Rusya-Ukrayna Savaşı, 6. ayında farklı ve derin belirsizlikler arasında sürüyor. Savaşın başlamasının üzerinden “artık Ukrayna sahasındaki silahlı mücadele uzun bir savaşa doğru evriliyor” diyebileceğimiz kadar süre geçmiş olmasına rağmen bugün ortaya çıkan maliyetler dışında savaşın ne niyetle başlatıldığı konusunda dahi ortak bir görüş oluşturmak mümkün olmadı. Kimileri için Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik operasyonu başlangıçtan itibaren NATO’nun Rusya’nın çevresinde son kalan tampon alanlarda genişleme isteğine, Ukrayna bağlamında da 2013 olaylarına Moskova’nın verdiği tepkinin bir devamıydı. Yani Kremlin’in gerçek amacı Ukrayna’yı işgal aracılığıyla kontrolden ziyade, buranın Batı tarafından bir tampon bölge olmaktan çıkartılmasını önlemekti. Bu Kremlin’in benimsediği Ukrayna Savaşı’nı “özel bir operasyon” olarak tanımlama eğilimine de uygun bir açıklama. Gerçekten de Rusya’nın Trans-Atlantik dünyanın Soğuk Savaş sonrası güvenlik yapılanmasını hedef alan revizyonist tavrının savunmacı bir yanı olduğunu kimse yadsıyamaz. Bu tavır, Rusya’nın savaş öncesi Brüksel ve Washington nezdinde yürüttüğü diplomasi ile görünürlük kazandığından, Kremlin’in dillendirdiği Rusya’nın güvenliğinin tehdit edilmeyeceği yönünde güçlü teminatlar elde etme arzusu bir şekilde Ukrayna’daki savaş ile ilişkili hale geldi.
Bu niyet okumasını Batı dünyasında paylaşan realist bir cenahın olduğu ve bu cenahın uzayacak bir savaştan, bu savaşın getirebileceği risklerden endişe duyduğu biliniyor. Endişeler hem Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bugününe içkin yönetilmesi zor tırmandırma risklerinden hem Avrupa güvenliğinin kırılganlığından hem de ABD’nin bir noktada Hint-Pasifik’teki mücadele ile ilgilenmek zorunda kalacağı gerçeğinden kaynaklanıyor. Bu bakış açısından yola çıkanlar bugün bu savaşın daha maliyetsiz ve yürütülebilir bir çatışmasızlığa (ateşkes üzerinden dondurulmuş bir sorun ya da daha uzak bir ihtimal bir tür barış) evrilmesi için stratejik denge açısından çok büyük önemi olmayan bazı teminatların Rusya’ya verilebileceğini, böylece Rusya ve Batı güvenliği arasındaki kırmızı çizgilerin netleşebileceğini söylüyorlar.
Washington’ın İsteği
Tabii bu teminatların Ukrayna tarafından ya da Rusya tarafından bugün bir taviz olarak görülme riski de var. Bu risk belki Rusya’nın konvansiyonel savaş yapma kabiliyetlerinin sınırları işgalin ilk ayında tespit edildiği ve Rusya’nın NATO caydırıcılığını sınamak konusunda çok isteksiz davranacağı düşünüldüğünden Avrupa açısından katlanılabilir bir risk ki hemen belirtelim, tüm Avrupa ülkeleri Moskova’ya verilebilecek teminat/tavizler açısından aynı yerde durmuyorlar. Ancak bu bakış açısındaki temel sorun Avrupa’daki görüş farklılığından ziyade ABD’nin Rusya-Ukrayna Savaşı üzerinden aldığı pozisyonu kısa dönemde değiştirmeyecek görünmesi. ABD politikasını övenler, Washington’ın bugün ve gelecekte ortaya çıkabilecek revizyonist atılımları, savaşın sonuçları ve maliyeti üzerinden caydıracağını düşünüyor; Ukrayna’ya saldırının caydırılamadığı gerçeğini görmezden gelmeyi tercih ediyor. ABD politikalarını eleştirenler ise Washington’ın Rusya karşısında maksimalist bir amaç belirlediğini söylüyor. Bu amaç, şimdilik Avrupa ve NATO’da ABD’nin bazı müttefikler tarafından da paylaşılan “Rusya’nın zayıflatılması” amacı ve uzun soluklu, kırmızı çizgisi muğlak bir yıpratma harbine işaret ediyor. Bu yıpratma harbinin iki temel ayağı var. İlki ekonomik savaş ve yaptırımlar, ikincisi Ukrayna’da Rusya karşısında kazanamasa bile yenilmeyecek bir Ukrayna direnişi oluşturmak. Yani yıpratma harbinin Kiev’e verilen finansal, askeri, siyasi destekle Ukrayna’dan ziyade Rusya’nın savaşma azmini kırmasını sağlamak. Üzerinden 6 ay geçip Rusya’nın savaşma azmi hala kırılmadığından Ukrayna’nın ve hiç istemese de ABD’nin bazı tırmanma senaryolarına hazır olması gerektiği söyleniyor.
Ukrayna İçin Direnç ve Tırmandırma Senaryoları
Ukrayna için tırmandırma senaryolarının direnç senaryoları ile yan yana gittiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yani Kiev ve Kiev’i destekleyenler için en önemli öncelik ve Ukrayna’nın tırmandırma seçeneğini seçebilmesi için en önemli gereklilik, Ukrayna ordusunun yenilmemesi. Rusya çatışma alanını, Kiev’in devrilmesi sarpa sarınca, topçu gücünden faydalanarak daha istikrarlı biçimde kontrol edebileceği Ukrayna’nın doğu ve güneyine taşımıştı. Bu sınırlı alanda Ukrayna birliklerinin direnebilmesinin en önemli yolu kritik önemdeki bazı mühimmatın, örneğin HIMARS ve MANPAD’lerin, sürdürülebilir bir biçimde Ukrayna’ya sağlanması. Bu çerçevede ABD’nin, Rusya ile tırmanma opsiyonunu bizzat iki büyük gücün karşı karşıya kalmayacağı bir şekilde kotarması için çok ince bir ipin üzerinde yürümek zorunda olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Washington’ın kritik mühimmatın akışının sürekliliğini sağlamak için NATO müttefiklerine arada bir bakması, Kiev’e umut vermek için büyük finansal destek paketleri açıklaması normal. Rusya Ukrayna hava sahasını ve Ukrayna-Polonya sınırını kontrol edemediği sürece ABD için doğrudan Rusya ile karşı karşıya kalmadan bu desteği sürdürme şansı da var. Uzmanlar Ukrayna ordusu direnmeyi sürdürürken Kiev yönetiminin denizle bağlantısının kesilmemesinin de yani Odessa, Nikolaev gibi limanların Rusya denetimine girmemesinin de önemli olduğunu söylüyor.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın doğu ve güneye sıkışmasından itibaren Kiev’in elinde ne gibi tırmandırma seçenekleri olduğu da tartışılıyor. Bu seçeneklerden biri Rusya’nın da zaman zaman kullandığı krizlerin yönetişimini zorlaştırma taktiği ki tahıl krizi olsun, nükleer santrallerin güvenliği meselesi olsun, krizler korku üzerinden güçlendiğinde, çözümsüzlük ve sorunun kaynağı olarak Moskova ve Kiev’in birbirini suçladığını görüyoruz. Diğeri, Moskova’nın canını acıtabilecek sembolik eylemlerle Rus istihbarat ve hava savunma açığının görünür hale getirilmesi. Moskva Kruvazörünün batırılması bu tip bir eylemdi, Kırım’daki Saki Rus hava üssüne düzenlenen son saldırı da böyle bir eylem. Üçüncü seçenek sürekli dillendirilen ama sınırlı doğası nedeniyle gerçekten nasıl bir başarı üretebileceği şu andan bilinmeyen Ukrayna karşı saldırı hamlesi. Kiev yönetimi, amacının Kırım dahil Ukrayna’nın toprak bütünlüğünün sağlanması olduğunu sürekli açıklayarak aslında Ukrayna direnişinin bir karşı saldırı kabiliyeti olduğunu ima ediyor. Bu iddiaya rağmen askeri uzmanlar Ukrayna ordusunun Rus kuvvetlerinin tamamını Ukrayna’da işgal altındaki alandan söküp atabilme olasılığına şüpheyle yaklaşıyor; daha ziyade stratejik bazı hedeflere, örneğin Herson’a yönelik yapılacak bir saldırının Rusya’da oluşturabileceği psikolojik etkiden dem vuruyor. Bu noktada Ukrayna karşı saldırısının -başarılı dahi olsa- sahadaki çıkmazı ve çözümsüzlüğü değiştirmeyeceğini düşünenler de var. Açıkçası biz de bu yoruma hak vermeye doğru meylediyoruz. Bu görüşü savunanların iki temel iddiası var.
Rusya Neden Direnir?
İlk olarak Rusya’nın savaşı 2013-2014’teki hibrit yöntemlerden farklı olarak açık bir işgal eylemiyle gerçekleştirmesini sadece “savunmacı bir saldırganlık” ile açıklamak, dolayısıyla Rusya adına savaşın maliyeti gerçek veya algı düzeyinde çok artığında Kremlin’in savaşı sona erdireceğini düşünmek çok mümkün değil. Bu bakış açısına göre Putin’in işgal öncesi yapmış olduğu ulusa sesleniş konuşması Rusya’nın büyük güç statüsüne sahip olmasına dayalı stratejik Rusya milliyetçiliğinin açık bir göstergesiydi. Kremlin’in Yeni Soğuk Savaş, yani yeni büyük güç mücadelesinde ideolojik bir meşrulaştırma ve kontrol aracına sahip olması da önemli. Devlet/büyük güç milliyetçiliği -ki kimi zaman Rus milliyetçiliği ya da muhafazakarlığı ile de karışıyor- aynı zamanda Rus dış politika/güvenlik elitlerinin elinde. Moskova’nın Rusya’nın büyük güç statüsünü ve ABD ile eşit rakip konumunun tanınmasını önemsediği, Batı ile yapılacak pazarlıkları da bu statü üzerinden yapmak istediği sır değil. Bu statü elbette sadece küresel düzende ABD ile eşit bir konum, pazarlık gücü ve güvenlik garantisi talebine dayanmıyor, aynı zamanda Rusya’nın kritik alanları kontrol etme yeteneği olduğunu göstermesine dayanıyor. Rusya’nın Ukrayna’daki savaşın başında soluğunun kesilmesi ve Ukrayna’da saldırıyı sınırlı bir alan kontrolüne kaydırması Rusya’nın sınırlandırılmasını planlayanlar açısından önemli bir göstergeydi. Ama bu sınırlandırma Rusya’nın 2022’ye kadar Avrupa’nın çevresinde kontrol ettiği alanlardan çıkmasını sağlamadı. Dahası Ukrayna özelinde Rusya Kırım’ın ötesine geçmeyi başardı. Donbass bölgesiyle ilgili olarak da bu yazı yazılırken hedef küçültmüş değildi. Rusya’nın alan kontrolü daha maksimalist bir hedefe bağlı olduğu müddetçe sınırlı karşı saldırıların Moskova’nın maliyetini artırmak ve Kremlin’e karşı yapılan ama Kremlin’in şu ana kadar direndiği yıpratma harbini beslemek dışında bir etkisi olması zayıf bir olasılık.
İkinci olarak Rusya ve ABD’nin el yükseltme, tırmanma araçlarına sahip olduğu ve bunları henüz tam manasıyla kullanmadıkları biliniyor. Tırmanma araçlarının kullanılması, nükleer düzeni bozabilecek taktik nükleer silahların kullanılma olasılığı, nükleer savaş, ABD-Rusya arasında niyet edilmemiş bir doğrudan askeri karşılaşma, savaşın bölgeye ya da Avrupa’ya yayılması gibi uç ihtimalleri de kapsıyor. Bu ihtimallerin uçta görünmesinin üç temel sebebi var: Birincisi tırmanma araçları üretebilecekleri maliyet nedeniyle şu ana kadar iki büyük gücü, NATO ve Rusya’nın doğrudan temasını caydırdı; ikincisi ABD/NATO ve Rusya arasında oluşacak tüm bu senaryolar büyük kayıpları işaret ettiğinden, gerçekten “kaybetme” aşamasına gelinmediği yani Kırım dahil kontrol altında tuttuğu alanlardan sökülüp atılmadığı takdirde yıpratma savaşı Rusya için sürdürülebilir bir savaş görüntüsünde, kısa dönemde Ukrayna ve Avrupa için Rusya kadar maliyet oluşturma olasılığı da baki. Ve üçüncü olarak yıpratma savaşının bir kazan-kaybet oyunu olduğu görüşü hakim olsa da ABD ve Rusya’nın farklı kazançlar ve benzer risklerle sınandığını söyleyebiliriz. ABD, Ukrayna ordusunun tamamen kaybetmemesi üzerinden savaş sürdükçe Rusya’yı üstelik söküp atma tehdidi ile birlikte yani bir stratejik muğlaklık içinde sınırlıyor. Öte yandan Rusya, yıpratma harbine karşı direnirken -üstelik tırmanma korkusu üzerinden Ukrayna ve Avrupa’yı rahatsız ederek- alan kapatma stratejisine devam edeceğini gösteriyor.
Bu iki faktör, aslında bize hala sürdürülebilir bir barıştan uzak olduğumuzu, Minsk Anlaşması’nın canlanmasına dayalı statükoya geri dönüş çabalarının şu an için manasız olduğunu, yıpratma harbinin bir süre daha devam edeceğini çünkü Moskova ve Washington’ın pozisyonlarını değiştirmeyeceğini, bu yüzden de başarılı kriz yönetimi modellerine ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Süregiden bu bulutlu, belirsizliklerle dolu tabloda Türkiye’nin diplomasi çabasının ve tahıl koridoru gibi iş birliği modellerinin tek umut olması da bu yüzden.