Kriter > Dış Politika |

Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Geleceği


Avrupa'da aşırı sağ partilerin yükselişi, son yıllarda dikkat çeken ve endişeye sevk eden bir trenddir. Bu yükselişin arkasındaki faktörleri anlamak, aşırı sağ partilerin etkisini kavramamıza yardımcı olacaktır. Göç, ekonomik belirsizlik, kültürel endişe, ulusal kimlik vurgusu ve siyasi kriz gibi faktörler, aşırı sağ partilerin yükselişini etkileyen önemli unsurlardır.

Avrupa da Aşırı Sağ Partilerin Geleceği
Almanya için Alternatif (AfD) partisinin federal sözcüsü Tino Chrupalla ve temsilcileri, Berlin’de “Önce Ülkemiz” yazan bir pankartı taşırken görülüyor. (Erbil Başay/AA, 8 Ekim 2022)

Bu makalenin hedefi, Avrupa’da aşırı sağın tarihi süreç kapsamında ideolojik formasyonunu, bulunduğu toplum nazarında yükselişinin etkenlerini, hangi yöntemlerle örgütlendiğini ve yayıldığını, ne şekilde ana akımlaştığını araştırmaktır.

Avrupa'da aşırı sağ ve ırkçı ideoloji, tarihsel olarak köklü bir geçmişe sahip olmakla birlikte siyasi partiler aracılığı ile de bir siyaset hareketine dönüşme becerisini göstermiştir. Çoğulcu demokrasilerde siyasi partilerin temel işlevleri olan temsiliyet, siyasi ajanda oluşturma, halkla ilişkiler ve bilinçlendirme ve iktidara talip olma iddialarından dolayı, aşırı sağ ve ırkçı hareketlerin toplumsal örgütlenme açısından siyasi parti statüsü, muazzam bir araç konumundadır. Özellikle son yıllarda Avrupa siyasetinde aşırı sağ partiler ciddi bir çıkış trendi yakalayarak, Avrupa coğrafyasının her bölgesinde mevcudiyetlerini perçinlemişlerdir. Aşırı sağ partiler başta Almanya, Fransa ve İtalya olmak üzere çeşitli Avrupa ülkelerinde halkların desteğini zamanla kazanarak, seçimlerde önemli oy oranları elde etmiştir. Böylelikle aşırı sağ partiler gelinen son noktada, Avrupa’nın önemli ülkelerinde, siyaset kurumunun entegre aktörleri konumuna gelme başarısı göstermiştir.

Siyasi partiler demokrasinin işleyişinde önemli bir araçtır. Toplumun farklı kesimlerini temsil eder, politika oluştururlar ve seçimler aracılığıyla halkın iradesini yansıtmaya çalışırlar. Sol, liberal ve muhafazakar saikli siyasi partilerin, seçmenlerin sorunlarına ikna edici alternatif çözümler sunamamaları ve koalisyonlar kuramayacak kadar parçalanmış ve bölünmüş olmaları, aşırı sağ partilerin nazarından, gelecek yıllarda iktidara ulaşma noktasında bir fırsat penceresi olarak görülmektedir.

 

Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin İdeolojisi

Avrupa’nın farklı bölgelerindeki aşırı sağ partilerin ideolojileri, kısmen çeşitlilik gösterse de ana hatlarıyla ortak noktalara ve referanslara dayanmaktadır. Bunlar dört başlık altında tanımlanabilir:

  • Milliyetçilik ve Kültürel Kimlik: Aşırı sağ ve ırkçı partiler, milliyetçilik ve kültürel kimlik vurgusu yaparlar. Bu ideolojiler, bir ülkenin veya bir milletin üstünlüğünü ve çıkarlarını vurgular. Bu partiler, milli gurur, milli değerler ve kültürel kimlik üzerine odaklanarak destek toplamaya çalışırlar. Genellikle "biz" ve "onlar" ayrımı yaparak, toplumu aidiyet duygusuyla birleştirmeye çalışırlar.
  • Otoriterlik ve Güçlü Liderlik: Otoriter liderlik anlayışın benimsenmesi. Güçlü lider figürleri, ayrıştırıcı ve otoriter politikalarıyla destekçilerini etkilerler. Bu partiler, güvenlik, düzen ve sert cezalar gibi konulara vurgu yaparak, toplumun güvenlik endişelerini sömürmeye çalışırlar. Otoriter liderlik, bu partilerin politik hedeflerini gerçekleştirmek ve toplumu yönetmek için bir araç olarak kullanılır.
  • Irkçılık ve Göçmen Karşıtlığı: Irkçılık ve göçmen karşıtlığı gibi ideolojik unsurları benimserler. Bu partiler, kendi etnik veya ulusal grubun üstünlüğünü savunurken, diğer gruplara karşı ayrımcılık ve düşmanlık gösterebilirler. Göçmen karşıtlığı, bu partilerin politikalarının merkezinde yer alır ve genellikle göçmenlere karşı sert sınırlamalar, ırksal veya kültürel ayrımcılık ve etnik temizlik politikalarını içerir.
  • Popülizm: Aşırı sağ ve ırkçı partiler, genellikle popülist bir retorik kullanırlar. Popülizm, toplumun duygusal ve ekonomik kaygılarını sömürerek destek toplamayı hedefler. Bu partiler, halkın geniş kesimlerinin tepkisini çekmek için basitleştirilmiş mesajlar ve yanıtlar sunabilirler.

Sonuç olarak aşırı sağ partilerin ideolojileri, milliyetçilik, otoriterlik, ırkçılık ve göçmen karşıtlığı gibi unsurlara dayanır. Bu ideolojiler, toplumdaki hoşnutsuzluklar, ekonomik krizler, kültürel çatışmalar ve güvenlik endişeleri gibi faktörlerin etkisiyle yaygınlaşabilir.

 

Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Tarihçesi

Nazi ve Faşist hareketler, 20. yüzyılın en karanlık dönemlerinden birini temsil etmektedir. Nazi hareketi, Almanya'da Adolf Hitler liderliğinde yükselirken, Faşist hareket ise İtalya'da Benito Mussolini liderliğinde ortaya çıkmıştır. Almanya’da Nazi hareketinin kökenleri, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemdeki Almanya'nın zorlukları, ekonomik kriz ve toplumsal hoşnutsuzluklarla ilişkilidir. Versay Antlaşması'nın Almanya'ya yüklediği ağır savaş tazminatları ve ekonomik koşullar, toplumda büyük bir memnuniyetsizliğe yol açmıştır. Hitler, bu hoşnutsuzluğu sömürerek, Almanya'nın milli gururunu canlandırmayı ve gücünü yeniden kazanmayı vaat etmiştir. Nazi ideolojisi; otoriterlik, milliyetçilik, ırkçılık ve antisemitizm gibi unsurlara dayanmaktadır. Hitler'in liderliğindeki Nazi Partisi, 1933’te iktidara gelerek Almanya'yı totaliter bir rejime dönüştürmüştür.

Faşist hareket, İtalya'da Benito Mussolini liderliğinde ortaya çıkmıştır. Mussolini, Birinci Dünya Savaşı sonrası dönemde toplumsal ve politik çalkantıların yaşandığı bir ortamda faşist ideolojiyi benimsemiştir. Faşist hareketin kökenleri, İtalya'nın savaş sonrası ekonomik kriz, işsizlik ve politik istikrarsızlık gibi sorunlarla mücadele ettiği bir döneme dayanmaktadır. Mussolini, toplumdaki hoşnutsuzluğu ve belirsizliği kullanarak faşist hareketi kurmuştur. 1922’de "Roma’ya Yürüyüş" olarak bilinen olayın ardından Mussolini, iktidara gelerek İtalya'yı faşist bir devlete dönüştürmüştür.

Her iki hareketin Birinci Dünya Savaşı’nın akabinde toplumsal ve ekonomik buhranlı yıllarda ortaya çıkışı ve yükselişi; tarihi, siyasi ve sosyal faktörlerin birleşimiyle mümkün olmuştur. İnsanların kaybedilen onur duygusunu, ekonomik sıkıntıları ve sosyal huzursuzluğu sömüren bu hareketler, otoriter ve totaliter ideolojilerini yayarak iktidara sahip olmuş ve İkinci Dünya Savaşı’nda dünya tarihindeki en büyük felaketlerden birine ve insanlık dışı eylemlere yol açmıştır.

Münih Anlaşması pozu
Fotoğrafta Alman Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin lideri Adolf Hitler ve İtalyan Ulusal Faşist Partinin lideri Benito Mussolini’nin Münih anlaşmasını imzalamak üzere poz verdikleri görülüyor. 

 

İkinci Dünya Savaşı'nın ardından Avrupa, büyük yıkım ve insani felaketlerle karşı karşıya kalmıştır. Savaşın acıları, toplumda hoşnutsuzluğu ve belirsizliği hakim kılmıştır. Bu dönemde, siyasi istikrarsızlık ve ekonomik güçlükler, aşırı sağ partilerin ortaya çıkışına zemin hazırlamış olsa da faşizm ve nazizm gibi ideolojilerin yasaklanması, bazı aşırı sağ grupların yeraltında faaliyet göstermesine neden olmuştur. Böylelikle başta Almanya olmak üzere Avrupa’nın başat ülkeleri, aşırı sağ eğilimli partilerini kendi siyasi sistemine adapte etmeyerek, uzun bir dönem marjinal kalmasını sağlamıştır. Bu dönemde aşırı sağ partiler yerel toplumsal gelişmeleri ve dünya siyasetinin konjonktürel değişkenliğini de dikkate alarak seçmenlerin tercihleri ile frekans yakalama adına dönüşüm yaşamıştır.

1980’lere kadar neofaşist siyasi partiler, genelde geçmişteki faşist ve Nazi partilerin misyonunu yürütmüştür. Avrupa'da 1960 ve 1970'lerde yaşanan işçi göçü, göçmen nüfusun artmasına yol açmıştır. 90’lardan itibaren dönemsel ekonomik krizlerin de vuku bulması ile birlikte toplumun bazı kesimlerinde, göçmenlere ve farklı kültürlere karşı endişelerin doğmasına sebep olmuştur. İşsizliğin artışı, mali sıkıntıların derinleşmesi ve gelir eşitsizliği gibi ekonomik belirsizlikler, zamanla yerel halklarda göçmen karşıtlığına evrilmiştir. 2000’lerden itibaren terör saldırıları, ekonomik sorunlar ve Arap Baharı gibi sebeplerden dolayı Avrupa’ya yönelik yeni bir göç dalgası ve kıtada yabancı nüfusunda artış yaşanmıştır. Aşırı sağ partiler bu momentumu fırsata çevirme adına Neofaşist formasyonunu tam olarak değiştirmese de geniş kitlelere ulaşma hedefiyle, toplumsal hoşnutsuzluğu ve endişeleri, göç ve yabancı düşmanlığı üzerinden popülist siyasete başvurarak mevcut destekçi kitlesini mobilize etmiş ve genişletmiştir. Artık aşırı sağ partiler radikalleşmemiş muhafazakar kitlelerin desteğini almak adına kabuk değiştirip neofaşist ve Nazi söylemlerini yumuşatmıştır. İslamofobi ve “beyaz ırktan” olmayan göçmen karşıtı politikalar üzerinden popülaritesini artırarak oy devşirmeye başlamıştır.

20. yüzyılın başlarından itibaren günümüze kadar olan süreçte, aşırı sağ partiler ikinci evrimini yaşamıştır. Irkçı ve göçmen karşıtı ajandasına sadık kalarak küreselleşen dünyaya savaş ilan etmiştir. Küreselleşme, dünya çapında ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel etkileşimi ifade etmektedir. Küreselleşmenin tanımına bakıldığında, dünya çapında ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel alanlarda yoğun bir entegrasyon ve etkileşimi ifade eder, iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki ilerlemeler, serbest ticaret ve yatırım politikaları ve uluslararası kurumların güçlenmesi gibi unsurları da içerir. Küreselleşme aynı zamanda bazı dezavantajları da beraberinde getirir. Gelir eşitsizliği, sosyal ve kültürel çatışmalar, çevresel tahribat ve kaynakların adaletsiz dağılımı gibi sorunlar, küreselleşmenin gölgelerini oluşturur. Aşırı sağ partilerin küreselleşmeye karşı olmalarının temel nedenleri arasında milliyetçilik, ulusal egemenlik kaybı endişeleri, ekonomik etkiler (refah kaybı) ve kültürel kimlik koruması yer almaktadır. Küreselleşme, ekonomik ve kültürel dönüşümleri beraberinde getirirken, toplumun bir kısmı bu değişime tepki göstermektedir.

Küreselleşen dünyada meydana gelen ekonomik krizlerle kaybeden kitlelerin hamiliğine soyunan aşırı sağ partiler, tecrit edilmiş kitleleri, sorunlarının kolay çözümlerinin olduğuna popülist söylemlerle ikna etmeyi ve belirli bir düşmana karşı düşünce ve duygularını seferber etmeyi amaçlamaktadır. İslam/göçmen nefreti ve küreselleşmeye karşı duruşu ile aşırı sağ partiler, pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın tetiklediği ekonomik kriz ile ciddi bir ivme yakalamıştır.

 

Avrupa’da Aşırı Sağ Partilerin Yükselişi

Avrupa'da aşırı sağ partilerin yükselişi, son yıllarda dikkat çeken ve endişeye sevk eden bir trenddir. Bu yükselişin arkasındaki faktörleri anlamak, aşırı sağ partilerin popülerliğini ve etkisini kavramamıza yardımcı olacaktır. Göç, ekonomik belirsizlik, kültürel endişeler, ulusal kimlik vurgusu ve siyasi krizler gibi faktörler, aşırı sağ partilerin yükselişini etkileyen önemli unsurlardır.

  • Göç, aşırı sağ partilerin yükselişinde önemli bir faktördür. Avrupa'da yaşanan büyük ölçekli göç dalgaları ve mülteci krizleri, bazı insanlarda güvenlik endişeleri ve kültürel çatışma korkuları doğurmuştur. Aşırı sağ partiler, göç konusunu kullanarak halk arasında korku ve endişe yayarak, sert ve kısıtlayıcı göç politikalarını savunmaktadır.
  • Ekonomik belirsizlik ve sosyal adaletsizlik, aşırı sağ partilerin popülerliğini artıran faktörlerdir. Ekonomik durgunluklar, işsizlik ve gelir eşitsizliği gibi sorunlar, insanları aşırı sağ partilere yöneltmektedir. Bilhassa pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı’nın küresel ekonomik tahribatları nedeniyle halkın refah kaybına uğramış olması, aşırı sağ partilerin ekonomik milliyetçilik ve korumacı politika vurguları, toplumda karşılık bulmasına sebebiyet vermiştir.
  • Avrupa'daki kültürel endişeler ve ulusal kimlik vurgusu, aşırı sağ partilerin yükselişinde etkili olmaktadır. Kültürel çeşitlilik ve kültürel değerlerin korunması konuları, toplumun önemli kısmını kaygılandırmaktadır. Aşırı sağ partiler, ulusal kimlik vurgusu yaparak, kültürel endişeleri kullanıp kültürel korumacılığı savunmaktadır.
  • Siyasi krizler, toplumun güven kaybı ve memnuniyetsizlik duygularını kabartarak aşırı sağ partilerin yükselişini tetiklemektedir. Toplumun siyasi sisteme olan güvenini kaybetmesi, aşırı sağ partilerin alternatif olarak görülmesine yol açabilmektedir. Siyasi skandallar, ifşa edilen yolsuzluklar, elitizm algısı ve siyasi kurumların zayıflığı, aşırı sağ partilerin destekçilerini artırmaktadır.

Sonuç itibariyle Avrupa'da aşırı sağ partilerin yükselişi, çeşitli faktörlerin bir sonucudur. Göç, ekonomik belirsizlik, kültürel endişeler, ulusal kimlik vurgusu ve siyasi krizler gibi unsurlar, aşırı sağ partilerin yükselişini artıran faktörler olarak öne çıkmaktadır.

Son yıllarda Avrupa’da aşırı sağ partilerin yükselişini adeta teyit eden en kritik gelişmeler ise bu tür partilerin sayısının giderek arttığı ve özellikle 2022-2023 ulusal seçimlerde hükümetlerin aşırı sağ görüşlü grupların ortaklığıyla ya da bizzat bu partiler tarafından kurulmuş olmasıdır. En son örnekler İtalya, İsveç ve Finlandiya’da yaşanmıştır. Ayrıca Almanya ve Fransa’da ulusal seçimlerde aşırı sağ partiler hükümete girmeye muvaffak olamasa da yüksek oranda oy toplama başarısı göstermiştir.

Fransa’da bugünlerde Kuzey Afrika kökenli göçmenlerin Fransız güvenlik güçlerinin sergilediği ırkçı muameleye karşılık ülke genelinde isyana kalkışmaları, şüphesiz tüm Avrupa kıtasında aşırı sağ partilerin yükselişine katkı sağlayacaktır.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası