Kriter > Dosya > Dosya / Filistin 2 |

İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Gazze’deki Gelişmelerdeki Rolü: Hayır Kurumu mu, Uluslararası Örgüt mü?


İslam İşbirliği Teşkilatı, tamamen Filistin meselesi merkezli olarak kurulmuş ve bu sorunu Müslüman ümmetin tamamını ilgilendiren siyasi, dini ve insani bir konu olarak ele almaktadır. Ancak, üst düzey retoriğe ve atılan bazı adımlara rağmen, Teşkilat’ın Filistin meselesinde kendisinden beklenenleri gerçekleştiremediği görülmektedir.

İslam İşbirliği Teşkilatı nın Gazze deki Gelişmelerdeki Rolü Hayır Kurumu
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi'nde. Erdoğan ve zirveye katılan liderler aile fotoğrafında bir araya geldi. (Mustafa Kamacı/AA, 11 Kasım 2023)

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), İslam dini esas alınarak dünyadaki tüm Müslüman toplumların ve devletlerin tek bir çatı altında toplanması ve İslam medeniyetini yeniden inşa etme teşebbüsünün ortaya çıkardığı bir projedir. Diğer bir deyişle İİT, İslami amaç ve endişelerle kurulmuş, İslami esaslara dayandırılan ve siyasi, ekonomik, kültürel, toplumsal ve bilimsel alanlarda Müslüman devletlerin ve halkların dayanışmasını ve İslam birliğini nihai hedef olarak belirleyen ilk ve tek uluslararası örgüttür.

 

İslam İşbirliği Teşkilatı Nasıl Doğdu?

İİT’nin kuruluşuna yol açan gelişmeler, Filistin’deki kutsal topraklar konusunda ve İsrail-Filistin sorunu bağlamında ortaya çıkmıştır. İsrail’in 1967’de işgal ettiği Doğu Kudüs’te bulunan Mescidi Aksa’nın yakılması teşebbüsü üzerine Suudi Arabistan Kralı Faysal Bin Abdülaziz’in girişimiyle Fas’ın Rabat şehrinde örgütün kurulmasına giden süreci başlatan ilk İslam Zirvesi yapıldı. Mart 1970’te toplanan Dışişleri Bakanları Konferansı sonrasında İİT’nin kurulması kararlaştırıldı. Alınan karara göre örgütün merkezi, Kudüs özgürleştirilinceye kadar Suudi Arabistan’ın Cidde şehri olacaktı.

Kurulmasından bu yana örgütün en önemli gündemi Filistin topraklarında yaşanan gelişmelerdir. Neredeyse bütün zirvelerinde Filistin meselesi örgütün en temel konusu olarak ele alındı. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ilk zirveye gözlemci olarak davet edilmesi, Filistinli aktörlerin uluslararası tanınırlığına çok önemli bir katkı sağlamıştır. Bütün Müslüman ülkelerin temsil edildiği İİT, dünyadaki Müslümanların en önemli ortak sorunu olarak Filistin meselesini hep gündemde tutma çabası içinde oldu.

İİT’nin Filistin meselesine ne kadar önem verdiğini görmek için İİT Örgüt Şartı’na bakmak yeterlidir. Örgüt Şartı’nın 2. maddesinde düzenlenen İİT temel amaçları sıralanırken, “Filistin halkının mücadelesini desteklemek ve topraklarında hak ve özgürlüklerini yeniden kazanmalarına yardım etmek” de sayılmıştır. Bütün tarihi boyunca Filistin meselesi, örgütün hep en hassas gündemlerinden biri olagelmiştir. Mesela, 1978’de İsrail ile Camp David Antlaşmalarını imzalayan Mısır, üyelikten çıkarılabilmiştir.

Ayrıca, İİT’nin çok geniş olarak kurumsal yapısının içerisinde sadece Filistin konusunda çalışmalar yapan organlar vardır. Bu bağlamda, İİT’nin daimi komitelerinden biri 1975’te kurulan Kudüs Komitesi’dir. Fas’ın başkenti Rabat’ta Fas Kralı’nın başkanlığında faaliyet gösteren bu komite, İsrail’in Kudüs’te yürüttüğü Yahudileştirme politikalarına karşı Filistin halkına destek vermek, Kudüs’ün İslam karakterini korumak ve Filistin halkının mücadelesini desteklemek amacıyla kurulmuştur. 1995’te de 16 üyeli bu daimi komiteye bağlı olarak faaliyet gösteren Kudüs Beytül Mal Ajansı kuruldu. 2000’de faaliyetlerine başlayan bu yapı da Filistin halkına yardımlarda bulunmaktadır.

Yukarıda kısaca ifade edilen hususlardan da anlaşılacağı üzere İİT, tamamen Filistin meselesi merkezli olarak kurulmuş ve Müslüman ümmetin tamamını ilgilendiren siyasi, dini ve insani bir konu olarak ele almaktadır. Ancak, üst düzey retoriğe ve atılan bazı adımlara rağmen İİT’nin Filistin meselesinde kendisinden beklenenleri gerçekleştiremediği de görülmektedir.

 

Riyad Zirvesi’nde Alınan Kararlar

Dönem başkanı Suudi Arabistan’ın daveti üzerine İİT Zirvesi, 11 Kasım 2023’te olağanüstü olarak toplandı. Yapılan görüşmelerde İsrail’e karşı bazı somut ve caydırıcı tedbirlerin alınması tartışıldı. Ancak, bölgedeki Amerikan üslerinin kullandırılmaması, diplomatik ve ekonomik ilişkilerin kesilmesi, petrol ambargosunun uygulanması, İsrail sivil havacılığının Arap hava sahasında engellenmesi gibi konularda ortak bir karar çıkmadı. Toplantıdan sızan bilgilere göre Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas’ın karşı çıkması dolayısıyla daha somut ve sert bir karara varılamadı.

Arap Birliği ile ortak olarak gerçekleştirilen toplantının sonunda 31 maddelik uzun bir sonuç bildirgesi yayınlandı. Bu yazıda, bu belgede ön plana çıkan hususların altı çizilecektir. Sonuç Bildirgesinde, İİT’nin daha önce Filistin hakkında aldığı kararlara, Arap Birliği bağlamında geliştirilen 2002 tarihli Arap Barış Girişimi’ne ve Birleşmiş Milletler’in konuyla ilgili kararlarına atıflar daha sonra ise son gelişmeler hakkındaki ifadelere yer veren maddelere geçmektedir. Özellikle 24. maddede atıf yapılan BM kararlarının yeniden hatırlatılması da önemlidir. Bu hususun devamı olarak, 25. madde de iki devletli çözüme dikkat çekmektedir.

İİT’nin daha önceki kararlarıyla kıyaslandığında bazı hususların dile getirilmesi önemlidir. Öncelikle, Bildirgenin 8. maddesinde iki husus dile getirilmiştir. Birincisi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni, İsrail’in işlediği suçların araştırılması için göreve çağırmasıdır. İkincisi ise Arap Birliği Genel Sekreterliği ile birlikte, İsrail’in suçlarının tespiti için ortak bir uzman komitesinin kurulmasıdır. Alınan karara göre bu komite, aylık raporlar hazırlayıp Dışişleri Bakanları Konseyi’ne sunacaktır. 10. madde ise ileriki dönemde İsrail’in işlediği suçların sosyal medyadaki takibini ve tespitini yapacak bir birimin kurulmasını öngörmektedir.

11. madde ise oldukça önemli bir mekanizmanın kurulmasına yönelik. Dönem Başkanı Suudi Arabistan ile birlikte Ürdün, Mısır, Katar, Türkiye, Endonezya ve Nijerya dışişleri bakanları ile İİT Genel Sekreteri’nden oluşan bir temas grubu kuruldu. Bu temas grubu, tüm üye devletler adına Gazze’de kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve sürdürülebilir bir barışa ulaşılması için gerekli diplomatik faaliyetlerde bulunacak.

Bildirgenin 15. maddesi çok önemli bir ifade içermektedir. Buna göre, Kudüs ve işgal altındaki topraklardaki nüfusun sürülmesi yoluyla Filistin Davası’nın bertaraf edilmesi, İİT’nin “kırmızı çizgi”si olarak nitelendirilmiştir. 19. maddede ise dünyanın diğer ülkelerinden davet edilen Yahudiler tarafından yeni işgallerin olmasının kabul edilemez olduğunun altı çizilmiştir.

İslam İşbirliği Teşkilatı, İNFO

Bildirgenin 23. maddesi de önemli bir hususa dikkat çekmektedir. İsrailli yetkililerin nükleer ve kimyasal silah kullanma ihtimalini dile getirmesi ve yasaklı bir madde olan fosforun İsrailliler tarafından kullanılması üzerine İİT, Kimyasal Silahların Yasaklanması Teşkilatı’nı İsrail’de incelemeler yapmaya çağırmaktadır. Benzer şekilde, 29. madde ile İsrail’in Filistin halkına ait olan topraklardan değil aynı zamanda diğer Arap halklarına ait olan bölgelerden de çekilmesini sağlayacak ve kalıcı bir barış tesis edecek bir uluslararası konferansın toplanması çağrısında da bulunuldu. Sonucun ne olacağından bağımsız olarak, bu ve benzeri örgütlerin İsrail’e davet edilmesi ve somut adımlar atma çağrılarının yapılması, İsrail’in gayrimeşru faaliyetlerinin tespit edilmesi ve uluslararası kamuoyu tarafından bilinmesi bakımından önemlidir.

İİT’nin kararındaki dikkat çeken maddelerden biri, Filistin halkının tek meşru temsilcisinin Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) olduğunu ifade eden 27. maddedir. Bu maddede diğer Filistinli grup ve örgütlerin FKÖ çatısı altında bir araya gelmeleri çağrısında bulunulmaktadır. Diğer bir ifadeyle, bu madde HAMAS’ı, Filistin halkının resmi bir temsilcisi olarak tanımamaktadır. Bu ifadeyle de 2006’da yapılan seçim sonuçları inkar edilmiş oldu. Halbuki HAMAS, bu seçimlerde en fazla oyu alan örgüt/parti olmuştu. Bu madde, bazı gözlemciler tarafından Filistin’deki siyasi otoritenin tek çatı altında toplanması çağrısı olarak da okundu.

 

İİT Kararının Anlamı

Ancak, bütün bu ifadelere ve kurumlara rağmen Filistin konusunda İİT’nin kendisinden beklenen adımları atmadığı anlaşılmaktadır. Örgüt kuruluşundan bugüne kadar daha çok Filistin halkına yardım etmek amacıyla kurulmuş bir hayır işleri veya sivil toplum kuruluşu gibi davranmıştır. Diğer bir ifadeyle, İİT, Filistin meselesinde sahadaki dengeleri değiştirecek herhangi bir adım atmamış, atamamıştır.

Filistin dışında 56 Müslüman ülkeyi bir araya getiren İİT, maalesef şu ana kadar Müslüman halkları ilgilendiren diğer krizler konusunda bile etkili adımlar atabilmiş değildir. Neredeyse bütün Batılı devletlerin kayıtsız şartsız destek verdiği İsrail’e karşı etkili karar alabilmesi hepten zordur. Çünkü, Müslüman devletlerin çoğu, bir şekilde Batılı devletlere bağımlı durumdadır. Arap isyanlarının, Arap dünyasındaki Mısır, Libya, Suriye, Tunus ve Yemen gibi ağır sıklet oyuncularını ortadan kaldırması veya ciddi bir şekilde zayıflatması da dikkate alındığında, bugün itibariyle diğer Müslüman devletleri harekete geçirebilecek bir Arap devleti veya bir Arap devlet adamı da bulunmamaktadır.

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da 11 Kasım’da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği Ortak Zirvesi’nde de bu siyaset tarzı, genel manada devam etmiştir. Son bildirgede bazı önemli ve sert ifadeler kullanılmış olsa da bu ifadelerin Filistin topraklarında devam eden vahşet ve soykırımı engelleyecek bir caydırıcılıktan uzak olduğu görülmektedir. Yine de kararda kullanılan ifadeler dolayısıyla İİT zirvesinin, Filistin davasının örgüt nezdinde yeniden ortaya çıkmasında ve Batılı devletler başta olmak üzere diğer devletlerin bu siyasi mesajı okuması noktasında önemli bir zirve olduğu söylenebilir.

Zirvede Türkiye’nin öncülük etmesiyle, Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Endonezya ve Filistin dışişleri bakanlarıyla İİT Genel Sekreteri’nden oluşan bir temas grubu oluşturuldu. Müslüman ve Arap halklarını temsilen oluşturulan ve İİT ile Arap Birliği ortak heyeti olan bu temas grubunun, ilgili ülkelerin temsilcileriyle müzakerelere başlamış olmaları önemlidir.

İlk olarak, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi ülkeyi ziyaretlerde bulunmayı hedefleyen temas grubu 20-21 Kasım’da Çin’in başkenti Pekin’de Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi ve 21 Kasım’da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile görüştü. Temas grubu aynı kapsamda, önce Londra’da İngiltere Dışişleri Bakanı David Cameron, hemen akabinde de Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ile de birer görüşme yaptı.

Temas grubu öncelikli olarak BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi başta olmak üzere uluslararası aktörlerin İsrail üzerindeki nüfuzlarını kullanarak Gazze’de kalıcı ve sürdürülebilir bir ateşkesin sağlanması için harekete geçmelerini istedi. Heyet, Gazze’ye gıda, su, yakıt ve elektrik gibi acil insani yardımların ulaştırılması için güvenli geçişlerin en kısa sürede sağlanmasının ve İsrail’in suçlarına göz yumulmamasının gerekliliğini vurgulayarak, İsrail ve destekçisi tüm ülkeleri uluslararası hukuka uygun davranmaya, kapsamlı barış ve iki devletli çözüm için harekete geçmeye çağırdı.

Anlaşıldığı kadarıyla Türkiye Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın da dahil olduğu İİT ve Arap Birliğini temsil eden ortak temas grubunun, İsrail saldırılarının durdurulması ve kalıcı barışın sağlanması için etkili başkentlerde yaptıkları görüşmelerin dışında başka görüşmeler de yapmaya devam edecekler. Ancak, çok farklı beklentiler içerisinde olan ve farklı politikalar izleyen devletlerin üyesi olduğu dağınık bir yapının, etkili bir siyaset yapması ve İsrail’e baskı yapması beklenmiyor. Ancak bu kez, Türkiye’nin öncülük ettiği bir girişimin kısmen de olsa etkili olacağını düşünüyorum. Uluslararası kamuoyunu harekete geçirecek bazı somut adımların atılacak olması bile bir etki oluşturacaktır.

Dün olduğu gibi bugün de Müslüman halklar, dünyadaki tüm Müslümanların tek temsilcisi olan İİT’den retoriğin dışında somut adımlar atılmasını bekliyor, ancak çok da umutlu değiller. Doğrusu somut adımlar atılmasını isteyen Türkiye gibi devletler de çok umutlu değiller. Mesela, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Riyad Zirvesi’nden sonraki ilk yurt dışı ziyaretini Cezayir’e yapması bu yönde bir mesaj da içermektedir. Filistin meselesine yönelik net bir bakışı olan Cezayir’in seçilmiş olması, İİT’nin diğer ülkelerinden fazla ümitvar olmamasının bir sonucudur.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası