15 Temmuz şanlı direnişi 1 yaşında.
Bu ülkenin vatan, bu halkın millet olduğunun tescillendiği o günün üzerinden tam bir yıl geçti.
O gün Türkiye düşmanları, ümmet düşmanları ve evet İslam düşmanları kılıçlarını kınlarından çekip hep birlikte üzerimize saldırdılar.
Sivil halkı silahlarla taradılar.
Milletin Meclisini savaş uçaklarıyla bombaladılar.
Milletin savaş uçaklarıyla hem de.
Cumhurbaşkanı’nı ve ailesini öldürmeye çalıştılar.
Şehirleri, bizim şehirlerimizi tanklarla, bizim tanklarımızla talan ettiler.
İnsanlarımızı ezdiler, masumları katlettiler.
Devletin içine sızmış bir terör örgütü yaptı bunları.
Fetullah Gülen’in emriyle 15 Temmuz’da harekete geçtiler.
Geçebildiler.
Oysa 2013’ün sonunda 17-25 Aralık’ta bu hain örgütün ne denli devlet düşmanı, ne denli siyaset düşmanı, ne denli millet düşmanı olduğu anlaşılmıştı.
Millet Erdoğan’ın Yanında Durdu
Recep Tayyip Erdoğan bu örgüte karşı büyük bir mücadele verdi.
Bu örgütün kurduğu paralel devlet yapılanmasını deşifre etti.
Her şey kamuoyunun gözleri önünde oldu.
Ömrünün sonuna kadar bu şer şebekesiyle mücadele edeceğini söyledi.
Ne acıdır ki Erdoğan bu şer şebekesine karşı mücadelesinde devlet bürokrasisi ve parti elitlerinden yeterli desteği bulamadı.
Birçok aktör bu paralel devlet yapılanmasının şerrinden emin olmak, kendisine bulaşmamasını temin etmek adına Erdoğan’ı FETÖ ile mücadelede yalnız bıraktı.
Millet Erdoğan’ın yanında durdu.
Her seçimde ona destek verdi.
Erdoğan her seferinde derdini de, yalnızlığını da millete anlattı.
Eğer 17 Aralık 2013’ten 15 Temmuz 2016’ya kadarki sürede Erdoğan, devlet ve siyaset elitlerinden gereken desteği almış olsaydı kuvvetle muhtemel Türkiye bu alçak darbe ve işgal girişimiyle karşı karşıya kalmaz, FETÖ bu cesareti bulamazdı.
Öte yandan eğer o tarih aralığında Erdoğan bu terör örgütünü millete tanıtmamış olsaydı o takdirde de millet 15 Temmuz’da karşı karşıya kaldığı tehlikenin boyutlarını sezemez, bu kadar hızlı ve cesur tepki veremezdi.
İşte o zaman bugün yaşadığımız Türkiye bir başka Türkiye olurdu.
Kendi ayakları üzerinde duramayan, iddiasız, sömürüye açık bir ülke…
Bir kez daha şükredelim ki başaramadılar.
İstiklal savaşı ruhuyla geri püskürtüldüler.
O alçak darbe ve işgal girişiminde görev alan piyonlar derdest edildi.
Onlar şimdi ait oldukları yerdeler.
Yargılanıyorlar.
Gelgelelim bu piyonları sahaya sürenler henüz milletin eline geçmedi.
Adaletin önüne çıkarılamadı.
FETÖ’nün yöneticileri kaçtı.
Batılı sömürgeciler ve onların hizmetkarlarının FETÖ’ye verdiği destek olmasaydı 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi olur muydu?
FETÖ dışarıdaki patronları ve içerideki iş birlikçilerinin yardım ve yataklığıyla 15 Temmuz’a kadar geldi. O kanlı kalkışmaya, o hain işgal girişimine cesaret edebildi.
FETÖ 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminden sonra da sömürgeciler ve onların yerli iş birlikçileri tarafından korunup kollandı.
16 Temmuz’da hangi Batı ülkesi Türkiye’de seçilmiş hükümete, demokrasiye, milletin iradesine destek olduğunu duyurdu?
Hangi Batı ülkesi bu darbe girişimine karşı Türkiye’nin ve Türk milletinin yanında yer aldığını söyledi?
Neredeyse bir ay sonra her biri timsah gözyaşları döktüler. Türkiye’nin ve Türk halkının yanında yer aldıklarını söylediler.
Öte yandan darbe girişimine katılmış FETÖ’cüleri, bu hain örgütün yöneticilerini ülkelerinde misafir edip onları beslemeye devam ettiler.
15 Temmuz Direnişini Unutturma Çabası
15 Temmuz’da FETÖ’nün en zalim haliyle devreye sokulmasının nedeni Türkiye’yi yeniden bağımlılık tuzağına çekmekti. FETÖ’ye emir veren, onunla iş birliği içinde olan ulusal ve uluslararası aktörlerin hedefinde Türkiye’nin istiklali vardı. FETÖ de, onun ulusal ve uluslararası hamileri de Türkiye’yi yarı sömürge bir ülke haline getirmek istediler. Bu emellerinden bugün için de vazgeçmiş değiller.
Geçtiğimiz bir yıllık süre zarfında bu emellerini hayata geçirmek için ellerinden geleni artlarına koymadılar.
Bizi hem dış hem de iç politikada sıkıştırmaya çalıştılar. Bir yandan sınırımızda kurulacak bir PKK devletine ses çıkarmamamızı öte yandan içeride ülkenin istikrar ve büyümesini temin edecek kalkınmacı adımlardan uzak durmamızı istediler.
Uluslararası alanda Türkiye’nin imajını bozmak için uğraştılar.
Türkiye’den bahsedilirken toplumun ortadan ikiye yarıldığı, ülkede her an bir iç savaş çıkabileceği, devlet kurumlarının işlemediği, demokrasinin kurallarının askıya alındığı gibi yalanları gündemde tuttular.
Daha da vahimi Türkiye’yi “teröre destek veren ülke”, Erdoğan’ı da bir “diktatör” ve hatta “savaş suçlusu” olarak göstermek için çırpındılar.
Bütün bunları yaparken bir yandan da bu milletin elindeki en büyük sermayelerden birini gasp etme arayışı içine girdiler.
15 Temmuz darbe ve işgal girişimini tahfif etmeye, bütün dünyanın gözleri önünde sergilenen şanlı direnişi ve milletin elde ettiği zaferi baskılamaya, unutturmaya ve çarpıtmaya çalıştılar.
FETÖ geçtiğimiz bir yılda enerjisinin büyük bir bölümünü 15 Temmuz şanlı direnişinin mirasını kirletmeye hasretti.
Bu süreçte FETÖ’nün en büyük destekçisi bu ülkenin sözüm ona ana muhalefet partisi lideri oldu.
Kılıçdaroğlu FETÖ’nün Sözcülüğünü Yapıyor
Her gerilimde Kemal Kılıçdaroğlu ve partisi FETÖ’nün yanında saf tuttu.
Bir yandan siyasal alanda FETÖ’nün sözcülüğünü yaptı, onların söylemlerini dillendirdi öte yandan devletin FETÖ ile mücadelesini sekteye uğratmak için kendisini paraladı.
15 Temmuz’dan önce de böyleydi, sonra da.
Şu anda FETÖ’cüler dünyanın dört bir yanında Kemal Kılıçdaroğlu’nun “kontrollü darbe” sözü üzerinden kendilerini temize çıkarmaya çalışıyorlar.
Bir grup FETÖ mensubunun 15 Temmuz’un mirasını yerle yeksan etmek için çıkardıkları bir kitapta bakın neler söyleniyor?
“CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz’da yaşananları defalarca ‘Kontrollü Darbe’ olarak nitelendirdi. Kontrollü darbenin amacının, Erdoğan’ın OHAL’i ilan etmesinin ve Anayasa’yı değiştirerek ülkenin yönetimini dikta rejimine dönüştürmesinin önünü açmak olduğunu; asıl darbeyi 20 Temmuz 2016’da OHAL’i ilan eden Erdoğan’ın yaptığını ifade etti.”
Kemal Kılıçdaroğlu “kontrollü darbe” söylemiyle FETÖ’cülere işte böyle destek oluyor.
Son bir yılda Kılıçdaroğlu FETÖ’yü aklamak, onun 15 Temmuz darbe ve işgal girişimindeki rolünü görünmez kılmak için uğraştı. Günden güne FETÖ’ye verdiği desteğin dozunu artırdı. Kılıçdaroğlu’nun sözüm ona adalet yürüyüşü bu desteğin had safhaya çıkmış halidir. Kılıçdaroğlu her şeyden önce darbecilere ve FETÖ’cülere imtiyaz elde etmek için yürüyor. Toplumun bir kesimini bir başka kesimine karşı kışkırtıp Türkiye’nin kaosa girmesini ve müdahaleye açık hale gelmesini umuyor. Dışarıdaki ve içerideki zinde güçleri göreve çağırıyor. Ordu göreve, Batı göreve!
Kemal Kılıçdaroğlu’nun toplumda hiçbir temsili, hiçbir karşılığı yok mu? Olmaz mı? 15 Temmuz’da ATM’lerde, benzin istasyonlarında kuyruğa giren, market ve bakkalları yağmalayan bir grup azınlığın temsilcisi olarak sahnede Kılıçdaroğlu. Bu milletin, bu halkın değil bir grup fitneci, Batıcı azınlığın temsilcisi…
15 Temmuz Paradigma Değişiminin Adıdır
Şunu asla hatırdan çıkarmamalıyız. 15 Temmuz büyük bir dönüm noktasıdır. Siyaset ve toplumda yaşanan büyük bir paradigma değişiminin adıdır 15 Temmuz. Millet-devlet ilişkisinin yeni bir form kazanmasının, devletin milletin emrine girişinin adıdır o.
O gece bu millet evlatlarını şehit verdi. Büyük bir acı yaşadık hep beraber. Aynı zamanda da bu ülkeyi korumanın gururunu, sürurunu tattık. Bugün bu gururu en fazla şehit aileleri ve gazilerimiz yaşıyor. Onlara bu milletin büyük bir borcu var. Bu milletin evlatlarının tarih boyunca hatırlayacakları, hatırlamaları gereken bir borç.