Afganistan fiyaskosunda ABD ve Avrupa’nın siyasi dağınıklığını ve bölünmüşlüğünü kendisi için 30 yıldır beklediği fırsat olarak düşünen Rusya yönetimi, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde savaşı Avrupa sınırlarına taşıdı. Putin’in emriyle Rus ordusu Ukrayna topraklarına girdi. Hedef Kiev’de Moskova’ya yakın bir yönetim kurmak. Ancak Kiev’i kontrol altına almaya çalışan Rusya, Ukrayna halkını kaybedebilir ve dahası sistem dışına atılabilir. Batı’dan gelen ilk sinyaller bu yönde. ABD ve Avrupa, Rusya’ya Ukrayna’da tuzak mı kurdu? Önümüzdeki aylar bu soruya cevap verecek.
24 Şubat Perşembe günü, tüm dünya Avrupa’nın sınırlarında, yaklaşık 75 yıl sonra patlayan bir savaşın ilanıyla güne uyandı. ABD ve Avrupalı müttefikleri, 1989 Berlin Duvarının yıkılmasının ardından ilan ettikleri liberal hegemonya dönemini, 30 yıl boyunca kendi kurdukları uluslararası sistemin kuyusunu kazacak şekilde bir mirasyedi gibi tüketmelerinin bedelini, Rusya’nın, egemen ve bağımsız bir ülke olan Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü, tıpkı daha önce ABD’nin Irak ve Afganistan’da yaptığı gibi gerçekleri çarpıtan gerekçelerle işgale başlamasıyla ödedi. 21. yüzyılda bir kere daha Avrupa’nın sınırlarının kanla çizilmeye çalışıldığı bir dönemin kapıları, Batılı ülkeler ve Rusya’nın ortak girişimiyle açıldığını görmekteyiz. Ne yazık ki bunun bedelini bir kez daha yaşanan süreçte hiçbir dahli olmayan başta Ukrayna olmak üzere üçüncü ülkeler ödemek zorunda kalacak. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal macerasının sonuçlarını değerlendirmeden önce, Rus lider Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgale karar verdiği tarihin 15 Ağustos 2021 olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Kabil’de Kaosu Fırsat Bildi
Peki neden bu tarih? 15 Ağustos 2021’de, Taliban güçlerinin, ABD’nin 20 yıldır işgal altında tuttuğu Afganistan’ın başkenti Kabil’e hiçbir direnişle karşılaşmadan ellerini kollarını sallayarak girmesinin, hem Rusya hem de Çin yönetimleri tarafından not edildiğini görmek gerekiyor. 15 Ağustos’tan 11 Eylül 2021’e kadar geçen süreçte ABD ve müttefiki Avrupa arasında, yaşanan tahliye kaosu başta olmak üzere çeşitli düzeylerde yaşanan anlaşmazlıkların ve bölünmüşlüğün gizlenemeyecek noktaya gelmesinin, Rusya’nın yönetim kademelerinde, özellikle Putin nezdinde Batı kampının zayıfladığı inancını pekiştirdiği anlaşılıyor. ABD’nin özellikle Atlantik İttifakı’nın Avrupa ayağını, Afganistan’da devre dışı bırakması ve hiçbir ortak mekanizmanın devreye alınmadan tek taraflı bir şekilde Afganistan’dan çıkacağını ilan etmesi, Moskova tarafından, Washington ile Brüksel arasında köprülerin atıldığı inancını yerleştirdiği görülüyor. Kaldı ki, Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerinden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un kısa bir zaman önce “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” açıklaması yapması da, Rusya için çevre coğrafyasında harekete geçme ve Batı’ya meydan okuma için adeta bir “yeşil ışık” anlamına geliyordu. Bu çerçevede Afganistan’dan ABD’nin darmadağınık bir görüntüyle çekilmesi ve Avrupa’nın bu dağınıklık karşısında askeri bir alternatif olamayacağının ortaya çıkmasının, Kremlin’den tarihi bir fırsat olarak görüldüğü söylenebilir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla Batı’ya karşı yaşanan geri çekilmenin sona ereceği ve Rusya’nın, bir kez daha Avrupa’ya şartlarını koşabileceği bir stratejik ortamın oluştuğuna karar verdiği görülüyor.
Savaşa Hazırlık
Eylül 2021’de ABD ile Avrupa arasındaki ayrışma fotoğrafının netleşmesiyle birlikte, halihazırda Ukrayna sınırında bulunan Rus askeri mevcudiyetinin artırılmaya başlandığı ve Rusya ile Belarus arasındaki ilişkilerin hızla ritim kazandığı görüldü. Öte yandan son iki yılda Covid-19 salgını nedeniyle düşük seyreden enerji fiyatlarında yaşanan düzelme ve Rusya’nın OPEC+dta Suudi Arabistan ile zımni ortaklık geliştirerek, petrol üretimini belirli bir seviyede tutup, fiyat artırma stratejisine yöneldiği de biliniyor.
Yine dikkat çekici bir biçimde, aynı dönemlerde Balkanlar’da, Bosna Hersek içindeki Sırp entitesinin ayrılıkçı ihtiraslarının canlandırıldığı ve Avrupa’ya yeni bir etnik savaş tehdidinin oluşturulmak istendiği de gözlemlendi. Rusya, 2021’in son çeyreğinde, Ukrayna’yı hedef alacak stratejisinin sacayaklarını aşağı yukarı oluşturmuştu. Aralık sonlarına doğru Ukrayna sınırına vurucu güzü oldukça yüksek bir askeri gücü yığan Putin yönetimi, ABD, NATO ve Avrupa Birliği’ne kabul edilmesi mümkün olmayan bir ültimatom listesi uzattı. Bu liste özetle, Avrupa’nın son 30 yılda Rusya’ya karşı elde ettiği tüm kazanımları geri vermesi isteniyordu. Elbette listeye verilen cevap da Moskova’nın tahmin ettiği gibi tamamen reddedildi. Bu süre zarfından ABD ile Avrupa arasında tam bir koordinasyonun sağlanmaması, Kremlin’in “ekmeğine yağ sürmek” olarak nitelendirilebilir. Avrupa’nın sınırlarında yeni bir savaş görmemek için Rusya’ya karşı “yatıştırma politikası” uygulaması, Moskova açısından bir zayıflık olarak algılandı.
Medya Üzerinden Putin’e Baskı
Burada ayrı bir parantez de ABD ve İngiltere’nin medya üzerinden özellikle Ocak sonundan itibaren adeta bir savaş kışkırtıcılığına soyunmasına açılmalı. Washington’ın medya üzerinden savaşlara gerekçe üretme kabiliyeti hem Irak hem de Afganistan’daki işgallerinden hatırlanıyor. ABD’nin medya aygıtı bu sefer kendisi için değil ama Rusya için savaşa uzanan yolun taşlarını yaptığı yayınlar aracılığıyla döşedi. Bir taraftan ABD ve Avrupa’nın Ukrayna’ya verdiği destek ve silah yardımı manşetlere taşınırken, diğer yandan Rusya’nın Kiev’i hedef almaya yönelik askeri planları ve hazırlıkları, Batılı medya araçları üzerinden servis edildi. Rusya’nın 100 binden fazla askeri Ukrayna sınırı ve Belarus’a yığmasını bir propaganda aracı olarak kullanan Batı medyası, bu varlık üzerinden Rusya’yı köşeye sıkıştırmaya ve Rusya lideri Vladimir Putin üzerindeki baskıyı artırmaya yönelik bir strateji izledi. Hem Washington hem de Londra’daki karar vericiler, ünlü Rus yazar Çehov’un, “Duvarda asılı silah, oyunun sonunda mutlaka patlar” kuralını, Ukrayna için çalıştırdılar. Rusya’nın adım adım Ukrayna’yı işgal etme adımlarını durdurmak için hiçbir çaba sarf etmeyen ABD ve Avrupa yönetimleri, Rusya’yı caydırmak bir yana adeta saldırması için teşvik eden yöntemlere imza attılar.
Öncelikli Amaç Kiev’i Düşürmek
Nihayetinde sınıra yığılan Rus ordusu, 24 Şubat sabahı, Rus lider Putin’in “özel askeri operasyona başlıyoruz” sözleriyle, Ukrayna’ya üç koldan girdi. Moskova’nın ilhak ettiği Kırım, Rus ayrılıkçıların kontrol ettiği Donbass bölgesi ve Belarus üzerinde giriş yapan Rus askeri güçleri, bu satırlar yazıldığı sırada başkent Kiev’i kuşatma altına almış ama ne doğu cephesinde ne de Karadeniz’de anlamlı bir ilerleme sağlayamamıştı. Putin’in, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa kıtasında en büyük askeri harekatı başlatan emrinin, öncelikli amacının Kiev’i en kısa zamanda ele geçirerek, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodomir Zelenskiy’i devirmek ve yerine Rusya’yı destekleyeceğine inandığı bir ismi getirmek olduğu değerlendiriliyor. İkinci hedefin ise Karadeniz ve Azak Denizindeki iki stratejik liman kenti Odessa ve Mariupol’ü ele geçirerek, Ukrayna’nın denize çıkışını tamamen sonlandırmak olduğu görülüyor.
Batı Tuzak mı Kurdu?
Putin’in Ukrayna’yı kendi etki alanına almaya yönelik cüretkar işgal girişiminin başlamasıyla, ABD ve Avrupa’nın eşgüdüm ve hızlı bir şekilde ekonomik, sosyal, siyasi ve kültürel alandaki yaptırımları devreye almasının Moskova’da büyük sürprize neden olduğu söylenebilir. Rusya’nın hesaplarının aksine Batı ittifakının belki son yıllarda görülmemiş bir uyum ve kararlılık ile hareket etmesi, “Putin’e tuzak mı kuruldu?” sorusuna neden oldu. Moskova’nın, yukarıda belirttiğimiz, Batı’nın dağınık görüntüsü üzerine kurduğu stratejinin aksine, Atlantik’in iki yakasının eşgüdüm içinde harekete geçmesi ve NATO’nun Doğu kanadına yığınak artırma kararı alması, Baltık ve Doğu Avrupa ülkelerinin de ABD’ye yanaşması sonucunu doğurdu.
Yeni Afganistan Ukrayna mı?
Rusya’yı hedef alan ağır ekonomik yaptırımlar dışında, Avrupa ülkeleri ve ABD’den Ukrayna’ya silah yardımının başladığı özellikle hava savunma ve tank savar silahlarının temininde hızlanma olduğu görülüyor. Bu da Ukrayna’da Rusya’ya karşı uzun erimli bir şehir ve yıpratma savaşına hazırlık yapıldığı iddialarını kuvvetlendirir nitelikte. İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Rusya’nın saldırısı başlamadan günler önce yaptığı bir açıklamada, Ukrayna’nın Rusya için yeni bir Afganistan’a dönüşebileceği çıkışında bulunmuştu. İngiltere’nin, Kiev’e tanksavar ve mühimmat sağlayan ülkelerin başında geldiğini bu noktada hatırlamak lazım. Son olarak Hollanda’nın, Ukrayna’ya, Sovyet ordusuna Afganistan’da en fazla zararı veren stinger füzelerini temin etmeye başlandığını açıklaması da, Rusya için benzer bir senaryonun hazırlandığını göstermekte.
Kabus Senaryosu
ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci büyük silahlı gücü olan Rus ordusuna, Ukrayna ordusu açık sahada direnmek yerine şehir içlerine çekilebilir. Putin için bu, istenmeyen bir senaryo olacaktır. Ruslarla kan bağı olduğu iddia ettiği bir halkla meskun mahalde karşı karşıya gelmesi ve sivil zayiatın artması, Putin’in zaten dış dünyada kötü olan imajını, içeride de zedeleyebilir. Kiev gibi tarihi bir Slav şehrinin Rusya tarafından ağır silahlarla bombalanması sonucunu doğuracak bir gelişme de Moskova için adeta bir kabus olur. Böylesi bir sonuçta, Kiev’i alan Putin, Ukrayna halkını tamamen kaybedebilir. Halihazırda son 8 yılda gelişen Ukrayna milliyetçiliği, Putin’in yanlış hesabı sonucu perçinlenebilir. Öte yandan, Putin’in yazdığı tarih tezinin aksine, Rusya’nın bir kez daha saldırgan bir güç olarak görülmesi, Orta Asya’dan Baltıklara, Doğu Avrupa ve Balkanlar’a kadar geniş bir alanda Moskova’ya karşı yeni güvenlik arayışlarına sebep olabilir.
Yeni Demir Perde Travması
Putin’in Ukrayna’ya saldırı emri vermesiyle birlikte, Batı ile Rusya arasında her alanda kurulan köprülerin bir bir yıkıldığı ve Moskova’nın sistem dışında bırakılmak istendiği görülüyor. Her ne kadar Avrupalı güçlerle tarihsel bir rekabeti olsa da, Rusya her zaman Batı sisteminin ana üyelerinden biri olmayı temel amaçlarından biri olarak görmüştür. Rus oligarkların, Avrupa’nın en nezih şehirlerinde yatırımları olduğu biliniyor. Yine Rus vatandaşlarının turizm tercihlerinde Avrupa ülkelerinin başı çektiği de bir gerçek. Rus halkı için Batı’dan soyutlanmak ikinci bir Sovyetler Birliği ve Demir Perde travmasını tetikleyerek, yönetime karşı duyulan tepkinin dozunu artırabilir. Ukrayna’ya saldırının ilk günlerinde Rusya’nın 53 şehrinde meydana gelen savaş karşıtı protestolar, halihazırda böyle bir sosyolojik temelin bulunduğunu da gösteriyor.