Kriter > Dış Politika |

Trump Dönemi Türkiye-ABD İlişkileri


8 Kasım’da yapılan ABD başkanlık seçimleri dünya kamuoyunun pek de beklemediği bir şekilde sonuçlandı. Seçimleri büyük bir sürprizle Donald Trump kazandı.

Trump Dönemi Türkiye-ABD İlişkileri

8 Kasım’da yapılan ABD başkanlık seçimleri dünya kamuoyunun pek de beklemediği bir şekilde sonuçlandı. Seçimleri büyük bir sürprizle Donald Trump kazandı. Obama sonrası Clinton’lı bir ABD’ye dair yapılan tüm planlar bu noktada suya düşmüş oldu. Seçimlerin hemen arkasından da herkes bu yeni dönemde ABD ile diğer ülkeler arasındaki ilişkilerin nasıl şekilleneceği sorusunu oldukça muğlak bir biçimde tartışmaya başladı. Bu tartışmaları zorlaştıran ve belirsizleştiren, kampanya döneminde iki adayın da dış politika ve güvenlik politikaları konusunda sergilediği düşük performans, ortaya koyduğu sığ değerlendirmeler ve çoğu ipe sapa gelmez öneri ve projelerdi. Oldukça düşük seviyeli ve yüksek yoğunluklu bu tartışmalar ortaya kafası karışık bir ABD çıkardı.

Son altı ay ABD’nin dünyadaki yeri kadar farklı bölgelerde üstleneceği roller konusunda da oldukça tutarsız ve istikrarsız önerilerle dolmuştu. Seçimler sonrasında bu durumda henüz çok fazla bir değişiklik yaşanmış değil. Bu manzara yakın zamandaki geçiş döneminde Trump’ın dış politika kadrosunun ortaya çıkışıyla bir nebze daha belirginleşecek ve dış politika opsiyonları biraz daha daralacak. Ancak bu politikalar belirginleşene kadar elimizdeki sınırlı veriyle önümüzdeki dört sene içinde Trump ABD’sinin Türkiye ile ilişkileri konusunda söyleyebileceğimiz bazı hususlar mevcut.

İlk etapta ilişkilerin geleceği ile ilgili beklentilerde olabildiğince dikkatli olunması gerekiyor. Trump dönemi birçok imkanı içinde barındırdığı gibi birçok riski de içerecek. Sekiz sene önce aynı aylarda Obama’nın başkanlığı kazanmasından sonra da Türkiye’de büyük bir heyecan yaşanmıştı. Özellikle Bush döneminde yaşanan gelgitler ve krizler sonrasında ikili ilişkiler açısından Obama dönemi büyük bir şans olarak görülmüştü. Hem başkanın hem de başkanın partisinin değişiminin ikili ilişkilerde yeni bir dönemi başlatacağı varsayılmıştı.

Başkan Obama’nın ilk dış gezilerinden birini Türkiye’ye yapması da bu durumu daha reel bir noktaya taşımıştı. Adına “model ortaklık” denen yeni dönem ilişkilerinin Bush yıllarında oluşan güven bunalımını da ortadan kaldıracağı düşünülüyordu.  Ancak beklentiler karşılık bulmadı ve Ortadoğu’daki değişim dalgasıyla birlikte ilişkiler de türbülansa girdi. Son üç senede özellikle ABD’nin YPG’yi silahlandırması sonrasında ikili ilişkiler belki de tarihinin en  dip noktalarından birinde  buldu kendini.

Yeni Bir Başlangıç

Şimdi tam da bu noktada Washington’da ciddi bir değişim yaşanıyor. Yaşanan sadece bir başkan değişimi değil, sadece bir parti değişikliği de değil. Trump farklı bir karakter olarak Washington karşıtı bir duruşla seçimi kazandı ve bu zafer sonrasında ülke yönetimi de ciddi değişimlere gebe. İkili ilişkiler açısından bu dönem yeni fırsatlar ortaya koyabilir. Özellikle Başkan Obama, Başkan Yardımcısı Biden ve Obama’ya en yakın isimlerden olan Ben Rhodes’un son altı ayda verdiği mülakatlarda Türkiye’deki liderler hakkında yaptığı yakışıksız yorumlardan sonra ikili ilişkilerde artık bu yönetimle bir yol kat edilemeyeceği görülmüştü. Washington’da dış politika kadrosunda bir yenilenme bu noktada ciddi fırsatlar ortaya koyuyor. Yeni kadrodaki isimlerin Türkiye ile yeni bir başlangıç iradesini ortaya koyması durumunda iki ülke arasında yaşanan kimya sorunu bir nebze atlatılabilir. Ancak belirtildiği gibi bu noktada beklentileri belirli bir seviyede tutmak gerekli. En azından kilit pozisyonlara yapılan atamalar son bulana kadar.

Bu noktada ikili ilişkilerin en önemli şanslarından biri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve onun bundan önce muhatabı olan iki Amerikan başkanıyla ilişkilerdeki deneyimidir. Bu tecrübe özellikle devletlerarası ilişkiler konusunda pek tecrübesi olmayan bir Amerikan başkanı olduğu düşünülürse ciddi bir fırsat olarak adlandırılabilir. Bir yandan Washington’da her şeye yeniden başlayabilecek bir kadro öte yandan ilişkilerin son on beş senesinin hafızasına sahip bir liderle ciddi gelişmeler yaşanabilir. İlk telefon konuşması sırasında oluşan olumlu hava da bu noktada bundan sonraki adımlar için önemli bir fırsat olarak görülebilir.

Bunun yanında elbette kilit dış politika ve ulusal güvenlik pozisyonlarına atanan isimlerin Türkiye'ye olan yaklaşımları da ciddi bir önem taşıyor. Trump'ın geçtiğimiz hafta Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığı Mike Flynn’in Türkiye ile ilişkiler konusundaki pozisyonu da bu noktada oldukça belirleyici olabilir. Bundan sonraki noktada özellikle Dışişleri ve Savunma Bakanlığı atamalarının ardından iki ülke ilişkileri konusunda daha ciddi bir veriye sahip olacağız.

Bu kişisel ilişkilere bağlı fırsatın yanında iki ülke için jeopolitik açıdan da önemli iş birliği imkanları da bulunuyor. Örneğin Doğu Akdeniz’de enerji konusunda yaşanan soru işaretlerinin aşılmasının en önemli ayağı, Türkiye ve ABD’nin bölgeye yönelik ortak bir siyaset geliştirmesi olacak. Özellikle Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan gelişmeler ve enerji konusunda Ankara’nın kaynaklarını çeşitlendirmek adına içine girdiği çalışma bu bölgeyi daha da önemli kılıyor.

Obama döneminde belki de en önemli olumlu ancak sonuçsuz çabalardan biri Kıbrıs konusunda yaşanmıştı. Özellikle Başkan Yardımcısı Biden’ın bu konudaki çabaları yeni bir görüşme trafiğini beraberinde getirdi. Şayet Kıbrıs görüşmelerinden olumlu bir sonuç alınırsa ve Türkiye-İsrail arasındaki enerji konusunda daha derin bir iş birliği sağlanırsa Ankara ile Washington arasında da Doğu Akdeniz merkezli farklı bir iş birliği süreci başlayabilir. Bu bir yandan ilişkilerin enerji politik boyutunu güçlendirebileceği gibi öte yandan da bölgesel çeşitliliği elde etmekte oldukça olumlu bir adım olacak. ABD’nin özellikle Güney Kıbrıs ve Yunanistan üzerinde sahip olduğu etkiyi bu sorunun çözümüne yönelik kullanması önemli bir fırsat alanı yaratacak.

ABD’nin YPG Tutumu

İkili ilişkilerdeki mevcut risk alanlarının kuşatılması ve sorunların çözülmesi konusunda bazı adımların atılması bu dönemde mümkün olabilir. Bu mayınlı alanlar artık herkesin hemfikir olduğu ve ikili ilişkilerin geleceğini son üç senedir ciddi bir şekilde tehdit eden mevzular. Bunların en önemlilerinden biri yukarıda da belirtildiği üzere YPG’nin silahlandırılması meselesi. Amerikan yönetiminin son üç senedir Türkiye’nin tüm protestolarına rağmen sürdürdüğü bu tutum Ankara ile Washington ilişkilerinde uzun vadedeki en önemli sorun olarak ortada duruyor.

Yeni yönetimin DEAŞ ile mücadelede daha proaktif olacağı ise önemli güvenlik pozisyonlarına gelen isimlerin bu konudaki düşüncelerinden anlaşılıyor. Bu noktada Trump’ın DEAŞ ile mücadele konusunda nasıl bir pozisyon sergileyeceği oldukça önemli. Mevcut stratejinin bir parçası olan YPG’nin desteklenmesinin DEAŞ’a karşı koalisyondaki en önemli aktörlerden biri olan Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiğini artık Washington’daki herkes az çok biliyor. YPG’nin bölgede izlediği politikaların gerek Kuzey Suriye demografisine etkisi ve ortaya çıkan Arap-Kürt gerilimi gerekse bu demografik politikaların yol açtığı insani dramın da herkes farkında. Bu noktada ABD’nin YPG politikasının Türkiye’nin kaygıları dikkate alınarak gözden geçirilmesi ikili ilişkiler için büyük bir fırsat ortaya koyacak. Dahası DEAŞ ile mücadele konusunda koordinasyon ve iş birliği odaklı atılacak adımlar önemli bir ortak çalışma alanı olarak öne çıkacak.

FETÖ Lideri Gülen’in İadesi

Bunun yanında 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında çok daha önem kazanan Fetullah Gülen meselesi ikili ilişkiler açısından başka bir darboğaz anlamına geliyor. Bu noktada Obama yönetimi sırasında Türkiye ne darbe girişimi konusunda ciddi bir empati ne de bu darbeci gruplara karşı siyasi bir destek gördü. Trump’ın darbeden hemen sonra attığı tweetin bu kadar gündemde kalmış olma sebebi Obama dönemine duyulan bu hayal kırıklığı. Bu noktada Türkiye’nin talepleri konusunda Trump yönetiminin daha hassas davranması ve iade konusunda adımlar atması ikili ilişkilerde oldukça olumlu bir havanın ortaya çıkmasını sağlayacak.

Bir başka önemli fırsat alanı da ABD’nin uygulamaya koyacağı aktif bir kamu diplomasisinin ortaya çıkmasıyla elde edilebilir. Obama döneminin Türkiye ile ilişkiler konusunda yaşadığı başarısızlığın en önemli alanlarından biri de kamu diplomasisi sahasında yaşanmıştı. Türkiye’de yaşanan terör olaylarından sonra geciken taziye açıklamaları ve 15 Temmuz darbe girişiminde gösterilmeyen duygu birliği ciddi sorunlara yol açmış durumda. Bu noktada Trump yönetiminin elinde önemli bir fırsat var.

Bu da oldukça sorunlu bir kamu diplomasisinden sonra iktidara gelecek olmaları. Türkiye gibi kritik bir ülke ile ilişkileri özellikle de bu ilişkilerin Türk kamuoyundaki algılanışını düzeltmek için 2017 yılında yapılacak üst düzey bir gezi önemli olacak. Bu gezi sırasında akıllı adımlar atılırsa hem Türk kamuoyunun ABD konusunda kafa karışıklığı giderilir hem de yeni bir sayfanın açıldığı imajı güçlü bir şekilde verilir.

Çok Bilinmeyenli Bir Dönem

Elbette bu imkan ve fırsatlar kadar ciddi belirsizlik alanları da mevcut. Öncelikle Suriye konusunda Trump’ın yaptığı açıklamalardan güvenli bölge konusunda ciddi bir destek geliyor olsa da özellikle Esed rejimine aşırı güven durumu ortaya çıkıyor. Bu güven Esed rejiminin DEAŞ ve benzeri gruplarla mücadele edebileceği düşüncesine dayanıyor. Bu durum ikili ilişkilerde oldukça riskli bir alan anlamına geliyor.

Bununla birlikte Trump’ın NATO konusundaki düşüncelerinin ne kadar siyasi yansıması olacağı önemli soru işareti. Uzun yıllardır kimlik krizi yaşayan bu ittifakta ABD’nin atacağı adımlar diğer üyelerin müttefiklik ilişkisini yeniden yorumlamasına yol açabilir. Bu durum da Türkiye ile ABD arasındaki güvenlik ilişkisini ciddi bir şekilde etkileyebilir.

Ayrıca özellikle Trump’a yakın isimlerin İslamofobik düşünceleri de ciddi sorun yaratacak cinsten. Bu durum ilk etapta her ne kadar ABD’deki Müslümanlara karşı bir pozisyon olarak görülse de daha geniş çaplı bir dalgayı da beraberinde getirebilir. Ardından da hem Avrupa’da azınlık konumundaki Türkleri hem de Müslüman bir çoğunluğa sahip Türkiye gibi ülkeleri ciddi anlamda rahatsız edebilir. Trump yönetimi önümüzdeki günlerde bu sorunu ortadan kaldırmak için önemli adımlar atmak zorunda kalabilir. Zira bu hareketin demobilizasyonunun gecikmesi ABD’nin ulusal birliği kadar Türkiye ile ilişkilerini de etkileyebilir.

Kısacası çok bilinmeyenli bir döneme giriyoruz. Obama döneminde bilinenlerin oluşturduğu olumsuz hava yüzünden bilinmeyenli bir dönem olumlu bir değişim olarak görülse de içinde riskler barındırıyor. Bilinmeyenler iyi yönetilip son on beş yılın deneyimi iyi enstrümantalize edilirse ortaya olumlu bir tablo çıkabilir. İlişkilerin çeşitlendirilmesi, liderlerin etkileşimi ve ekonomik boyutun güçlendirilmesi bu noktada ilişkilerin gelişmesinin en büyük saiklerinden olacak.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası