Kriter > Siyaset |

Daha Hesap Verebilir Bir Devlet Mekanizması


16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen halk oylaması sonucu milletin onayından geçen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi (CHS), Osmanlı-Türk anayasacılığının önemli dönüm noktası olarak tarihteki yerini aldı.

Daha Hesap Verebilir Bir Devlet Mekanizması

16 Nisan 2017 tarihinde gerçekleştirilen halk oylaması sonucu milletin onayından geçen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi (CHS), Osmanlı-Türk anayasacılığının önemli dönüm noktası olarak tarihteki yerini aldı. Zira 1876 Kanun-i Esasi ile başlayan ancak üzerinden geçen 141 yıl içinde kriz üretmenin ötesine geçip demokratik hayatımıza ciddi katkılar sağlayamayan Türkiye tipi parlamenter sistemin sonunu ifade etmektedir.

Genetiğinde dünyadaki başarılı başkanlık sistemi uygulamaları olan CHS’nin, anayasal şiddete dayanan vesayetçi parlamentarizmin kamu yönetimi üzerinde yarattığı ve uzun yıllardır devam eden bürokratik oligarşinin de bir panzehiri olma imkanını doğurduğu söylenebilir. Devletin en üst kademesinden başlayarak doğrudan halka hesap verebilir bir iklim yaratabilecek olan CHS, siyasetçileri olduğu kadar bürokrasiyi de öngörülebilir ve hesap verebilir bir davranış kalıbı içinde hareket etmeye zorlayacaktır.

Türkiye’de Bürokrasinin Hesap Verebilirlik Açığı

En kısa tanımıyla kamu adına yetki ve kaynak kullanan aktörlerin yaptıkları eylem ve işlemlerden dolayı üstlendikleri bir sorumluluk biçimi olan hesap verebilirlik, vatandaşların bilgilenmesini sağlayan bir denge-denetim mekanizması işlevi üstlenmektedir. Sağlıklı bir demokrasi ve hukuk devletinin olmazsa olmazlarından olan hesap verebilirlik tümden bir devlet mekanizmasının halk nezdindeki güvenilirliğini de belirleyen bir kriter olarak değerlendirilmektedir. Siyasetçiler ve kamu yöneticilerine duyulan toplumsal güvenin başlıca belirleyicilerinden biri onların hesap verebilirlik kapasitelerinin başarısı ile ölçülmektedir.

Türkiye özellikle bürokrasinin hesap verebilirliği noktasında uzun yıllardır ciddi sorunlar yaşayan bir ülke olarak 2000’li yılların başından itibaren kamu yönetiminde hesap verebilirliği ve şeffaflığı sağlamaya yönelik çeşitli yasal ve kurumsal düzenlemeler yapmış ancak bunlardan istenilen sonuçlar elde edilememiştir.

Osmanlı İmparatorluğu’nda Batılılaşma hareketlerinin başlamasıyla merkezin en önemli aktörü halini alan askeri-sivil bürokrasi Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte bu konumunu farklılaştırarak devam ettirmiştir. Bürokrasi üstlendiği kurucu misyonu kullanarak kendini sistemin vesayet aktörü olarak konumlandırmış, gerektiğinde askeri müdahaleler aracılığıyla sistemi dizayn etmiştir. Bu darbe süreçlerinde zaman zaman asker-sivil ortaklığı da görülmüştür. Ardından çeşitli çıkış garantileri yoluyla herhangi bir hesap verme yükümlülüğü altına girmemiştir. Askeri müdahale dönemleri için geçerli olan söz konusu durum, olağan dönemlerde de bürokrasinin kullandığı yetki ve kaynaklardan ötürü hesap vermeyen bir davranış biçimini benimsemesinde etkili olmuştur. Bu durum özellikle koalisyonların oluşturduğu zayıf hükümet dönemlerinde daha da belirginleşmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Sistemi ve Değişen Hesap Verebilirlik Anlayışı

Belirtmek gerekir ki hesap verebilirlik ile hükümet sistemi arasındaki ilişkinin başlıca belirleyicisi kuvvetlerin birbirinden ayrılığının niteliğidir. Parlamenter sistemde var olan gevşek ayrılığın yarattığı bulanık alanların, hesap vermeyen bir devlet mekanizmasının yaşam koşullarını hazırlayan en önemli kaynak olduğu ifade edilebilir. Başkanlık sisteminin kuvvetlerin sınırlarının net ayrılığına dayanan tasarımı ise söz konusu olumsuzluğun asgari ölçüde yaşanmasını sağlama potansiyeli taşımaktadır. Bunun en başta gelen nedeni ise başkanlık sistemlerinde doğrudan halka hesap verme yükümlülüğünde olan tek başlı yürütme organının varlığıdır.

Anayasal tasarımında başkanlık sistemi pratiklerinin belirleyici olduğu CHS, parlamenter sistemden farklı olarak yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin birbirinden daha belirgin çizgilerle ayrıldığı bir modeli benimsemekte ve bunu çeşitli denge-denetleme araçlarıyla desteklemektedir.

Yukarıdaki tabloda görüleceği üzere her üç devlet kuvveti de bir biçimde vatandaşlara karşı hesap verme yükümlüğü altındadır. Yürütmenin başı olan cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesi bu noktada özellikle devletin icra organlarının halka doğrudan demokratik olarak hesap vermelerini sağlayan en önemli düzenleme olarak kabul edilebilir. Dolayısıyla yürütmenin siyasi anlamda hesap verebilirliği parlamenter sistemden farklı olarak vatandaş- lara karşı “doğrudan” bir karakter kazanmıştır.

Cumhurbaşkanının siyasi hesap verebilirliği atayacağı yardımcılar, bakanlar ve üst düzey kamu yöneticileri aracılığıyla dolaylı biçimde gerçekleşmektedir. Zira bu makamların cumhurbaşkanı tarafından atanması, bir anlamda bunların kullandığı yetkiler ve kaynaklar nedeniyle cumhurbaşkanının da sorumlu olmasını gerektirmektedir.

Cumhurbaşkanının hesap verebilirliğinin bir başka boyutunu ise ceza yargılaması meydana getirmektedir. Parlamenter sistemde yalnızca vatana ihanetten soruşturmaya tabi tutulabilen cumhurbaşkanı, görevinden kaynaklanan/ kaynaklanmayan her türlü eylem ve işleminden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından soruşturmaya tabi tutulabilecek ve yeterli çoğunluğun sağlanması halinde Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesinde yargılanabilecektir. Cumhurbaşkanının TBMM ve Anayasa Mahkemesine karşı hesap verebilirliğinin bir başka boyutu da kararnameler yoluyla gerçekleşmektedir. Cumhurbaşkanı TBMM adı- na yürütme yetkisine ilişkin konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasada yer alan kişi hakları ve ödevleriyle, siyasi haklar ve ödevler cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde kanun hükümleri uygulanır. TBMM’nin aynı konuda kanun çıkarması durumunda cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelmektedir. Bu çerçevede yasa ile bir kararname arasında ortaya çıkabilecek bir uyuşmazlığın çözüm yeri Anayasa’ya göre Anayasa Mahkemesi olacaktır.

Bütçe de cumhurbaşkanının TBMM’ye karşı hesap verebilir kılan bir diğer mekanizma olarak dikkat çekmektedir. Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanan bütçenin yürürlüğe girebilmesi için TBMM onayına ihtiyaç bulunmaktadır.

Bunların dışında cumhurbaşkanına bağlı ve sorumlu olarak çalışacak olan bakanlar ve bunlara bağlı idari teşkilat da yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması aracılığıyla TBMM’ye karşı hesap verebilir olmaktadır.

Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK) da değişen yapısı ve üye kaynağı ile yargının demokratik hesap verebilirliğini güçlendirici bir etkide bulunabilecektir. Zira yeni durumda üyelerinin yedisi TBMM, dördü cumhurbaşkanı tarafından atanmakta ve böylece doğrudan vatandaşlar tarafından seçilen iki organının etkisiyle oluşan bir kurul söz konusu olmaktadır.

Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı sistemi parlamenter sistemde hesap verebilirlik alanında var olan söz konusu açığı getirdiği demokratik hesap verebilirlik mekanizmaları ile kapatma potansiyelini taşımaktadır. Bu mekanizmaların merkezinde cumhurbaşkanı yer almaktadır. Sistemin hesap verebilirlik tasarımında cumhurbaşkanının iki boyutlu işlevi söz konusudur: Bunlardan ilki bizzat kendisinin siyasi olarak vatandaşlara, cezai olarak ise Anayasa Mahkemesine olan sorumluluğudur. İkincisi de en az bunlar kadar önemli olan tümden bir sistemin hesap verebilir kılınmasını sağlama imkanını ortaya çıkaran taşıyıcı rolüdür. Cumhurbaşkanı, yardımcıları ve bakanları aracı- lığıyla bürokratik mekanizmanın çok önemli bir kısmının kendisi aracılığıyla demokratik açıdan (vatandaşlara ve TBMM’ye) hesap vermesini sağlayabilecektir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası