Gazze işgalinin dolaylı olası yansımalarından bir tanesi, Levant bölgesindeki çatışma temelli ilişkiler üzerine olmuştur. Suriye İç Savaşı’nın ardından adeta İran ile İsrail arasında güç rekabetine sahne olan ve İsrail’in rahatlıkla askeri saldırılar düzenleyebildiği bölge haline dönüşen Levant bölgesinde, halihazırdaki çok boyutlu krizler, İsrail ile İran destekli devlet dışı silahlı aktörler arasında genişleyecek olası çatışmalar sonrasında, tamamı ile bölgesel savaş süreci halini alabilir. Bu noktada Suriye İç Savaşı sonrasında Suriye topraklarında da başat silahlı devlet dışı aktörlerden birine dönüşen ve 2 bin 500 kişiden oluştuğu düşünülen elit silahlı gücü Rıdvan Birimi aracılığı ile Beşşar Esad rejimine kritik askeri destek sunan Hizbullah’ın, bu güçler aracılığı ile İsrail işgali altında bulunan Golan Tepeleri ve Lübnan toprakları Şeba Çiftlikleri ile Ghajar köyü başta olmak üzere Kuzey Lübnan’daki askeri hareketliliği, İsrail tarafını kaygılandırıyor. Bu durum, Levant bölgesindeki çatışmaların iç içe geçmişliğini ve Gazze’deki çatışmaların yayılması ve derinleşmesinin ki bu durum, HAMAS’ın tamamen bitirilmesi şeklinde bir hal alması pozisyonunda, Suriye ve Lübnan hattına doğru çatışmaların yayılacağına işaret eder.
Çatırdayan Levant Sınırları
1973’teki Arap-İsrail savaşlarının ardından İsrail’in devlet düzeyinde Arap ülkeleri ile savaş süreci sonlanmış ve bu durumu, çeşitli ülkeler ile belirli süreler sonrasında normalleşme süreçleri izlemişti. Bu süreç sonrasında Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile bir süre İsrail’e karşı direniş sürecini devam ettiren Filistinlilerin, İsrail işgaline karşı artık devlet dışı “direnme” meselesinde yalnız kaldığı bir resim ortaya çıkmıştır. Sonrasında bu gidişata 1990’lara doğru HAMAS dahil olmuş ve Filistinlilerin direniş serüveninde farklı iki aktör belirmiştir. Diğer taraftan siyasi olarak İran-Suriye gibi ülkeler ve bu ülkelerin Lübnan’daki etkin devlet dışı silahlı müttefiki Hizbullah, Filistin meselesine özellikle HAMAS ile kurdukları ittifak bağlamında güçlü destek sunmuşlardır. Denilebilir ki Arap ülkelerinin adeta kontrolünde olan Filistin meselesi, HAMAS’ın ortaya çıkması ve İran’da İslamcı (Şii) rejimin işbaşına gelmesi ile farklı dönüşüm süreçlerini izlemiş ve artık Hizbullah-HAMAS eksenli devlet dışı aktörlerin başı çektiği “direniş statükosuna” evrilmiştir.
Devlet dışı aktörler merkezli İsrail’e karşı cephe oluşturma sürecindeki diğer önemli kırılma, Suriye İç Savaşı olmuş ve bu süreç sonrasında İran-Hizbullah hattındaki coğrafi engeller ortadan kalkmış, Hizbullah da sadece Lübnan değil Levant temelli bölgesel bir alt güce dönüşmüştür. Lübnan’da siyasi hegemonyasını ve Suriye’de askeri gücünü tahkim eden Hizbullah, her ne kadar çeşitli yerel-bölgesel meydan okumalarla karşılaşsa da İsrail’in en fazla kaygı duyduğu ve devlet dışı caydırıcılık anlamında Hizbullah-HAMAS cephesinde temel aktöre dönüşmüştür. Tüm bu çerçeveden baktığımızda, zaman içerisinde hem İsrail’in büyük oranda Lübnan-Filistin hattı ile sınırlı olan askeri saldırılarının Suriye’yi de içine alacak şekilde genişlediğini diğer taraftan ise İran-Hizbullah hattının yaşadıkları tüm kayıplara ve ABD’nin buradaki varlığına rağmen kendi güçlerini çeşitli milis güçler aracılığı ile de tahkim ettiği anlaşılmaktadır. Tam bu noktada, Levant hattında “ulusal devlet” gerçekliğinin erozyona uğraması, İran-İsrail ve İran’ın müttefikleri arasındaki olası çatışmaları, özellikle Suriye İç Savaşı sonrası daha da belirgin olan Levant’ın bir süredir çatırdayan sınırlarının diğer hatlarına taşıma olasılığını gündeme getirmektedir.
Suriye-Lübnan Cephesinde Hizbullah Girişimleri
Hizbullah’ın bu süreçteki en önemli stratejik açmazı; bir taraftan Gazze işgali sürecine kadar hem Lübnan siyasetinde hem de özellikle Suriye İç Savaşı ile elde ettiği askeri, siyasi ve ekonomik kapasite artırımını feda etmeme, diğer taraftan da temel ideolojik boyutu olan Filistin konusunda pasif kalmama durumudur. Dolayısı ile hem söylemsel hem de kontrollü girişimler ile kendi ve bölgesel kamuoyunda İsrail’e karşı mücadele ettikleri mesajını verip ve mümkünse Şeba Çiftlikleri gibi İsrail işgali altındaki Lübnan bölgelerinin sınırında varlığını güçlendirerek, Gazze işgalinde kendisini “kazanan” ilan etmeyi planlarken, aynı zamanda Gazze temelli yıkımı, kendi hakim olduğu cephelere taşımayı arzulamamaktadır.
Dolayısı ile Gazze işgali sürecine karşı siyasi-ekonomik olarak zaten başından itibaren destek sunan İran-Hizbullah cephesinin, bu çatışmalar sırasında, İsrail’e yönelik oldukça sert mesajları, birçok analist tarafından İran-Hizbullah cephesinin doğrudan çatışmalara gireceği ve çatışmaların Güney Lübnan cephesine yayılacağı şeklinde değerlendirilse de İran-Hizbullah cephesinin henüz Suriye İç Savaşı’nda olduğu gibi “yaşamsal tehdit” ile karşılaşmadığı söylenebilir. Bu bağlamda, halen kontrollü ve dolaylı olarak İsrail’e askeri-siyasi baskı stratejisini sürdüren ve İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının şiddetini ve yoğunluğunu, Lübnan’ın ve Suriye’nin güneyinden yapılan çeşitli girişimler ile hafifletmeye çalışan İran-Hizbullah cephesinin halihazırdaki statükodan uzaklaştığını söylemek güçtür.
Bu çerçevede temel statükoya işaret eden ve 2006 İsrail-Hizbullah savaşında Birleşmiş Milletler’in 1701 sayılı kararı ile oluşturulan Mavi Hat’ta yönelik iki tarafın ve özellikle Hizbullah güçlerinin çeşitli girişimleri ve İsrail’in Kuzey Cephesi’nde Mavi Hat’tı da kapsayan 5 kilometrelik Hizbullah ile arasında tampon bölge kurma yönündeki söylemleri ise uzun süredir var olan ve şu anda kısmen çatırdamaya başlayan statükoyu riske atmaktadır. Dolayısıyla her ne kadar iki taraf da Gazze işgali nedeni ile çeşitli kazanımlarını riske atmak istemese de ve olası taşmanın Suriye-Lübnan hattında direkt olarak yayılabileceğini bilseler de diğer taraftan karşılıklı çeşitli askeri “tacizler” ve yıpratma şeklindeki saldırılar, Hizbullah-İsrail savaşının halen uzak da olsa ihtimallerine işaret etmektedir. Diğer bir ifade ile iki aktörün söz konusu kontrollü taşma ve tırmanma süreçlerini son kertede ne denli yönetebilecekleri ve aralarındaki derin uzlaşmazlıkları “diplomatik kanallar” ile halledip halledemeyecekleri, Levant bölgesine Gazze krizinin tamamen yayılmasındaki temel belirleyici olabilir.
Hizbullah’ın sadece Güney Lübnan üzerinden değil aynı zamanda coğrafi derinlik kazandığı Suriye’den ve İsrail işgalindeki Golan Tepeleri üzerinden İsrail’i tehdit eder konumda bulunması, İsrail’in ise şu an yeterince etkili olmayan Esad rejimi kontrolündeki Suriye’ye istediği şekilde saldırı düzenlemesi ve burada İran-Hizbullah ve ilişkili oluşumları hedef alması ve yine HAMAS’ın Hizbullah kontrolündeki Güney Lübnan’da milis gücü devşirme durumu, Levant bölgesini topyekun çatışmaların merkezine taşıyabilecek bazı öncül örnekler olarak yorumlanabilir. Diğer taraftan İsrail’in coğrafi derinliği ve askeri kapasitesi açısından HAMAS’tan daha farklı olan Hizbullah’a yönelik farklı bir cephe açması ve Hizbullah’ın ise iç politikada yoğun eleştirilere ve karşı çıkışlara rağmen Suriye’deki ve bölgedeki kazanımlarını riske atarak Levant bölgesindeki sınırlı taşmayı topyekun kontrolsüz bir sürece dönüştürmesi oldukça zor gözükmektedir. Dahası İsrail’in yoğun savaş suçları içeren ve Batı başkentlerinden tam destek alan işgaline rağmen iddia ettiği gibi HAMAS’ı siyasi ve askeri olarak “yok edemeyeceği”nin anlaşılması, diğer cephelerdeki olası “askeri macera” ihtimallerini sınırlandırmaktadır.
Sonuç olarak, Levant bölgesindeki sınırların geçişken olduğu ve bu sınırlarda özellikle Filistin meselesinde ittifak yapan devlet dışı aktörlerin de oldukça etkin olduğu, son yaşanılan Gazze çatışmalarında daha belirgin olmuştur. Gazze işgali özelinde ve sonraki gelişmeler genelinde artık buradaki olası çatışmaların Levant bölgesindeki diğer ülkelere hızlı ve kapsayıcı şekilde dönüşme ihtimali ve bu ihtimalin artık Suriye sınırlarını da rahatlıkla kapsadığı anlaşılmıştır. Bu bağlamda her ne kadar Hizbullah-İran cephesi söz konusu yayılma ve taşma durumlarını tüm radikal söylemlerine rağmen “rasyonel” ve “kontrollü” zeminde yürütüyor olsa da İsrail ile Hizbullah-İran cephesi arasındaki Lübnan-Suriye hattında yaşanan askeri gerilimlerin kontrolden çıkma ve HAMAS-Gazze cephesinde “yaşamsal çıkar”a dönüşebilecek risklerden etkilenme durumlarının olduğu unutulmamalıdır.