Kimlik, gelir dağılımı, siyasal sistem, demokrasi ve Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeri gibi birçok konu, "Yeni Anayasa" tartışması başlığı altında çok sayıda rakip söylem üretmeye aday. Ülkemizin dinamizmi, değişen sosyolojisi ve gelen dünyanın belirsizlikleri, iktidar ve muhalefeti yeni etkin politikalar oluşturmaya zorluyor.
Tarihsel süreklilik göz önüne alındığında iki ülke arasındaki gerilim, doğrudan karşılaşma haline dönüşmüş bulunuyor. Eğer ABD-İsrail ikilisi kendi uzun vadeli stratejileri açısından İran’ın bölgede oynadığı rolün zararlarının faydalarından fazla hale geldiğini düşünüyorlarsa gittikçe kızışan küresel ve bölgesel gerilim atmosferinde meseleyi kökünden çözmeyi düşünebilirler.
İsrail’in on yıllardır oluşturduğu güvenlik stratejisi, hangi nedenle olursa olsun 7 Ekim’de HAMAS saldırısı, 13 Nisan’da ise İran saldırısıyla ciddi bir darbe aldı. Gazze’deki katliamlar ve gerçekleştirilen savaş suçları veya İran’a yönelik göstermelik karşı misilleme, bu güvenlik stratejisine dayalı caydırıcılığın yeniden ihdasını sağlayamaz.
Netanyahu ve diğer Siyonistler, İran’ın doğrudan İsrail’e saldırmasını sağlasalar da ABD ile İran arasında bir savaş çıkarma hedeflerine ulaşamadılar. Ancak bu hedeflerinden vazgeçmeyecekleri ve bundan sonra da başka provokasyonlarla İran’ı ve ABD’yi savaşın içine çekmeye çalışacakları söylenebilir. Bunun için hangi yollara başvuracaklarını ise zaman gösterecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İsmail Heniyye başkanlığındaki HAMAS heyetini kabulü, 7 Ekim’den bu yana Türkiye’nin Gazze direnişine ve halkına desteğinin somut bir göstergesi olmakla beraber aynı zamanda gerek iç siyasette gerekse bölgesel denklemde oluşan yeni dinamiklere dair de önemli mesajlar içeriyor.
PKK, hem uluslararası muhatapları üzerinden Türkiye’nin saldırısını engelleme çabaları gösterirken hem de örgüt medyası yoluyla sempatizan kitle üzerinde TSK müdahalesi öncesi konsolidasyon sağlamaya çalışıyor. PKK’nın bu diplomatik çabaları ve propaganda hamleleri Irak özelinde kalmamakta Suriye’de de olası bir Türk askeri harekatının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.
Başta ticaret olmak üzere ikili ilişkiler, Almanya’daki Türk diasporası, Filistin, savunma sanayii ve terörle mücadele başlıkları, iki liderin görüşmesinin belirleyici başlıkları olurken, iki liderin basın toplantısında da bu başlıklar çerçevesinde önemli mesajlar verildi.
İsrail’e açıktan dur diyemeyen Biden yönetimi, Yahudi lobisinin ve genel anlamda İsrail destekçisi güçlü çevrelerin desteğini kaybetmekten korkuyor ve HAMAS konusunda aşırı dikkatli davranmaya çalışıyor. Öte yandan İsrail’e bu koşulsuz desteğin çıkardığı kabarık faturayı nasıl ödeyeceğini de bilemeyen Biden, açıkçası bu yönüyle bıçak sırtı bir durumda siyaset yapmaya çalışıyor ve işin doğrusu bunu beceremiyor da.
Çin; Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın en büyük ticaret ortağı durumunda. Kırgızistan ve Tacikistan'daki en büyük yabancı yatırımcı. Çin’in Orta Asya devletleriyle olan toplam dış ticaret hacmi, bölgenin Rusya ile olan mevcut dış ticaret hacminin 2 katından daha fazla. Rusya’nın 2023’te Orta Asya ülkeleriyle olan ticaret hacmi 42 milyar dolar civarında gerçekleşti.
Kimlik, gelir dağılımı, siyasal sistem, demokrasi ve Türkiye'nin uluslararası sistemdeki yeri gibi birçok konu, "Yeni Anayasa" tartışması başlığı altında çok sayıda rakip söylem üretmeye aday. Ülkemizin dinamizmi, değişen sosyolojisi ve gelen dünyanın belirsizlikleri, iktidar ve muhalefeti yeni etkin politikalar oluşturmaya zorluyor.
Körfez ülkeleri, İsrail-İran geriliminde iki aktöre yakın olmayan fakat iki aktörü de marjinalize etmeyen bir politika tercih etmektedir. Nitekim İsrail ve İran’ın bölgesel etkinlikleri, Körfez ülkelerinin dikkate alması gereken önemli bir faktördür. İran’ın bölgedeki genişleyen nüfuzu ve İsrail’in güvenlik politikalarındaki agresif tavrı, Körfez monarşilerini endişelendirmekte ve bir dizi diplomatik zorlukla karşı karşıya bırakmaktadır.
Sudan’da ilk çatışmalar bundan bir yıl önce Sudan’ın başkenti Hartum’da meydana gelse de çatışma bölgelerinin hızlı bir şekilde genişlemesi, Sudan’daki krizin endişe verici boyuta ulaşmasına yol açtı. Bu süreçte, 13 bine yakın insan hayatını kaybederken, 51 milyonluk ülke nüfusunun 6 milyondan fazlası ülke içinde yerinden edildi, 2 milyondan fazla kişi ise komşu ülkelere göç etti.
Henüz yerli teknolojilerin olgunlaşmadığı bir dönemde devletin güvenliği açısından, dış silah alımların gerçekleşmesi doğal karşılanabilirdi. Burada olağandışı olan, içerideki alternatif yerli üretim hamlelerinin tamamının garip bahanelerle ya da doğrudan saldırılarla sabote edilmesi ve bu müşteri olma durumunun Batılı “pazarcılar” tarafından “sürekli sömürü” şeklinde devam ettirilmek istenmesidir.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz.
Daha fazlası