Kriter > Dosya > Dosya / CHP İttifakının Bileşenleri |

Tarih Penceresinden CHP


Siyaset sahnesinde adı, tabelası, amblemi vs. ile CHP kisvesi altında duran yapının bildiğimiz CHP olup olmadığını sorgulamak durumundayız. Keza “altı ok”ta ifadesini bulan CHP anlayışının Kılıçdaroğlu CHP’sinde temsil edildiğini söylemenin kolay olmadığını da...

Tarih Penceresinden CHP

Türkiye siyaseti asırlar içinde iki ana damardan beslenerek gelişti. Orta Asya’ya kadar gitmeyin, Osmanlı tarihinde Bayezid-Cem ayrışmasından başlayın II. Mahmud-Yeniçeri/Bektaşi Ocağı çekişmesine, Sultan Abdulaziz-Mithad Paşa ve Sultan Abdulhamid-İttihat Terakki çekişmelerine ta imparatorluğun son çeyrek yüzyılında İttihat Terakki-Hürriyet İtilaf (dayanışma) çekişmesine uzanın. Rahmetli İdris Küçükömer günümüz Türkiye siyasetini tahlil ederken İttihat Terakki ile CHP arasındaki tarihsel sürekliliğin karşısında Hürriyet İtilaf-Demokrat Parti-Adalet Partisi çizgisi olduğuna dikkat çekiyor.

Gerçek şu ki süreç içerisinde bu iki çizgide zaman zaman sert kırılma yaşansa da ilke olarak aynı yol üzerinde kalınmakta ve yüksek sesle dillendirilmeyen bir ittifak sergilendiği görülmektedir. CHP-Halkçı Parti-SODEP-DSP çizgisi karşısında ANAP-Doğru Yol-MHP-Refah Partisi hattı kimi zaman aralarında ortaklıklar da gerçekleştirerek sürmektedir. Dolayısıyla tablonun bugüne AK Parti-CHP olarak yansıyacağını düşünmek akla yakın olan bir durum ve tabii akışın gereği olarak düşünülebilir. Nitekim 2002’de AK Parti genel başkanı olarak girdiği ve kazandığı ilk seçimi takiben Tayyip Erdoğan’ı AK Parti Genel Merkezi’nde ziyaret edip tebrik eden Deniz Baykal’ın “Tayyip Bey’le Türkiye’nin temelde iki partili bir siyasi temel üzerinde, demokratik yarışı sürdürmesi gerektiği konusunda anlayış birliği içinde olduğumuzu gördüm” derken işaret ettiği gerçek de budur. Yani siyasetin beslendiği ana damarlar arasında –anlayış, öncelikler, siyaset dili ve yaklaşım farklılıkları olsa da– devletin yapısı ve demokratik rekabet temelinde bir ihtilaf olmadığı vurgulanmıştır.

 

Kılıçdaroğlu’nun CHP’si CHP mi?

Başlık muğlak/karmaşık görünse de bu soru samimi kanaatimi yansıtıyor. Zira günümüzde siyaset sahnesinde adı, tabelası, amblemi vs. ile CHP kisvesi altında duran yapının bildiğimiz CHP olup olmadığını sorgulamak durumundayız. Keza “Altı Ok”ta ifadesini bulan CHP anlayışının Kılıçdaroğlu CHP’sinde temsil edildiğini söylemenin kolay olmadığını da...

Eskisiyle mutabık mıydın derseniz, hayır! Türkiye Cumhuriyeti’nin parti devleti olduğu fikrini tüzüğüne geçirmiş; bu noktadan yola çıkıp tek parti, tek dil, tek tip insan zihniyetiyle toplumu kurgulamayı hedeflemiş zihniyeti terk etmemek için direnmiş bir partiden söz ediyoruz. Kendisine muhalefet eden tüm siyasi partileri, tüm kişi ve kurumları cumhuriyet düşmanı olarak gören dolayısıyla bunların askeri darbe dahil bir şekilde iktidar halkasından uzak tutulması gerektiğini siyaset olarak benimsemiş, sonuç olarak bir tür cumhuriyet zaptiyeliği misyonuyla kendini “partiden öte bir şey” olarak gören yapıdan söz ediyoruz.

 

Ecevit CHP’yi Niçin Reddetti?

Yıllar önce “Zincirbozan” dizi ve sinema filminin senaryosunu yazarken görüştüğüm rahmetli Bülent Ecevit’in sözleri bugün gibi aklımda ve bence hala geçerli:

“Genel başkan olduğumda partiyi değiştirebileceğimi dolayısıyla CHP’yle Türkiye’yi dönüştürebileceğimizi ummuştum. Ama ne yazık ki bu mümkün olmadı. Zira CHP değişmeyen aksine değiştirmeye kalkanı değişmeye zorlayan bir yapı.”

Ve devam etmişti:

“Darbe sonrası siyasi yasaklar kalkıp, kapatılmış partilere yeniden faaliyet imkanı tanındığında içimden eyvah demiştim. Nitekim bu nedenle rahmetli Mustafa Üstündağ Bey, Milli Emlak’tan CHP Genel Merkez binasının anahtarını vs. alıp bana geldiğinde bu sebeple kendisini geri çevirdim. Keza, Demokratik Sol Parti fikri tutuklu/yasaklı olduğum süreçte şekillendi ama darbe öncesinde CHP’de kökten bir değişim hamlesine kalkışma düşüncesindeydim.”

Eleştirdiğimiz bu gövdenin kendini tarifiyle Atatürkçü/Kemalist, laik duyarlılıklara sahip, Batı yanlısı, asker ve sivil bürokrasinin üniversite, yargı ayağıyla medya hakimiyetine dayandığı kimse için sır değildi. Sinir uçlarına dokunulduğunda sert tepki verdiği de... CHP’nin 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 (e-Muhtıra), 7 Şubat 2012 (MİT Krizi), 27 Mayıs 2013 Gezi Parkı Şiddet Eylemleri, 17-25 Aralık kalkışma provası ve nihayet “Düşmanımın düşmanı dostumdur” zihniyetiyle 15 Temmuz darbe girişiminde –kah doğrudan görev alıp saf tutarak kah açıkça destekçi konumunda ya da teşvik edip alkış tutmak suretiyle– sahnede olduğu bilinmeyen bir şey değil.

Ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlığa seçilmesinden sonra adım adım CHP zirvesine tırmanmaya, CHP siyasetine hakim düşünce/siyaset tarzı haline gelmeye başlayan bir husus var ki baştan itibaren sıraladığımız eleştirilerin üzerine tabir caizse tüy diker nitelikte. Açık söyleyelim; CHP şimdiye kadar farklı mezhep ve meşreplere her parti kadar ya da bazılarına biraz fazla öncelik tanısa da temelde belli bir mesafede durmaya özen gösterirdi. Oysa şimdilerde CHP’de –gerek teşkilatlanmada gerekse aday belirlemelerde– mezhebi hassasiyet dışında bir sebeple izah edilemeyecek tercihler yapıldığını düşündüren tablolar yaşanmakta.

Bu kadar da değil… Atatürkçülük bayrağını elinden ve dilinden düşünmeyen CHP yerel seçim sürecine girdiğimiz şu günlerde Cumhuriyet’i kuran iradenin hassasiyetleriyle bağdaşmayan ittifaklar içinde. Kürt meselesinde duyarlı ama aktif bir tutum içine girmekte isteksiz olagelmiş, AK Parti’nin “Çözüm Süreci” başlığı altında attığı adımları engellemek, başarısız kılmak için her hamleyi yapmış CHP doğu/güneydoğu siyasetinin dahi üzerinden atlayıp doğrudan Kandil’le ittifak yaptığı suçlamalarına muhatap olacak siyaset yapıyor.

Keza İzmir’de de demokratlık, insan hakları, hukukun üstünlüğü, “Hak ve Özgürlükler Bildirgesi” konularında duyarlılık iddialarını bir kenara attığının göstergesi olabilecek bir tercihte bulunarak 12 Eylül’ün Ankara-Mamak işkencecisi Savcı Nurettin Soyer’in oğlunu aday gösterdi. Bu suretle o dönemin mağdurlarına bir şekilde “nanik” yapmakla kalmadı aynı zamanda 27 Mayıs Yassıada işkencecileri, 12 Mart İstanbul-Ziverbey, Ankara Ulucanlar işkencecileri ve keza Diyarbakır cezaevi işkencecilerine “Geçmiş yaraları kaşımayalım” başlığı altında selam gönderdi.

 

Toplumsal Hafıza

Hafıza ne acı ki bizim zaafımız. Dün denecek zaman diliminde yaşananlar üzerinden kısa bir süre geçince unutuluyor. Dolayısıyla toplum aynı kışkırtmalara sürekli takılabiliyor, aynı filmi tekrar tekrar seyreden insanın farklı final beklentisine kapılmasını andırırcasına aynı çukura defaatle düşebiliyor.

CHP’nin siyaset oyunu sadece yaklaşan yerel seçim sürecine mahsus taktik bir hamle olarak AK Parti’ye ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a desteği geriletme amacıyla izah edilemez. Bu hamlelerin yansımalarının CHP’nin seçim sonrası siyasetine nasıl yansıyacağını hep birlikte göreceğiz.

Kendi başına TBMM’de dolayısıyla Türkiye siyasetinde etkin konuma gelemeyeceğini gören HDP’nin CHP’yle kol kola yürüyüşünü 1 Nisan akşamı sonlandıracağını kim düşünüyorsa yanıldığını çok kısa bir zaman diliminde görecektir.

Bazılarına şaka gibi gelebilir ama samimi CHP’liler ve Atatürkçüler Kemal Kılıçdaroğlu’nun HDP ile iş birliği ve eleştirdiğimiz yanlarıyla iyi/kötü kendi çizgisinde bir asra yakın zaman diliminde varlığını korumuş CHP’nin teslim alınmasıyla sonuçlanabilecek bir kapıyı açtığını görebilirler. 2017’den beri cumhurbaşkanı ve genel seçim süreçlerinde “demokrasi mücadelesi” adına “HDP’nin meclise girmesinde yarar var” söylemleriyle oy pusulasında HDP amblemine “evet” mührü basmaya eli alıştırılan CHP’li sosyal demokrat seçmen tuzağa çekildiğini gördüğünde iş işten geçmiş, gönül verdiği Atatürk’ün partisi CHP de pekala elden gitmiş, siyasi partiler mezarlığına sürüklenmiş olabilir.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası