Dünya ilginç bir döneme doğru gidiyor. Geçtiğimiz günlerde yapay zekanın kaleme aldığı –lafın gelişi tabii ama burada daha iyi hangi ifade kullanılır yazılımcılara danışmak lazım– bir makale The Guardian gazetesinde yayımlandı. Haberde yer aldığına göre editörlerin yazıya bazı müdahaleleri gerekmiş. Muhtemelen kısa süre sonra editör müdahalesine ihtiyaç olmaksızın yapay zeka kamil bir metin ortaya çıkaracaktır. Belki yakın gelecekte metin işçiliğini bütünüyle gelişmiş Microsoft ya da Adobe ürünlerine devredeceğiz. Peki o zaman editörlük mesleği ortadan kalkacak mı?
Yayıncılık sektörüne yeni başladığım dönemdi. Kim ne yapar dikkatle öğrenmeye çalışıyordum. O günlerde bir meslek büyüğümüz editörlüğün yarısının metin işçiliğiyse diğer yarısının da doğru şekilde iletişim kurmak olduğunu söylemişti. Söz bir yandan hoşuma gitmişti ama çok üzerinde de durmamıştım. On seneyi geçen yayıncılık hayatımda kendisini tekrar tekrar hatırlatan başka bir söz aklıma gelmiyor. Bu sözü beraber çalıştığımız arkadaşlara kaç defa aktardığımı ise inanın bilmiyorum.
Meslek icabı editörler yazarlarla, tasarımcılarla, yayınevi yöneticileriyle, idarecilerle sık sık görüşür. Bunda anormal bir şey de yok aslında. Ancak devreye netameli bir mevzu girdiği zaman problemler ortaya çıkabiliyor. Bir yazara kitabının yayının üç ay gecikeceğini söylemek, bin bir emekle yazdığı bir bölümün çıkmasının daha iyi olacağını belirtmek, çok parlak bir fikir olarak düşündüğü başlığın aslında o kadar da iyi olmadığını anlatmak, hatta kitabının yayımlanamayacağı cevabını vermek kolay değildir.
Yine idarecinize bir arkadaşının gönderdiği dosyanın ne kadar berbat olduğunu anlatmak ya da bir yazarın yeni taleplerini aktarmak veya maliyet artıracak yeni tanıtım mecralarının gerekliliğini ikna edici bir üslupla izah etmek zordur.
Tasarımcılarla temas da hakeza önemlidir. Dizayn edilen bir kapağın kitabın içeriğiyle uyumlu olmadığını söylemek veya siyaseten sakıncalı renklerin ya da görselin kullanıldığını anlatmak veya yeni kapak tasarımları istemek çok sıcak karşılanan bir durum değildir.
Cevabı Zor Sorular
Peki, günler ve geceler boyu çalışıp ortaya çıkardığı ve edebiyat dünyasında iz bırakacağına inandığı bir kitabın yayımlanamayacağı yazarına nasıl söylenir?
Yaptığı tasarımın çerçeveletip duvara asılacağını düşünen tasarımcıya “bu olmamış” nasıl denir?
İdarecinin büyük emeklerle kurup büyüttüğü yayınevindeki tasarrufunun yayınevi kimliğini zedeleyeceği nasıl anlatılır?
İdareci, yazar ve tasarımcının yanında editör kimi zaman matbaayla, muhabirle, kurumsal iletişim yetkilileriyle, danışmanlarla, ambar görevlileriyle, asistan ve yardımcılarla da muhatap olur. Bir asistana patronunun talebinin saçma olduğunu, bir muhabire haber metnini göndermenizin mümkün olmadığını, herkesin kendi işini yapması gerektiğini, kitapların ücretsiz bir yere gönderilemeyeceğini, üç-beş kitap satışı için her yere adam ve yayın gönderip stant açılamayacağına, havalimanındaki billboardlarda ya da çok izlenen dizilerin reklam arasında kitap reklamı verilemeyeceğini –istisnalar hariç– anlatmak şüphesiz kolay değil.
Bahsettiğim sıkıntılı durumlarda bazen taraflar karşılıklı anlayışla hareket ederek meseleleri çözemeyebilir. Editör bu tür durumlarda bazen hakem olup haklı taraftan yana ağırlığını koyabilir. Bazen de yazarın talebini usta bir orta saha oyuncusu gibi göğsünde yumuşatıp daha makul bir şekilde yayınevine ya da yayınevinin isteğini yazara aktarabilir.
Benzetmelere futboldan devam edelim, editör yeri geldiğinde –teknik direktörün kovulma kararının yönetim kurulu tarafından alınmasında olduğu gibi– meselelerin şahsileştirilmesinin önünü alarak kitabın yayınlanmama kararının yayın kurulunun kararı olduğunu söyleyebilir.
Öte yandan –kontra atak futbolu oynayan bir takıma pivot santrfor transferi uygun olmayacağı gibi– yayınevinin çizgisinin eser için çok uygun olmadığı belirtilerek yazar konuya daha yatkın bir yayınevine yönlendirilebilir.
Daha ağır problemler, sıkıntılar yaşanması da mümkün şüphesiz. Bu noktada hiçbir futbolcunun bilerek kendi kalesine gol atmayacağı ancak bunun zaman zaman herkesin başına gelebilecek bir talihsizlik olduğu hatırda tutulmalı. Burada öncelikle meseleye olumlu tarafından yaklaşılması verilen emek için teşekkür edilmesi olması gereken bir fikirmiş gibi söylenmeli hatta muhatabınıza –bazen yönlendirmeli sorularla– söyletilmeli. Bununla beraber hatada ısrarcı ya da iletişim kurarken kırıcı olanlarla ise yollar bir an önce ayrılmalı. Türkiye’de yazı-çizi dünyası çok büyük değil. Elbet bir yerde tekrar karşılaşırsınız.
Yeni Çıkanlar
Ara Güler ve Ahmet Hamdi Tanpınar, Aynı Rüyanın İçinde, Dergâh Yayınları ve Ara Güler Müzesi Yayınları, 248 sayfa
Engin K. Demir, Ölüme Bir Adım, Pruva Yayınları, 138 sayfa
Oğuz Güngörmez, Ortadoğu’da Silahlanma, İttifaklar ve Güç Dengesi, KDY, 174 sayfa
Mehmet Metiner, Siyasi Erdemler Risalesi, Sahi Kitap, 232 sayfa
Yusuf Tekin (der.), Yüzüncü Yılında TBMM (2 cilt)
Tarık Velioğlu, Halk İçre Bir Ayine, Ketebe Yayınevi, 256 sayfa
Hasan Nuhanoviç, Son Sığınak, Turkuvaz Kitap, 357 sayfa