Kriter > Siyaset |

Siyasi Partiler, Filistin, Gazze ve HAMAS


Türkiye’de siyasi partilerin dış politika anlayışının ve tartışmalarının dışına çıkan birkaç konudan biri de Filistin meselesidir. TBMM’de grubu bulunan partilerin İsrail’in saldırganlığı karşısında ortak metinde birleşmiş olmaları, her şeye rağmen, Filistin meselesinin Türkiye’nin güçlü ortak paydalarından birini teşkil ettiğini göstermektedir.

Siyasi Partiler Filistin Gazze ve HAMAS
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Atatürk Havalimanı'nda düzenlenen Büyük Filistin Mitingi'ne katıldı. (Murat Kula/AA, 28 Ekim 2023)

HAMAS’ın 7 Ekim 2023’te İsrail’e yönelik askeri hamlesinin ardından İsrail devletinin Gazze’ye yönelik sivil katliamını amaçlayan savaş suçu niteliğindeki 50 günlük saldırganlığı, önümüzdeki dönemin siyasetini tayin edecek bir travma ve tartışmayı beraberinde getirdi. Bu travma ve tartışma, sadece dünya siyasetini değil Türkiye siyasetini de etkileyecek bir dinamiğe işaret ediyor.

Türkiye sağıyla soluyla, millisiyle enternasyonalistiyle, demokratıyla otoriteriyle, resmi ideolojisiyle sivil ideolojileriyle, mutediliyle radikaliyle neredeyse tamamıyla Filistin meselesinde Filistinlilerin yanında duran bir siyasi yelpazeye ve siyasi kültüre sahiptir. Bu siyasi tavır bir takım marjinal kesimler hariç, son İsrail saldırganlığında da bu istikamette şekillendi denilebilir. Filistin’de Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) değil de HAMAS’ın söz sahibi olan bir aktör olarak öne çıkmasının, Batıcı ve laiklik hassasiyeti olan çevrelerde, 7 Ekim sonrasında geçici de olsa bir tereddütte yol açtığı görüldü. Bu tereddüt, Türkiye kamuoyunun çok net Filistin’e destek tavrı ve İsrail’in HAMAS’ı tartışmayı anlamsız hale getiren saldırganlığı üzerine tedavülden kalktı. Ancak Filistin’e destek veren, İsrail’i eleştiren bu çevreler, “HAMAS da terör örgütüdür” sözüyle hem HAMAS’a hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetine kendilerince bir rezerv koymayı tercih ettiler.

 

Siyasi Partilerin Filistin Meselesine Bakışında Yakın Tarih

Osmanlıdan Cumhuriyet’e geçerken ve tek parti döneminde belli çevreler, medeniyet değişimini bir tür Arap düşmanlığı üzerinden Türkiye’yi tarihi, jeokültürel ve jeopolitik havzalarından koparmak için ideolojik ve politik bir çerçeveye taşımak istemişlerdir. Batı dünyası tarafından da desteklenen bu tavrın etkisi, bugüne kadar hissedilmiştir. Prof. Dr. Erol Güngör, 1970’lerde kör Batıcılıktan kopararak yeniden Ortadoğu ve tarihi havzalarına açılan Türkiye’de bu durumu şöyle hikaye ediyordu:

Unutmayalım ki, Batılı devletlerin Birinci Dünya Harbinden sonra Ortadoğu’ya ekmiş oldukları nifak tohumları bize de çok tesir etmiştir. Arap deyince, yeni Türk nesillerinin aklına daima Türk ordularını arkadan vuran İngiliz maşası bedevi kabileleri gelir; Araplar da Türk deyince en çok İttihatçı Cemal Paşa’nın Suriye’de yaptıklarını hatırlarlar. Her iki tasavvur da yanlıştır, iki tarafı birbirine düşman etmek için İngilizler tarafından uydurulmuştur. Arapların bu yanlış tasavvurdan kurtulmalarını istiyorsak, biz de memleketimizdeki Batı kuklası münevverlerin sistemli bir şekilde yerleştirmeye çalıştığı Arap düşmanlığının bütün izlerini silmeliyiz. Unutmayalım ki, Arap düşmanlığı propagandasının temelinde İslâm düşmanlığı vardır; İslam dünyasının yan yana yaşayan iki büyük kitlesini birbirine düşman etmek, böylece her birini tek tek Batılılara esir etmek gayreti vardır. (Prof. Dr. Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Yay. İstanbul, 2010, s. 265)

1970’lerin sağ ittifakının ortak paydasını dile getiren bu satırlar, son 20 yılın ve bilhassa 15 Temmuz sonrasında Cumhur İttifakı’nın dış politikasının da temelini teşkil etmektedir. Bu temel üzerinden Filistin meselesine bakıldığında AK Parti, MHP ve diğer sağ partilerin Filistin meselesindeki açık ve net tavırlarının; tarihi, kültürel ve siyasi temelleri görülmektedir.

 

AK Parti

AK Parti’nin ve Erdoğan’ın Filistin meselesindeki tavrı, bilhassa Erdoğan’ın Davos’ta İsrail Başbakanı Peres’e “one minute” çıkışıyla dünyaya mal olmuştu. Erdoğan’ın İsrail’e bu açık tavrının FETÖ’yü ve bazı Batı ülkelerini ne kadar tahrik ettiğini, bu hadise sonrası yaşanan Gezi kalkışması, 17-25 Aralık yargı darbesi, 6-7 Ekim Kobani kalkışması, PKK’nın müzakere sürecini sona erdirerek “devrimci halk savaşı” ilan etmesi ve nihayet FETÖ’nün 15 Temmuz darbe teşebbüsü gibi maliyetlerden anlayabilmek mümkündür. Türkiye, Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası dünyada yeniden oluşan jeopolitik dengeler çerçevesinde, Ortadoğu’da ilişkilerini yeniden tanzim ederken, İsrail ile başlayan normalleşme süreci, 7 Ekim hadisesinden sonra İsrail’in her türlü “norm”dan, değerden uzak bir devlet olduğunu göstermesiyle yeniden anormalleşmeye başlamıştır. Türkiye her şeye rağmen çatışmanın kontrol altına alınabilmesi, ateşkes ve iki devletli çözüm için gayret etmeye özen göstermişse de ne İsrail ne de Batı, bu özenin hakkettiği karşılığı vermekten özellikle imtina etmişlerdir. Batının bu olumsuz tavrına rağmen Türkiye, Erdoğan’ın liderliğinde diplomasinin bütün imkanlarıyla İsrail saldırısının sona ermesi, ateşkes ve çözüm için gayret sarf etmeye devam etmektedir.

 

MHP

MHP, Devlet Bahçeli’nin liderliğinde Türkiye’nin tarihi ve vicdani söylemini ifade eden konuşmalarıyla hem kendi geleneklerinin hem de Türkiye’nin ortak paydasını dile getirmiştir. Bahçeli’nin söylemi ve net duruşu, milliyetçilik üzerinden göçmen, Arap ve Filistin karşıtı bir dalga meydana getirmek ve Erdoğan’ı tecrit ederek, Türkiye’nin İsrail’i sıkıştırmasını istemeyen çevrelerin elindeki kozları almıştır.

AK Parti İl Başkanlığınca düzenlenen
AK Parti İl Başkanlığınca düzenlenen "Büyük Filistin Mitingi" Atatürk Havalimanı'nda gerçekleştirildi. (Muhammed Enes Yıldırım/AA, 28 Kasım 2023)

 

CHP

CHP, 14/28 Mayıs seçim yenilgileri sonrasında içine girdiği iç hesaplaşma zamanında 7 Ekim hadisesiyle karşı karşıya kalmış ve bu konuda bir politika çerçevesi geliştirememiştir. Bir yandan halkın Filistin yanlısı açık tavrı, tarihi olarak Türkiye’nin Filistin’i destekleyen tavrı diğer taraftan son dönemlerde CHP’nin içine girdiği radikal Batıcı dış politika ve “siyasal İslamcılığa” karşı çıkmak adına Mısır’da darbeyi destekleyen Müslüman Kardeşler karşıtı tavrı üzerinden gelişen HAMAS antipatisi, CHP’yi kendi içerisinde sıkıştırmıştır. CHP mazlum Filistin halkını destekleyip İsrail’i eleştirirken, “ama HAMAS da terör örgüt” diyerek kendisini ifade etmeye çalışmış ve buradan da Erdoğan karşıtı bir söylem çıkarmaya çalışmaktan vazgeçememiştir. Mesela CHP Sözcüsü Deniz Yücel, İsrail ve Batının tavrını bir yana bırakarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şunları diyebilmiştir: Erdoğan, Filistin-İsrail sorununu uluslararası sorun olmaktan çıkarıp bir din savaşları haline getirmeye çalışıyor.

CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda İsrail’in hastane katliamları üzerine, “Lafı eğip bükmeye hiç gerek yok. İsrail, insanlığa karşı suç işlemiştir. Bunun adı cinayettir, katliamdır. Lanetliyorum!’ diyerek net bir mesaj vermişken, tartışmanın yersiz bir şekilde Erdoğan’a getirilmesi, gerçekten CHP açısından çok muhataralıdır.

 

İYİ Parti

İYİ Parti dış politikada radikal Batıcı blokun bir bileşenine dönüşmüş durumdadır. Ukrayna’nın işgali karşısında Türkiye’nin aktif tarafsızlık politikasında rahatsızlığını açıkça ifade ederek “Batıdan çok Batıcı, NATO’dan çok NATO’cu” bir tavırla Rusya ile bütün ilişkilerin kesilmesini öneren Meral Akşener ve İYİ Parti, içine girdiği iç hesaplaşma ve dağılma süreci dolayısıyla bu konu da dahil dış politikada bir politika çerçevesi ortaya koyamamıştır. Hadisenin başlangıcında HAMAS eleştirisi öne çıkaran İYİ Parti, zaman içerisinde İsrail’in insanlık dışı saldırılarını eleştiren ve arada da “ama HAMAS da terör örgütüdür” söylemine sokulmuştur.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, İsrail'in başlattığı savaşın artık bir savaş olmaktan çıktığını söyleyerek, bir devletin savaş stratejisinde hastane bombalamanın olmadığını vurgulamıştır: Bu ancak ve ancak bir terör stratejisidir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm dünya kamuoyunu bir an önce en temel insan haklarına sahip çıkmaya ve Netanyahu terörünü durdurmaya davet ediyorum.

 

Sosyalist Sol

Türkiye’de silahlı mücadele veren sol grupların Filistin Demokratik Halk Kurtuluş cephesi ve farklı Filistinli örgütlerle 1960’lardan gelen yakın ilişkileri vardı. Dönemin antiemperyalist mücadele iklimi ve silahlı mücadele anlayışı, Türkiye kökenli silahlı sol örgütleri güvenilir üslerde, silahlı ve ideolojik eğitim alma arayışına yöneltti. Bu arayış sonucunda Türkiyeli radikal sol örgütler, FDHC ve Filistinli diğer örgütlerle ilişkiye geçerek Suriye ve Lübnan’daki üslerde eğitim almaya başladılar. THKO ve THKP-C ile başlayan bu süreç, 70’lerde ve bilhassa 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında da PKK’nın katılmasıyla devam etti. Türk sosyalist hareketinin idollerinden Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının 1969’da Filistin’e gidip silahlı eğitim alması sol açısından hâlâ hafızalarında tazedir. FKÖ’nün laik ve sola açık yapısı, zaman içerisinde Filistin mücadelesinde İslami tonun hakim olmasıyla talileşecek ve zamanla HAMAS, FKÖ’yü demokratik şekilde seçimlerde yenecek kadar büyüyen bir alternatife dönüşecektir. Türkiye solu, bu gelişme karşısında Filistin meselesini önceleyip Filistin halkının tercihlerini esas almak yerine, örgüt ilişkilerini ve sosyalist ideolojiyi esas alarak HAMAS’a mesafe koymayı tercih etmiştir. Batı ve İsrail, Gazze’de seçimleri kazanan HAMAS’ı tecrit ederek Filistin halkının tercihlerine, Filistin’in çoğulculaşmasına, Filistin’in kendi kendini yöneterek olgunlaşmasına ve değişmesine izin vermeyen bir yolu tercih etmiştir. Türkiye sosyalist hareketinin, Batı ve İsrail’e paralel bir şekilde demokrasiyi ve Filistin halkının seçimine mesafe koymuş olması, genel ideolojik tercih ve giderek radikal Batıcılığa dönüşen kendi ifadeleriyle “siyasal İslam” karşıtı eğilimleriyle de uyumludur. Bu savrulmaya ve HAMAS’a yönelik siyasal İslamcılık eleştirilerine rağmen Türkiye’deki sosyalist solun Filistin’e destekten vazgeçmediğini de vurgulamak lazım.

 

Zafer Partisi

Zafer Partisi göçmen karşıtlığıyla temayüz eden çizgisini Arap, HAMAS ve giderek Filistin düşmanlığına taşıyan ve daha da vahimi İsrail’in insanlık dışı ve savaş suçu niteliğindeki eylemlerini destekleyen sosyal medya performansıyla dikkat çekmiştir. Batıdaki aşırı sağ nasıl Yahudi düşmanlığından İslam ve Filistin düşmanı bir çizgiye dönüştüyse Zafer Partisi de bu geleneğin Türkiye’deki bir takipçisine dönüşmüş durumdadır.

 

Sonuç: TBMM’nin Filistin İçin İsrail’e Ortak Tavrı

Türkiye’de siyasi partilerin dış politika anlayışının ve tartışmalarının dışına çıkan birkaç konudan biri de Filistin meselesidir. TBMM’de grubu bulunan partilerin İsrail’in saldırganlığı karşısında ortak metinde birleşmiş olmaları, her şeye rağmen, Filistin meselesinin Türkiye’nin güçlü ortak paydalarından birini teşkil ettiğini göstermektedir. Filistin meselesindeki ortak payda, HAMAS söz konusu olunca farklı bakış açılarına ve tartışmalara yol açsa da, Filistin Türkiye’nin ortak davası olmaya devam etmektedir:

Gazze de al-Ahli ve al-Mamedani hastanelerinin hedef alınması sonucunda yüzlerce Filistinlinin hayatını kaybetmesinden ve bir o kadarının da yaralanmasından derin üzüntü duyuyoruz. İnsanlık suçu olan bu saldırıları en şiddetli biçimde kınıyoruz. 

İsrail'in Gazze halkına karşı, uluslararası hukuka ve uluslararası insancıl hukuka aykırı saldırılarını arttırarak sürdürmesini esefle karşılıyoruz. Saldırılarda hayatlarını kaybeden Filistinli kardeşlerimize rahmet, yaralılara acil şifalar diliyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün parti grupları ve milletvekilleri olarak, bu vahşetin durdurulması için dünya parlamentolarını, uluslararası toplum ve kuruluşlarını tutum ve inisiyatif almaya davet ediyoruz.

 


Etiketler »  

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için "veri politikamızı" inceleyebilirsiniz. Daha fazlası