Kriter > Dış Politika |

Kazanan Brexit, Kaybeden Birleşik Krallık mı?


İşçi Partisi lideri Corbyn’in özellikle Brexit konusundaki kararsızlığı seçimden büyük bir yenilgi ile çıkması sonucunu doğurdu. Bu hezimeti anlamak için büyük resme bakmak gerek. Çünkü dünya 1980’lerden sonra girdiği neoliberal ve küreselleşme yanlısı politikalardan yavaş yavaş vazgeçmektedir.

Kazanan Brexit Kaybeden Birleşik Krallık mı

İngiltere, Galler, İskoçya ve Kuzey İrlanda’dan oluşan Birleşik Krallık’ta geçtiğimiz ay alınan karar uyarınca 12 Aralık 2019’da erken genel seçim gerçekleştirildi. Seçimden önce yapılan kamuoyu yoklamalarını doğrulayan hatta daha da ötesine giden bir şekilde Muhafazakar Parti oyların yüzde 43,6’sını alarak seçimden büyük bir zaferle çıktı. Üstelik bu oy oranına karşılık Meclis’te kazandığı 365 milletvekili ile hükümeti kurmak için gerekli olan sandalye sayısını da aşmış oldu. Rakibi Jeremy Corbyn liderliğindeki İşçi Partisi ise 203 sandalye kazandığı seçimde yüzde 32,2 oy olarak sadece iki yıl öncekine göre oylarında önemli bir düşüş yaşamış oldu. İskoç Ulusal Partisi (SNP), İskoçya’da yüzde 45 oy alarak birinci parti çıkarken, Birleşik Krallık genelinde yüzde 3,9’la 48 sandalye kazandı. Liberal demokratlar ise yüzde 11,5 oy oranıyla Meclis’te 11 milletvekili ile temsil edilecekler. Seçim sonuçlarının ülkelere göre dağılımına baktığımızda İngiltere’de Muhafazakar Parti’nin (yüzde 47,2), Galler’de İşçi Partisi’nin (yüzde 40,9), İskoçya’da SNP’nin (yüzde 45) ve Kuzey İrlanda’da ise Demokratik Birlik Partisi’nin (yüzde 30,6) seçimlerden birinci parti olarak çıktığını görüyoruz.

Ülkenin erken seçime gitmesindeki en önemli faktörlerden biri, Birleşik Krallık’ın 25 Haziran 2016’da gerçekleştirdiği referandum sonucunda AB’den ayrılmaya karar vermesi ve bu sürecin ülkede iki hükümetin, onlarca bakanın ve iki başbakanın istifasına yol açan Brexit karmaşasıdır. Zira bu karar alındıktan sonra verdiği sözü tutarak partisinden ve başbakanlıktan istifa eden David Cameron’ın ardından Theresa May de Brexit konusunda AB liderleri ile yaptığı anlaşmayı kendi ülkesine kabul ettiremeyerek istifa etmek zorunda kalmıştır. Brexit’in en ateşli savunucularından biri olan Boris Johnson ise bu sürecin kilitlenmesi hatta ülkede siyasetin durma noktasına gelmesi üzerine erken seçim kararı almış ve sandıktan da galibiyetle çıkmıştır. Johnson’ın tek başına hükümeti kuracak milletvekili sayısına ulaşmış olması Brexit’in söz verildiği şekilde (Avam Kamarası’nda yapılan oylamaya göre) 31 Ocak 2020’de gerçekleşebileceğini göstermektedir. Halkın birinci talebi de bu belirsizliğin bir an önce bitirilmesidir.

 

Kararlılığın Kazanması

Bu seçimin kazanan ve kaybedenlerine baktığımızda kuşkusuz en önemli kazananı, 1987’de Margaret Thatcher’dan sonraki en büyük seçim zaferini yakalayan Muhafazakar Parti’dir. Partinin başkanı Johnson’un seçim propagandaları sırasında kullandığı en önemli argümanın “İngiltere’yi AB’den çıkarmak” olduğu düşünüldüğünde dolaylı olarak diğer kazananın da Brexit yanlıları olduğu söylenebilir. Rakibinin önerdiği sol ağırlıklı iktisat politikalarının aksine seçim programının merkezine sadece Brexit’i yerleştiren Johnson kararlı duruşunun meyvesini toplamış oldu. Üstelik popülist politikaları bu kadar belliyken. Johnson’ın oylarını arttıran gelişmelerden bir diğeri de Birleşik Krallık’ın AB’den sert şekilde ayrılması için kurulan Brexit Partisi’nin lideri Nigel Farage’ın Muhafazakar Parti’nin elinde bulunan bölgelerde aday çıkarmayacağını açıklayarak Muhafazakarlara fiilen destek vermesidir. Zira bu fiili destek neticesinde Brexit Partisi parlamentoya temsilci gönderememiş ve aşırı sağın oyu da büyük oranda Muhafazakarlara kaymıştır.

Johnson’ın bu kararlılığının tam tersine İşçi Partisi lideri Corbyn’in özellikle Brexit konusundaki kararsızlığı seçimden büyük bir yenilgi ile çıkması sonucunu doğurdu. Bu hezimetin altında yatan nedenlere bakılacak olursa; öncelikle büyük resme bakmanın faydalı olacağı düşünülmektedir. Çünkü dünya 1980’lerden sonra girdiği neoliberal ve küreselleşme yanlısı politikalardan yavaş yavaş vazgeçmektedir. Milliyetçi, muhafazakar, ekonomide korumacı politikaları benimseyen dalga, ABD’de Donald Trump’ın başkan olarak seçilmesiyle başlamış ve Avrupa ülkelerini de hızlı bir şekilde etkisi altına almaya devam etmektedir. AB’nin 2008 ekonomik krizi, terörle mücadele ve göçmen krizi gibi sorunlarla baş edemeyen politikaları, Avrupa halklarını popülist söyleme sahip siyasetçilerin kucağına bırakmıştır. Bu rüzgar şu an Birleşik Krallık üzerinde esmektedir. Nasıl 1929 ekonomik buhranı Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi’nin sadece yüzde 29 oy alabilmesine sebep olmuşsa bugün de 2008 ekonomik krizi ve sonrasında onun tetiklediği olaylar da partiyi aynı hezimetle karşı karşıya bırakmıştır. AB’nin motor gücü olan ülkeleri Fransa ve Almanya’da da aşırı sağ partilerin hızla yükseldiği gerçeği bu dalganın giderek yayılacağını ve Avrupa’nın geleceğini tehdit edebileceğini göstermektedir.

 

Boris Johnson
İngiltere’de yapılan erken genel seçimleri, Boris Johnson’un lideri olduğu Muhafazakar Parti, oyların yüzde 43’ünü alarak açık ara farkla kazandı, 13 Aralık 2019

İşçi Partisi seçmenleri arasında Brexit konusundaki fikir ayrılıkları da partinin oylarının bölünmesine neden olmuştur. Zira büyük oranda AB içinde kalma eğiliminde olan seçmenin aksine takriben yüzde 30-35’lik bir kesim AB’den ayrılma yönünde oy kullanmıştır. Bu seçmenler “kızıl duvar” adı verilen İngiltere ile İskoçya arasında İngiltere’nin kuzey ve orta bölgelerinde yaşayan geleneksel işçi bölgelerinde yaşamaktadır. Söz konusu işçiler AB’ye ve AB’ye üyelikten dolayı ülkeye gelen göçmenlere karşıydılar. Çünkü bu seçmenler AB’nin serbest dolaşımı ile gelen göçmenleri yaşadıkları işsizlik ve sosyal çöküntünün sorumlusu olarak görmekte ve bundan dolayı da Birlik’ten ayrılmayı desteklemektedirler. Buna karşılık Londra ve çevresinde yaşayan, yeni iktisadi düzene ayak uydurmuş olan diğer İşçi Partisi seçmenleri ise AB ile entegrasyonun güçlendirilmesinden yanadırlar. Parti lideri Corbyn’in seçimi kazanması durumunda referandumu tekrar edeceğine dair verdiği sinyaller Anglosakson demokrasi anlayışına aykırı bulunmuş ve İşçi Partilileri kızdırmıştır. Başlıca gündemi Brexit olan bir seçimde Corbyn’in öne sürdüğü son derece iddialı bir sol iktisat politikası halk tarafından yeterince ilgi görmemiştir.

Sosyalist duruşundan taviz vermeyen Corbyn’in kaybetmesinin altında yatan nedenlerden biri de halk arasındaki popülaritesinin düşük olmasındandır. Ayrıca parti içinde de bazı kitleler Corbyn’den rahatsızlık duymaktaydılar. İngiliz medyası da özellikle seçim sürecinde İşçi Partisi liderine karşı olumsuz bir propaganda yürütmüştür. Corbyn’e yönelik kişisel saldırılar ve eleştiriler de medyada sık sık yer bulmuştur. Johnson’ın pek çok ırkçı söylemine rağmen, Corbyn İsrail’i eleştirdiği için Yahudi düşmanlığıyla suçlanmış ve bu durum parti içinde de tepkilere neden olmuştur. İşçi Partisi liderinin öneri ve politikalarının halk tarafından radikal, aşırı ve hayalci olarak değerlendirilmesi de başarısızlığın altında yatan nedenlerden bir diğeridir. Zira Corbyn, Brexit ile ilgili olarak doğrudan “kalmalıyız” mesajını da halka verememiştir. Bunun ilk nedeni AB’ye duyduğu güvensizlik, ikincisi ise partisinin güçlü olduğu bazı bölgelerde görece yaşlı nüfusun ayrılma taraftarı olması ve onların oylarını kaybetme korkusudur.

Seçimin bir diğer kaybedeni Liberal Demokratlar olmuştur. Liberaller önceki seçimde oyların yüzde 7,4’ünü alıp 12 milletvekilliği kazanmışken, bu seçimde yüzde 11,5 oy almasına rağmen 11 milletvekili çıkarabilmişlerdir. Bu durumun bir sebebi bu partinin sosyal özgürlükleri kapitalizm ile devlet müdahalesini dengelemeye çalışma söylemlerinin halk nezdinde karşılık bulmamış olmasıdır. Liberallerin kaybetmesinin diğer bir nedeni de ülkedeki seçim sisteminde aranmalıdır. Çünkü dar bölge ve nispi çoğunluk esaslarına dayanan bu seçim sistemine göre 650 seçim bölgesinden her birinde en çok oyu alan aday doğrudan parlamentoya girmektedir. Bu sistemden ötürü daha önce 2017 erken seçimlerinde Muhafazakar Parti oylarını yüzde 6 oranında artırarak yüzde 42 oy almasına rağmen parlamentoda 12 koltuk kaybetmişti. Bu seçimde de Liberal Demokratlar oy oranını yüzde 4 arttırmasına rağmen 1 vekil kaybetti.

 

Brexit Gücü Aşkına

Bundan sonra ne olacak? Bu sorunun çoklu cevapları olduğunu söyleyebiliriz. Öncelikle aldığı bu sonuçla Boris Johnson ülke nezdinde meşruiyetini, parti düzeyinde de liderliğini güçlendirdi. Buna karşılık seçimin en büyük mağlubu olan İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn partisinden istifa edeceğini açıkladı. Bu durum Türkiye’de üst üste sekiz, dokuz seçim kaybettiği halde genel başkanlıktan ayrılmayan siyasetçilerin varlığını akla getirmekte ve ikinci seçim yenilgisinden sonra istifa kararı alan Corbyn’i takdir etmeyi gerektirmektedir.

Seçimin birinci belirleyeni olan Brexit konusunda halk gerekli mesajı sandıkta vermiş oldu. Bu belirsizliğin bir an evvel bitirilmesini talep ediyorlar. Ancak burada sorulması gereken sorulardan biri Johnson’a giden oyların tepki oyu mu olduğu yoksa İşçi Partisi’nin gerçekten mi kaybettiği. Burada halkın verdiği mesajlardan biri de çözümün orta yolculukta değil kendisini ikna etmek olduğu yönündedir.

Ancak seçim sonrası döneme dair iki önemli konudan biri de yeni dönemde ekonominin durumunun ne olacağı ile ilgilidir. Özellikle Brexit’in Birleşik Krallık ekonomisine verebileceği olumsuz etki yine en fazla işçi sınıfı tarafından hissedilecektir. Bu durum Johnson iktidarının baş etmek zorunda olduğu temel konuların başında gelmektedir. İkinci ve daha önemli konu ise Birleşik Krallık’ın geleceğinin ne olacağı sorusudur. Zira yazının başında da belirttiğimiz gibi dört ayrı ülkeden biri olan İskoçya, başından beri Brexit’e karşı bir tutum izlemiştir. Bundan dolayı da seçimin akabinde İskoçlar, Birleşik Krallık’tan ayrılmak için yeni bir referandum talebinde bulunmaktadırlar. İkinci bir ülke olan Kuzey İrlanda da bu süreçte sorun yaşanacak bölgelerden biridir. Zira Kuzey İrlandalılar da AB’den ayrılmış bir Birleşik Krallık’ta kalmak yerine AB üyesi İrlanda Cumhuriyeti ile birleşme talebinde bulunması olası gelişmelerdendir. Bu durum gelecek dönemde Birleşik Krallık’ta bir çözülme ihtimaline işaret etmektedir. Bu durumda Brexit belki seçimi kazandırmıştır, ancak uzun vadede Birleşik Krallık’ın kaybedilmesine yol açabileceği, çok da yabana atılacak bir önerme değildir.


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası