraflı olan birinin, Türkiye'de tarafsız bir seçim gözlemcisi olamayacağı açıktır. Benzer şekilde Danimarkalı milletvekili Soren Sondergaard da çeşitli haber ve açıklamalarda görüldüğü gibi terör örgütü PKK'ya verdiği açık destekle dolayısı ile Türkiye'ye karşı taraflı tutumu ile bilinmektedir.
Dışişleri Bakanlığı tarafından açıklandığı gibi, bazı siyasi açıklama ve suçlamalar, seçim sürecinin çerçevesini aşmakta ve bağımsız ve tarafsız gözlem ilkelerini hiçe saymaktadır. Açıkçası, siyasi analizler ve taraflı yorumlar, yalnızca AGİT seçim gözlem misyonlarının güvenilirliğini tehlikeye düşürme potansiyeline sahip gözükmektedir.