Kriter > Dış Politika |

Yeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün?


Bugün PKK ve siyasi uzantıları mensuplarınca dile getirilen taleplerin ve bu taleplerin öncelikli olarak yerine getirilmesinin, çözüm süreçleri tekniğine uygun olmadığı açıkça görülüyor. O bakımdan PKK ve siyasi uzantılarının dile getirdiği taleplerin, TBMM'de karşılanması sürecini, yeni bir çözüm süreci olarak tanımlamak mümkün değil.

Yeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün
Mehmet Ali Özcan/AA, 20 Mart 2023

14 Mayıs seçimlerine yaklaşırken PKK terör örgütü cephesinden ve HDP’nin bileşeni Yeşiller ve Sol Partisi (YSP) listelerinde yer alan bazı isimlerden gelen, birçoğu Meclis’te nitelikli (en az 5’tee 3) çoğunluk gerektirdiği için bu aşamada uçuk veya hayali olarak nitelenebilecek siyasi açıklamalar, en iyi olasılıkla yeni bir çözüm süreci talebi olarak değerlendirilebilir. Nitekim YSP listesinde yer alan Diyarbakır milletvekili adayı Cengiz Çandar, daha gerçekçi bir yaklaşımla, seçimlerde Cumhurbaşkanı ve parlamento aritmetiği değişirse, yeni bir çözüm sürecinin mümkün olabileceğinden söz ediyor. Ama çözüm süreci olarak tanımladığı olgu, teknik olarak bu konudaki temel ilkeye uymuyor.

Kabul etmek gerekir ki çözüm süreçleri, teknik olarak, terör örgütlerine önce silah bırakmayı, ardından silahlarını teslim ederek kendilerini feshetmeyi ve siyasi taleplerinin sadece demokratik yollardan savunulmasını kabul ettirmeyi hedefler. Yoksa terör örgütlerinin, örneğin İspanya’da Bask, Türkiye’de Kürt sorunu olarak tanımladığı siyasi taleplerini, demokratik devlete dayatmasını değil. Kürt sorununun Millet İttifakı Cumhurbaşkanı adayının savunduğu gibi TBMM’de çözümü, sonuç itibariyle PKK’nın siyasi hedeflerine artık silah kullanmasına gerek kalmadan ulaşması anlamına gelir ki bu da demokratik devletin teröre yenilmesinden başka bir şey değildir. Daha iyi anlaşılması için bu konuyu biraz daha açmakta yarar var.

 

Teknik Olarak Çözüm Süreçleri

Çözüm süreçleri esas itibariyle terörle mücadelenin araçlarından biridir. Başka bir deyişle terör örgütleriyle siyasi talepleri gündemli müzakere süreçleri değildir. Demokratik ülkeler, terörle askeri/polisiye, yargısal önlemlerle ve teröre karşı gösteri ve yürüyüşler gibi toplumsal desteklerle mücadele ederlerken, terör örgütlerinin siyasi taleplerinin pekala demokratik yollardan siyasi mücadele verilerek gerçekleştirilmesinin önünü açarlar. Örneğin İspanya’da ETA’nın hedefi Bask ülkesinin bağımsızlığıysa, siyasi partilerin bu hedefe yönelik politika izlemesinin önünde hiçbir engel yoktur. Siyasi partiler ayrılıkçı oldukları, ayrı bir bağımsız devlet kurmayı programlarına yazdıkları için değil, sadece bu amacı silahla gerçekleştirmeye kalkıştıkları takdirde kapatılırlar. 2002 tarihli Siyasi Partiler Organik Yasası bunu ayrıntılı biçimde ortaya koymuş, Anayasa Mahkemesi bu kanuna dayanarak ETA'nın siyasi partisi Batasuna'yı, (Herri Batasuna, Euskal Herritarrok gibi eski oluşumlarıyla birlikte) kapatmış, Batasuna'nın bu karara itirazı AİHM tarafından reddedilmiştir. İspanya Anayasa Mahkemesi ayrıca terörle bağlantısı olmadığı halde ayrılıkçı siyasi hedeflerin gerçekleşmesi için kendi özerk yönetimlerinde salt çoğunluğu alarak çeşitli girişimlerde bulunan ayrılıkçı Bask ve Katalan siyasi partileri frenlemek için de şu içtihadı benimsemiştir: Bir özerk topluluğun İspanya'dan ayrılması için anayasada öngörülen koşullarda, yani sadece ilgili özerk toplulukta değil tüm İspanya'da referandum yapılması gerekir. Özetle, terörle hiçbir bağlantısı olmamak kaydıyla ayrılıkçı siyasi partiler kurulabilir ama bu partilerin hedeflerine varabilmeleri için bölge değil tüm ülke halkının onayı aranır ki bu da doğaldır kuşkusuz. Nitekim uluslararası hukuk ve teamüller (BM Genel Kurulu 1960 tarih ve 1514 sayılı ilke kararı gibi) de kendi kaderini belirleme hakkını ülkelerin toprak bütünlüğüne tümüyle ya da kısmen halel getirmemesi şartına bağlıyor.

İspanya’nın kuzeydoğusundaki Bask bölgesi
İspanya’nın kuzeydoğusundaki Bask bölgesinin San Sebastian kentinde binlerce kişi terör örgütü ETA mahkumları için sokakta (Javi Julio/AA, 23 Kasım 2021)

 

Sonuç olarak çözüm süreçleri, askeri/polisiye, yargısal ve toplumsal önlemlerle kıskaç altına alınan terör örgütlerini silah bırakmaya ikna amacıyla zaman zaman kullanılan bir araçtır. Karşılığında kan dökmemiş militanlara af, diğerlerine işledikleri suçların ağırlığına göre ceza indirimleri uygulanması olanağı sağlanır. Amaç terör yoluna sapmış olanları yukarıda özetlenen çerçevede siyaset alanına çekmektir. İspanya’da “silah bırakma karşılığı siyaset” yolu, 1988’de Bask ülkesinde faaliyet gösteren ETA ile bağlantılı o zamanki adıyla Herri Batasuna dışında kalan, ayrılıkçı olanlar dahil tüm siyasi partilerce imzalanan Ajuria Enea Paktı ile açılmış, ardından ilk çözüm süreci Cezayir görüşmeleriyle başlamış ancak ETA bu süreci ve daha sonraki benzeri girişimleri bozmuştur. Bunun temel nedeni, terör örgütünün siyasi çözüm olarak adlandırdığı siyasi taleplerinin, askeri çözüm denilen silah bırakma sürecinden önce karşılanmasında ısrar etmiş olmasıdır. Tıpkı PKK ve YSP cephesinden gelen talepler gibi. Ama sonuçta tek taraflı silah bırakmak, (2011) sonra silahlarını teslim etmek ve kendini feshetmek (2018) zorunda kalmış, karşılığında da hiçbir şey alamamıştır.

 

PKK ile Yeni Bir Sürecin Neredeyse İmkansızlığı

PKK/YSP cephesinden gelen, bazı CHP milletvekillerinin de onayladığı siyasi taleplerin “Kürt sorununun çözümü” adı altında -yeterli nitelikli çoğunluk oluşur, ayrıca gerekirse referandumdan da olumlu sonuç çıkarsa- TBMM tarafından karşılanması yukarıda altı çizilen tabloya uymuyor. Siyasi çözümün öncelemesiyle PKK’nın silah bırakması/teslimi ve ardından kendini feshetmesinin nasıl bir anlam taşıyacağı da ayrı tartışma konusu olacağa benziyor. Yanıtlanması gereken şu sorular var çünkü: PKK silah bırakma sürecini yerine getirecek olsa bile acaba ABD ve Fransa başta bölgeyle ilgilenen müttefikleri, PYD/YPG'nin belkemiğini oluşturan PKK militanlarının da silah bırakmalarına yeşil ışık yakarlar mı? Bu militanlar silah bırakmadan veya SDG olarak adlandırılan YPG'ye Amerikan askeri yardımı devam ettiği sürece PKK silah bırakmış farz edilebilir mi?

Kaldı ki bir başka önemli sorun daha var. O da terör örgütünün yıllarca kan dökmüş olan militanlarının ve kendilerine bu yönde talimat vermiş olan liderlerinin, Meclis’te nitelikli çoğunluk sağlanması halinde, Anayasa’nın 87. maddesi uyarınca genel veya özel af çıkarılmasıyla cezasız kalacak olmaları. Bunun da hukuka ve toplum vicdanına ne derece uygun olduğu ayrı bir tartışma konusu kuşkusuz.

Özet olarak, bugün PKK ve siyasi uzantıları mensuplarınca dile getirilen taleplerin ve bu taleplerin öncelikli olarak yerine getirilmesinin, çözüm süreçleri tekniğine uygun olmadığı açıkça görülüyor. O bakımdan PKK ve siyasi uzantılarının dile getirdiği taleplerin, TBMM'de karşılanması sürecini yeni bir çözüm süreci olarak tanımlamak mümkün değil. Ayrıca bu taleplerin karşılanması daha demokratik bir Türkiye anlamına mı geliyor?

Ayrı bir tartışma konusu kuşkusuz ama bugün artık 80 ve 90’larda zirve yapmış olan Kürt vatandaşlara yönelik negatif ayrımcılık, ana dilin her alanda kullanılması, öğretilmesi, ana dilde basın ve yayının önünün açılmasıyla büyük ölçüde ortadan kalkmış bulunuyor. Fransa gibi bazı AB ülkelerinde de bulunmayan ana dilde eğitimin ya da Avrupa’da sadece İspanya’ya özgü özerk yönetimlerin eksikliği nedeniyle Türkiye’de altının açıkça çizileceği bir Kürt sorunu olduğunu söylemek mümkün değil doğrusu. Bu, doğal olarak, ileri bir demokrasiye sahip olduğumuz anlamına gelmiyor. 1982 Anayasası’nda bugüne kadar yapılmış birçok değişikliğe karşın, değiştirilmesi, güncellenmesi gereken daha birçok madde var. Seçimlerden sonra oluşacak yeni TBMM’nin PKK ve siyasi uzantılarının dayattığı talepler üzerinde mesai harcayacağına daha demokratik bir yeni anayasaya yoğunlaşması, Türkiye için çok daha yararlı olur kuşkusuz.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası