Türkiye, 2023’te çok kritik bir seçime gidiyor. Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı aday ve siyasi programı net ancak 2018’e göre yeni bileşenlerin katılımıyla genişleyen Millet İttifakı’nın ne cumhurbaşkanı adayı ne de siyasi programı netleşebildi. Millet İttifakı’nın “güçlendirilmiş parlamenter sistem” iddiası, üzerinde anlaşılan yazılı metinlerde parlamenter sistemden çok “yarı başkanlık sistemi”ne veya “başkanlı parlamenter sistem” olarak adlandırılan sistemlere dönüşmüş durumda. Ayrıca yasama ve yürütme arasındaki anlaşmazlık konularını, Anayasa Mahkemesine taşıma şeklindeki düzenleme de yargı vesayetine yeniden kapı aralayarak, Millet İttifakı’nın sistem anlayışını kendi içinde zedeledi. Millet İttifakı’nın sistem teklifini ve iktidar olmaları halindeki pozisyonlarını zedeleyen siyasi açıklamaları da, dikkat çekici kırılganlık ve endişelere yol açtı. Şimdiye kadar Millet İttifakı’nın Erdoğan karşıtlığı, güçlendirilmiş parlamenter sistem ve aday belirleme tartışmalarının bir muğlaklık peleriniyle üzerini örttüğü siyasetin ve seçimlerin temel tartışma konusu olan siyasi program meselesi, artık ister istemez gündeme geliyor.
İttifak Olmanın Zorlukları
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, seçilecek cumhurbaşkanı üzerinde, altılı masadaki bütün partilerin genel başkanlarının izin ve onayıyla stratejik konularda karar alabileceği şartıyla anlaşıldığını açıkladılar. Davutoğlu’nun aksi halde seçimlerin yenilenmesiyle sonuçlanacak siyasi kriz çıkacağını ilan etmesi, Millet İttifakı koalisyonunun teknik açmazını ve yönetememe halini ortaya koydu.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan ve DEVA Partisi sözcüleri ise Millet İttifakı’nın siyaset, dış politika ve savunma sanayii alanındaki muğlaklığını ortadan kaldıracak “netleştirme” hamlelerinde bulundular. Babacan ekonomi alanında IMF çizgisinde Batıdan sıcak para bulma formülünü hemen başlangıçta açıklamış ve 20 yıldır bunu eleştirdiğini iddia eden CHP de bu politikayı coşkuyla desteklemiş hatta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İngiltere’ye giderek sıcak ve temiz para bulduğunu ilan etmişti.
Millet İttifakı’nın milletten ve kendi tabanının yüzde 70’inden çekindiği için yakınlığını gizlediği HDP’nin siyasi taleplerinin ne olduğu ve Millet İttifakı’nın buna verdiği cevap, 2023 seçimlerinin ana meselelerinden birini teşkil etmektedir. Gizlilik dolayısıyla kamuoyuna açıklanmayan bu taleplerin seçimler yaklaşırken HDP’nin baskısıyla artık kamuoyuna dolaylı yollardan açıklandığını görüyoruz.
Bu konuda ilk olarak CHP, Avrupa Yerel Yönetim Özerklik Şartı’ndaki Türkiye’nin çekincelerinin kaldırılacağını açıklamıştı. Ancak bu yönde özellikle DEVA Partisi ve Ali Babacan’ın çok daha ileri adımlar atmaya yöneldiği ve HDP’nin tezlerini adeta Millet İttifakı’nda vekaleten temsil etmeye başladığı görülüyor.
DEVA Partisi yöneticileri Anayasa’da yer alan Türklük ve vatandaşlık tanımının anayasadan çıkarılacağını ve kanunla düzenleneceğini ifade ederken, aslında bu misyonu; yani, HDP tezlerini dile getirdiklerini pekala biliyorlardı. Nitekim bu ifadenin hemen ardından HDP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması halinde, HDP adaylarının DEVA Partisi listelerinden seçime girebileceğini HDP Milletvekili Erol Katırcıoğlu bir televizyonda dile getirdi. Böylece DEVA Partisi ile HDP arasında çok özel bir ilişki olduğu bilgisi kamuoyuna mal oldu. Bir süredir DEVA Partisi’nin teşkilatlanma faaliyetlerinin HDP üzerinde yürütüldüğü iddiaları da bu şekilde bir kez daha hatırlanmış oldu.
Yerli ve Milliye Dokunma Yanılgısı
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan bu tartışmalar yaşanırken, Türkiye’nin savunma sanayiine ve SİHA teknolojisiyle bütün dünyada özel bir başarı kazanan Baykar firmasına ABD ajanı M. Rubin ve FETÖ mensuplarıyla paralellik arz eden bir karalama ve iftira kampanyası başlattı. Babacan önce Baykar’ın kamu kaynaklarını kullanarak haksız rekabet yaptığını iddia etti, sonra şöyle dedi:
"SİHA'lar hükümetin elindeki en büyük propaganda projelerinden birisi. Bu proje 'Kutsal, dokunulmaz' hale getirildi. Kusura bakmayın ya, dokunacağız tabii ki."
Babacan’ın SİHA ve Baykar grubu üzerinden savunma sanayiindeki büyük gelişmeyi hedef alan saldırısının bir sürçülisan olmadığı, bilerek özel hedef gözeterek bu açıklamaları yaptığı, ısrarından da anlaşılıyor. Babacan’ın bu açıklaması, Millet İttifakı’nın dış politika, savunma sanayii ve terörle mücadelede Batıya karşı teslimiyetçi anlayışıyla uyumlu olduğu için kamuoyunda özel bir rahatsızlık oluştu. Keza aynı konularda Millet İttifakı’nın gizli destekçisi HDP’nin yaklaşımı da bilindiğinden bu rahatsızlık açık bir tepkiye dönüştü. Her çevreden gelen son derece sert tepkilerden sonra DEVA Partisi sözcüleri, Babacan’ın savunma sanayiine saldırılarını tevil etmeye çalıştılar ancak başarılı olamadılar. Bu tepki, kamuoyu anketlerine de yansıyarak DEVA Partisi’nin oylarında ciddi bir erimeye yol açtı. Bu erimenin DEVA Partisi’yle sınırlı kalmaması, Millet İttifakı’nın oylarına yansıması da ciddi bir ihtimal. Çünkü Cumhur İttifakı’nın yanında Millet İttifakı’nı da içine alan geniş bir seçmen kitlesi, savunma sanayiindeki gelişmeleri büyük bir heyecanla takip ediyor ve destekliyor.
Medya ve sosyal medyada bu konularda haber, dosya ve uzmanların elde ettiği reyting oranları da bu desteğin bir göstergesi. Bu destek, kamuoyu anketlerine de güçlü bir şekilde yansıyor. Bu desteği gören CHP danışmanları daha önce Baykar grubuna saldıran Kemal Kılıçdaroğlu’nu uyararak, liderlerinin TEKNOFEST’e giderek destek açıklaması yapmasını temin ettiler. Bu şekilde Baykar grubuyla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu arasında yıpratıcı bir polemiğin devam etmesini de engellemiş oldular. Ancak Ali Babacan’ın SİHA’lar üzerinden savunma sanayiini hedef alan iftira ve saldırıları, sadece bu yakın tarihi değil, CHP’nin tek parti dönemi ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD ile kurulan ittifak dolayısıyla yerli ve milli savunma sanayiine verdiği büyük zararları yeniden hatırlattı. Ali Babacan “dokunacağım” derken, CHP geçmişte savunma sanayiine esaslı bir şekilde dokunmuş, birçok proje, kurum ve müteşebbisi “gömmüş”tü… Bu hazin hikaye başka yazıların konusu olmakla beraber, CHP’nin tek parti döneminden kaynaklanan yüzyıllık bir endişeyi de tahkiye etmektedir.
Ali Babacan’ın muhtemelen HDP ile ittifak hazzının verdiği coşkuyla yaptığı açıklama olmasa dahi, aslında Millet İttifakı’nın ve onun bileşeni partilerin, Türkiye’nin büyük stratejisinde nerede durdukları, savunma sanayii hakkındaki gerçek kanaatlerinin anlaşılmasına hizmet edecektir. Millet İttifakı Libya, Doğu Akdeniz, Ege, Suriye, Irak, Karabağ ve nihayet Ukrayna sahalarındaki bütün meselelerde Türkiye’nin büyük stratejisinin tutarlı bir şekilde yanında durmayı başaramamış, karşısına geçmiş ve açıkça yahut dolambaçlı ifadelerle karşı tarafa hak verir bir dil kullanmayı tercih etmişlerdir. Millet İttifakı, Türkiye’nin açık milli menfaat ve egemenlik haklarında dahi karşısında Batı varsa, Batı’nın karşısında duramamakta ve bütün dış politika meselelerinin Batı’yla anlaşılarak çözüleceğini açıkça ilan etmektedir. Türkiye’nin stratejik özerkliğini sahiplen(e)meyen Millet İttifakı’nın, bu özerkliğin inşasında hayati derecede ehemmiyeti olan savunma sanayiine sahip çıkması zaten beklenemez.
Batı Bağımlılığı
Ali Babacan’ın bu bahisteki saldırganlığı, savunma sanayiindeki başarıdan, bilhassa ileri teknoloji üzerinde TEKNOFEST’lerle iktidarın gençlerle kurduğu ilişkiyi hazmedememekle de yakından ilişkilidir. Bu yüzden bu başarının, başarılı markalardan Baykar’ın, başarılı isimlerden Selçuk Bayraktar’ın hedef alınması bilhassa manidardır. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun etrafında yer alan elitler, daha önce FETÖ’nün yaptığı gibi AK Parti’yi başarıya taşıyan dinamiği kendilerinin temsil ettiğini, kendileri dışındaki AK Parti kadrolarının tamamen liyakatsiz kişilerden oluştuğunu düşünmekte ve bu şekilde propaganda yapmaktadırlar. SİHA’lar, TOGG gibi başarılar ve kamuoyunda hizmetleriyle öne çıkan genç kuşaktan siyasetçi, bürokrat, teknokrat, gazeteci, akademisyenler bu bakımdan muhalefet çevrelerinde ama bilhassa Babacan ve Davutoğlu gruplarında özellikle rahatsızlık meydana getirmektedir. Selçuk Bayraktar’ın açık başarısı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı olması, bu kesimlerin muvazenesini bozacak ölçüde rahatsızlık oluşturmaktadır. Bu yüzden de kendilerini tutamayarak, siyasi akılla bağdaşmayacak polemiklere girmekten kaçınamıyorlar.
Türkiye’nin terörle mücadelesinden, yurt dışı operasyonlara, istihbarat başarılarına ve savunma sanayii üzerinden gelişen ihracat ve diplomasi imkanlarıyla ortaya koyulan büyük başarıya rağmen bugün Ali Babacan’ın, yakın geçmişte Kemal Kılıçdaroğlu’nun İHA’lar, SİHA’lar üzerinden Baykar grubuna ve savunma sanayiine yönelik saldırıları ciddi bir vakıadır. Bu vakıanın arkasında esas itibarıyla Batı’dan bağımsız bir dış politika, savunma politikası ve istihbarat aklının gelişmesi; yani, Türkiye’nin egemenlik savaşı ve bağımsızlık iradesinden duyulan rahatsızlık yatmaktadır. Bu bakımdan Millet İttifakı’nın her alanda Batı’yla hareket etmek şeklinde özetlenebilecek dış politika perspektifi değişmediği sürece, Türkiye’nin yerli ve milli savunma sanayiinin bu ittifaktan, iktidar olması halinde, büyük zarar görmesi ve başarı ivmesini kaybetmesi kaçınılmazdır.