Dünya nüfusunun hızla artışı, küresel iklim değişikliği, tarım alanlarının azalması, tarımsal arzın düşmesi, kriz ve salgın gibi gelişmeler, ülkeler için tarımı ve dolayısıyla gıdaya erişimi güvence altına almanın önemini bir kez daha gösteriyor. Bunların üstüne koronavirüs salgınının etkileri ve ortaya çıkardığı belirsizlikler, hayatımızda çok önemli değişimleri tetiklemiş durumda. Salgın ile beraber tarımsal faaliyetler, güvenli-sağlıklı gıdaya erişim, gıda güvenliği, kırsalda yaşam ve değişen talep her zamankinden daha önemli halde.
Dünyada ve Türkiye’de Gıda Enflasyonu
2021’e girerken Türkiye’nin ve dünyanın önündeki en önemli sorunlardan birisi küresel gıda fiyatlarındaki yükseliş oldu. Gıda fiyatlarının, enflasyondaki ağırlığı itibariyle yakından takip edilmesi büyük önem taşıyor. Ülkemizde uzunca bir süredir enflasyondaki artışın altında yatan temel sebep olarak, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki artış gösteriliyor. Mevcut tablo, gıda fiyatlarındaki yükseliş eğiliminin devam edeceği yönünde. Uluslararası tarım ürünlerindeki fiyat artışlarının altında yatan sebeplerin başında pandemi belirsizliği, iklim değişikliği, ülkelerin korumacı önlemleri, rekolte düşüklüğü, Çin gibi bazı ülkelerin yüklü alımları makro faktörler olarak sayılabilir.
Bunların arasında en önemli meselelerden biri, şüphesiz iklim değişimi. Örneğin, küresel iklim değişikliğinin sonucu olarak geride bıraktığımız yılda tarımsal üretim ile ilgili en önemli sorun kuraklık oldu ve buna anlık olarak müdahale etme durumu maalesef yok. Özellikle Türkiye’deki tarım arazilerinde birçok tarımsal üründe, -ağırlıklı olarak kuru tarım/ekim yapılmasından dolayı- iklimsel değişiklikler üretim rekoltesi üzerinde hayati rol oynuyor. 2020’de Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı Kuraklık Haritasına göre Türkiye’de şiddetli kuraklığa bağlı olarak “acil durum” söz konusu.
Dünyada gıda fiyatlarının seyrini görmek için küresel ölçekte en çok ticareti yapılan gıda ürünlerinin fiyat değişimlerini izleyen FAO (Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü) Gıda Fiyat Endeksi’ne bakılır. FAO’nun aylık açıkladığı gıda fiyat endeksi (FAO Food Price Index -FFPI), arka arkaya tam sekiz aydır artış eğiliminde. Aynı zamanda endeks şu anda, Temmuz 2014’ten itibaren en yüksek aylık ortalamalara ulaşmış durumda. Bu artışta ivme her ne kadar tahıl, bitkisel yağlar ve şekerden kaynaklansa da et ve süt ürünlerinin yukarı yönlü etkisi de dikkat çekiyor. Son altı ayda buğday, mısır, arpa gibi tarımsal ürünlerin FOB fiyatları (free on board- tedarikçinin malzemeyi nakliye aracına taşıyana kadar olan sorumluluğu) yüzde 50 seviyesinde artış kaydetti.
Dünyada ve eş zamanlı olarak Türkiye’de yükselen gıda fiyatlarının altında yatan yapısal faktörlere eğilmeden, çözüm geliştirmek mümkün değil. Gıdadaki fiyat artışının bir köşesinde kuraklık, sel, iklimsel değişimler gibi elde olmadan gelişen tabiat olayları bulunuyor. Diğer taraftan politikaların gözden geçirilmesi ve iyileştirilmesi ihtiyacı da açıkça görülüyor. Yani üretimin kesintisiz sürdürülmesi yolunda gıda arz güvenliğinin sağlanması, üreticilerin girdi maliyetlerindeki artışın önlenmesi, üreticinin/ürünün doğrudan tüketiciye ulaşması ve dolayısıyla gıda tedarik zincirinin doğru kurgulanması, dış ticaret ayağının güncel gelişmeler ışığında yakından takip edilmesi, tarımsal iş gücünü ve üreticiyi üretimde tutacak politikaların etkin bir fayda ve maliyet analizi çerçevesinde uygulanması gibi politikaların gözden geçirilmesi ya da düzeltilmesi gerekiyor. Bu sorunların çözümü hiç şüphesiz kolay değil. Bu yüzden uygulanacak tarım-gıda politikasının öncelikle bakanlık bünyesinde sahiplenilmesi ve daha sonra sahada uygulanarak takip edilmesi büyük önem taşıyor. Türkiye’de özellikle tarım-gıda meselesinde sektörün sorunları yıllardır konuşuluyor. Burada esas mesele doğru politikanın belirlenmesi, icra edilmesi ve bu politikaların etkinliğinin ölçülmesinde-takibinde sabırlı, uzun vadeli ve tutarlı bir yaklaşımın gösterilmesidir.
Post-Korona Dönemde Yeni Normal
Salgın çalışma ortamımızı, sosyal ilişkilerimizi ve tüketim alışkanlıklarımızı büyük ölçüde etkiledi. Bunların içerisinde konumuzu ilgilendiren kısım, tüketicilerin/hanehalkının tüketiminde yaşanan değişimdir. Özellikle oteller, eğlence, ulaşım, turizm, giyim gibi sektörlerde tüketim düşmüş ve sonuç olarak enflasyon sepetinde gerilemeler yaşanmıştır. Ancak gıda, konut, ev eşyası gibi alt gruplarda ise fiyatlar yükselmiştir. 2021’de güncellenen enflasyon sepetinde gıda, konut, ev eşyası, sağlık, haberleşmenin ağırlığı artış kaydetti. Gıda ve alkolsüz içeceklerin payı 3,17 puan artışla yüzde 25,94’e, sağlık harcamalarının payı 0,45 puan ile 3,25’e çıktı. Alkollü içecekler, tütün, giyim, ayakkabı, eğitim, lokanta ve oteller gibi özellikle hizmetler sektörü grupların ağırlığı ise azaldı.
Pandeminin hem şirketler hem de çalışanlar üzerinde bıraktığı bazı alışkanlıklar iş hayatında önemli değişimleri beraberinde getirecektir. Özellikle bazı şirketler ve çalışanlar için uzaktan çalışmayı sürdürmek bir norm haline gelebilir. Böyle bir durumda işletmeler kadar çalışanların da kendilerini uzaktan çalışmaya hazır hale getirmesi önem arz ediyor. Salgının getirdiği kalıcı etkilere örnek olarak ABD’de yapılan bir ankete katılan işçilerin yüzde 54’ü uzaktan çalışmaya devam etmeyi tercih edeceklerini, başka bir ankette de katılımcıların üçte ikisi evden çalışmanın kalıcı olmasını beklediklerini söylemiştir. İnsanların işe gitmek ya da ofiste bulunmak zorunda kalmadan işlerini uzaktan yapması yeni normal olarak hayatımıza girebilir ki bu da evde tüketimin devam edeceğini gösterir. Özellikle sağlıklı, güvenilir ve doğal ürünlere olan talebin canlı olması, kamunun gıda arz-talebini yakından takip etmesini gerekli kılıyor. Türkiye’de artan gıda talebine rağmen üreticilerin ürünlerini pazara ulaştırmada yaşadıkları engeller ve tedarik zincirinin uzunluğu ciddi sorunlara yol açıyor. Örneğin, son aylarda süt ve süt ürünleri başta olmak üzere gıdada fahiş fiyat artışları yaşanıyor. Kamunun spekülatif ve yüksek fiyatlara karşı güçlü bir düzenleyici, denetleyici mekanizma ile piyasayı takibi ve gerektiğinde yaptırım uygulaması büyük önem arz ediyor.
Uzaktan çalışmanın yaygınlaşması ile beraber özellikle beyaz yakalı çalışanların stresten ve kalabalıktan uzaklaşmak amacıyla kentlerden uzaklaşması söz konusu olabilir. Kırsalın cazibe merkezi olmasına katkı sunacak bu fırsatın risklerine de dikkat edilmeli. Bu bağlamda Türkiye’de bölünmüş ve parçalı yapıdaki tarım arazileri gerçekliği bulunmaktadır. Tarım arazilerinin birleştirilmesi ihtiyacı ortada iken beyaz yakalıların tarım arazileri satın alması, buralara ev yapması ve bunun da arazi fiyatlarını şişirmesi gibi yaşanacak olumsuzluklara müsaade edilmemelidir.
Pandemi dolayısıyla Batılı ülkelerde çalışanlar, uzaktan çalışma sayesinde daha küçük şehirlere ve kırsal yerlere yerleşmeyi tercih etmektedirler. Sahip olduğu çok iklimli ürün avantajı, kırsal alanların tarımsal ve coğrafi zenginlikleri ile beraber düşünüldüğünde, Türkiye’de kırsalın yeniden bir cazibe merkezi olma ihtimali her zamankinden daha fazladır. Uzun yıllardır insanların kırdan kente göçü yaşanmakta ve şehirlerde yönetilmesi zor, çok boyutlu sorunlar baş göstermekteydi. Kırsalda iş ve yaşam şartları altında kırsal kalkınmada geliri çeşitlendirmek, nüfusun gelir düzeyini arttırmak, refah seviyelerini yükseltmek, kırsal turizm gibi tarım dışı faaliyetleri teşvik etmek gibi birçok konuda kırsala yönelik yeni bir yaklaşım benimsenebilir. Ve nihayetinde salgın sonrası kırsalın kentlerle yarışır bir hale getirilmesi, yeni normalin sunduğu fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Gıda Fiyat İstikrarı İçin Bütüncül Yaklaşım
Türkiye’de gıda güvenliğini güvence altına almak ve bu konudaki kaygıları giderecek politikaları hayata geçirmek her zamankinden daha önemli hale gelmiş durumda. Yaşanan gıda enflasyonu, üretimden uzaklaşan çiftçiler, gittikçe zayıflayan aile çiftçiliği, kırsalın terkedilmesi, tarım alanlarının değerlendirilmemesi gibi çözülmesi çok zor olmayan yıllardır konuşulan sorunlar ile birlikte kooperatifçiliğin güçlendirilmesi, toptancı hallerin modernizasyonu ve yeni hal yasasının bir an önce yürürlüğe girmesi, lisanslı depoculuğun yaygınlaşması, sözleşmeli tarım, sürdürülebilir kalkınma gibi çözüme yönelik adımlar önümüzde duruyor.
Bugün birçok ülkenin yaşadığı siyasi istikrarsızlık ve yönetim zafiyetinin tam tersine Türkiye’nin sahip olduğu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin etkin koordinasyon ve hızlı karar alma mekanizmasının sunduğu fırsat penceresi heba edilmemelidir. 2014’te kurulan ve sekretaryasını TCMB’nin yürüttüğü “Gıda Komitesi” gıda meselesinde elini taşın altına koyarak kurumlar ve bakanlıklar arası koordinasyon ve iş birliğini sağlamalı ve sürecin takipçisi olmalıdır. Bu sayede yıllardır ülkemizde özellikle tarım politikalarındaki en temel eksiklik olan bakanlık içinde süreklilik, bütüncül yaklaşım ve kurumlar/politika yapıcılar arasındaki koordinasyon ve uyum sağlanmış olacaktır.