Cumhur İttifakı partileri, Seçim Yasası ve Siyasi Partiler Yasası’nda yapılacak değişikliklerle ilgili bir çalışma yürütüyorlar. İki partinin yetkili kurullarının değişiklik metni üzerinde çalıştıkları biliniyor. Metnin henüz nihai şeklinin ortaya çıkmadığı ve çalışmaların devam ettiğini de Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde katıldığı bir televizyon programında açıkladı. Seçim sistemi değişikliğinde göz önünde bulundurulması gereken en önemli mesele, siyasi alanın istikrarı olmalıdır.
Herhangi bir siyasal sistemde onlarca partinin olması, o ülkenin çok demokratik olduğu anlamına gelmez. Tersine, rekabetin yoğun olduğu iki partili birçok ülkede, demokrasi kurumsallaşmış ve derinleşmiştir. Parti sisteminin parçalı yapısı çoğu kez siyasi alanın istikrarını da etkilediğinden bu durum siyaset kurumunun güç kaybetmesi ile sonuçlanır. Böyle olduğu için de organize çıkar grupları, siyasi alanı kolayca sömürgeleştirebilirler. Türkiye’nin özellikle 1960 sonrası parti sistemi, tam da böyle bir sorunla maluldür.
Parti sistemi ile seçim sistemi arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bir ülkede uygulanan seçim sistemi, o ülkenin parti sistemini, seçmen-parti özdeşleşmesini, partilerin kurumsallaşmasını doğrudan etkiler. Kuşkusuz parti sisteminin yapısının şekillenmesinde, seçim sisteminin yanında başka ikincil değişkenler de vardır. Bunun yanında seçim sistemi, sadece o ülkenin parti yapısının belirleyici olmasının ötesinde işlevlere sahiptir.
Seçim sistemi aynı zamanda seçmenin oy verme davranışını, seçmen kümelerinin mecliste temsil edilme oranını ve hükümetlerin kuruluş modellerini etkiler. Aslında meselenin özü, seçim sisteminin bir ülkede faaliyet gösteren siyasi parti sistemlerine nasıl etki ettiğine gelip odaklanmaktadır. Türkiye’nin siyasi kültürü geçmişten bugüne bir analize tabi tutulduğunda, parti sisteminde oynaklık ve parçalanmışlık düzeyinin yüksek olduğunu kolayca tespit etmek mümkündür.
60 Senede 6 Farklı Seçim Sistemi
Cumhuriyet sonrası çok partili hayata geçilmesinden bugüne Türkiye’de farklı seçim sistemleri denenmiştir. Nispi temsil sisteminin 1960’dan bugüne 6 farklı biçimi uygulanmıştır. Ülke barajına ilk kez 1983’te kabul edilen seçim kanunu ile geçilmiştir. Seçim sistemleri içinde en uzun dönemli yürüklükte kalanı yüzde 10 barajlı d’hont sistemidir. Bu son sisteme gelinceye kadar, geriye doğru bakıldığında seçim sistem değişikliği yapılırken, “yönetimde istikrar” arayışı, üzerinde durulan en önemli meseledir. Kuşkusuz, “temsilde adalet” konusu da eş zamanlı gündeme gelse de genellikle “siyasi istikrar” öncelenmiştir.
Birçok kez değiştirilen seçim sistemi ile Türkiye’nin istikrarlı hükümet kurma sorunu çözülemediği için, arayışlar çok uzun süre hükümet sistemi değişikliği ile birlikte tartışılmıştır. Parlamenter sistemden başkanlı hükümet modeline geçilmesi de aslında bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Yani seçim sistemi değişiklikleri, genellikle geçici çözüm ürettiği için kalıcı bir çözümün adresi olarak yeni sisteme geçilmiştir.
Demokrasiye çok erken dönemde geçen ülkeler bile birçok kez seçim sistemlerini değiştirmişlerdir. En demokratik ülkelerde bile en ideal seçim sistemi olarak sunulan modeller tartışılmaya devam edilmektedir. Seçim sistemlerinde ülkeler birbirlerinin deneyimlerinden faydalanmaya çalışsalar da ülkelerin siyasal kültürleri, toplumsal yapıları, parti örgütlenmeleri gibi farklılıklar, aynı seçim sistemi uygulansa dahi, yönetimde istikrar ve temsilde adalet açısından farklı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Hatta aynı seçim sistemi, bir seçimden diğerine siyasal ve toplumsal dönüşüm ve yeni konjoktürel gelişmelerin neticesinde öngörülenin tam tersi sonuçlar doğurabilmiştir.
Başkanlık Sistemi ve İttifaklı Seçimler
Türkiye başkanlık sistemine geçse de mevcut sistemin istikrarı açısından, siyasi alanın istikrarlı olması şarttır. Siyasi alanın istikrarını bozucu en önemli değişken, partilerin giderek bölünmesidir. Mevcut ittifak düzenlemesi, seçim barajının düşürülmesinden bağımsız olarak, bu şekliyle devam ettiği müddetçe sistemi etkileme potansiyeli olan yeni partiler kurulmaya devam edecektir. İttifak düzenlemesinden bu yana, ana partilerden ayrılanların kurduğu yeni partiler bu tespiti kuvvetlendirmektedir.
Siyasi partilerle ilgili mevcut duruma baktığımızda karşımızda şöyle bir tablo var: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın internet sitesinde, 4 Ağustos 2021 itibariyle faaliyette olan siyasi parti sayısı 110 olarak açıklandı. Bu partilerin 7’si 2021, 26’sı da 2020 tarihinde kurulmuş. Bir önceki yıl içinde 26 partinin kurulmuş olmasına dikkat çekmek gerekir.
Kuşkusuz burada parti sayısına bakılırken, sisteme etki eden partiler üzerinden değerlendirme yapılmalıdır. Yüksek Seçim kurulunun Mayıs 2021’de güncellediği listeye göre 110 partinin şu an için 20 tanesi seçimlere girebilme yeterliliğine sahiptir. 2023 seçimlerine kadar bu listeye yenilerinin eklenebileceğini belirtmek gerek. Seçimlere girme yeterliliğine sahip olan partilerin de farklı gerekçelerle seçimlere katılmadığını vurgulamakta yarar var. Örneğin, 24 Haziran 2018 seçimlerinde oy pusulasında sadece 8 parti yer aldı. 2018 seçim sonuçlarına göre, TBMM’de oy veren seçmenlerin temsil oranı yüzde 95’e ulaşarak Türkiye demokrasi tarihinin en yüksek seviyelerinden birine ulaştı. Seçimlere 8 parti katılsa da şu an için Meclis’te sandalye sayısı 1 ila 288 arasında değişen 13 farklı parti yer almakta. Partilerin giderek sayılarının artması kendilerini ittifak siyasetinin imkanlarından yararlanmaya dönük bir motivasyonun sonucu olduğu görülmelidir.
Son birkaç yıl içinde MHP, CHP, AK Parti ve hatta çok yakın dönemde başka bir partiden kopanların kurduğu İYİ Parti’den ayrılanlar yeni parti kurdular. Yeni kurulan partilerin aslında Türkiye’nin geleceğine ilişkin olarak yeni bir perspektif ortaya koyduklarını söylemek zor. İktidar partisini eleştirmekte doğal olarak birleşiyorlar. Ancak, dış politika, ekonomi, kültür ve eğitim gibi farklı başlıklarda kendi perspektiflerini ortaya koymakta zorlanıyorlar. Dolayısıyla, birbirlerinden hangi alanlarda ve konularda farklılaştıklarını şu an için bilmiyoruz. Sadece iktidar eleştirisi ile seçmene ulaşacaklarsa hepsi zaten aynı şeyleri tekrar ediyor.
Tek Tipleşen Tematik Partiler Sorunu
Son dönemde muhalif siyasal alanda siyasi parti sayısı arttıkça, siyasi proje ve vizyon farklılaşması azalmaktadır. Muhalif siyasi alanda varlık göstermeye çalışan partiler giderek tek tipleşmektedir. Bu “tek tipleşme” yeni kurulan partilerde “kimliksizliği” bir siyaset yapma biçimi olarak ortaya çıkarırken, Saadet Partisi gibi çok uzun dönemli bir geleneğin temsilcisi olan bir partiyi bile “kimlik bunalımına” sokmaktadır. Yeni kurulan partilerin öne çıkan siyasi aktörleri de taktiksel çıkar hesapları üzerinden eksen değiştirerek, içinden çıktığı siyasal ve toplumsal çevrelere yabancılaşmaktadır. Partilerin kimliksizleşmesi ve bunun sonucunda da parti seçmen aidiyetinin bulanıklaşması, siyasi alanı toptan değersizleştirme riskini barındırmaktadır.
Böyle bir çerçeveden bakıldığında, yeni kurulan partilerin ayrı ayrı kurumsal yapılarda örgütlenmelerinin ne işe yaradığı sorusu önem arz etmektedir. Bu sorunun cevabı, ittifak siyasetinin imkanlarından yararlanarak, pazarlık güçlerine göre sistemden pay almayı hedeflemekle ilgilidir. Normal şartlarda, siyasi partilerin büyük dönüşümlerin sonucu ve toplumsal ihtiyaçların gereği olarak ortaya çıktığı varsayılır. Sistemdeki mevcut partilerden ayrılarak kurulan yeni partilerin temel motivasyonu, ittifaklara eklemlenerek sistem içinde varlığını sürdürebilme ihtimaline dayanmaktadır.
Bu çerçeveden bakıldığında, seçim sistemindeki değişiklikler, parti sisteminin geleceğini uzun dönemde nasıl etkileyeceği göz önünde bulundurularak hazırlanmalıdır. Partilerin bölünmesiyle ortaya çıkan küçük “tematik parti”lerin “pazarlık siyaseti” ve “kilit parti” konumu arayışı üzerinden sistemi uzun dönemde istikrarsızlaştırma riskini minimuma indirecek bir düzenleme yapılmalıdır. Seçim barajının düşürülmesine yönelik arayış, sistemin daraltılmış bölgeye imkan verip vermediği hususu göz önünde bulundurularak sürdürülmelidir. Daraltılmış bölgeye geçilmemesi durumunda seçim barajının yüzde 7’lerde olması sistemin istikrarı açısından önem arz etmektedir. Ayrıca ittifak içi baraj meselesi partilerin bölünmesini engelleyecek bir bakış açısıyla ele alınmalıdır. Sözün özü, Türkiye başkanlık sistemine geçse de yönetimde istikrarın devam etmesi için siyasi alanın kurumsallaşması ve istikrarlı olması hayati derece önemlidir.