Kriter > Dış Politika |

İran’ın Son Dış Politika Hamlelerinde Çin ve Rus İzleri


Yakın zamana kadar tıpkı Rusya gibi İran ile olan ilişkilerinde oldukça ihtiyatlı hareket eden Pekin’in yeni küresel konjonktürde yine Moskova’nın yaptığı gibi Tahran ile olan ilişkilerinin düzlemini ve derinliğini değiştirmesi, İran’ın “büyük resim” doğrultusunda “kaz gelecek yerden tavuk esirgememesine” yol açabilir.

İran ın Son Dış Politika Hamlelerinde Çin ve Rus İzleri

İran’ın son dönemlerde attığı ilgi çekici dış politika adımlarında, ABD ile küresel boyutta sorunlar yaşayan Çin ve Rusya gibi ülkelerin uzlaştırıcı ya da çatıştırıcı etkilerini görebilmek mümkün.

 

79 Devrimi ve “Doğuya Bakış”

İran’da İslam Devriminin gerçekleştiği 1979’dan itibaren dış politika önceliklerini belirleyen ana yaklaşım, “Ne Doğu Ne Batı” sloganı olmuştu. Bununla birlikte Kasım 1980’de ABD Büyükelçiliğinin basılmasının hemen ardından gelişen olaylar, Batı karşıtlığının ön plana çıkmasına yol açmış, 1991’de Sovyetler Birliğinin çöküşünün ardından, ülkedeki duvarları süsleyen SSCB karşıtı sloganlar tamamen silinmişti. Devrimcilerin zihin dünyasını oluşturan altmışlar ve yetmişlerde Çin’in küresel bir karşılığı olmadığı için küçük bir takım sol örgütler dışında devrimin ilk günlerinde Pekin yönetimi olumlu ya da olumsuz bir gündem konusu olmamıştı. Bununla birlikte özellikle siyasi ve askeri boyutlarda seksenlerde gelişmeye başlayan ikili ilişkiler, doksanlar ve iki binlerde de devam etmiş, Çin küresel ölçekte birçok ülkenin olduğu gibi İran’ın da en büyük ticari ortağına dönüşmüştü.

Son on yıldır ABD’nin Batı Asya’daki varlığını giderek azaltarak Güney ve Doğu Asya’ya yönelmesinin gündeme gelmesine paralel olarak Tahran’da da başta Çin ve Rusya olmak üzere Doğu ülkeleri ile ilişkilerin geliştirilmesini savunan siyasi akımlar güçlenmiş, nitekim 2021’de Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan İbrahim Reisi ve ekibinin ana dış politika yaklaşımı “Doğuya Bakış” sloganı etrafında şekillenmişti. Çin gerek Obama gerekse de Biden dönemi yaptırımlarında, İran’dan örtülü bir şekilde petrol alımını sürdürmüş yine tıpkı Rusya gibi İran güvenlik bürokrasisi ile olan ilişkilerini derinleştirmiştir. Özellikle sokak protestolarının rutin hale geldiği son beş yıl boyunca uluslararası basında sıklıkla İran’ın gösterileri bastırabilmek amacıyla Çin’den elektronik izleme ve denetleme araçları ve yazılımları aldığına dair haberler yer almıştır.

 

Suudi Normalleşmesi

İran’ın Suudi Arabistan ile olan ilişkileri kısa istisna dönemler dışında oldukça sancılı bir 44 yıllık bir geçmişe sahip. 1979 Kabe baskını, sekiz yıllık İran-Irak Savaşı’nda Riyad’ın Saddam Hüseyin’i destekleyen tutumu ve Humeyni’nin 1987’de Mekke’de meydana gelen kanlı olaylarda çok sayıda İranlı hacının hayatını kaybetmesinin ardından “Bir gün ABD’yi affetsek bile Suudi hanedanını affetmeyeceğiz” sözleri, İranlıların Suudi Arabistan’a ideolojik bakışını özetleyen kilometre taşları olarak kabul edilebilir. Özellikle şu anda Tahran’da yönetimi elinde bulunduran radikal kesimler için Suudi Arabistan hep “Suudi Amerika” olageldi ve bu durumun yansımalarını bugün dahi ülke basınında görmek mümkündür. Bununla birlikte Arap Baharı öncesi göreceli düzelmeye başlayan ilişkiler, ayaklanmaların özellikle Arabistan’ın himayesindeki Bahreyn’e sıçramasıyla birlikte tekrar ciddi şekilde gerildi. Yine Yemen’deki gelişmelerin İran ve müttefikleri lehine gelişmesi de Suudi Arabistan tarafından doğrudan milli güvenlik meselesi olarak algılandı ve Riyad 2014’te başkent Sana’nın Husilerin eline geçmesinden bir yıl sonra bugüne kadar devam eden askeri operasyon başlattı. 2016 başında Suudi Şii aktivist/din adamı Nimr’in idam edilmesine Tahran’ın verdiği tepkiler, Riyad açısından bardağı taşıran son damla oldu ve İran’daki Suudi temsilciliklerinin saldırıya uğramasının ardından ilişkiler koptu. Bu saldırının önemli bir boyutu da ABD ile imzalanan Nükleer Anlaşma sonrası Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin “Batıcı” politikalarına karşı kesimlerin, bu saldırıları bir iç politika aracı olarak kullanmalarıydı.

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Mariano Grossi

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, başkent Tahran'ı ziyaret eden Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Rafael Mariano Grossi'yi kabul etti. (İran Cumhurbaşkanlığı/AA, 4 Mart 2023)

 

Normalleşmenin kısa vadeli sonuçlarına ilişkin olarak şu hususlar vurgulanabilir: İki ülke görüşmelerine uzun süre ev sahipliği yapan Irak bu durumdan olumlu faydalanacak, iç savaşın başından beri yoğun İran nüfuzu altındaki Suriye ile Arap dünyasının yakınlaşması hızlanacak, Lübnan’daki hükümet kurma çabaları daha az engelle karşılaşacaktır. Bahreyn de Suudi Arabistan’a benzer adımlar atacak, karşılıklı medya kampanyalarının şiddeti azalacaktır. Yine de gerçek anlamda bir normalleşme olacaksa bu ancak stratejik boyutta olabilir ve Yemen meselesinin kapsamlı bir çözümü bunu sağlayabilir. Zira İran’ın bölgesel stratejisinde Yemen için biçtiği konum, Lübnan’ınkine benzer bir rol ve bu şartlar altında bunun kabul edilmesi Riyad açısından çok muhtemel görünmüyor. Büyük olasılıkla küresel enerji krizinden dolayı kâr rekorları kıran Suudi şirketlerinin ihtiyaç duyduğu güvenlik atmosferi ile ABD’den duyduğu hayal kırıklığı, Çin’in talepleri ile birleşince Riyad böyle kırılgan ve ihtiyatlı bir hamlede bulunmuş olmalı. Ancak İran, başta Yemen olmak üzere adı geçen ihtilaf alanlarında tavizler verir ve kendi kısa vadeli çıkarlarını değil bölgenin güvenlik ve istikrarını öncelediğini gösterirse, bu durumda meselenin Çin ile ilgili olan boyutuna daha fazla eğilmek gerekecektir.

Yakın zamana kadar tıpkı Rusya gibi İran ile olan ilişkilerinde oldukça ihtiyatlı hareket eden Pekin’in yeni küresel konjonktürde yine Moskova’nın yaptığı gibi Tahran ile olan ilişkilerinin düzlemini ve derinliğini değiştirmesi, İran’ın “büyük resim” doğrultusunda “kaz gelecek yerden tavuk esirgememesine” yol açabilir. Nitekim İran’ın normal şartlar altında çok hassas olduğu alanlardan biri olan Basra Körfezindeki BAE ile ihtilaflı adalar konusunda, Çin’in KİK ülkelerinden yana tavır almasına gösterdiği yumuşak tepki, Pekin’in Tahran’ın dış politikasındaki istisnai konumuna işaret ediyor. Benzer şekilde Irak Başbakanı Muhammed Şiya el Sudani’nin Ankara ziyareti esnasında açıklanan ve İran’ın geçmişte ciddi tepki gösterdiği ancak Çin tarafından da desteklendiği belirtilen Irak ve Türkiye arasındaki en önemli jeopolitik ve lojistik hamlelerden birisi olan Kalkınma Yolu Projesine sessiz kalması da Pekin’in Tahran’ın bölgesel hırslarını daha büyük bir resim üzerinden dengelemekte olduğunun işareti gibi değerlendirilebilir.

 

Nükleer Diplomasi

Öte yandan İran’ın en önemli diplomasi başlıklarından birisini son on yılda olduğu gibi ülkenin nükleer faaliyetleri oluşturuyor. Mayıs 2018’de Trump yönetiminin Kapsamlı Ortak Eylem Planı olarak bilinen Nükleer Anlaşmadan çekilmesi ile Tahran da kademeli olarak nükleer faaliyetlerini yeniden artırmaya başlamış, özellikle gelişmiş santrifüjler üretimi ve yüksek dereceli uranyum zenginleştirme hususunda Batının tepkisini çeken adımlar atmaya başlamıştır. ABD’de Biden yönetiminin işbaşına gelmesinin ardından yeniden başlayan müzakerelerle ilgili iyimser beklentiler, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile eş zamanlı olarak Viyana görüşmelerinin kesilmesiyle suya düşmüş, bu eş zamanlılık İran ve Rusya arasında koordinasyon olup olmadığı hususunu akıllara getirmişti.

İran’daki bazı tesislerde nükleer silah üretimi için gerekli olan oranlara yakın miktarda zenginleştirilmiş uranyum kalıntılarının bulunduğunun açıklanması dikkatleri yeniden bu ülkenin faaliyetlerine çekmiştir. Tahran yüzde 84 oranında zenginleştirilen parçacıkların kasıtlı üretilmediğini, daha düşük oranlı uranyumun kalıntılarının çok az da olsa bu oranda tortular bıraktığını savunarak, Uluslararası Atom Enerji Ajansının (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi’yi ülkeye çağırmış ve uluslararası kamuoyundaki soruları gidermeye çalışmıştır. Mart başında ülkeyi ziyaret eden Grossi, görüşmelerin ardından yaptığı açıklamalarda, bazı tesislere kameraların yeniden yerleştirilmesi hususunda İran ile anlaşmaya vardıklarını duyurmuş, İran’ın UAEA’ya konuyla ilgili gerekli materyaller, tesisler ve kişilere erişimin sağlanması noktasında iş birliğine gideceğini belirtmiştir. Grossi ayrıca yüzde 84 oranındaki zenginleştirmenin daha detaylı analiz edilmesi için UAEA müfettişlerinin gerekli analizleri yapacağını söylemiştir. Grossi ziyaretinde ajansın İran’ın aktif olarak bu seviyede üretim ve stok yaptığına dair kanıt görmediğini vurgulayarak Fordo nükleer tesislerindeki denetimin yüzde 50 oranında artırılması konusunda anlaşmaya varıldığını ifade etmiş yine teknik olarak ilerleme sağlamak için bir UAEA ekibinin çok kısa zaman içinde İran’a gideceğini belirtmiştir. Bununla birlikte 23 Mart’ta ABD Kongresi’ne konuşan ABD Genelkurmay Başkanı Mark Milley’in, İran’ın iki hafta içinde nükleer silah için gerekli yakıtı üretebileceğini ve birkaç ay içinde de nükleer silah yapma kapasitesine sahip olduğunu belirtmesi, ABD’nin İran’ın açıklamalarından tatmin olmadığını düşündürüyor. Milley, İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını engellemek için silahlı kuvvetler olarak siyasi karar alıcılara birçok opsiyon sunduklarını da belirtti.

Diğer yandan 25 Mart gecesi Suriye ve Irak sınırındaki Deyru’z Zor civarında İran yanlısı milislerle ABD güçleri arasında meydana gelen çatışmalarda iki taraftan çok sayıda kişinin ölmesi ve yaralanması da İran’ın Çin’in müdahil olduğu bazı bölgesel alanlarda gerilimi düşürürken Rusya’nın içinde bulunduğu diğer gerilim alanlarında çatışma ihtimalinin halen mevcut olduğunu gösteriyor. Benzer şekilde Tahran yönetimi, “NATO-Turan koridoru” olarak adlandırdığı Zengezur Koridoru bağlamında da Bakü ile olan ilişkilerini gergin bir seviyede tutuyor. Ermenistan içindeki Rusya yanlısı güvenlik bürokrasisi ile yakın bir iş birliği geliştiren İran, Bakü-Erivan gerginliğinin artmasına paralel olarak sınır bölgelerinde tatbikatlar düzenledi ve üst düzey Devrim Muhafızları komutanlarının katılımıyla Tebriz’de kriz merkezi oluşturdu. İran’ın Güney Kafkasya’ya yönelik ve Azerbaycan karşıtı son dönemdeki adımlarının, Ukrayna savaşı ile meşgul olan Rusya’nın boşluğunu doldurmaya yönelik ve Moskova ile koordineli olduğu değerlendiriliyor.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası